gazete
-
son birkaç haftadır her sabah posta kutumda gazete buluyorum. gazeteyi bulduğum ilk sabah buna oldukça şaşırmış, ancak bunun tek seferlik bir şey olduğunu düşünüp sorgulamamıştım. günler geçti ve ben o gazeteyi hiç aksamadan her sabah posta kutumda bulmayı sürdürdüm. insanın her sabah posta kutusunda bir gazete bulmasının önü mutlu edeceğini hiç tahmin etmezdim ama, posta kutusunu her sabah açtığımda birisinin oraya gazete koymuş olduğunu bilmek içimi ısıtıyordu. hislerim bu durumu tuhaf bulmama engel değildi elbette. abone olmadığım bir gazete neden her gün bana geliyordu ki? "kısa bir süreliğine tanıtım amaçlı olmalı." diye geçirdim içimden. aklıma gerçekten başka bir açıklama gelmiyordu çünkü.
bugün erken bir yeni yıl kutlaması için üyesi olduğum sivil toplum örgütündeki bir amcanın evine -ki kendisi benim japon babam- gittik. 11 kişi ufacık japon evinin ikinci katındaki ufacık bir odada akşam yemeği yiyip bir şeyler içtik. geçen yıl katılamadığım bu kutlamaya bu yıl katılabildiğim için gerçekten çok mutlu hissediyordum. yemek yendikten sonra amca kahve yapmak için aşağı, mutfağa indi. ben de peşinden pitir pitir gittim ona yardımcı olmak için. amca kahveyi makineye yerleştirdikten sonra mutfak masasına oturdu ve bir sigara yaktı. sigarayı hiç sevmiyorum; ama amcayı çok seviyorum. sohbet etmeye başladık. ciddiyetle bir şeyler anlatıyordu bana ve ben de gülümseyerek ve başımı "evet evet" anlamında sallayarak onu dinlediğimi belirtiyordum ki bana "bu arada" dedi, "gazete geliyor mu sana?" bir an şaşkınlıkla kalakaldım. "sana söylemiştim ya sana gazete göndereceğim diye. senin için de abonelik aldım. haberleri takip etmeyi sevdiğini biliyorum. okumasan bile başka amaçla kullanabilirsin." dedi bana, mutfağın kapısının yakınındaki girişe serili gazete üzerinde duran ayakkabıları göstererek. "hayır, okurum." dedim, "okuyorum."
o an yüreğimde hissettiğim sıcaklığı nasıl anlatsam bilmiyorum. ben bana tek seferliğine, incelemem için bir gazete postalayacağını sanıyorken beni bir gazeteye abone yapmış.
bir gazete hiç bu kadar sevgi dolu görünmemişti gözüme.
pek de iyi hissetmediğim ve kendimi yine savrulurken bulduğum şu günlerde her sabah posta kutuma gelen gazetelerden gemiler ya da uçaklar yaptığımı ve onlara bindiğimi hayal ederek yolumu bulabilirim bence. -
adam bakkala girmiş, "a" gazetesi istemiş, 50 lira vermiş, para üstünü beklemiş, para üstü gelmeyince demek zam geldi diyip dışarı çıkmış, sonra bakmış hala 30 lira gazete"
-e 30 lira bu gazete,para üstünü neden vermedin? demiş satıcıya
-abi sen gazetede yazan şeylere inanıyor musun? -
birinci sayfasını ölen ünlülere, ikinci sayfasını yaşayan ünlülere, üçüncü sayfasını ölen ünsüzlere ayıran geleneksel kitle iletişim aracı.
yaşayan ünsüzlerin ise haber değeri yoktur. -
2 gazete vardı eskiden siyasi görüşü net anlatan..solcu isen 'cumhuriyet' sağcı isen'tercüman'..yıllarca yediler birbirlerini..ama sonra 'tan'gazetesi geldi ki bu ülkeye sağcısı da solcusu da elbirliği ile gazetenin tirajını neredeyse 1 milyona çıkardı ilk basıldığı günlerde..milli menfaat bahse konu olunca toplumun elbirliği yapması ne kadar güzel bişey..
-
sokakta vurulup ölenlerin üzerine, minibüste çamurlu ayakkabıların altına, gecekondularda yer sofralarına örtülür.
haberi ilk kez manşet olan bir muhabir, köşe yazısı ilk kez yayınlanan bir yazar, manşeti ilk kez yazan yazıişleri müdürü, o günkü gazeteyi hiç unutmaz.
telaştır gazete:
toplantıya haber hazırlama telaşı
haberi yetiştirme telaşı
haberi doğrulama telaşı
sigara molası
haberi sunma telaşı
yorumlara karşı çelik sinirlerin gerilmesi telaşı
küfürleşme telaşı
sigara molası
el sıkışıp işe dönme telaşı
haberi yazma telaşı
haberi bekleme telaşı
sigara molası
haberi beklerken sinirlerin ateşle imtihanı
sigara molası
haberin gelmesi
haberin eksik gelmesi
haberin uzun gelmesi
haberin anlaşılmaz gelmesi
haberin "sakıncalı" gelmesi
haberin sayfadan çıkması-girmesi-değişmesi-çekması-girmesi
sigara molası
sinirlerin su verilmiş çelik kıvamına gelmesi
toplansak mı??
sigara molası
haber yazımı telaşı
sayfayı yap
sayfanın çıkışını al
sayfanın çıkışının onayını al
alama
bir daha yap
deli gibi pösteki say
sigara molası
beklenen haberin adana'nın aradan çıkmaması nedeniyle "ileri bir tarihe ertelenmiş olması" gerçeğiyle yüzleş
içki molası
"basın ulan sayfaları, matbaa bekliyor"
akşam toplantısı telaşı
sigara molası (son sigara gibi)
eve dönmek lazım
uçak kaçırılmasa bari
içki
sigara
trafik
ev
kapı
koltuk
uyku
rüyada, "gazete telaşına geri dön"
fabrika ayarlarının bozulması
yanan balataları kurtarma telaşı
ne kedili ne kitaplı
uyunacak, uyu!
kalkılacak, kalk!
marş!
(bkz: bu ne sevgi ah bu ne ıstırap) -
benim herzaman hasretliğim olmuştur....
bundan 12-13 yıl kadar önce anadoluda bir köyde (darılmasın çünkü sadece belge üzereinde ilçedir)ilkokul yıllarımda başla(yama)dı ilişkimiz:
elektrik gelmiş, çok olmuş belki (10 yıl kadar) o günlerde babanne duayla gaz lambasına üflemiş ki bi daha yakılmasın...
telefon geleli çok olmamış ama... bej rengi telefenlar (postanenin dağıttığı) yeni girmiş hayatımıza ve beraberinde "bej rengi" kavramıda hediye edilmiş kelime dağarcığımıza...
suda eve gireli çok olmamış ama babanne hala elini her musluğa atıp musluğu yerinde bulduğunda bi gönül rahatlığıyla besmele çekmekde, yani her daim borunun, vananın, musluğun evden gitme ihtimali var zihninde.
ve netice itibariyle teknelojinin temelleri atılmış evde, tüm siyah beyazlığıyla televizyon kavr(amcığıda) gelmiş yerleşmiş evin baş köşesine. benim kendisi hakkında küfürlü konuşmamın sebebi, o evde baş köşede otururken, en ilkel kumanda şekli olan evin en küçüğü olarak benim, saatte 10 kere ayağına gidip gelmemdir, bişeyede yarasa içim yanmaz trt 1-2-3 .
ve işte televizyonunda gelmesiyle tam manasıyla gazeteye bi hasretlik başladı bende hani gazeteyi iki
yerden biliyorum bir öğretmen olmadığını bile bile okuyun deyip duruyor bide bu meret televizyon çok ballandırıp aklımı bi tamam çeliyor.
oku oku lan tamam oku ama nerden bulup oku...
köy yeri pek yaşıtım yok mahallede ve sosyalliğimin çoğunu keçiyle koyun oluşturmakda. gazeteyide hiç bütün olarak görmemişim televizyon hariç ama biliyorum bakkaldan alınan şeylerin sarıldığı kağıtların düzene girmişi, şimdi belki şaka gibi ama felaket bi merak bi okuma isteği lan yok ciddi ciddi gazete yok...
evde okuma yazma bilen az bunların arasından gazete bulabilen az bunların arasından gazete okuyan az,
yani alt kümenin alt kümesinin altı gibi bişey ama en altdaki yani gerçek gazete alışkanlığı boş kümeden ibaret.... her ne kadar okumaya okuyana saygı duysalarda yinede gazetenin bir günde eskidiği fikri ve bu sebeple e o zaman niye gazete alasın kitap al o daha iyi eskimez hem her zaman okursun fikri (özellikle babannede) kafalarda...
ve en nihayet bir sabah kalkıp anne ben çarşıya gidecem deyip tutturdum... gazete alacağımı söyledim baban getirir dediysede dinlemedim aldım parayı çıktım evden üç kilometre yol (çocuk bacağıyla yaklaşık 1 saat hareket gerektirmekde) burda bir yanıltma olmasın sabah kalkıp gazete almaya gidiyorum kavramı o alınacak gazetenin o günün gazetesi olduğu fikrini çıkartmasın ortaya çünkü gazete aynı gün gelse ilçeye zaten deprem haberi gibi yayılır muhtemelen...
neyse gittim bakkala, bakkalı tanıyorum kenan amca nasılsın iyimisin baban nasıl bilmem neden sonra gazete şeyini söylüyorum ben -napacan lan bu yaşta gazete okuyup anarşistmi olacan cümlelerini geçiyorum- kenan amca otur biraz sonra gelir dedi neyse ben oturdum. lan oturdum ama hakaten oturdum ki 3 saat oturdum ve o gün gazete gelmedi. kenan amcada benim üzüldüğümü görünce üç gün önceden kalan gazeteleri benim koltuğumun altına yerleştirdi benimde elime bi kola tutuşturdu beni eve yolladı neyse geldim eve, dede kapıda:
+nerde kaldığ lan
-şey dede ben gazete
+getir bakayım ne aldın
-gazete gelmemişti kenan amca bunları verdi
+neymiş bu (gözlüğü çıkardı, yaklaştı) ta taaaan tan
aşağıda malum fotoğraflar....
işte böyle başla(yama)dı bizim ilişkimiz. yani taa taaaam tam bir muamma...
şimdi ben ne zaman evin önündeki bakkaldan o günün gazetisini o günün en erken saatinde alabilsem çoğunlukla bu halim gelir aklıma....
dedem gazeteleri sakladı vermedi, kötü düşünmeyeyim diyorum ama.... -
kimler gazete okuyor? yani kimler bayiden parasını verip gazete alıyor?
türkiye'de 35 yaş üstü insanlar gazete alıyor.
gençler gazete okumuyor, çünkü gazeteler onlara seslenmiyor, bir gazete alsalar ne görecekler? biraz önce beğendikleri fotoğrafı, biraz önce güldükleri espriyi...
gazetelerin satışları düşüyor. çünkü hemen hepsinde sosyal medya güzellemesi var.
(bugünkü cumhuriyet gazetesinde arka kapakta donald trump ile ilgili haberde sosyal medyada alay konusu olduğu haberin sonuna özellikle eklenmiş, gazeteyi bırakın sosyal medyaya bakın diyorlar.) -
"gerçek şu ki, insanlar her şeyi gazetelerin bakış açısından görüyor; söz konusu kişileri de, olayları da bizzat tanımadıklarına, bilmediklerine göre, başka ne yapabilirler ki zaten?"
(bkz: marcel proust)
(bkz: le temps retrouvé) -
hegel'e göre, modern insanın hayatında, sabah dualarının yerini tutan şey.
-
wabi-sabi ve gazete okumak
(...) geçtiğimiz yüzyılda belki durum farklıydı ama bence günümüzde matbu gazeteler wabi-sabi felsefesinin bir nevi temsilcisi gibi duruyor. çünkü gazete yapı olarak temelde çok daha kişisel bir tavra sahiptir, pürüzlü bir yüzeyi vardır, muğlaktır (farklı yazarlar farklı düşünceler ileri sürebilir), daha duygusal, daha sezgilere dayalı bir dünya görüşü sunan, mütevazı, organik, sıcak, kendine özgü, yaşanan güne ait (dünkü gazeteyi arayın bulamazsınız), nesne olarak bağımsız, enerjiye gerek duymayan ve doğada çözünebilir bir nesnedir.
oysa cep telefonları duygusuzdur, aşırı gerçekçidir, hataları hoş karşıla(n)maz, doğaya zarar veren, metalik, plastik, modüler, karmaşık, son derece keskin, pürüzsüz yüzeylere sahip, soğuk, sürekli güncellenen, bakıma, korunmaya ve sürekli enerjiye ihtiyaç duyan, en önemli değerleri fonksiyonlar ve kullanılabilirlik olan nesnelerdir.
gazetenin nesne olarak çok daha etkileyici ve samimi bir güzelliğe sahip olduğunu düşünüyorum. gazete kâğıdını da çok seviyorum, sayfaları çevirirken hışırtı sesi bana garip bir huzur veriyor. özellikle kültür-sanat sayfalarında, sanat eserlerinin fotoğraflarının bulunduğu yerlerde kâğıdın pürüzlü yüzeyine dokunuyorum, bir büyüteç alıp küçük renkli noktacıklara bakıyorum.
baskı hataları da hoşuma gidiyor, bizan diğer sayfada bulunan bir kelimenin hayalet gibi karşı sayfaya sızdığını görüyorum ya da bir portrenin yüzünde ters duran harflere bakıyorum, son derece ciddi bir haber birden kafası karışık görünüyor. (...)
wabi-sabi gazetesi
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap