• finlandiyalara gidip kendini özletmiş insan.
    valla ta şuraya yazıyorum: hepimize sarışın mavi gözlü kız getirme sözü verdi. eğer sözünü tutmazsa buraya dönemeyeceğini kendi bizden daha iyi biliyor zaten. *

    edit: geldi gelmesine de boş geldi. ayıp ulan ayıp. allah çarpar!
  • kendisine şöyle bir yıllık yazısı yazdığım ademoğlu:

    güneşin doğduğu memleketin yiğide harman olan menteşe yöresinde, deniz gören bir nahiyede bir kızan oldu. ismi murad olsun muradı abad olsun dedi beybabalar. çok belde görsün envai çeşit sancaklar tanısın diye dua buyurdular. daha kundakta başladı yolculuğu evliya misali. diyar diyar gezdi yıllar boyu. seyahatinin eşref bir zamanıydı demek beled ul ilm nam şehirde bu aciz müşerref oldu kendisiyle. tesadüf yoktu hayatta her şey bir hesap ileydi. bir fakirhanenin 2 fakiri oldular sonra, altlı üstlü bir somyada yattılar. hayata dair, acılara dair, tarihe ve siyasete dair, mazide ve atide ne varsa zahir ve batın olan, küllüne dair muhabbet ettiler, dert ettiler, fikrettiler ve kardeşliğe dair ahdettiler kasemlerin en güçlüsüyle. sonra seyahat ilmühaberi çıktı yine, ayaz topraklara, soğuk insanların memleketine gitti civanmert. ol beldede de boş durmadı alemi seyran eyledi peyderpey. bir ara yolu nemçe nam diyara düştü, viyana’ya baktı, başını öne eğdi ve düşündü. kalpten kalbe yol vardı, bu fakir de aynı şeyleri aynı anda gördü ve düşündü. sonra geldi tezkere, döndü haneye. emin olunan bir adem de vardı artık hanede. üç oldu ahilik, üç iken bir oldu. ve veda vakti geldi, söz bitti, zihin takatsiz kaldı, kalem kelamından utandı. geriye bir kardeşlik kaldı.
  • kayıp yazar olduğum iki ay boyunca, bana ekşisözlüğü aratmayan; her sıkılıp bunaldığımda yine bir şeylerden kaçmak için sözlüğü açacağıma ya da başka asosyal salak şeyler yapacağıma yanımda durup bana böyle gereksinimlerimin olmadığını farkettiren; her zaman yanımda olduğunu bildiğim oda arkadaşım ve ötesi. ayrıca,
    (bkz: oldhand raider)
  • üniversite yıllığını aşağıdaki yazıyla taçlandırdığım genç:

    bir gün bir insan tanıdım ve hayatım değişti: güneşin çocuğu, kaderin daha ilk günden karşıma çıkarttığı kurtarıcım, en yakınım…ben zayıf çocuğum murat. yukarıdaki bunu çok iyi biliyor ve hayatımın her döneminde benim tamamlayıcımı gönderiyor. bu sefer kısmet sanaymış:) bu soğuk diyarlarda, bu melankolik çocuğu dinledin hep, ona yol gösterdin. işıkları kapatıp sabaha kadar sezen dinleyen çocuğu sildin ve kendine güvenen bir emin yaratmak için didindin hep. şaka maka arkama dönüp baktığımda görüyorum ki üniversite hayatım boyunca karşı cinsle yaşadıklarımda hep sen önayak oldun bana. abartmıyorum hayatımın en kötü dönemi 3. sınıfın ilk dönemiydi. peki, ne vardı o zaman biliyor musun? herşey; yalnız sen yoktun. ikinci dönem geldi, sen geldin ve her şey ‘le-gen-da-ry’ oldu. yalnız şunu bil: ne kadar karşı çıksan da romantik birisin oğlum. belki de sırf bu iyi niyetin yüzünden diğerlerinden fazla zarar görüyorsun, üzüyorsun kendini. fakat nietzsche şöyle buyurmuş: ‘seni öldürmeyen şey güçlendirir’. her yaşananın ardından daha da güçleniyorsun sen de ve yavaş yavaş t.d. oluyorsun.
    bir ‘efsane’ydi seni tanımak
  • jp morgan chase londra ofisinden iş teklifi aldı adam, gidiyor valla. detayları da anlatmış bir güzel: (bkz: jp morgan chase/@fsn)
    süper sürprizler bekliyormuş kendisini:
    (bkz: good girls go to heaven bad girls come to london)
  • (bkz: efsane)
  • nedir derdiniz olm sizin dedirten insan(bkz: argento)
  • ing. foreign service national. daha çok us embassy iş ilanlarında görürüz. lokal personel anlamında kullanılır. aynı anlama gelen fakat resmi yazışmalarda pek kullanılmayan karşılığı ise les (locally employed staff)' tir.
hesabın var mı? giriş yap