• beş yılımı harcadığım bir kktc şehri. tam anlamıyla öğrenci şehridir. kısaca mağusa. lefkoşa'nın sıkıcı başkent havasından ve girne'nin tamamen turistik yapısından uzakta olan şehir.

    tarihi yapısıyla da dikkat çeker. namık kemal zindanı, bizzat leonardo da vinci dostumuz tarafından tasarlanmış venediklilerden kalan kalesi, shakespeare dostumuzun eserine de konu olan othello kalesi, yine kaleiçi'nde yer alan lala mustafa paşa camii, yirmisekiz mehmet çelebi'nin türbesi gibi daha aklıma gelmeyen bir çok yapının olduğu tarihi şehir. bunun yanında salamis harabelerinden de bahsetmek gerekir. muazzam bir amfitiyatroya sahiptir. girilmesi yasak olan kapalı maraş bölgesi kendi başına bile tarihte çok önemli bir yere sahiptir.

    şehir yapılanması çok dağınık olmakla beraber benim kaldığım dönemde gözlemlediğim ve bizzat deneyimlediğim kadarıyla toplu taşıma sistemi yok denecek kadar azdır. ayrıca yazın belli dönemlerinde sokaklarda insan görmek adeta bir mucize olacaktır. bu duruma 52 dereceye varan sıcaklıkların neden olduğunu söylemeye gerek yok herhalde. tam bir gezi yazısı gibi oldu farkındayım ama içimden gelenler bu şekilde.

    hayat az da olsa öğrenci için pahalı durumda. yemek içmek biraz yüksek fiyatlara sahip. ancak içki ve sigara fiyatlarında durum tam tersi. herkes bira ile başlayıp viskiye geçiş yapıyor o derece. bizim dönemde ev kiraları yüksek, okul fiyatları daha düşüktü. şimdi durum nedir bilmiyorum. evlerin çoğunun eşyalı olarak kiraya verildiğini de belirtmek lazım. üniversitenin kalitesi bizim dönemimizde iyiydi ancak son durumu bilemiyorum çok oldu çünkü.

    bununla beraber mutlaka olumsuz şeyler de söylenecektir. herşey kişiye özgü sonuçta. yıllarımı burada geçirmeme rağmen kötü anlar da yaşasam yine de hakkını vereyim. hayatıma olumlu katkısı oldu hayaletleri ile meşhur şehrin. güzel arkadaşlıklarımız oldu. zaten onlar da olmasa inanın asla bu kadar güzel anılar kalmazdı geride. şehirlerimiz farklı da olsa hala görüşürüz çoğuyla. o yüzden girdimi sonlandırırken mağusa şehrine başarılar dilerim. *
  • gazimağusa, bakış açısına göre değişmekle birlikte bana göre akdeniz coğrafyasındaki en huzurlu kentlerden biridir. tam bir öğrenci kenti olduğu gibi, adanın en büyük limanı da burada olduğu için bir ticaret merkezidir aynı zamanda. diğer taraftan bu şehirde tarihin tüm katmanlarını dolu dolu yaşayabilirsiniz.

    şu ana kadar yazılanlar içinde çok dişe dokunur bir şey göremediğim için detaylı bir şekilde mağusa'yı anlatmak istedim. zira çok daha fazlasını hakediyor bu şehir. yazi biraz uzun olacak belki ama bu şehirde on yıldan uzun süredir yaşayan, ayni zamanda şehre aşık bir turizmci olarak yazmanın boynumun borcu olduğunu düşünüyorum...

    kent m.ö. 285 yılında mısır kralı ptolemeus philadelphus tarafından kurulmuş ve kız kardeşi "arsinoe" nin adı verilmiştir. kuruluşundan sonraki 900 yıl süresince küçük bir balıkçı barınağı olarak işlev gören kent, m.s. 647 yılında arap akınları sonucu terkedilen salamis halkının da göçüyle büyümüş ve bir liman kenti halini almıştır. bu dönemde adı kuma gömülü anlamını taşıyan "ammohostos" olarak anılmaya başlamıştır. bu adı almasındaki en büyük pay, şüphesiz ki arap/islam akınlarınındır. zira arapların bulamaması umuduyla bu isim tercih edilmiştir. lüzinyan devrinde "famagusta" adıyla anılmaya başlanan şehir, ceneviz işgaline kadar bulunduğu coğrafyanın en zengin kentleri arasında sayılmaktaydı. yaklaşık iki yüz yıl süren bu süreç, tarih kayıtlarında kentin "altın çağı" olarak geçmektedir. günümüzde adeta bir açıkhava müzesi olarak adlandırılan mağusa şehrindeki yapıların büyük bir bölümü bu altın döneme aittir. kentin savunmasını sağlayan surlar ve iç kale görevi gören othello kalesi ise venedik döneminde yeniden dizayn edilmiş ve bugünkü görünümünü almıştır. osmalıların fethiyle mağusa ismi kullanılmaya başlanmış, 1974 barış hareketından sonra milli mücadele yıllarındaki başarısından ötürü "gazi" ünvanı alarak bugün kullanılmakta olan "gazimağusa" adını almıştır.

    şimdi neden tarihin tüm katmanlarını yaşayabildiğimizi anlatmaya çalışacağım.

    gazimağusa şehrine üç ana giriş bulunmaktadır.

    birincisi kuzey istikametten, yani iskele/karpaz bölgesinden gelirseniz gireceğiniz yerdir. bu yönden şehre girecekseniz antik çağı buram buram yaşarsınız. zira sağınızda ovanın ortasında duran (bkz: enkomi) kentini görürsünüz. solunuzda ise muhteşem bir deniz manzarasıyla birlikte (bkz: salamis harabeleri) size eşlik eder.
    aynı anda kafanızı sağa çevirirseniz de hristiyanlığın doğuşuna tanıklık edebileceğiniz bir başka yapı karşınızdadır (bkz: st. barnabas manastırı).
    sonrasında antik çağı dolu dolu yaşamış biri olarak günümüz gerçekleriyle, yani çarpık ve dikey yapılaşmanın kol gezdiği şehir merkezine girersiniz. giriş yaptığınız caddenin adı salamis caddesidir ve şehrin can damarıdır. caddeye girerken ilk göreceğiniz şey sağınızda kalan ve modern kentin adeta üzerine kurulduğu (bkz: doğu akdeniz üniversitesi) kampüs girişidir. biraz daha devam ederseniz yine sağınızda derme çatma yapılarıyla, şehrin göbeğinde hala daha ne işe yaradığını anlamadığım bm kampı bulunmaktadır. bu noktada kendinizi 1963-1974 yılları arasında bulursunuz ki bu daha yakın ve bizler için tarihin çok önemli bir katmanıdır. caddenin kalanı ise restaurant, cafe ve diğer mağazalarla doludur. yürümesi çok keyiflidir bu caddede...

    şehrin ikinci girişi ise batı yani lefkoşa istikametinden gelirseniz gireceğiniz giriştir. kuzeyin iki büyük kentini birbirine bağlaması sebebiyle en yoğun kullanılan giriştir. adanın 1/3'ünü kaplayan (bkz: mesarya ovası) içinde yapılmış yaklaşık 50 km'lik bir yolculuktan sonra kentin uzaktan görünümü çölde bir vaha gibidir. ancak girer girmez maalesef yine çok çirkin bir mimari ile karşılaşırsınız. moral bozmadan sağa dönüp gazi mustafa kemal bulvarı üzerinden dümdüz ilerlerseniz bir anda kendinizi orta çağ içinde bulabilirsiniz. zira şehrin 1500 senelik merkezini çepe çevre saran o heybetli surlar karşınıza dikiliverir. mağusa kenti'ni tüm heybetiyle çevreleyen surlar, ilk olarak lüzinyan döneminde o günün askeri şartlarında iyi bir savunma sağlaması amacıyla inşa edilmiştir. dönemin şartlarında oldukça da etkili etkili olmuştur. fakat ilk yapımından tam 300 yıl sonra venedikliler adanın yeni sahibi olduğunda, surların gelişen askeri tekniklere, ağır silahlara ve en büyük tehdit osmanlı imparatorluğu'nun muhtemel gücü için zayıf kalacağı düşünülerek yeniden dizayn edilmiştir. leonardo da vinci'nin 1481 yılında kıbrıs'ta iken venediklilere kentin savunma sistemi hakkında tavsiyelerde bulunduğu bilinmektedir. venediklilerin yapmış olduğu bu renovasyon çalışması yaklaşık olarak 70 yıl sürmüş ve surlar büyük ölçüde bugünkü şeklini almıştır. orta çağ askeri savunma mimarisinin muhteşem bir örneğidir bu surlar. 1900'lerin başında ingilizler tarafından orijinal iki kapıya ilave iki yeni kapı eklenmesi haricinde tamamen orijinaldir. surların üzerinde yürüyüş yapabilir ya da çevresini dolaşan hendek içinde bisiklet kiralayabilirsiniz.
    surların içi ise tam anlamıyla bir açık hava müzesidir.
    surlar ve içinde yer alan eserler içerisinde mutlaka görülmesi gereken yerler ise şöyledir;

    othello kalesi: liman ve şehrin tümüne hakim bir konumda olması sebebiyle yüzyıllar boyunca önemini koruyan kale, lüzinyanlar tarafından 1285-1324 yılları arasında yaptırılmıştır. tüm özellikleriyle kusursuz bir orta çağ kalesidir. kale, venediklilerin adayı himaye altına alması sonrasında güçlendirilmiş ve yenilenmiştir. bugünkü görünümünü de bu yenileme çalışmaları sonrasında 1492 yılında almıştır. bu sebeple kalede venedik izleri net şekilde görülebilmektedir. kaleye girişin sağlandığı kemerli kapı üzerindeki mermer levhada venedik cumhuriyeti sembolu kabartma st. mark aslanı bulunmaktadır. kaleyi çevreleyen hendeğin derinliği ve surlarının aşılamaz olması sebebiyle uzunca bir süre "geçilmez kale" olarak adlandırılmıştır. ingilizler ve dünya'nın en önemli drama yazarı olarak kabul edilmiş olan william shakespeare'e ait othello trajedisi bu kalede geçmektedir.

    kara kapısı (ravelin / akkule): venedikliler tarafından karmaşık bir savunma kompleksi olarak yeniden tasarlanmış ve yapılmıştır. kentin orijinal iki kapısından biridir. inşa mantığı tam anlamıyla kapsamlı bir savunmayı sağlamak üzerine kurulmuştur. zaten ravelin'in kelime anlamı da "yarım ay şekilinde tabya" demektir. osmanlı kuşatması sonrasında en büyük hasar bu kapıda oluşmuş ve kuşatmadan sonra osmanlı imparatorluğu tarafından onarılmıştır. bugün dahi bu kapıdan giriş yaparken bir orta çağ şehrine girdiğiniz hissi uyanmaktadır.

    tophane (martinengo tabyası): surların kuzey batı köşesini oluşturmaktadır. orta çağ askeri mimarisinin en önemli eserleri arasında kabul edilmektedir. kimilerine göre de zapt edilmesi imkansız bir yapıya sahiptir. kuş bakışı bakıldığında ucu sivri bir ok başlığı gibi tasarlanmıştır.

    diamante (karpaz burcu): surların liman tarafına bakan ve tümüyle orijinal olan 15 kuleden biridir. üstüne çıkılarak eşsiz liman ve mağusa manzarası seyredilebilir.

    deniz kapısı (porta del mare): kente girişlerin sağlandığı diğer orijinal kapıdır. kapının şehre bakan kısmı osmanlı döneminden, limana bakan yüzü ise venedik döneminden kalmıştır ve tamamen orijinal görünümünü korumaktadır.

    canbulat türbesi (arsenal tabyası): surların güney doğu köşesini oluşturmaktadır. eski adı arsenal tabyası'dır. kıbrıs'ın fethi sırasında göstermiş olduğu üstün başarılar sayesinde şehit düştüğü bu tabyaya kilis sancak beyi canbulat bey'in adı verilmiştir.

    lala mustafa paşa camii (st. nicholas katedrali): yapımına 1298 yılında başlanmış, 1312 yılında tamamlanmıştır. kentin "altın 200 yılı" olarak da adlandırılabilecek lüzinyan döneminde yapılmış, doğu akdeniz'in en güzel gotik mimari örneğidir. fransa'daki reims katedrali'nden esinlenerek bir benzeri inşa edilmiştir. ada halkı tarafından "küçük ayasofya" olarak anılmaktaydı. yapımının tamamlandığı 1322 yılından itibaren hep önemini korumuştur. lefkoşa'da st. sofia katedrali'nde kıbrıs kralı tacını giyen lüzinyan hükümdarları, sonrasında st. nicholas kathedrali'nde kudüs krallık tacını giyerlerdi. bunun sebebi ise lüzinyan krallığı'nın kurucusu olan guy de lusignan'ın aynı zamanda son kudüs kralı olmasıydı. bu gelenek ceneviz işgali süresince kesintiye uğrasa da kent kurtulduktan sonra yeniden devam etti. 1570-1571 yıllarında gerçekleşen osmanlı kuşatmasında çok ciddi zarar görmesine rağmen, şehir düştükten sonra onarılmış ve minare eklenerek camiye dönüştürülmüştür. hala aktif olarak kullanılmaktadır.
    caminin hemen önünde yer alan tropik bir incir türü olan cümbez ağacının yaşı yapıyla eşit, yani 7 asırdır. dikili olduğu yer aynı zamanda kentin meydanı olduğundan her dönemin en büyük olaylarına şahit olmuştur. bu sebeple ağaca her baktığımda o meydanda geçmişten beri olduğu rivayet olan olaylar gelir hep aklıma.

    namık kemal zindanı: "vatan yahut silistre" isimli eserinin oyun olarak sergilenmesi sonrasında yayınlanan bir ferman-ı şerif ile 1873-1876 yılları arasında osmanlı'nın o dönem sürgün yeri olarak nam salmış olan mağusa kenti'ne sürülmüştür. kısa bir süre zindanda tutulan namık kemal, bir müddet sonra kıbrıs mutasarrıfı veysi paşa'nın emriyle zindan üzerindeki tipik bir osmanlı yapısında kalmıştır. sürgünde olduğu 38 ay süresinde birbirinden kıymetli 12 adet eser kaleme almıştır. günümüzde kentin en büyük lisesi ve eski kent meydanına adını vermiştir. çok kısa süre kaldığı zindan, zindan üzerinde aylarca kaldığı tek odalı yapı 1993 yılında restore edilerek müzeye dönüştürülmüştür.

    kızıl hamam: bu hamam 16 yy.'da osmanlı'nın fethi sonrası mağusa'ya yapılmış ilk osmanlı eserlerinden biridir. günümüzde kalıntıları görülebilmektedir.

    kuru çeşme: klasik bir 17. yy. osmanlı çeşmesi olarak venedik surlarına birleşik bir şekilde inşa edilmiştir. orijinal haliyle görülebilmektedir.

    nestoryen kilisesi: tüccar ve zenginlerden oluşan nasturi topluluğu tarafından 14. yy.'da yaptırılmıştır. klasik orta çağ avrupa mimari özellikleri taşımaktadır. günümüzde orijinal haliyle asırlara meydan okumaktadır. iç duvarlarında yer alan suryanice yazıtlardan nasturi topluluğunun dönemin en zenginleri oldukları anlaşılmaktadır.

    st. latin anna kilisesi: 14. yy. başlarında gotik mimari tarzında inşa edilmiştir. aynı dönemlerde mağusa'nın maronit halkı da bu bölgede ikamet ettiklerinden maronit kilisesi olduğu tahmin edilmektedir.

    tabakhane camii: 15. yy. ortalarında melkitler ya da jakobitler tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. kıbrıs'ın kendine özgü lokal gotik mimari öğelerini taşımaktadır. osmanlı döneminde ise camiye çevrilerek bugünkü adını almıştır.

    karmelit kilisesi: 1325 ile 1350 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. papa elçisi st. peter thomas buraya gömülmüş, dolayısıyla latinlere ait olduğ düşünülmektedir.

    st. mary ermeni kilisesi: 14. yy. ortalarında ermeni toplumu tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. kilisenin iç duvarlarında bulunan ermenice yazıtlardan azize mary'ye ithaf edildiği anlaşılmaktadır.

    kertikli hamam: tıpkı kızıl hamam gibi mağusa'daki ilk osmanlı eserlerinden biridir. başka bir orta çağ yapısının temelleri üzerine yapılmıştır. günümüzde çok yıpranmış olan yapının kubbesi hala tüm ihtişamıyla durmaktadır.

    st. fotu kilisesi: günümüzde sadece kalıntıları görülebilen st. fotu kilisesi 14. yüzyılda mağusa'daki fransız rahibelerinin poor clares' adıyla bilinen kadınlar manastırıyla bağlantılı olduğu düşünülmektedir.

    latin st. george kilisesi: 14. yy. başlarında zengin ceneviz tüccarlarının yaptırdığı tahmin edilmektedir. yaklaşık 1 yıl süren osmanlı kuşatması sırasında çok ciddi hasar alarak bugün görüldüğü şekilde harabe haline gelmiş olmasına rağmen doğu avrupa'nın en güzel taş işçiliği örnekleri hala görülebilmektedir. özellikle kilisenin kemerli giriş kapısı ve orta bölümde yer alan kabartma gorgoller türünün en nadide örneklerindendir.

    st. anthony hastanesi: 14. yy. başlarında yapıldığı tahmin edilen yapı, deniz kapısının hemen yanında bulunmaktadır ve bugün kalıntıları görülebilmektedir. döneminin en büyük cüzzam hastanesi olduğu bilinmektedir.

    st. nikolas kilisesi: st. zoni ile karşılık olarak inşa edilmiş olup tipik ortodoks mimarisi ile inşa edilmiştir. osmanlı döneminde hristiyanların sur içine girmesinin yasak oluşu sebebiyle kullanımı sona ermiştir.

    st. zoni kilisesi: st. nikolas'a göre daha iyi korunmuş olan yapıca daha küçük bir bizans/ortodoks kilisesidir. 15. yy. başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir.

    greek st. george kilisesi: 1360-1370 yılları arasında lüzinyanlılar tarafından tipik gotik mimari unsurlarından faydalanılarak aynı isimle orada bulunduğu düşünülen başka bir kilise üzerine yapıldığı tahmin edilmektedir. bu katedral de tıpkı st. nicholas gibi döneminin en güzel taş işçiliği örneklerinden biriydi. farklı kaynaklarda aziz symeon'un ibadet evi olarak geçmektedir ve orta çağ süresince mağusa piskoposluğunun makamı olduğu düşünülmektedir. aynı zamanda aziz epiphanios'un mezarının da burada oluğuna inanılmaktadır. surlara yakın konumu sebebiyle ağır osmanlı kuşatması sırasında birçok kez atılan toplara hedef olmuş ve bir bölümü yıkılmıştır. ayakta kalan görkemli duvarlarında gömülü kalan toplar hala görülebilmektedir.

    venedik evi: tipik italyan rönesans mimarisi ile yapılmış bu ev, mağusa'da kalmış son örneklerindendir. son kıbrıs kraliçesi caterine cornaro'nun 1489 yılında tahttan feragat edişine kadar bu evde yaşadığı düşünülmektedir. şu anda cafe olarak hizmet vermektedir. mutlaka oturup bir şeyler için...

    ikiz kiliseler (templar ve hospitaler kilisesi): 14. yy. sonlarında çok sık görülmeyecek şekilde yan yana inşa edilmişlerdir. küçük kilisenin kemerli giriş kapısı üzerinde yer alan hanedan arması mutlaka görülmelidir.

    st. francis kilisesi: m.s. 13. yy.'ın sonlarında lüzinyan döneminde fransisken mezhebine yakınlığı ile bilinen kıbrıs kralı 2. henry'nin mali desteği ile inşa edilmiştir. fransisken tarikatı 1200'lü yılların başında papa onayı ile aziz francesco tarafından kurulmuş bir katolik tarikatıdır. kelime kökeni küçük keşişler anlamına gelmektedir. gerçek hristiyanlığın fakirlikle yaşanabileceğini ve dünya nimetlerinden uzak, sefalet içinde yaşadıkça cennete yaklaşılacağını düşünmekteydiler. günümüzde kilisenin güney duvarı ve diğer bölümlere ilişkin kalıntılar görülmektedir.

    ağa cafer paşa hamamı ve çeşmesi: 1601 yılında ağa cafer paşa tarafından fransisken manastırı kalıntıları üzerine yaptırılmıştır. günümüzde ise fransisken kilisesinin ayakta kalan güney duvarının hemen arkasında yer almaktadır.

    venedik sarayı kalıntıları: m.s. 13. yy.'da lüzinyanlar tarafından gotik mimari esaslarına bağlı kalınarak yapılmıştır. yapımından 1369 yılna kadar kıbrıs krallarının ikamet adresi olmuştur. 1373 yılında başlayan ceneviz işgali esnasında yıkılmış, daha sonra venedik döneminde yeniden inşa edilerek adanın askeri valisi'nin ikameti olarak düzenlenmiştir.

    sinan paşa camii (st. peter & st. paul kilisesi): kilisenin 1360 yılında yapıldığı tahmin edilmekle birlikte kimin tarafından yaptırıldığı bugün dahi tartışma konusudur ve henüz çözülememiştir. venedik kraliyet sarayının hemen yanında yer almaktadır. giriş bölümü ile diğer bölümlerinin bariz bir şekilde farklı dönemlerde yapıldı görülmektedir. her iki bölümde döneminin en güzel taş oyma işçiliğinin en güzel örneklerini yansıtmaktadır. sur içi bölgesinin merkezine yakın olması, osmanlı kuşatmasından da yara almadan çıkmasını sağlamıştır. bu sayede kilise, mağusa'da yer alan tüm gotik kiliseler içerisinde en iyi korunmuş ve en büyük kilise olma özelliğini taşımaktadır. osmanlı'nın fethinden sonra cami olarak dönüştürülmüş ve sinan paşa camii adını almıştır. ingiliz koloni döneminde ise buğday ambarı olarak kullanılmıştır. bu sebeple buğday camii olarak da anılmaktadır. ayrıca 1732 yılında ölen osmanlı diplomatı çelebi mehmet efendi'nin beyaz mermerden oyulmuş türbesi yapının güney duvarının dibinde yer almaktadır.

    şömineli ev: dış duvarları venedik döneminde kalma olan yapı, osmanlı döneminde yapılmıştır ve girişte yer alan duvar hariç tipik osmanlı-türk mimari izleri taşımaktadır. iç bahçede bir türk hamamı bulunmaktadır.

    kutub osman: sultan ıv. mehmed ve ıı. süleyman zamanlarında istanbul'da yaşayan ve kul camii imamlığını yapan "atpazarı şeyhi osman efendi" adıyla bilinirdi. halvetiyye tarikatı'nın şehyidir. 1690 yılında devlet yönetiminde etkisini artırması sebebiyle mağusa'ya sürgün edilmiştir. 14 ay burada yaşadıktan sonra vefat etmiştir. bilgisi ve alimliği sebebiyle kıbrıs'ın kutup yıldızı olarak anılması sebebiyle ve öldükten türbesine "kutup osman türbesi" ismi verilmiştir.

    isimsiz kiliseler (yeraltı kiliseleri): orta çağ döneminde kentte faliyet gösterdiğine inanılan benedikt'in rahip toplulukları ile ilgili oldukları tahmin edilmektedir. ancak bu kiliseler hakkında çok az detay bilinmektedir. ayakta kalan bölümlerinde yer alan gotik taş işçiliği örnekleri hala görülebilmektedir.

    tarihi osmanlı mezarları: islam kültüründe şehit ola askerlerin, şehit düştükleri yere gömülme geleneği sebebiyle surların çevresine yayılmış vaziyettedir bu mezarlar. daha çok surların güney tarafındadır.

    yukarıda bahsettiğim tüm yapılar büyükşehirlerde bir mahalle kadar bile olmayan bir alan içinde yer alır. bu sebepledir ki açık hava müzesinde dolaşıyormuş hissini iliklerinize kadar yaşar ve kendinizi orta çağda gibi hissedersiniz.

    şehrin üçüncü girişi ise güneydedir. derinya ve 2,5 mil sınır kapılarından geçiş yapan turistler ile kıbrıslı rumların kullandığı güzergahtır. bu bölümden şehre girmek demek direk maraş (varosha) mahallesine girmek demektir ki bu sizi acı dolu savaş yıllarına ışınlar adeta. yaklaşık olarak 50 senedir kapalı olan bu bölge 2020 yazında turistik olarak açıldı ve şimdiden en popüler kara turizm rotalarından biri.
    siyasetten tamamen bağımsız bir şekilde tarif etmek gerekirse; hani deprem olur ve hızlıca evinizden atarsınız kendinizi sokağa ama geri döneceğinizden eminsinizdir. bu sebeple kapıyı çeker çıkarsınız. 16 ağustos 1974 tarihinde evinden bu şekilde aceleyle, nasıl olsa birkaç gün içinde döneceğiz diye çıkan insanlar bir daha asla dönemediler. bu sebeple hayat 16 ağustos 1974'te nasıl kaldıysa bugün de o şekilde durmaktadır. sadece doğa ananın bir işgali söz konusudur.
    turizm amaçlı açılmış sokaklarının tamamını yürümek isterseniz yaklaşık 6 km bir yürüyüş yapmanız gerekir. dilerseniz girişte bisiklet kiralayabilirsiniz. içeride belediye tarafından işletilen mekanlar bulunur ve sadece kredi kartı geçerlidir.
    iyi bir fotoğraf makinesi ile gitmenizi öneririm. pişman olmazsınız.

    son olarak adanın en iyi birkaç plajının da gazimağusa'da olduğundan bahsetmek gerekir.
    derinya halk plajı, palm beach, glapsides ve emu beach club en başarılı olanlarıdır.

    daha anlatacak çok şey var mutlaka ama gelin, görün, yaşayın bence...
  • geldim, gördüm, sevdim.

    çok yaşlı ama gençliğinde çok güzelmiş dedirten kadınlar vardır ya, cami yıkık ama mihrap hala yerinde der eskiler. gazimağusa tam da böyle bir yer. bir girne canlılığında da değil, bir lefkoşa sıkıcılığında da değil. öğrenciler ve asker olmasa belki burası da sıkıcı olur mu diye düşünecek oluyorum, ama bana, benim kişiliğime değen bir şeyler de var onu da görebiliyorum.

    restoranları sade. servisleri çok yavaş ama gelen menüler genelde çok iri porsiyonlarda ve lezzetli. fast food olarak johnny rockets'i şiddetle öneririm. bunun dışında sfc (kfc çakması) idare eder. kebapçı çok var. by chef, cafe 23, özgülen, memoli ve köfteci bestami gibi mekanlarda gönül rahatlığı ile yemek yenebilir. daha üst sınıf derseniz de kesinlikle eziç derim.

    barları, cafeleri bol. robert's coffee, gloria jeans, cacao, ekor, cafeinn ilk aklıma gelen yerler. şehir gündelik hayat bakımından karakol bölgesinde yoğunlaşmış durumda. turistler ise muhtemelen palm beach ve sur içi bölgelerinde takılıyordur.

    lemar avm diye bir yer var, avm olarak hayallerinizi sıfırlamanız gereken bir yer, zira aslında iki katlı bir süpermarket+ sinema+ popeyes+ burger king ve sony-beko mağazalarından ibaret. ha bir de novabank diye bir kıbrıs bankası var. o kadar. evet, o kadar.

    önder avm ve 1001 diğer alışveriş alternatifleri ve emin olun çeşitlilik anlamında lemar'dan çok daha iyi.

    ne işim var tarih ile diyenlerden değilseniz, çok sağlam bir tarihi zenginliğe sahip, sur içi bölgesini mutlaka görün. petek pastanesi de çok yakınında, orada bir kahve- pasta eşliğinde tarihin içinde bir soluk alabilirsiniz.

    ömrümde görmediğim kadar zenci gördüm, çok nijeryalı-ganalı öğrenci var. gürültücü insanlar, onun dışında zararsız gibiler. ikinci olarak evet bol miktarda arap burada da var. ama suriyeli yok sanırım, zaten suriyeli burada barınamaz naçizane fikrim.

    modern kasabalılar gibi düşünebilirsiniz kıbrıslıları, türklerin ilkel şehirliler olmasının tam aksine. hangisini tercih edersiniz size bırakıyorum. gazimağusa sanırım en kıbrıslı yerlerden biri, girne kadar turistik değil, lefkoşa kadar hanzo kaynamıyor, o anlamda hala bakir gibi pek çok konuda.

    ama ben en çok, gülseren kışlasının yanındaki o sessiz, ıpıssız küçücük kumsalda geceleri denize ayağımı sokabilmeyi, karanlık sokaklarında yaptığım uzun yürüyüşlerini seviyorum.. yalnızlığımda huzurla demlenişimi kutluyorum burada.
  • isimlendirme konusunda bazı sıkıntılar yaşayan kent.

    - resmi olarak adı gazimağusa
    - kıbrıslılar kısaca mağusa diyor
    - türkiyeliler kaynağı belirsiz bir şekilde ağız birliği yaparak magosa demeye alışmışlar
    - şehirde öğrenci olan, ana dili türkçe olmayan yabancılar (çoğunluğu orta doğu veya afrikalı) mağusa demeye çalışıyor ancak ğ harfinde sıkıntı yaşadıkları için magusa diyebiliyorlar ancak
    - şehre geziye gelen turistlere, ingilizce karşılığı olan famagusta demeniz gerekir anlamaları için
    - son olarak adanın güneyindeki komşularımız da şehrin orijinal adı olan ammochostos'u kullanıyorlar (amoğ(h)ostos okunur)

    telaffuzda bol şans!
  • bir şehir hem bu kadar güzel bir denize hem de bu kadar zengin bir tarihi mirasa sahipse o şehir için kimse "kötü" diyemez.

    lefkoşa'dan yaklaşık 1 saat süren dolmuş yolculuğu sonrasında kalenin surlarının önünde iniyoruz. 4 günlük kıbrıs tatilimizin son günü, hava durumu olarak ise en güzel gün bizim için. öyle ki 19 ocak'ta tişört ile geziyorum. akşam üzeri ise havanın soğuduğunu söylemek lazım bu noktada.

    surların içerisinde o kadar çok tarihi kalıntı var ki hepsini gezmek mümkün gibi gözükmüyor ilk başta haritaya baktığımız zaman fakat çoğunun küçük olduğunu zaman bize gösteriyor. tarihi eserlerin tamamını iki saatte tamamlamak mümkün. içlerinde ise en dikkat çekici olan lala mustafa paşa camisi. öncesinde kilise olarak kullanılan bu yapı, gotik bir mimariye sahip. osmanlı döneminde ise camiye çevrilmiş. gotik bir cami ile çok fazla karşılaşmak ülkemizde mümkün olmadığı için hem büyüklüğü hem de görsellik açısından bizi etkiliyor.

    lala mustafa paşa camisinin bulunduğu meydan zaten çoğu tarihi eserin bir arada olduğu bölge. namık kemal'ın kaldığı zindanı görmek de mümkün venedik sarayı'nı da...

    kalenin deniz kenarında kalan surlarının tepesine çıkmadan önce büyük bir market çıkıyor karşımıza. alkol çok ucuz, yükleniyoruz. binbir çeşit çikolata olduğunu da belirtmekte fayda var. şehir içerisinde elimizde alkolle surlara yöneliyoruz, ne karışan var ne laf söyleyen.

    surların tepesinde bizi şehir, deniz ve liman manzaralı harika bir alan bekliyor. zaten hemen hemen neredeyse şehrin en kalabalık 3 noktasından biri.

    magusa'ya gittiğiniz zaman palm beach'e gitmezseniz, benim için o şehri görmemiş, tarihini öğrenmemiş sayılırsınız. bir plaj düşünün ki olabildiğince kum, olabildiğince mavi ve berrak bir denize sahip. antalyalıyım, izmirde yaşadım. babam kuşadasında, annem urlada, ülkenin tüm sahil şeridini dolaşmışımdır fakat ben böyle güzel bir deniz görmedim ömrüm boyunca fakat önemli olan deniz mi bilmiyorum.

    zira gazimagusa rumlar ile yapılan savaş döneminde öncesinde dünyanın en önde gelen turizm cennetlerinden biri sayılıyormuş. dünyanın en modern, en zengin otellerine sahip bu bölge, savaş zamanında her tarafın verdiği zarar sonrası hasar görmüş. türkler'in bu bölgeyi tamamen ele geçirmesinin altında birleşmiş milletler, "durun" demiş ve bu bölgeyi sınır ilan etmiş. öyle ki bu bölgedeki oteller için 2010'lar kadar rezervasyonların dolu olduğu iddia ediliyor. bu konuya süper hakim değilim. araştıramakt fayda var. fakat palm beachten sizin göreceğiniz işte tam olarak bu harabe. bu zenginliğin yok oluşu. bu dünyanın en güzel sahilinin artık kullanılmaması...
  • içinde pek bir şey olmamasına rağmen çok şey yapılabilecek şehir. belki de içinde pek çok şey var da yokmuş gibi geliyor insana.

    lan şimdi orda olsam alıp elime bi paket çerez en azından çıkardım othello kulesine. tam da saati şimdi. limandaki dayılara bakardım acayip acayip. kıyıdaki dev gemi bizim memleketten mi geldi acaba diye düşünürdüm. "türkiye'den gelen domatesleri denize dökmüşler, ondan domates pahalı" muhabbeti yapardım kendi kendime. kapalımaraş'a doğru bakardım ürkekçe, acayip sıcaktır da şimdi. gece gece atardım kendimi palm beach'e. ıslak ve kumlu elbiselerle 5 tl'ye evin yolunu tutardım sonra. dürüm saati gelip çatmış, karpaz eşekleri misafir olurdu soframıza...
  • deniz kenarında olup deniz göremeyen garip şehir. gülseren kışlası'nın bu işte payı büyüktür.
  • türkçedeki orjinal adı mağusa, ingilizcedeki ise "famagusta" olup kelime anlamıyla "kuma gömülmüş" demektir. doğup büyüdüğüm bu kent şehirleşememiş ve kıbrıs'ın kendine özgü yalnızlığını, kendisine kefen edinmiştir.
  • ıcinde adamakilli roman alinabilecek bir kitabevi olmayan sehir.
  • belediye tarafından kendi kaderine terk edilmiş bir şehirdir. maalesef yollar bakımsız, lağım kokusu bir taraftan, her yerde bitmeyen yol çalışması var, zaten sadece bir caddesi var o da düzensiz, trafik çok sıkışık, üniversitenin önündeki yol bir türlü yapılamamış ki okulun içinden geçiliyor, balkonda sivrisinekten oturulmuyor, sokaklar süpürülmüyor, çöpler toplanmıyor, etraf sahipsiz köpek dolu,

    sahiline gelecek olursak belediyenin plajı yok evet glapsidesi birilerine loof işletsin diye verdiler bu nedenle artık belediyenin işlettiği bir plaj yok onu da geçtim plaja yürürken çıplak ayak asla yürümemelisiniz. çünkü kırık camlar her yerde!

    kapalı maraş açıldı ve burada da denize girebiliyorsunuz. ancak kapalı maraş gibi ellerinde büyük bir gelir kaynağı dururken gezi için gelenlerden kapıda para alınmıyor tamamen ücretsiz. en azından o alanın bakım masraflarının karşılanması için gereklidir.

    kapalı maraşın oradaki palm beachin yanındaki işletmede güvenlik açığı var. bir sapığın kadınları telefonu ile kayıt altına aldığını gidip şikayet ettiğimde umursanmadı bile!

    gazimağusa güzeldi ancak zamanında güzeldi yazık maalesef güzelim adaya çok yazık…
hesabın var mı? giriş yap