• gülse birsel "gdo'lu mısırdan kaçabilirsiniz ama saklanamazsınız!" başlıklı yazısında yine süper bir yorumla olayı özetlemiş. bir yerlere not alıp paylaşmazsam unuturum, yazık olur:

    http://sabah.com.tr/…bilirsiniz_ama_saklanamazsiniz

    "gdo'lu mısırdan kaçabilirsiniz ama saklanamazsınız!"

    "...

    geçen hafta ilginç bir belgesel seyrettim: king corn. yani 'kral mısır', ama king kong'u çağrıştırsın diye özel seçilmiş bir isim. üniversite arkadaşı iki genç adam, vücutlarında neyin eksik olduğunu, nasıl beslendiklerini öğrenmek amacıyla saç tellerini test ettiriyor. ikisi de koçan veya konserve olarak hiç yemedikleri halde, vücutlarına giren baş gıda maddesinin mısır olduğu ortaya çıkıyor. 'mısır kafalar' bu sürprizin üzerine iowa'da, atalarının yaşadığı kasabaya gidip bir hektar yer kiralayıp mısır ekiyorlar ve bunun vücutlarına girene kadar nasıl bir yolculuk yaptığını inceliyorlar. amerika'da yetiştirme kolaylığı, iklim ve toprak elverişliliği yüzünden 30-40 yıldır o kadar fazla mısır ekiliyor ve devlet o kadar iyi bir destek veriyor ki, üretim fazlası var. dağ taş mısır!

    mısır bu düşük fiyattan dolayı küçük ve büyükbaş havyanlara yem olarak yediriliyor. hayvanlar olması gerektiği gibi, ot ve saman yiyerek, etrafta dolaşarak değil, çabuk büyüyüp semirsinler diye ufak alanlı çiftliklerde hareketsiz tutulup mısırla şişirilerek büyüyorlar. mısır, sindirim sistemlerine uymadığı için çoğu hasta, ve bu çiftliklerde bulaşıcı hastalıklar çabuk yayıldığından ineklere, danalara, bol bol antibiyotik veriliyor. sonuç: eski yıllara göre yüzde 10 daha yağlı, obez ve antibiyotikli büyükbaş hayvan etlerini yiyen, bittabii obez ve sağlıksız amerikalılar! mısır, tavuk çiftliklerinde de yem olarak kullanılıyor. bitmedi. mısır fazlası, aynı zamanda mısır nişastasından yapılmış fruktoz şurubu olarak, artık şeker yerine geçiyor. ve daha ucuz olduğundan her gıdaya bol bol katılıyor. soslara, bisküvilere, ekmeklere, hazır yiyeceklerin aşağı yukarı tümüne! amerikalıların yedikleri şeylerin çoğu mısır ağırlıklı! ve bunun çoğu da genetiği değiştirilmiş mısırlar. öyle karadeniz mısırı gibi, kopart, cıs cıs ızgara yap afiyetle ye durumu yok. böcek olmasın, mümkün olan en ufak alanda en çok verim alınsın diye yaratılmış, mısır koçanı olarak yenemeyecek kadar kalitesiz bir tür. protein ve besleyiciliği düşük, nişastası yüksek, şeker hastalığına yol açtığı kanıtlanmış, ama bizim iki kafadarın bile kolayca yetiştirdiği, nitelik değil nicelik açısından 'bereketli' bir mısır. amerika son 30 yıldır bu şekilde besleniyor ve evet gıda fiyatları eskiye göre çok düşük. ancak sıkı durun, bu nesil, amerikan tarihinde yaş beklentisi bir öncekine göre kısalmış ilk nesil! çocuklarda diyabet patlaması görülüyor. okul çağında zekâsı yeterli bulunmayan, 'özel eğitim ihtiyacı duyan' çocuk sayısında, hükümetin 'bu tür çocukların da okullara kabul edilmesi ama mecburen müfredatın kolaylaştırılması' kararını alacağı kadar dehşet bir artış yaşanıyor. belgeselde söylendiği gibi "amerika gittikçe şişmanlıyor ve gerzekleşiyor!"

    esas mevzu şu:
    o kadar yemden, fruktoz şurubundan, ortalama bir amerikalının neredeyse tamamen nişasta ağırlıklı mısırla beslenmesinden sonra, amerika'da hâlâ çok ama çok fazla mısır var! ve elbette hedef: bu mısırları yurtdışına tohum ve ürün olarak satmak. sadece amerikalıların değil, tüm dünyanın mısırla beslenmesini sağlamak. anlatabiliyor muyum? ve bomba: gdo'lu tohumların yıllardır ülkemize girdiğini artık öğrendik. ama bu sayede mısır üretiminin artıp fiyatların ucuzladığını, dolayısıyla aynı amerika gibi bu mısırın farklı alanlarda da kullanılmasının başladığını da öğrendik... ve hatta son beş altı yıldır türkiye'nin ayrıca 'ucuz ithal mısır' da alıp önce kanatlı hayvanlar şimdi ise büyükbaş havanlar için yem olarak kullandığını, biliyor muydunuz? bırakın ketçabı, gofreti filan. yediğimiz et ve tavuk ürünlerinin de neredeyse tümü artık amerikan mısırıdır! hatta belki o belgeseli yaparken gerçekleri dehşet içinde öğrenen iki arkadaşın iowa'da yetiştirdiği mısırlar bir tahlil yapılsa sizin saç telinizden çıkacaklardır! onun için diyorum, trajikomik ama suşiye kaldık diye! hadi afiyetle!"
  • şu an yediğimiz her şey, gdo'lardan çok önce, zaten insan eliyle değiştirilniş ve bugünkü haline getirilmiştir. siz yediğiniz muzun, elmanın, lahananın, buğdayın onbinlerce yıl önceki halini mi yediğinizi sanıyorsunuz?

    teknolojiye karşı çıkarken, bilgili şekilde karşı çıkın. yoksa rezil olursunuz
  • gdo, uluslararası literatürde kısaltılmış şekliyle "gm" veya "gmo" olarak geçen "genetically modified organism"in türkçe karşılığı.
  • ömr-ü hayatımda gördüğüm en yanlış kullanılan kısaltma. arkadaşım bunun açılımı zaten genetiği değiştirilmiş organizma, burada "organizma" derken de ürünün kendinden (mısır, elma, inek, ne olursa artık) bahsediyoruz. e bi düşün bakalım "gee dee ooo'lu mısır" oluyo mu hiç ?

    hele basın, allahım yarabbim... "gdo'lu sebzeler geliyooo" be öküz, gelen şeyin adı zaten gdo. bunlar yüzünden millet de şey sandı, böyle gdo diye bi madde var, kötü adamlar onları fabrikalarda kazanlara karıştırıyo "nıhahahaaaa" diye kahkahalar atarak. bi beher düşünün, üstünde kurukafa resmi, "gdo" yazıyo. püfür püfür döküyolar hep ürünlerin üstüne gdo'ları.. geldi dimi gözünün önüne ? ne lan bu ?

    neyse işte "tbmm meclisi" demek gibi bi olay yani neticede. "gd mısır" de, "gd ürün" de, "gdo'lar geliyor" de.
  • bilimsel sitelerde, bloglarda biliminsanlarinca yerden yere vurulan bir arastirmanin da "aha kanitlandi, aha kanser yapiyormus" diye lanse edilmesi ancak turkiye'de olurdu. (haksizlik etmeyeyim, hipster dolu paris'te de billboard'lara reklamlar dosenmis bile. ama zaten biliyoruz ki fransizlar dallama.)

    bak 4 tane link veriyorum, sonra usenirsen diye ozet de gececegim ama buyur: bir, iki, uc, dort.

    simdi, ozetle:

    - makalede butun datayi basmamislar cunku "alakali degilmis". her bilimsel makale butun dataset'i acik tutmak zorundadir.
    - her grup icin 20 sican kullanilmis, iki farkli cinsiyet oldugu icin de 10'ar diyelim. bu tur bir calisma icin 10 sican cok az bir sayi, hadi onu gectim, boyle bir durumda statistical power'a bakilmasi lazim ki onu da gormek mumkun degil. (ironik olarak, bu makaleyi basan abimiz gecmiste bir monsanto calismasini ayni sebepten elestirmis de.)
    - grafikler aldatici. ne error bar var, ne guven araligi, (confidence interval). ozellikle degilse bile buyuk bir naiflik (?) gosterilerek boyle sacma bir grafik sistemi kullanilmis. sonuclar ne kadar significant, ne kadar degil bilmiyoruz. (diger bir deyisle, istatistiksel onemleri reddedilebilir mi, reddedilemez mi, belli degil)
    - gdo ile beslenmis sicanlar, karma ile beslenmis ve bocek oldurucu beslenmis sicanlarin datasi arasinda net fark yok. yok yani. elde edilen sonuclar istatistiksel oneme haiz olsa dahi bu makaleden gdo'larin kanser yaptigi sonucu illaki cikamaz.
    - kullanilan sicanlar zaten genetik olarak kansere yakalanan sicanlar, normalde %70'i falan kanser oluyor. gecmiste bu konuda yapilmis ve ayni orani vermis calismalar var. bu makalede de daha once dedigimiz gibi beslenme datalari yok.
    - kontrol grubundaki sicanlar sadece %33 oraninda misir iceren diyet ile beslenmisler. mademki burada calisilan sey beslenme, kontrol grubu bu kadar kisitli birakilmamaliydi.

    simdi su maddelerin biri bile bir bilimsel makaleye guveni sarsar, abilerimiz ablalarimiz masallah nazar degmesin cherry picking tabir edilen bir sekilde takilmislar, toplamislar kirazlari, basmislar makaleyi.

    simdi sen, ey sevgili politik motivasyonla her bilimsel habere inanacak kardesim. dur, dusun, silkin, kendine gel.

    opt kib bye.
  • genetik yapısı değiştirilmiş canlılar için kullanılan kısaltmadır. transgenetik terimi de aynı anlamda kullanılmaktadır. herhangi bir canlıya hücre dışından uygulanan genetik tekniklerle yabancı bir kaynaktan gen aktarımı yapılması sonucu gelişen canlı gdo'dur. bu canlılar kullanım amacı ve yerine göre gdo tohum, gıda, yem, maya, hammadde, ilaç, aşı gibi ürünler olarak kullanıma sunulmaktadır. aynı ürünlerin geleneksel karşılıkları da bulunduğundan, "gdo" terimi ürünün başına eklenerek gen aktarılmış olanlar diğerlerinden ayrılır. gdo mısır, gdo soya vb.

    bir canlının gdo olarak kabul edilebilmesi için;
    üreme, çoğalma veya genetik materyalini aktarma yeteneğine sahip olması,
    kendi sınıfına air olmayan bit geni taşıyor olması
    sözkonusu yabancı genin doğal süreçler dışındaki yöntemlerle o canlıya aktarılmış olması gerekir.

    yani, ebeveyn canlıların gdo olmaması şartı ile;
    geleneksel ıslah ve seleksiyon yöntemleri kullanılarak geliştirilen tarım çeşitleri
    doğal süreçler kullanılarak geliştirilen canlılar
    hibrit * tohumlar
    gdo değildir.

    bir ürünün gdo ürünü olarak kabul edilebilmesi için ise;
    gdo içermesi veya
    gdolardan oluşması veya
    gdodan elde edilmiş olması gerekir.

    yani; hormonlu ürünler, ilaçlı ürünler, işleme ile besin yapısı değiştirilmiş ürünler gdo ürünü veya genetiği ile oynanmış gıdalar değildir.
  • öcü olmadığına dair denişik fikirlerle karşılaşmak büyükkarıştıran köyünden nevriye olarak beni ziyadesiyle endişeye boğdu.

    evet, ben büyükkarıştıran köyünden nevriye, 5 çocuk, ilkokul terk. genetik ne demek bilmem. gıda teknolocisinden anlamam. gdo'nun ne demek olduğunu da bilmem. ama bu sene itü'ye giren muhtarın oğlu bana bakkaldan aldığım yiyecek paketlerinin içeriğine bakmayı öğretti. aklım erdiğince; eğer bu gdo denen şey öcü değilse, neden paketlerin üzerindeki içerik bölümünde gdo içerdiği yazmıyo. çikolataya bok karıştıran adam "içerikler: şeker, vanilin, nişasta + bok" yazmaz. misal nişastanın gdo olduğunu yazmaktan da korkuyosa demek ki bu gdo bok gibi bi şey.
    griinpis diye birileri varmış, paketlerin üzerine gdo içerdiği yazsın diye kampanya başlatmış da desteklemek mallıkmış. benim büyükbaş malların, bahar gelip de çayıra yayılınca mööleri mi bile değişti neşelerinden. ibrahim ağadan aldığımız yemlerde de bu gdo boku var zahar. mal bile anlıyo neyin ne olduğunu. ah benim malların dili olsa da konuşsa. geçen sene de buzağıcıklarım 1 yaşına varmadan öldü mısır slajı yemekten. şeker mi, kanser mi olmuşlar, öyle dediydi muhtarın oğlu.
    cahiliz ama aptal değiliz ağam.
  • (bkz: gündemi değiştiren organizmalar)
    demokratik açılım - çoktan out olmuş
    domuz gribi - out
    gdo - in
  • bu konuda bilgim ortalamadan az, biraz daha fazla duzeyde. hani urunlerin genetigi ile oynanarak yeni urun varyasyonlari olusturuldugunu biliyorum..vs.vs..

    su habere denk geldim az evvel:

    http://emekdunyasi.net/…edildi#.uwqz7chykwq.twitter

    valla bilen varsa anlatsin. gdo bulasmasi nedir lan ? gdo bulasan bir sey mi ? ben mi yanlis biliyorum yoksa bu kadar mi pervasiz salliyorlar artik ?
  • bilimden anladığını iddia eden ama bilimsel terminolojiden bihaberleri ortaya çıkarmıştır.

    "bilinen zararı konusunda yeterli veri yok" bilimsel terminolojide riskli demek değildir. "o kadar denedik bir zararını bulamadık, zararı yok görünüyor" demektir. bilim, sahtebilimin aksine, mutlak kesinlikle konuşmaz.

    ayrıca bilimsel sahtekarlık da bilimsel sahtekarlıktır. sen çok beslenince kanser gösterme insidansı yüksek olan farelerde deney yapıp, bu insidansı makalende belirtip dikkate almazsan, insanlar senin makalene "abicim burada bir üçkağıt var" derler.

    kendi okuduğu makaleyi anlamamak da herhalde çevrecilere özgü bir yetenek. "at the european level, scientific assessments have found the risks mon810 poses to the environment to be exceedingly small. which is no surprise, perhaps, since study after study after study has concluded that the hazards—both to human and ecosystem health—are no greater with ge crops than with conventionally grown ones." al sana peer reviewed konsensüs. kamuoyu ile bilimsel komünite arasındaki farkı bilmiyorsan da o senin sıkıntın yavrucum.

    insanoğlunda nedense garip bir "tanrıyı oynamaktan kaçınmalıyım" hastalığı var. salaklık aslında. biz ilk ateşi yaktığımız günden beri tanrıyız. hakkını vermek lazım.
hesabın var mı? giriş yap