• ispanyolca ate$..
  • usta trompetçi donald byrd'ün 1959 kayıtlı ve blue note çıkışlı hard bop şaheseri. byrd detroit'ten new york'a kapağı atalı beş yıl geçmişken, hemşehrileriyle birlikte******** hard bop ekolünün en esaslı müzisyenleri arasında kendini çoktan kabul ettirmişti (bu bağlamda aynı dönem için philadelphia da acayip önemli bir şehirdir meselâ).

    kadro ve parça isimlerini belirterek (yeni keşfedeceklere her parçayı teker teker dinleme imkânını sunarak) yoruma geçiyorum (tüm besteler lidere ait): jackie mclean (alto saksofon), duke pearson (piyano), doug watkins (kontrbas), lex humphries (davul).

    1/ fuego (6:38)
    2/ bup a loup (4:02)
    3/ funky mama (10:56)
    4/ low life (6:00)
    5/ lament (8:25)
    6/ amen (4:45)

    mclean ve byrd, 50'lerin ortalarından beri çok üretken bir işbirliği içindelerdi (gerek birbirlerinin sideman'i olarak, gerekse başka liderlerin albümlerinde yer alarak). 4 ekim 1959'a gelindiğinde, mclean uzun süredir kendi sesini bularak belirleyici ilham kaynağı charlie parker'dan artık bağımsızlığını kazanmış durumdaydı. hard bop çalan bir duke ellington'ın ne kadar klas olabileceğini kanıtlayan pearson ise, byrd'ün grubunda herbie hancock'ı önceleyen düzenli piyanistti. 60'larda piyanodaki yeteneklerinin yanı sıra, blue note records'ta menajer ve prodüktör* olarak da plak şirketinin prestijine ve yıllar sonunda en rafine düzeye getirilmiş mutlak kalite timsali estetiğine müthiş katkılarda bulunacaktı (fakat bu mesele başka entry'lerin konusudur). doug watkins, charles mingus'un piyanoya geçtiği "oh yeah"de bastaki yerini teslim edebileceği uzmanlıktaydı (öyle ki, buradaki kadroya detaylıca bakmadan önce, philly joe jones ve wynton kelly'nin varlığından dolayı kontrbastaki üstadı paul chambers zannetmiştim). sonraki yıllarda sun ra'nın arkestra'sına katılacak lex humphries ise döneminin en üst düzey ritimcileri arasındaydı (her ne kadar asıl albüme alınmasa da giant steps kayıtlarında bulunuşu bile yeterli bir gösterge bunun için).

    lee morgan, kenny dorham ve tabii ki freddie hubbard gibi birinci sınıf hard bop trompetçilerinin tarzlarını byrd'ünkini olduğu gibi anında tanıyıp ayırt edebilirken, bu albümü ilk dinleyişimde hemen sıradışı bir şeylerin döndüğünü fark etmiştim. alıştığım byrd tonunu bu defa böylesine farklı ve eşsiz kılan şey neydi? tahminim enstrüman değişikliğine kadar gitmese de, yeni bir ağızlık* falan denediğini düşünmüştüm. sadede gelmem gerekirse, kulağımdaki uçurumsal farkı yaratan şey byrd'ün bu seferliğine mahsus -cazdan ziyade klasik müzikte yaygın biçimde kullanılan- pikolo trompeti tercih edişiymiş. küçük boyundan dolayı cep trompetiyle** karıştırılmaması gereken bu enstrüman, klasik trompetin ses aralığının bir oktav üzerindedir zira (normal trompetle aynı ses aralığında tasarlanan cep trompetinin aksine).

    açılış parçası, isminden de anlaşılacağı üz're kavurucu bir latin ateşi estirir ve ağırlık quintet'in bir bütün olarak icra ettiği performanstadır. ayrıca hard bop temellerinin dışına en çok taşan parçadır şüphesiz (jackie mclean'in 60'lardan itibaren iyice avant-garde'a kayacağının ipuçlarını özellikle vermese de*, post-bop ögeleri taşır). pearson'ın mclean'den dümeni devralırken biten solonun son notasıyla kendisininkine başlayışı bile fazlasıyla keyif vericidir.
    "bup a loup" çok kısa olsa ve bir anda kulak önünden geçip gitse de, albümdeki favorimdir. benim için en vurucu kısım donald byrd'ün buradaki solosudur. staccato çalınan melodiden sonra başdöndürücü hızda sahne alan alto saksofonun en sevdiğim ve kendine özgü ustalarından jackie mclean süper bir solo icra ederek, yerini sofistike piyanist duke pearson'a bırakır. funky olsa da illa ki horace silver'vari denemeyecek esnaların ardından devreye giren byrd büyüleyici bir akıcılıkla güzellik kavramını yeniden tanımlayarak enstrüman seçimini de en belirgin şekilde sergiler. rhythm section'ın*** harikulâde uyumuna, ne uyumu, sembiyozuna dikkatinizi çekmek isterim.
    kaydın ilk yüzünü sonlandıran "funky mama" ise hard bop'un altın çağındaki hemen her kayıt ve jam session'da çalınan türden yavaş bir blues'dur. on dakika üzerine çıkan parçada, her müzisyenin esnek şekilde yaratıcılıklarını sergilemelerine ve sololarını her ölçüde bir zanaatkâr titizliğiyle işleyerek dinleyiciyi mest etmelerine imkân tanınır. sadece jackie mclean albümlerinden (ki "jackie mclean albümü", başlı başına kaliteli hard bop'un özünü ifade eden bir tamlamadır) bile benzer beş-altı örnek verilebilecek olsam da, "funky mama" bana en çok başka bir birinci sınıf kadroyu buluşturan soul junction'ı anımsatıyor.
    bu noktada gecenin derinliklerine doğru gevşeyerek ilerleme isteği doğuyorsa şayet, "funky mama"nın yarattığı hava "low life" ve "lament"la perçinleniyor. iki bestede de hard bop riff'lerinin nasıl son derece manalı ve derin şeyler ifade eden partisyonlar olduğu bir kez daha belgeleniyor. yine staccato'lu bir melodi yapısına sahip "low life"ın eski "caz resulleri"* tarafından icra edilişi kesinlikle tesadüf değildir. "lament"ta ise özlem dolu ve hissedilerek çalınan bir ballad'ın yaratabileceği muhtemel tahribat ortaya konuyor. ayrıca girişteki bas partisyonunun çok benzerlerini john zorn'un masada projelerinde greg cohen'e çaldırdığını iddia edebilirim.

    gelelim albümü kapatan "amen"e. çocukluğunu pazar ayinlerinde gospel koroları, piyanistleri ve davulcularını dinleyerek geçirmiş insanların sahip olabileceği müzikal coşku ve ilhamı doğrudan hissettiren bu parçayı caz tanrılarına ithaf ederek "amin" demeyi teklif edebilirim ancak. klişelerin aksine blues'un nasıl mutluluk kaynağı olabileceği kulaklara sokulmakla birlikte, john coltrane'in "amen"iyle 1965'te yeniden yaratılacak dünyalar için de bir umut kaynağı sunuluyor.

    "25 önemli hard bop albümü" tipi eften püften listelere alınmaması, bu kaydın değerinden ve tarihsel öneminden en ufak bir şey kaybettirmiyor.
  • hem fifa 10 hem far cry 6'da kullanılmış bir bomba estéreo şarkısı.
  • sesi, güzelliği ve yetenekleriyle ön plana çıktığı gibi hayat hikayesiyle de ön plana çıkmıştır. hayat hikayesini özetleyecek olursak aslen arnavut kökenli, ailesiyle birlikte arnavutluk’ta yaşarken maddi sıkıntılar dolayısıyla babası yunanistan’a çalışmaya gider. eleni ve annesi arnavutluk’ta tek kalır. bir süre babası çalışır ve onlara para gönderir. ancak daha sonra böyle olmayacagına karar vererek annesiyle birlikte yunanistan’a gitmeye karar verirler. eleni yolda canı sıkılmasın diye çantasına kağıt ve kalem atar. trende yolculuk sırasında yanına aldığı kağıtlara hayallerinde yunanistan’ı resmetmeye başlar. ona göre bir rüyalar ülkesidir yunanistan. nitekim yunanistan’a inip gökdelenleri gördüğü anda annesine ilk söylediği şey “annecim burası rüyalar ülkesi” olur.

    ilk zamanlarda fuego’yu sevmeyip daha sonra eleni’nin şovunu görüp “voah, kıbrıs kesin birinci bu sene” diyenlerin aksine; eleni’yi tanıdığım,fuego’yu ise dinlediğim günden beri çok beğenmiş,sevmiş biriyim. ‘amaan,klasik pop şarkısı işte...’ diyenlerin aksine başından beri iyi derece elde edeceğine can-ı gönülden inandım ve haksız da çıkmadım. eleni foureira,büyük bir başarı göstererek 2018 eurovision şarkı yarışması’nı 2. sırada tamamladı. kıbrıs’a da eurovision tarihindeki en iyi başarısını elde ettirdi.

    (bkz: yeah yeah fire)
  • '' 50liklerle*80liklerin arasında pek fark yokmuş,alalım 50liği gitsin'' diyerek gittiğimiz gişede* ikisinde de yer kalmadığını duyduktan sonra 100lük koltuklara döndüğümüz,sonra,''amaan 100ü veren 120yi mi veremeyecek len''deyip 2. sıradan aldığımız biletin sahnenin(ve salonun) enn kenarında olduğunu olay yerine varınca acıyla farkettiğimiz(evet,krokide belli olmuyordu) ve dolayısıyla sahne ekibini yandan,ayakkabı seviyesinde izlemek zorunda kaldığımız ama yine de beğendiğimiz/bayıldığımız/kendimizden geçtiğimiz şov olmuştur.*
  • inna’nın muazzam şarkısı

    artık kabak tadı veren cıstak modlu şarkılarının yanında bir pırlanta olabilir bu şarkı. bence bu kadının en iyi şarkısı budur.

    daha keşfedilmemesine şaşırdım.
  • eurovision yarı finallerindeki performansı sırasında, bu senenin 1.si olan netta'nın da diğer yarışmacı ülkelerin sanatçılarıyla birlikte dans ederken koptuğu bir videosu yayınlanmış olan kıpır kıpır şarkı. salon yıkılmış valla :

    https://www.youtube.com/watch?v=mgy3i7opkpe
  • 2018 eurovision şarkı yarışmasını birinci sırada tamamlayacak olan şarkıdır.

    at fava bekle

    edit: 2. oldu ama gönlümün birincisi :(
  • mor karbasi'nin en güzel şarkılarından.
  • yıllar önce gözlerinin içinde kaybolunası, teninde ölünesi meksikalı bir hatunun bana söylediği aşk cümlesinin içinde geçen kelime."te amo con todo mi corason, mi fuego"
hesabın var mı? giriş yap