• "büyük takımlar kazandıkları kupaları, küçük takımlar yendikleri büyük takımları konuşur."*

    michel platini
  • en büyük fark nedir biliyor musunuz?
    avam ve küçük bir grup dışında, galatasaray camiasının ekserisi asla suçluyu dışarıda aramaz.
    suçlu dışarıdan olsa bile kimse bunu umursamaz.
    yerleşik kültür bu konuda oldukça nettir ve günün sonunda başarılı olan rakibe kimse kara çalmaz.
    şampiyon olmuş hiçbir kulübe kulp taktığımızı hatırlamıyorum.
    gerçek bir başarısızlıkta galatasaray çuvaldızı değil, iki metrelik mızrağı önce kendisine sonra sorumlu(lar) her kimse onların bağrına saplar.
    peşinden özeleştiri gelir ve bataklıktan çıkış yolu aranır.
    eğer bir galatasaray hocası veya yönetimi başarısızlığına bir gün kılıf ararsa -haklı ya da haksız-; “ama 8 sene evvel benim otobüsümü kurşunladılar” veya “bana 12 sene önce operasyon çektiler ondan kendime gelemiyorum” derse, şüpheniz olmasın galatasaray’ın seçkin üyeleri ve taraftarı “banane ulan git polise anlat, ben polis miyim? nerede benim şampiyonluğum?” diye keller alır.
    galatasaray yakın geçmişte 13. oldu, 8. oldu, 5. oldu ama her seferinde sorunu kendisinde aradı.
    başkanları devirdi, yönetimleri insan içine çıkamayacak şekilde alaşağı etti, efsanesi fatih terim’i bile neredeyse yaka paça florya’dan çıkarttı.
    (maalsesef)
    fakat hiçbir zaman bahanelere sığınmadı, hiçbir galatasaray başkanı üçüncü sınıf kasaba siyasetçisi gibi davranmaya cesaret edemedi.
    bu usulle prim yapmayı denemedi bile.
    bence aradaki en büyük fark budur.
  • başarısızlık durumunda iki kulübün aldığı reaksiyonu, iki camia arasındaki farkı galatasaraylılar net şekilde yazmış ama onlar da bir şeyi atlamış, fenerbahçelilerin ise hala farkında olamadığı şeyi. şunu: fenerbahçe güçlü başkan figürlerinin olduğu bir camia. galatasaray ise tam tersi. tam tersi derken düşük profilli anlamında söylemiyorum. ne demek istediğimi hemen yazarak ispat edeyim. şöyle ki: son 30 yılda fenerbahçe'ye başkan olmuş kişi sayısı sadece 3 (üç) ali şen, aziz yıldırım ve ali koç. öte yandan galatasaray'a son 30 yılda başkan olmuş kişi sayısı 11 (on bir) bu sayılara internetten bakabilirsiniz siz de. çünkü galatasaray'da sportif bir başarısızlık halinde o başkanın görevde kalması zor. bir başarısızlık halinde öyle veya böyle galatasaray camiası o başkanın görevi bırakmasını sağlıyor. fenerbahçe'de ise başarısızlık halinde başkanı istifaya davet etmek ihanet demek. dün akşamdan itibaren bile güçlü bir şekilde ali koç'a yeter artık bırak çağrısı yapılamıyor. istifayı bırakın yeniden aday olma dahi denilemiyor yüksek sesle. yahu ali koç'un ilk sezonunda ciddi ciddi küme düşme tehlikesi yaşadık o zaman bile çok yüksek sesle istifa diyemedik. kimse kıvırmasın ve kırılmasın ama budur işte iki büyük camia arasındaki en net fark. sportif başarısızlık derken tabii ki futbolu kast ediyorum. zira futbol dışındaki branşlarda fenerbahçe dünya çapında bir kulüp.

    peki ali koç giderse yerine kim gelecek? büyük ihtimalle sadettin saran. yani yine güçlü bir figür, yine istifaya çağırılamayacak bir başkan. güçlü başkan figürünü daha da açayım ki aradaki fark iyice belirginleşsin. sadettin saran'ın başkan adayı olması durumunda aziz yıldırım ne demişti? "ben olduğum sürece bu kulübün kapısından içeri giremez" yahu kulüp senin dededen kalma tapulu malın mı? peki galatasaray'da böyle bir şey hiç duyuldu mu? ben duymadım. mesela aziz yıldırım tribünlere dönüp "paralı köpekler" diyor. ali koç her gün mesaj atıp kongreye gelin çağrısı yaptığı taraftarı çocuk gibi azarlıyor... böyle bir camiada böyle başkanlar bırakıp gider mi hemen? çünkü fenerbahçe her zaman satar. kabul edelim ülkenin en cafcaflı camiasıdır fenerbahçe. 6 yıldır geçen yılki türkiye kupası dışında futbolda bir başarı yok ama ali koç yeniden aday olmayı düşünüyor. ve buna da ses çıkaran yok. bu gidişle beşiktaş da bizi geçer.

    edit: aday olması beklenen sadettin saran "ali koç aday olursa ben aday olmam" demiş. bu entry'i başından sonuna, noktasına virgülüne kadar doğrulayan bir açıklama olmuş. inanılmaz bir şey.
  • galatasaray realist ve rasyonalisttir, hayale ihtiyacı yoktur, somutu çıkartır masaya koyar.

    fenerbahçe ise örneklerini gördüğünüz hikayelere muhtaçtır çünkü ortaya koyacağı bir şeyi yoktur, tek yapabileceği bir gerçeğe dayanmayan, varsayımlar üstünden uydurma hikayelerle ego mastürbasyonu yapmak ve kendini tatmin etmektir.

    rasyonalizm ve romantizm arasındaki farktır.
  • birinin vizyonu var diğerinin yok. bunu okurken fenerliler bile o vizyona sahip takımın kendi takımları olmadığının farkındadır.

    a'dan z'ye bu böyle. fenerlilerin tek istediği şey galip olmak nasıl olduğunun ne şekilde olduğunun bir önemi yok. o yüzden 10 sene 15 sene önceki olayı bile ısıtıp ısıtıp önüne getirip dururlar. gs'nin 14 sene şampiyon olamama olayı var mesela hiç kimseden duydunuz mu o 14 sene ile alakalı rakipleri karalayacak bir cümle? fenerlilerse uefa kupasını bile şikeyle aldığımızı iddia edecek kafa yapısına sahip.

    olay bundan ibaret.
  • birisi aziz yıldırım, ali şen, güven sazak gibi nerden para kazandığı belli olmayan tipleri yada doktor nazim gibi atatürke suikasta yeltenmek suçu ile idam edilen zatları başkanlığa getirmeyi kulüp karakteri ve geleneği haline getirmişken, diğeri kulüp battı batacak denilen zamanda "cebimde 100 milyon $ ve 60 bin kişilik stat ile geliyorum" diyen cem uzan'a sırf karakteri yüzünden kapıyı göstermiştir. işte aradaki yegane farklardan biri budur.

    biri kaybettiği her zaman federasyon ve mhk başkanlarını suçlar onları değiştirmeye çalışır, diğeri kötü zamanlarında özüne döner sorunu kendinde arar.

    biri 60 senedir babıali desteği ile şımartılmıştır, diğeri aldığı uefa kupasını kutlamak yerine küçümseyen, uefa kupası maçlarını hakemlere fahişe ayarlayarak kazandığını iddia eden bir medya* ile uğraşmak zorunda kalmıştır.

    biri teşvik primi verir, ortaya çıkar, medyada bu olay ile ilgili haberlerde kulübün* ismi bile geçmez, diğeri gazetelere "galatasaray şike yaptı" manşetleri ile çıkar, haberi okursunuz adamın teki* , "bilmem kaç senesinde maçları tv'den izledim hakemler hep galatasarayı kolladı" iddiasını okursunuz.

    biri bu şartlar altında ite kaka türkiyede başarılı olur ve pek tabiki de avrupa'ya bu destekten yoksun gidince rezil olup geri gelir, diğeri ise türkiyede hak ederek büyük olduğunu ispat edercesine avrupada bu memleketi gururla temsil eder.

    biri kurtuluş savaşı zamanında, aslında cephede olması gereken oyunculardan kurulu takımının ingiliz takımını yenmesi ile övünürken, diğeri 1.dünya savaşında ve kurtuluş savaşı zamanında onlarca subay* , muvazzaf subay ve asker şehit vermekle övünür.

    biri kumarhane açmak*, lise yıkıp alışveriş merkezi yapmak peşindeyken, diğeri yüzyıllarca türkiyenin en iyi eğitim kurumlarını ilkokuldan üniversiteye kadar bünyesinde barındırmıştır.

    birinin amacı sadece diğerini* yenmek iken, birinin amacı taa kuruluş yıllarından beri "türk olmayan takımları" yenmektir (bkz: ali sami yen) .

    futbol bugün yasaklansa birinin hiç bir amacı kalmaz, diğeri bütün diğer kurumları ile ayakta kalır.

    bu liste daha da uzar gider efendim, ne beni uğraştırın ne de siz okumakla yorulun...

    edit:

    ayrıca 1981 yılında banker kastellinin, ali şen ile fenerbahçe başkanlığı için yarıştığını ve çok az bir farkla kaybettiğini biliyor muydunuz ? bu yazıyı kötülemeniz, fenerbahçe için bunun bir gelenek olduğunu değiştirmez !

    ayrıca (bkz: hisarbank)
  • çok basit bir soru sorayım; fenerbahçe stadına geçen hafta giden 25-30 bin fenerbahçe taraftarindan bir tanesi mutlaka burada vardır. ligden çekilme hususunda, hangi oyu verdiğini merak ediyorum kendisinin. hangi sandıkta oy verdi, sandığında oy durumu ne oldu?

    cevap yok değil mi? olamaz da. fark bu kadar basit.

    galatasaray başkanı, galatasaray kongre üyelerini tevfik fikret salonu veya lütfi kırdar kongre merkezi veya galatasaray stadında toplama taahhütünde bulunup, "bu üyelerle ligden çekilme konusunu konuşacağız" dedikten sonra bu üyelerin karşısına çıkıp, "ligden çekilmeyi sezon sonuna erteliyoruz, kupa maçına da çocuklarla çıkacağız" dese, daha kürsüden inmeden hayri kozak ya da taner aşkın oraya çıkar, o yönetimi yerin dibine sokup sokup çıkartır, hıncal uluç dirilip yönetimi yanında mezarına götürür, üyeler o yönetimi de ilk kurulda ibra etmeden teneke bağlayıp yollardı. bu tarz şaklabanlıklarla da uğraşmazdı.

    galatasaray'ın gücü kongresinden gelir, yönetiminin karşısındaki muhalefetin gücünden gelir. 30 yılda 3 tane fenerbahçe başkanı oturup tek kare birliktelik pozu vermez. veremez. çünkü, kendilerinden başka birisinin başarılı olması onların işine gelmez. galatasaray ise ünal aysal'ın karga tulumba gitmesini sağlar, sonra istiklal caddesinde store açılışında ünal aysal, duygun yarsuvat, mehmet cansun, dursun özbek poz verir. adnan polat, kalli'yi yollar. fenerbahçe maçını izlemeye tribüne kalli gelir, alp yalman, faruk süren, adnan polat falan kol kola maç izlerler.
  • galatasaray, 23 nisan'da fenerbahçe formalı çocukla dursun özbek'in fotoğrafını paylaşır.

    fenerbahçe, galatasaray formalı çocuklardan formalarını ters çevirmelerini ister.
  • bir fener taraftarı olaraktan şu iki yazıya katılıyorum:
    (#158475681)
    (#158479686)
    küfür, hakaret, aşağılama vs içermeden rakip takım taraftarları yazmış ve kesinlikle haklılar. fenerbahçe biraz türkiye gibi ne zaman bir hezimetle karşılaşacak olsa bunu dış güçlere, kadere, komplo teorilerine filan bağlıyor. galatasaray ise daha batılı ve rasyonel, önce biz nerede eksiğiz, kendi içimizde hatamız nedir? bunu sorguluyor.
    dolayısıyla sonuçta duyguları ve aidiyet bağı ile hareket eden takım hüsran yaşarken, gerçekçi ve mantıklı olan takım yükselişe geçiyor.

    bakın benim çocukluğumda ve gençliğimde en çok taraftarı olan takım fenerbahçeydi. en flaş transferleri yapar, en spekülatif skorları alırdı. ancak sanırım son 15 yıldır en çok taraftarı olan takım galatasaray, sadece icardi sayesinde bir nesil çocuk galatasaraylı oldu, bakın bu çok zekice bir pr, parayla bile satın alınamaz.

    ama bizde ne var? hakemleri eleştirmek, mağdur olduk diye ağlanmak, başarısızlığı sağa sola taksim etmek, şartsız koşulsuz destek olmak. öyle olmayacak kardeşim! önce samet'e, livakovic'e, oosterwolde'ye, ismail kartal'a, başkan ali koç' a soracaksın!

    ben hatırlıyorum bi tarihte galatasaray'ı kendi evlerinde yenmiştik, adamlar tribünde koltuk bırakmadı, tepkileri bize değil daha ziyade kendi içlerineydi. he bunu doğru bulmuyorum, şiddet, küfür vs sporla bağdaşmaz ama en azından sorunun esas kaynağını teşhis edip ona yönelik bir çalışma yapmak anlamında önemlidir, diyorum.

    elbette galatasaray elinden geldiğince feneri aşağı çekmek isteyecek, bu anlamda klasik algı çalışmalarını yürütecektir; lakin fenerbahçe taraftarının da artık duygusal değil mantıkla ilerleyip kendi kendini sorgulayıp, irdelemesi lazımdır.

    bakın dün düşten uyandık, ilk sert maçımızda üzüldük, dalga geçildik; hâlâ rakiplerle dalaşmaya kalkan bir güruh var. ya bırak kardeşim, senin yedeklerin hazır mı? kaliteli mi? hocanın ekstra bir dehası var mı? kalecin icabında maç kurtarır mı? bu adamlara kim bu kadar para verdi? iyi bir planlaman ve mali disiplinin var mı? önce bunları konuşmak lazım.

    yıllardır köpük gibi fenerbahçe, ilk temasta püf diye sönüyor, sonrasında medyanın vs gazıyla tekrardan şişiyor. olmaz yani, yine olmayacak, ite kaka ikinci olup, yine önümüzdeki sezona bakacaz.
  • fark olarak fenerbahçe kulübü terör örgütü fetö'ye karşı çok katıymış.

    efso başkanları fetöcüleri toplayıp halı saha maçı yapıyordu kulüpte. yeni mavi gözlü efso başkanları da fetö'nun olimpiyatlarına platinyum sponsor oldu. ama menerbahçem çok katıymış fetö'ye karşı :((
hesabın var mı? giriş yap