• zuhal olcay ağlayarak denize doğru ilerler. bankta oturan müşfik kenter kalkıp arkadan yaklaşır ve zuhal olcay'ın omzuna dokunur:

    "ateşin var mı? sigara içmez misin? allah bilir rakı da içmezsin. konuşmasını da bilmezsin değil mi? çiçekleri de sevmezsin. kuşları da. söyle. öyle değil mi? çocukları... canın çekmez mi hiç keyfetmeyi? parayı sever misin, parayı? onu da mı? erkeklerden nefret ediyorsun ha? ee... sana da bu yakışır. at kendini denize. ne duruyorsun? boşuna bu dünya demen. benim yarım yaşım kadar yoksun. derdin mi çok? benden de mi çok? at kendini şurdan denize. seni o paklar."

    sigarasını yakmak içim çakmağını cebinde ararken, zuhal olcay usulca müşfik kenter'in sigarasını yakar. müşfikkenter zuhal olcay'a bakar, az öncekinden alakasız, gayet şefkatli bir ses tonuyla sorar:

    "madem ateşin var, ne duruyorsun karanlıkta? haydi koş hayata..."

    arkasını dönüp giderken yüksek sesle söylenir:

    "hey bre karacaahmet, kara mezarlık! sana gelmiyorum işte! bir diyeceğin mi var? yorgo'nun meyhanesine gidiyorum! daha çoook beklersin! "

    azraile adresini, zuhal olcay'a nasihatini verip karanlıkta kaybolur.

    biz de kalırız öyle.
  • dizinin her bölümü musfik kenter ve zuhal olcay'ın sahnesiyle başlardı. intihar etmek için deniz kenarına giden zuhal abla, müşfik baba ile karşılaşır.
    müşfik baba ateş ister, zuhal abla verince, 'madem ateşin var, neden karanlıkta duruyorsun' diyerek bizi kalbimizden vururdu. sonra denize doğru bağırarak ilerlerdi müşfik baba, 'bu gece de gelmiyorum sana, yorgo'nun meyhanesi'ne gidip içicem!' diye haykırırdı. ölmekten vazgeçen zuhal abla da hayata bir adım atardı ve attığı adımla sözü geçen şarkı patlardı. etkileyiciydi, evet.
  • 80'li yılların en bunalımlı ve haliyle en entel [evet entel olduğu için bunalım değil; bunalım olduğu için entel] dizilerinden biri hatta birincisiydi bu yapım. 1987 yılında yayınlanmıştı. ki meselemiz bunalımsa aynı yıl ingiltere bize wembley'de 8 gol atmıştı, kaleci fatih uraz'ın saçları beyazlamıştı ve seyyal taner beyazlar giydiği ve adına şarkım sevgi üstüne dediği korkunç bir şarkıyla eurovision'da maymunluk yapmıştı.

    neyse efendim, işte bu dizi de bu facialarla aynı konjonktüre kurban gitmiştir. renkli yayınlandığı halde aklımda siyah beyaz ve travmatik bir dizi olarak kalmıştır. hatta ne beyazı? sadece siyah. bu diziden hafızama çivi gibi çakılmış ve asla çıkmayacak sahne ise şöyledir.

    zuhal olcay bir akşam kızıyla birlikte bir yere yemeğe davetlidir. olcay evden çıkmadan önce tel dolaptan bir tabak dolusu çörek çıkartıp kızının önüne hışımla atar ve ekler:

    - biraz bunlardan ye! yemeğe gittiğimiz yerde yemeklere saldırma yoksa seni aç sanırlar. [kız iştahla yemeye başlar]
    - hepsini yeme tamam! karnını doyurma, orada yemek yemezsen, yemeği beğenmedin sanırlar.
  • müşfik kenter 'in tama yakın repliği şöyleydi :

    "derdin mi çok? benden de mi çok?
    madem ateşin var ne duruyorsun karanlıkta.
    koş hayata. hey gidi koca karacaahmet, sen daha çoook beklersin.
    gelmiyorum işte. gelmiyorum.
    yine gidiyorum yorgo'nun meyhanesine...."
  • zuhal olcay'in saçları, gittikleri bankadaki eşyalar, annesini ziyaretleri, dansı, alt kattaki gençler, yilbaşi. belki 15 yil geçti uzerinden ama hiç unutamadim ben bu diziyi. okan uysalere selamlar.
  • ışıklara ve seslere bulanmış yalnızlıklar.. yitirmeyi sevenler, yitmeyi sevdiklerinden belki de..
  • sözlerini vedat sakman ın yazdığı ve zuhal olcay ın nefis yorumu ile dinlemekten bıkmadıgım şarkı.
  • çok sevdiğim bir hikayeden uyarlanmış, çok sevdiğim dizi. müziği, yönetmeni, oyuncuları hakkında bir çok şey benden önce yazılmış zaten. benim aklımdan çıkmayan görüntülerden biri şuydu, baş kadın karakterin (zuhal olcay), ailesine karşı çıkarak evlendiği eşinin (haluk bilginer) öldüğü gün adet yerini bulsun diye evi dolduran komşu kadınlar güruhunun arasından birdenbire sıyrılıp bahçeye doğru yürümesi, kocasıyla uçurdukları uçurtmanın dallarına takıldığı ağaca vardığındaki ağlayışı; bu bana çok etkileyici ve yürek burkucu gelmişti. (bkz: geçmiş somut bir nesnede gizlidir)... bir diğeri ise kadının sessizce arkasını yaslayarak, gözlerini boşluğa dikip, koltuğun kolçağına uzun tırnaklı parmaklarını yumruk yapıp işaret parmağından başlayarak sırayla hepsini saydırmasıydı.
    okan uysaler'in ustalığı yanında trt'nin pek çok dizisinin görüntü yönetmenliğini yapmış olan colin mounier'i de anmak gerekli.
  • müşfik baba "madem ateşin var ne duruyorsun karanlıkta" dedikten sonra devreye giren piyano adamı ağlatabilir. dikkatli olun, kalabalık yerde izlemeyin.
hesabın var mı? giriş yap