• sürekli kitap aldığım sahafta şöyle bir diyaloğu duymama neden olmuştur;

    çocuk: neden pahalı o kitap o kadar?
    sahaf abi: pek bulunmayan bir baskısı
    çocuk: olsun. marquez o kadar iyi bir yazar değil ki.
    sahaf abi: kalk git lan bu dükkandan!!

    edit: hazır başklıktaki en beğenilen entry bu olmuşken bir de bruada belirteyim. ekşi şeylere de giren o satırların marquez ile pek alakası olduğunu düşünmüyorum. veda mektubu diye paylaşılan şeyin ise kesinlikle ama kesinlikle marquez ile alakası yok.
  • şu dizelerin de şairidir:
    bir kızı olmalı insanın, prenses,
    ve bir oğlu olmalı, prens,
    hele bir de aşk yaşarsa,
    olur sana çokoprens
  • bir tanıdığım kolombiyada tanışmıştır kendisiyle. yazarla ilgili aktardığı bir anekdotu yazmak istiyorum. kolombiya'da uluslararası bir film festivali vardır. önemli bakanlar, başbakan, ülkenin önde gelen bürokrat ve aydınları ve tabi ki marquez de ordadır. açılış dolayısıyla konuşmalar yapılacaktır. önce kültür bakanı çıkar:
    - "sayın marquez, başbakan ve değerli konuklar. hepiniz hoşgeldiniz". ardından konuşmasını sürdürür. ondan sonra sazı eline başbakan alır:
    - "sayın marquez, şili devlet başkanı, kültür bakanı ve saygıdeğer konuklar". oda bitirir ve şili devlet başkanı bir konuşma için çıkar:
    - "sayın marquez, kolombiya devlet bakanı ve herkese hoşgeldiniz diyorum".

    güney amerika'da allahın faşist-polis devletinde kültüre verilen değere bakın. bir de türk televizyonlarıını açın. adamın nobelli olduğunu da söyliycektim ama bu aralar bulaşmıycam.
  • aşağıdaki iki yazının marquez'e ayit olduğu rivayet olunur:

    yasam için 13 satir gabriel garcia marquez

    yaşanan herşeyin bir sebebi vardir

    yasam için 13 satir gabriel garcia marquez

    1. seni sen olduğun için değil, seninle birlikte olduğumda ben olduğum için
    seviyorum.

    2. hiç kimse gözyaşlarını hak etmez, onlara lâyık olan kişi ise seni ağlatmaz.

    3. sen istediğinde sana aşık olmaması, sana aşık olmadığı anlamına gelmez.

    4. gerçek arkadaş, elini tutan, kalbine dokunandır.

    5. birisine yabancılaşmanın en kötü biçimi yanında oturuyor olup ona hiçbir
    zaman ulaşamayacağını bilmektir.

    6. hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile! gülümsemene
    kimin, ne zaman aşık olacağını bilemezsin.

    7. tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin fakat bazıları için sen bir
    dünyasın.

    8. zamanı onu seninle birlikte geçirmeye hazır olmayan biriyle geçirme.

    9. belki de tanrı uygun kişiyi tanımandan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu
    tanıdığında minnettar olman için istedi.

    10. "bitti" diye üzülme, "yaşandı" diye sevin.

    11. her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara
    güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir.

    12. birini daha iyi tanımadan ve bu kişinin senin kim olduğunu bilmesinden önce
    kendini daha iyi bir kişiye dönüştür ve kim olduğunu bilerek kendine güven.

    13. kendini çok zorlama, en güzel şeyler onları en az beklediğinde olur.

    "yaşanan her şeyin bir sebebi vardir" ....

    marquez'in değişik dillere çevrilerek internet üzerinden dünyayı
    dolaşan veda mektubu:

    tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni
    ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en
    azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm.
    eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. az uyur, çok
    rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı
    yitirdiğimi düşünürdüm. insan aşktan vazgeçerse yaşlanır. başkaları
    durduğu zaman yürümeye devam ederdim. başkaları uyurken uyanık kalmaya
    gayret ederdim. başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın
    tadından zevk almaya bakardım. eğer tanrı bana birazcık can verse, basit
    giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm
    çıplaklığıyla açardım. tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun
    üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. gökyüzündeki aya,
    yıldızlar boyunca van gogh resimleri çizer, benedetti şiirleri okur ve
    serenatlar söylerdim. gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan
    dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek
    isterdim. tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı... gün geçmesin ki,
    karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. tüm kadın ve
    erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna
    ederdim. ve aşk içinde yaşardım. erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı
    bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. çünkü insan aşkı
    bırakınca yaşlanır. çocuklara kanat verirdim. ama uçmayı kendi başlarına
    öğrenmelerine olanak sağlardım. yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil
    unutma ile geldiğini öğretirdim. ey insanlar! sizlerden ne kadar da çok
    şey öğrenmişim. tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı
    olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. yeni
    doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu
    kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim. sizlerden çok
    şey öğrendim. ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. çünkü hepsini bir
    çantaya kilitledim. mutsuz bir şekilde... artık ölebilir miyim?
  • en cok da "ne kadar içersen iç, başın döner. gidenler değil!"
    ve "kaç promil gerekli ikimizi çift görebilmek için." vecizeleriyle taninan yazar.
  • türklere karşı özel bir ilgisi olduğunu düşündüğüm yazar.

    bugüne kadar 3 kitabını okudum ve herbirinde türklere ya da türklere özgü şeylere değindiğini farkettim. örnek vermek gerekirse:

    kolera günlerinde aşk.......... türk halıları

    yüzyıllık yalnızlık...................türk sokağı

    hüzünlü orospularım.............ankara kedisi

    marquezin tek bir cümleyle dahi olsa türklerden bahsetmesi,orhan pamuk'un türk olmasından daha fazla keyif veriyor.
  • aşağıdaki söze sahip yazar.

    "çekerim emaneti sikerim adaleti."
  • "ekşisözlük gibi bir çöplükte de, marquez ancak böyle anılabilirdi zaten." sözleriyle ünlü yazar.
  • yüzyıllık yalnızlık'ın bir bölümünde macondo sakinleri alzheimer'a tutulurlar. hatırlamak için de "bu bir inektir", "tanrı vardır" gibi notlar düşerler ve eşyalara adlarını yazarlar. acı bir şekilde bu hastalıktan muzdarip olan marquez de artık kendine hatırlatmak için bir köşeye yazmalı: "ben büyük bir yazarım."
  • gene bir ton kendini bilmez ukala doluşmuş bir yazarın başlığına, piç etmişler yaşayan efsane yazarın başlığını.

    sizin bu beğenmediğiniz garcia marquez olmasaydı, belki de bugün roman türü olmayacaktı. ya da sadece edebiyat dışı romanlar yazılacaktı; fantastik, polisiye, bilimkurgu gibi. o dönemin (1960'lar) edebi karmaşasını bilmeden atıp tutmayın. roman türünün bittiğini düşünen yeni roman akımı yazarları, fantastik denemelere girişip kahramansız, zamansız, mekansız romanlar yazıyorlardı. üstelik klasik olduğu üzere kraldan çok kralcı olan eleştirmenler bu hevesi övüyorlardı. dolayısıyla fransa'da ortaya çıkan akım gittikçe dünyaya yayılıyordu. tıpkı günümüzde amerikan popcorn sinemasının dünyayı ele geçirmesi gibi. işte böylesi karanlık bir dönemde taa kolombiya'dan çıkan bir roman bütün iddiaları tek başına çürüttü; edebi roman ölmemişti daha. yüzyıllık yalnızlık adeta don kişot, adeta ulysses etkisi yarattı bir anda.

    sadece yüzyıllık yalnızlık romanını yazıp bıraksaydı dahi edebiyat tarihine altın harflerle geçecekti. ama kolera günlerinde aşk, kırmızı pazartesi gibi başyapıtlar da yazdı garcia marquez.

    kısacası edebiyatın fantastik, polisiye ve bilimkurgu'dan öteye geçemediği şu günlerde marquez'le aynı çağa tanıklık etmenin keyfi ve onurunu yaşayın. bir kurtarıcı daha çıkmayabilir.

    edit: vefat etti. şimdi gidin cezmi ersözler, tuna kiremitçiler falan okuyun. marquez neyinize sizin.
hesabın var mı? giriş yap