• türkiye cumhuriyeti’nin ilk ve tek başkomutanı, ulu önderi.
  • ilber ortaylının selimiyesi yani ustalık eseri olmasını dilediğim kitap. en önemli tarihçilerden birisi en önemli tarihi şahsiyetlerden birinin biyografisini kaleme alıyor, çok mutluyum sözlük.
  • büyük siyasi liderler hakkında objektif kitaplar bulmak zordur. ya onları övüp göklere çıkaran ya da söylenen her şey yalandır diyerek o kişiyi yerlere batıran çalışmalar bulabilirsiniz.

    ilber hocanın bu kitabı son derece objektif ve kolay okunabilir bir kitap olmuş. ancak tabi çok dikkat çekici yeni görüşler veya bilmediğimiz tarihi olaylar yok. bir de ilber hocanın renkli konuşma üslubu kitaplarına pek yansımıyor ancak kitap sıkıcı da değil.

    atatürk hakkında derli toplu ve olayları serinkanlılıkla değerlendiren bir kitap okumak isterseniz alıp okumanızı tavsiye ederim.

    ancak bir eleştirim var. ilber hoca son yıllarda birazda aşırı kamplaşan siyasi ortamdan dolayı ters toplara pek girmiyor ve popülist söylemlere pek karşı çıkmıyor. bu yüzden kitap ilber ortaylı gibi bir tarihçiden beklediğimiz "ustalık" türü bir kitap değil. ilber hocadan hala bu ustalık kitabını bekliyoruz açıkçası.

    toparlarsam genç okuyucu için ve propaganda içermeyen yalın tarih kitaplar okumak isteyenler için ideal. rahatlıkla çocuklarınıza hediye edebilirsiniz. ancak içinde düşündüren analizler ve daha önceden bilinmeyen veriler olan bir kitap arıyorsanız o kitap bu kitap değil.
  • muhtemelen bir dönem başlayan ''şu çılgın türkler'' akımından daha fazla gündem olacak ve okunacak kitap. ilber ortaylı gibi alanının zirvesinde bir adamın bu kitabı yazmaması eksiklik olurdu. bekliyoruz bakalım.
  • az önce bitirdiğim ilber ortaylı kitabı.

    öncelikle ilber hoca'nın daha önce 2 kitabını okuduğumu belirtmem gerekiyor çünkü bu kitabın uslubu diğer kitaplarından çok daha yalın ve anlaşılır olduğunu daha ilk sayfalardan anlayabiliyorsunuz. okuyunca, "bu kitabı ilber hoca yazmış olamaz" diyorsunuz anlatımı bakımından. sanırım ilber hoca bu kitabıyla daha geniş kitlelere hitap etmek istemiş.

    içeriğe gelirsek; kitap daha çok o günün şartları, genel atmosfer üzerinde, atatürk'ü harmanlayarak sunulmuş. doğru bir tercih olarak diğer kişilere ve tarihlere çok fazla gömülmemiş ve açıkçası bildiklerimizin üstüne pek de söz söylenmemiş. belki de içerik açısından kitabın en büyük eleştirisi de "vay be bunu bilmiyordum" denecek satır araları parmakla sayılacak kadar olmasıdır. bu kitapla birlikte lisede öğrendiklerimi pekiştirdim diyebilirim.

    içerikle ilgili ikinci eleştirim de türkiye'de "tarihçi" denilince akla ilk gelen kişi olan ilber ortaylı'nın böyle büyük bir kitabın içindeki yorum sayısının gerçekten çok az olması. tamam, bazı tarihçi geçinenlere laf etmiş ama 450 sayfa içerisinde bu "laflar" 10 sayfayı geçmiyor. yazarın belki de hayatının kitabı olacak bu eserde neden bu kadar çekingen davrandığını anlamış değilim açıkçası.

    sonuç olarak maalesef muallakta kaldığını düşündüğüm, edebi cesaretten uzak, didaktik bir eser ortaya çıkmış. atatürk'ü yeni tanımaya başlayan lise çağındaki öğrencilere öneririm ama 25+ yaş tayfası için sadece "bilgileri yenileme" kitabından ibaret. tarih biraz da yorum işidir. maalesef hoca bizi yorumlarından esirgemiş.
  • yetersiz bulduğum ilber ortaylı kitabı.

    her ne kadar mustafa kemal atatürk biyografisi olduğu iddia edilse de, benim için bir biyografiden çok mustafa kemal atatürk dönemi dünyasının olaylarını yüzeysel olarak anlatmaktan ibaret bir kitap olmuş.

    şöyle söyleyeyim, çanakkale muharebelerini 10 sayfa anlattıysa, mustafa kemal atatürk'ten sadece 1 sayfa bahsetmiş, geri kalan 9 sayfa 1. dünya savaşı'nın neden ve sonuçları...

    bu kitap kötü mü demek? kesinlikle hayır, ilk cümlede de belirttiğim gibi benim için yetersiz. mustafa kemal atatürk dünyasına çok haşır neşir değilseniz, bu kitap iyi bir başlangıç olabilir. mustafa kemal atatürk biyografisi okuyacağım diyorsanız, hala şevket süreyya aydemir, lord kinross ve andrew mango derim.

    mustafa kemal atatürk hakkında yeni bir şeyler öğrenmemiz, artık günümüzde çok ama çok zor. ilber ortaylı'dan da beklediğim, elbetteki mustafa kemal atatürk'e ilişkin yeni bir şeyler söylemesi, yazılı tarihi değiştirmesi değildi. ancak, bir bakış açısı getirmesi benim için önemliydi. ne yazık ki, umduğumu bu yönden bulamadım.
  • ilber ortaylı tarafından kaleme alınan, kronik kitap'tan çıkan ve ulu önderi anlatan kitap. şu ana kadar dörtte birini okudum. bazı kısımlarını bilgisayar ortamında not aldım. ancak bunu devam ettiremeyeceğim muhtemelen çünkü okuma hızımı çok etkiliyor ve biraz yoruyor. benim ilgimi çeken ve not alma gereği duyduğum paragraflar şunlar :

    "bununla beraber atatürk'le ilgili "atatürk kurucumuzdur.", "atatürk 20.yüzyılın büyük devlet adamıdır." gibi devamlı kullanılan klişelerimiz var. bunlar doğrudur ama elzem olan bazı sloganları maalesef kullanmıyoruz. birincisi atatürk, türkiye mareşalidir. büyük bir mareşaldir çünkü başka mareşalleri takdir etmeyi bilmiştir. büyük mareşaldir çünkü sivil hayata geçmeyi bilmiştir. bunlar onun en büyük özelliklerindendir. büyük ve yaratıcı adamlar bu geçişleri kolaylıkla yaparlar. ikincisi atatürk büyük bir organizatördür. hem askeri alanda hem de politikada başarı göstermiştir. büyük bir devlet adamı olduğunun göstergesi olarak monarşiyi cumhuriyet'e dönüştürmüş ki bu gerçek bir inkılabtır. bu büyük inkılabı başka hangi inkılablarla besleyeceğini de bilmiştir."

    "ordu yeni kurulurken bir kurmay mektebi (erkan-ı harbiye) kuruldu. bu tarz bir mektep bütün kara avrupası'nda, yani prusya, avusturya, rusya ve fransa gibi kara orduları kuvvetli memleketlerde bile 3-5 sene farkla kurulmuştu. bu okul kurulunca otomatikman elit bir asker sınıfı ortaya çıkmıştı. burada yetişenler asker oluyorlar ama başka bilgi ve beceri de elde ediyorlardı. eminim ki çok uzun zaman fihriste bakıp nizamname aramayı, lügate bakıp kelime öğrenmeyi bir tek bunlar biliyorlardı. diğer eğitim branşları buna müsait değildi. matematikçi olmamalarına rağmen logaritma cetveli bakmayı biliyorlardı. mesela atatürk biliyordu. tabii bir de konuşmaya çok dikkat ederlerdi."

    "atatürk yapı olarak sinirli bir adamdır. belirli bir dönemden sonra haşin davranmış olabilir ama kurmay subayları üslub olarak hiçbir zaman çok açık konuşmazlardı. sözle hakareti çok ölçülüydü ve bizim alıştığımız politikacının, hatta alıştığımız bürokratın üslubuna hiç benzemezdi. fakat bazen ağır mizahla hırpaladığı da görülürdü. bu mesela iran şahı rıza pehlevi'nin cezalandıracağı bürokratı bastonla dövmesi gibi bir davranışla mukayese edilemez. bürokrasinin üslub kaybına uğradığı günümüzde, bu hal bilhassa görülüyor. o günün kurmayı ile ankara bürokrasisinin herhangi bir adamı arasında dağlar kadar fark vardır. hatta şimdi daha çok fark vardır."

    "atatürk'ün, teknik bir adam olarak, ne filolojiyle ne de beşeri bilimler dediğimiz bilimlerle alakası vardı. ama o zamanın kıt türkiyesi'nde üniversite ıslahatında istanbul edebiyat fakültesi'ni kurdu. dil-tarih, ankara üniversitesi'nden eskidir. sümeroloji, hititoloji, hindoloji gibi bölümleri neden kuruyor? bir kere anlıyor ki türk tarihini anlamak için dünya tarihini bilmek lazımdır."

    "mustafa kemal paşa ve arkadaşları, onların başında esad paşa gibileri, alman sevmezler ve alman fenni askeriyesini alman taraftarı olmak için yeterli sebep görmezler. bu askerlerin gözünde fransız ordusu demokratik bir ordudur ve bunun delili vardır. bunların dünyaya bakışları herhangi bir mülki memurdan farklıdır. o yüzden buradan lider çıkmıştır. çünkü bu kimseler çok boyutlu bakış açısına sahiplerdi. mesela bulgaristan'da ateşemiliter oldu diye bir adamın bu kadar çok şey görüp anlaması mümkün değildi, ancak, mustafa kemal anlıyordu."

    " atatürk, ittihatçıların menfi taraflarından nefret ederdi. kendisi de gençken yeminli ittihatçı olmasına rağmen, aşağı yukarı hareket ordusu macerasından sonra, binbaşılığından itibaren bu tavır ve hizipçilikten nefret edip, çatışarak kenara çekilmiştir. bazı arkadaşları da öyleydi ve halk partisi’nin içinde de bu tarzı takip etmiştir. mesela aydın’a geldiği zaman “burada muhalif bir genç var. serbest fırka reisi ve hayli etkili” deniliyor. kastettikleri o zaman daha “menderes” olmayan, adnan bey idi. anlatılanlar üzerine çok sinirlenerek adnan bey’i çağırmıştır. bunun üzerine adnan bey arza başlamıştır ki boş bir insan değildir, zira, askerliğini yedek subay olarak yapmış, istiklal madalyası almış ve amerikan koleji’nde okumuştu. memleketin halini, çiftçinin durumunu, ihmali, bürokrasinin tutumunu anlatıyor. o anda atatürk’ün tavrı ve yüzü değişmeye başlıyor. “sen bunları bana bir layiha halinde ver” diyor ve ondan sonraki dönemde onu aydın’dan mebus yapıyor. bu bir zihniyettir. ancak türk cemiyetinde bu tip liderler çok azdır."
  • prof. dr. ilber ortaylı tarafından biyografi olduğu iddiasıyla kaleme alınmış, 1800lü yıllardan 1900lü yılların ilk yarısına kadar gazi paşa'yı etkileyen siyasi, askeri ve sosyal olaylarla birlikte ilgili dönemi ülkemiz çerçevesinden inceleyen, sohbet havasında geçen bir kitaptır.

    ilber hoca kesinlikle çok eğitici, olaylara çok yönlü bakmamızı sağlayan, atatürk'ün olaylara nasıl yaklaştığını anlatan bir kitap yazmış. gerçek bir tarihçi ve saygın bir akademisyen olması atatürk'ü objektif ele almasını sağlamış. kitapla ilgili dikkatimi en çok çeken de bu oldu ve bu durum çok hoşuma gitti.

    kitaptan edebi bir kazanım beklemek de pek anlamlı değil tabi ama en azından sohbet havasında olmaması gerekirdi kanaatindeyim.

    yine de edinin, okuyun, koyun kitaplığınıza. gelen eşe dosta ödünç verin, hediye edin. satınalmalarını salık verin.

    buna çok ihtiyacımızın olduğu dönemlerden geçiyoruz zira.
  • ilber ortaylı'nın atatürk hariç her şeyden bahsettiği atatürk biyografisi. kitap 440 sayfa ama atatürk'le alakalı olmayan kısımları çıkartınca geriye 50-60 sayfa ya kalıyor ya kalmıyor.

    yazar yunanistanla yapılan nüfus mübadelesinden giriyor, kırım savaşından çıkıyor, halifelikten giriyor, muhacirlerden çıkıyor, sürekli bir o konuya bir bu konuya atlıyor ama kitabın ana konusu olan atatürk'ten nadiren, o da satır aralarında bahsediyor.

    kitabın anlatım dili de daha çok bir sohbeti andırıyor. sanki yazar sizi karşısına almış, konuyu uzun uzun anlatırken konu konuyu açmış gibi bir dili var. neyse ki kitabın akıcı bir dili var ve hızlıca okunuyor.
  • "andrew mango - atatürk: modern türkiye'nin kurucusu" kitabında şöyle bir pasaj var:

    "fakat ne yapayım ki içmeye mecburum: kafam çok ama çok mustarip edecek kadar çok ve hızlı çalışıyor. vakit vakit onu uyuşturup biraz dinlenmek ihtiyacını duyuyorum. harbiye ve erkanı harbiye mekteplerinde iken sabahları beni ekseriyetle koğuş arkadaşlarım uyandırırdı. çünkü akşam zihnim herhangi bir meseleye takılırdı onu düşüne düşüne kafam şişer uykum kaçırdı. bütün gece yatağın içinde dönüp dururdum. ancak sabaha karşı yorgun bitkin bir halde uyuyakalırdım ve tabii kalk borusunu duymazdım. şimdi de de öyle. içmediğim zamanlar uyuyamıyorum. ıstırap içinde bunalıyorum."

    gazi paşa da hiperaktivite varmış. deha kategorisine giren yüksek zekalı olduğu zaten her halinden belli. adam içkiyi ilaç gibi kullanıyormuş. psikoloji biliminin gelişiminin 100 yıllık bir tarihi var desek yanlış olmaz. o dönem muhtemelen hiperaktivite ve dikkat bozukluğu diye bir tanı yoktu bile. dini vecibeleri bir yere bırakıp bir de bu açıdan bakmak lazım.
hesabın var mı? giriş yap