54595 entry daha
  • deniz

    bu akşam vakti deniz,
    o bütün hasretimiz,
    sanki gelmiş de dile,
    nedametin sesiyle,
    çarparak kayalara,
    yetmez mi, diyor deniz,
    karada çektiğiniz?

    görsel
    görsel
    görsel
  • bilmek acı çekmektir. ve bildik;
    karanlıktan çıkıp gelen her haber
    gereken acıyı verdi bize:
    gerçeklere dönüştü bu dedikodu,
    karanlık kapıyı tuttu aydınlık ,
    değişime uğradı acılar.
    gerçek bu ölümde yaşam oldu.
    ağırdı sessizliğin çuvalı.
    (bkz: pablo neruda)
  • sonra aramıza şehirler girecek,
    hiç karşılaşmayacağız.
    tesadüfler bile bir araya getiremeyecek.
    sonra da belki birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek !!!
  • atilla ilhan sen beyaz bir kadınsın
    asıl büyük sarhoş benim
    uzaktaki
    ben ki tek damla şarap içmedim
    ekmeğin beyaz zeytinin siyah
    olduğunu biliyorum
    asıl büyük sarhoş benim
    uzaktaki
    benim kusturucu sarhoşluğum
    yoksulluğum
    yüzüme bakmasan da
    yağmura düşürsen de gözlerini
    gözlerime bakmasan da ne kadar
    o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor
    uykularımda nefesinin sıcaklığı
    o kadar
    hangi akşam kapımı çalan sen değilsin
    sen değil misin gizli bir kıvılcım gibi
    gözbebeklerimde duran
    umutsuzlandığım her akşam
    senin rüzgârın almıyor mu
    uğultulu yorgunluğumu
    yoksulluğun eşiğinde kapaklandığım zaman
    ellerimden sımsıkı tutmuyor mu senin
    iyimserliğin
    ben bu tezgâhı kurdumsa senin için kurdum
    senin için dokuduğum basma ve pazen
    denizin yeşilinden süzdüğüm balık
    göğün mavisinden çaldığım kuş
    senin için
    felsefe okudumsa
    iktisat okudumsa gece yarıları
    boğazım kurumuş içim bir kalabalık
    sıcacık mısralar okudumsa yunus' dan
    senin için okudum
    geceyarıları
    sen beyaz bir kadınsın
    uzaktaki
    gözlerin aklimdan çikmiyor
    sen beyaz bir kadınsın
    karanlıkları dinleyen
    uzaktaki
    sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda
    yorgun başını
    üşümüş yastığına koyuyor musun
    uyuyor musun
  • sebep sonuç/ bukowski

    en iyiler ölür genelde, kendi elleriyle
    sadece uzaklaşabilmek için
    ve geride kalanlar
    asla tam olarak anlayamaz
    niye bir insanın
    isteceğini
    uzaklaşmayı
    kendilerinden
  • kırmızıydı
    elim, yüzüm her tarafım kırmızıydı.

    kolombiyalı büyülü vadilerin kitabını okuyordum o zamanlar.
    nehirlerin üstünde kırık dökük bir gemi varmış da,
    meğersem,
    yıllar sonrasına mektuplar götürüyormuş
    elleri pıhtılı kırmızı boyanmış adamlar.
    bir kişinin yanlışı
    en az on kişinin canına kastediyormuş.

    anca büyülü beyazdan melekler kurtarabiliyormuş ondan birini.

    kırmızıydı
    tırnaklarımın hepsini
    çekmişler gibi kırmızıydı

    hayal gücümüze destek olacak hiçbir zıkkım olmasa da,
    kendi kolera salgınımızı kendimiz yaptık biz.
    ana haber bültenlerinde
    döpiyesli, makyajlı, gösterişli kadınlar
    bahsetti küçük gibi görünen hayatımızın tam da içini.
    dedikoduya bayılır ya evlerine kapatılmış insanlar...
    pandemi hapsinde günde en az bir seferliğine
    herkes bizi seyretti, herkes bizi ayıpladı
    oysa kırmızıydık biz sadece

    her kelimenin sonunda usul usul,
    her bakışın sonunda sanki uyuşturulmuş gibi,
    her dedikodulu ayıplamanın sonunda sanki pişmanmışız gibi,
    her damarımızdan
    kırmızı kırmızı, yavaş yavaş, usul usul, uslu uslu
    kanadık biz.
  • anlamıyor musun
    gökyüzü güneş olsa
    sensiz karanlıktayım..

    ümit yaşar oğuzcan - aşka dair nesneler
  • halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
    her şey naylondandı o kadar
    ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
    ama geyikli geceyi bulmadan önce
    hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk

    geyikli geceyi hep bilmelisiniz
    yeşil ve yabani uzak ormanlarda
    güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
    hepimizi vakitten kurtaracak
    bir yandan, toprağı sürdük
    bir yandan kaybolduk
    gladyatörlerden ve dişlilerden
    ve büyük şehirlerden
    gizleyerek yahut döğüşerek
    geyikli geceyi kurtardık

    evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
    üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
    üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza
    caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
    kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
    sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
    bilir bilmez geyikli gece yüzünden

    geyikli gecenin arkası ağaç
    ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
    çatal boynuzlarında soğuk ayışığı

    ister istemez aşkları hatırlatır
    eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
    şimdi de var biliyorum
    bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
    dağlarda geyikli gecelerin en güzeli

    hiçbir şey umurumda değil diyorum
    aşktan ve umuttan başka
    bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
    belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.

    biliyorum gemiler götüremez
    neonlar ve teoriler ışıtamaz yanını yöresini
    örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
    ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
    öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
    koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
    geyikli gecenin karanlığında

    aldatıldığımız önemli değildi yoksa
    herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
    gümüş semaverleri ve eski şeyleri
    salt yadsımak için sevmiyorduk
    kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
    ne iyiydik ne kötüydük
    durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
    başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı

    ama ne varsa geyikli gecede idi
    bir bilseniz avuçlarmız terlerdi heyecandan
    bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
    kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
    büyük otellerin önünde garipsiyorduk
    çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
    hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
    örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
    yahut bir adam bıçaklasak
    yahut sokaklara tükürsek
    ama en iyisi çeker giderdik
    gider geyikli gecede uyurduk

    geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
    imdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
    sultan hançerieri gibi ayışığında
    bir yanında üstüste üstüste kayalar
    öbür yanında ben

    ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
    eskimiş şeylerle avunamıyoruz
    domino taşları ve soğuk ikindiler
    çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
    gölgemiz tortop ayakucumuzda
    sevinsek de sonunu biliyoruz
    borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
    ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
    daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
    oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
    iyice kurulamıyorum saçlarını
    bir bardak şarabı kendim için içiyorum

    halbuki geyikli gece ormanda
    keskin mavi ve hışırtılı
    geyikli geceye geçiyorum

    uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum

    turgut uyar-geyikli gece
  • ne zaman seni düşünsem
    bir ceylan su içmeye iner
    çayırları büyürken görürüm.

    her akşam seninle
    yeşil bir zeytin tanesi
    bir parça mavi deniz
    alır beni.

    seni düşündükçe
    gül dikiyorum elimin değdiği yere
    atlara su veriyorum
    daha bir seviyorum dağları.

    ilhan berk.
  • yıldızların altında
    tek başıma
    gider gibi hayranım.
    içimden hiç durmadan koşmak
    yüksek sesle konuşmak
    haykırmak arzusu var.

    (bkz: nazım hikmet ran)
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap