• tööbe yarabbi dedirten kitap (bkz: sezgin kaymaz)
  • adı nedeniyle, okuyanın annesinin görmemesi için kütüphanenin bilimum raflarında fellik fellik saklanması gereken kitap. sezgin kaymaz kitaplarının kare asıdır. insanın kendi annesiyle çevredeki annelerin irdelenmesini sağlar. ama sonuç hep "benim annem dünyanın en güzel annesidir" olur.

    ilerleyen günlerde bahsi geçen anne kitabı kütüphanenin rafları arasında tesadüfen bulup hıphızlı okur. bir de bakarsınız size kitabın yorumunu yapmaktadır, beğenmiştir. siz de kendisine burada anlatılan endişelerinizi yansıtırsınız.

    bir hafta sonra: anne tüm sezgin kaymaz kitaplarını bitirmiştir. derken lucky basılmıştır ve anneye alınır.
  • anneyle papaz olunan yaşlardayken görüp atmaca gibi üstüne atladığım kitaptır. yeni çıkmıştı o vakit. annem de yanımdaydı o esna, pek bozulmuştu takdir edersiniz ki.

    okuduktan sonra ayarım iyice kaçtı. o günden beri en sevdiğim yazar sorusuna verdiğim cevap hiç değişmedi.

    tam da huyumuzun suyumuzun oturduğu yıllarda okuduğumdan mıdır bilmem, o yuvarlak masa oyunu yer etti bende. farkında olmadan sıkça uyguladığımı fark ettim. şimdi sıfırdan denesem beceremezdim belki, ama o zaman o kadar etkilenip o kadar güzel sindirmişim ki...

    belki tekme tokat dalmadan önce sakin sakin dinleyebilmemin sebebi de bu kitaptır. hikayenin diğer tarafını duyma eğilimimin sebebi de sezgin kaymaz olabilir.

    ayrıca şunu da sormadan geçemiciim; bu kadar agresif adlandırılmış bi kitap nası bu kadar naif olabilir? nası bu kadar aşktan ölecek gibi olabilir? bilemiyorum valla.

    velhasıl kelam; ahir ömrümde beni en çok etkileyen kitaptır. birçok halime sebep olmuş kitaptır. çok başkadır. efsanedir. herkes okusundur, sevsindir.
  • annemin gördüğünde "ben olsam böyle bir kitabı isminden dolayı protesto eder ve almazdım" diyerek beni azarlamasına sebep olan, yeniden satın alıp okumak istediğim kitap.
  • eminem'in "i'm sorry mam'ma" şarkısının gerçek anlamı
  • muhteşem kurguya sahip bir solukta okuduğum kitap. bugüne kadar bildiğiniz ve inandığınız kavramları tekrar düşünmenizi sağlayan gerçekle hayali karıştırmanıza neden olan beyin tokatlayan bir sezgin kaymaz eseri bu arda ismi ne kadar keskin gelsede kitap bittiğinde pamuk gibi yumuşacık geliyor insanın kulağına
  • sezgin kaymaz'ın isminden kaynaklı ön yargısı burnunun ucunda olanları turnusol kağıdı gibi gösteren kitabıdır. metroda elimde görenler cık cık mı çekmedi, teyzeler amcalar "kuzum sen ne okuyorsun böyle?" diye gözlerini mi belertmedi. velhasıl belki de reklamın iyisi kötüsü olmaz diyerek böyle isimlendirilmiştir. fakat bence konusu her ne kadar geber anne!.. cümlesi üzerinden aksa da, insanın insana duyduğu aşkı defalarca kere farklı tanımlamalar ile temelinden anlatmasıdır. bu tanımlamayı 18 ine girmemiş nur yüzlü uzun sarı saçlı bir çocuk ve etrafındaki pervane erkekler üzerinden yapması da ayrıca ilginçtir.

    --- spoiler ---

    sf.5
    vaktini saatini bilmelisin sarım. dünyanın direği, saatin zembereğinde gizlidir'...

    sf.17
    ...bir kusur, cürümünü aştığı anda, affetmek kabiliyetimi kaybediyorum... eğer o kişi çok lazımsa, ona hayatım boyunca oyun oynayıp duruyorum.

    sf.62
    ... açlığın sefaletini, tokluğun rezaletine tercih ederim.

    sf.65
    ... severek kimse dokunmadı onlara. şimdi birbirlerine isteyerek dokunuyorlar. istemekle sevmeyi, şehvetle sevilmeyi birbirine karıştırıyorlar. bedenlerinin talebini, kalplerinin talebi sanıyorlar. ...

    sf.76
    imam sesleniyordu kadına. niye babasının kızı olarak seslenmiyordu da annesinin kızı olarak sesleniyordu? çünkü allah da güvenmiyordu kadınlara. bir çocuğun kimden olduğunu yalnızca annesi bilebilirdi. o nedenle, kesin olan tek ebeveynin adı okunuyordu talkında. anne kesin!

    sf.82
    ... sır tutmak, sadece onu söylememek değildi. belli de etmemeliydi insan. ...

    sf.97
    deme! nasıl iyi bir şeymiş hırsızlık? hırsız bakımından mı?
    hayır! malı çalınan kişi bakımından çok faydalı birşeydir.
    allah allah nasıl oluyor yani?
    değer verdiğin şeyi koruman gerektiğini öğrenirsin hırsızdan. ...

    sf. 109
    bir eli yağda, bir eli balda, herkesin memnun olduğu bir adam aşık olamaz. aşkın başlangıcı, iyi tanımaktan vazgeçmektir. adının kötüye çıkmasıdır. ...

    sf. 118
    uydrulmuş birtakım seslere, ad diye başka birtakım sesler uydurup yapıştırıyorlar. herşeyin bi adı oluyo ondan sonra.

    sf.144
    ... çok düşündüm, dert çekmek; uykudan uyanmak demektir. ...

    --- spoiler ---
  • başlığında fena halde spoiler verilen sezgin kaymaz romanı.
  • bir sezgin kaymaz romanı

    armağan çağlayan'ın sırrı süreyya önder ile yaptığı youtube videosunda ilk kez duydum adını sezgin kaymaz'ın ve sırrı süreyya önder'in başladığı kün yerine armağan çağlayan'ın başladığı geber anne ile başlayayım bakalım dedim.

    ilk 100 sayfası ilgi çekici bir biçimde ilerlerken, bölüm başlarına koyduğu mevlana sözlerini filan da hesaba katarak, tayfun'un mevlana'ya kerem'in de tebrizli şems'e atfen kurgulanmış karakterler olduğunu düşündüm. işte şems de gelmiş mevlana'nın tüm kitaplarını yakmış filan. kerem'in bir tasavvuf metaforu olduğunu filan düşündüm. işte tanışan herkes etki alanına kapılıyor, peşinden gidiyor vs. fakat işte böyle hayatın anlamını anlatıyorum filan iddiasındaki hikayeler ne yazık ki hep ilgi çekici başlayıp amaaan dedirterek biterler. (bkz :lost çok bozdu)

    --- spoiler ---

    bu da öyle oldu. lineer zamanı reddederek zaman yolculuğu yapıp, paralel evrenler paralel değillermişçesine birbirine girip, rüyalar, istiareler, tasavvuf, bir tuhaf kerem kılığında anlatılıp durdu. yurt müdürleri de komedi polisiye sosu. yine bir mevlana-şems sözüne gönderme ile de bitirdiler kitabı yurt müdürleri: "düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme; nereden bilebilirsin, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?"

    yani son 100-150 sayfasında artık tekrar eden diyaloglardan ve olaylardan, kerem'in çok düşünmesinden ve kötülük yapılamayan güzelliğinden, reenkarnasyondan, tayfun'un masajından, köpeklerin davranışlarından, yuvarlak masa saçmalığından filan artık fenalık geldi bana. offlaya puflaya dolaptaki adamın peşinden gittik güya. oysa dolaptaki adamın da polisiye matematiği gereği ya şükran, ya kerem, ya tufan ya da yine tayfun'un kendisi çıkacağı belli olmuştu da nasıl bir mekanizmayla bu saçmalığı romanın evreninde rasyonalize edeceğini merak ederek okudum ben kitabın sonunu. o da uzadıkça uzadı yani amaaaan. tufan'ın kendini tasavvufa adamış halinden de randıman alamadık, ben olsam o mevlana sözlerini tufan'a söyletirdim de, hiç değilse tufan biraz boyut kazanırdı.

    bir de roman 98'de yazılmış, o zamanlar bu paralel evrenlerin, döngüsel zamanların, quantumların filan bu kadar cılkı çıkmamıştı. artık bilmem kaçıncı kez çıkıyor karşıma. yani teenage filansan, ilk defa karşına çıktıysa, yiyorsun bunları da, 46 yaşındayım lan ben. “yaw he yaw amaaaan” demekten ötesi gelmiyor içimden.

    --- spoiler ---
  • uzunharmanlarda bir davetsiz misafir i bitirir bitirmez başlayıp soluksuz okuduğum kitap. bir anne olarak adı geber anne olan bir kitaba elim gitmekte tereddüt etti. bunu yapmamı sağlayan sezgin kaymaz'a olan sevgim ve güvenimdi. kitabın sürprizi de aynen bu sözcükler etrafında şekilleniyor. film olabilecek bir kitap. belki bir gün...
hesabın var mı? giriş yap