6902 entry daha
  • gökyüzü dondu, günler seçilmiyor
    yağmur değil, kar değil, yapışık bir sıvı
    akıyor pencereme doğru
    gökyüzü dondu, kimseler gelmiyor
    fm 1295 kilohertz
    burası yalnızlık istasyonu!

    aradığım bu değildi, aradığım bu değil
    nemli ilişkiler... değildi belki de hiçbir şey
    iyi oldu, çok iyi oldu
    dünyayı bu kusmuk tadında algıladım o kadar
    ama anlayamadım
    neden bana kopçalandı bu keder..

    her şey dondu, bütün dostluklar
    içkilere buz arandı durdu
    yanlızlık mıydı, hiç değildi
    çünkü yanlızlık bile çoğulluk ister..

    bekar gece
    bu şiir senin ilk ve son konuğundu
    evet, yalnızlık bir seyirlik oyundu.

    seyircisi yoktu...

    ahmet erhan
  • şimdi kılıksızım, fakat
    borçlarımı ödedikten sonra
    ihtimal bir kat da yeni esvabım olacak
    ve ihtimal sen
    yine beni sevmeyeceksin.
    bununla beraber pazar akşamları
    sizin mahalleden geçerken,
    süslenmiş olarak,
    zannediyor musun ki ben de sana
    şimdiki kadar kıymet vereceğim ?
    (bkz: orhan veli)
  • ömür boyu tarayıp ördüğüm şu zamanı,
    benden sonra başıboş ortalıkta bırakma.
    ki sessizce büyürken depreşik yalnızlığı,
    sallansın kurdelesi hiç olmazsa başında.

    onu seneler evvel bir kentin cangılında,
    olmakla olmamak arasında buldumdu ben.
    yüreğimde düğüm düğüm bir tıkız aşkla,
    sokaklarda kararsız boğuntuyla gezerken.

    tanıdım bakar bakmaz incecik annesinden
    ve bir kız çocuğu olarak geçirince içinden;
    duruldu bulanığım gözüm gönlüm ışıdı.

    o günden bugüne işte o kız çocuk zaman,
    sağdı ömrümü güleryüzle durmadan.
    beni benden koparıp yarınıma gül taşıdı.

    metin altıok - zaman
  • ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti gecede
    biraz müzik biraz içki ve çok çok resim
    kim sarmalar bu bebeği
    kimler taşır bu ölüyü belirsizliğe
    nerelerde kalır gözüm/nerelerden döner sesim
    bu ne biçiim hayvan ki bu/beslenir acılardan
    tohum atar kuşaklara kan göllerinde
    bu ne biçim oyun ki bu/gizlenir gölgesine gerçeğin
    mutluluklar aranır ateş çemberlerinde

    bir umarsız bulvar iti vitrin ışıklarında
    anladım ki birdenbire/kopmuşum toprağımdan
    kopmuşum masallara süt emziren akşamlarımdan
    köklerim orda sızlar/yapraklarım bulvarda
    resim diye duvarlarda müzik diye ıslıklarda
    o çıldırtan deniz orda/balıklar tablalarda
    özlemek orda kalmış özlemi sevmek burda
    ferhat'sa mendil açmış dileniyor güvenparkta

    taradım bütün sözlükleri aşka yer yoktu
    bir kaygulu bulvar iti karanlık çıkmazlarda
    koşuyordu masallarda/koşuyordu imgelerde
    başka yer yoktu
    başımdaki ağrı sendin sesimdeki kuşku sen
    ne düşünsem dört boyuttu ne ağrısam dört boyut
    kopmak belki bir ülkeydi tutkular eski zindan
    heerkes kendi bukağısının tutkulu demircisi

    bu evleri biz mi yaptık bu yolları biz mi çizdik
    ölümlerden biz mi kaçtık biz mi düştük ölümlere
    senleştirip giriyorum koynuna gecelerin
    senleştirip açıyorum gözlerimi sabaha
    bir şey eksik biliyorum bir şey artık sen değil
    şafak diye söken sendin sendin gülen penceremde
    çayımdaki bahçe sendin içkimdeki bulut sen
    içimdeki kuş sürüsü çabamdaki arılardın
    nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun
    sen sahi niçin yoktun

    senleştirip biniyordum külüstür taşıtlara
    senleştirip okşuyordum osmanlı sokakları
    kan bulaşmış caddeleri ölüleri alanları
    tepelenmiş çiçekleri kanatılmış mavileri
    senleştirip seviyordum bütün çirkinlikleri
    telefonlar sensin diye koşturuyordum
    kanıyordum
    sensin diye karanlık çağrılara
    susuyordum senleştirip kahpelikleri
    nere gitseem karşımdaydın ama sen yoktun
    sen sahi niçin yoktun

    duruyordum seni sanıp yangın çığlıklarına
    yaşamak belki buydu belki de öbür yüzü
    unutmaktı belki güzel aramaktı belki sevmek
    belkideki varsıllıktı kesindeeki yoksulluktu
    yitirmek buydu belki yakalamak belki bu
    bu kafesi biz süsledik biz aldandık bu süslere
    içimdeki sızı sendin yüzümdeki merak sen
    gitmelerden beklediğim kalmalardan korktuğum
    nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun
    sen sahi niçin yoktun

    ikibulvar itiyiz biz reklere dolaşmışız
    ağzımızda ölüm tadı tüylerimiz kanlı çamur
    ikimiz iki yandan bir koca yanlızlığı
    bir amansız şaşkınlığı ikimiz iki yandan
    dolaştırıp duruyoruz eski zamanlar gibi
    müzelik bir inanmanın ören kapılarında

    anlamamak elde değil anlamaksa soykırım
    uçup uçup düşmek kalır inanmaklardan
    kelebekler konuyor yaşlı salyongozlara
    ölülerin gölgesinde diriler güneşleniyor
    yakın artık gemileri köprüleri atın artık
    kim ne derse desin vazgeçin onarımdan

    ne seçilen renklerdeyiz ne gidilen yerlerde
    danışıklı gözyaşları yapmacık mutluluklar
    soykırımsaal bir çoğalma solucanımsı bir eşleme
    bir yanımız doğum evi bir yanımız hiroşima
    iki bulvar itiyiz biz koşulların kölesiyiz
    zincir sesi duydukça sızlar bileklerimiz

    bir kenti tanır gibi tanıdım seni ancak
    eetine değdi etim/otuzaltı onda yedi/çok değil
    elini buldu elim/otuzaltı onda yedi/çok değil
    öptüm seni/otuzaltı onda yedi/dudaklarından
    bir kenti yaşar gibi yaşadım seni ancak
    yaşamadım kendimi

    ellerin ellerimdeydi ellerin yoktu
    gözlerin gözlerimdeydi gözlerin yoktu
    iki portre gibi yanyanaydık albümde
    uykunda sevmiştin haberin yoktu
    bir kaçağı tanır ggibi tanıdım seni ancak
    tanımadım kendimi

    şarkılarda buldum seni yitirdim
    yılgılarda buldum seni yitirdim
    resimler bir türlü konuşmuyordu
    fotoğraflar kaçıyordu ben yaklaştıkça
    bir yalanı anlar ggibi anladım seni ancak
    anlamadım kendimi

    evin de mi yoktu senin sokağındamı
    adresini silip silip yazıyorlardı
    düşlerin türkçe miydi hotantoca mı
    çincee mi arıyordun eskimoca mı
    herkesste mi arıyordun ne arıyordun
    neden öyle gülüp gülüp yaşlanıyordun
    bir yüzünü buluyordum öbün yüzün yok
    birçizgini buluyordum öbür çizgin yok
    olgörüp gelmiyordu adın fırçama
    düş müydün düşüncemi anlamıyordum
    uzattıkça ellerimi dağılıp gidiyordun
    kendimden korkuyordum yoksa yokmuydum

    binlerce göz binlerce yüz binlerce biçim
    aradığım yerde yoktun sormadığım yerde var
    etimdeki acı sendin kanımdaki kuşku sen
    nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun
    sen sahi niçin yoktun

    sen
    sahi
    niçin
    yoktun?

    hasan hüseyin korkmazgil.
  • beni bu güzel havalar mahvetti,
    böyle havada istifa ettim
    evkaftaki memuriyetimden.
    tütüne böyle havada alıştım,
    böyle havada aşık oldum;
    eve ekmekle tuz götürmeyi
    böyle havalarda unuttum;
    şiir yazma hastalığım
    hep böyle havalarda nüksetti;
    beni bu güzel havalar mahvetti.

    bahar olunca hep bu dizeler gelir aklıma.
  • ah ben hep duyguyla akıl
    kapılarını bunca yıl
    zorladım.bir düş gerçeği
    topladım gerçek düşümde.
    savaştı bu huyla akıl,
    hep kafamda ve gönlümde.

    baktım, bölüşmüş gerçeği,
    aklım bir düş-dönüşü'mde.
    duyguyla anlaşmış akıl..
    aşk motoru olmuş düş'ün,
    ve düş de aklın eşeği.
    vardığım her öpüşüm'de
    aklım ısırdı her şeyi.

    motor çıkmaza dayandı,
    eşek renklere boyandı.
    baktım, o uslanmaz aklım,
    elinde duyu çiçeği,
    bir yorgun renkli eşeği
    koklayarak okşayandı.

    özdemir asaf
  • lokman şair senin hayatın
    yedi kırlangıcın hayatı kadar
    altısını ardı ardına yaşadın
    bir kırlangıcın daha var.

    cemal süreya
  • kim o, deme boşuna...
    benim, ben.
    öyle bir ben ki gelen kapına;
    baştan başa sen.

    özdemir asaf 2=1
  • ...
    öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
    belki bin tane aşktan geçmiş olayım ve hiçbiri olmasın gözümde.
    hiçbiri tamamlayamamış olsun cümlelerimi,
    hiçbiri bağlayamamış olsun geceyi sabaha.
    hiçbirinin gülüşünün her anı senin kadar aklıma işlenmemiş olsun.
    hiçbirinin hayali en güzel haliyle barınamamış olsun beynimde.
    hiçbirinin izi kalmamış olsun bedenimde.
    ...
    unuttuğumu sandığım, vazgeçtiğimi sandığım,
    sevmediğimi sandığım öyle bir zamanda gel ki
    yerçekimine karşı koysun damarlarımda beni yaşatan her zerre.
    öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın...

    orhan veli
  • çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
    balkona yorgun çamaşırlar asmayı
    ki uçlarından çile damlardı.
    güneşte nane kurutmayı
    ben acılarımın başını
    evcimen telaşlarla okşadım bayım.
    bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
    insan kaybolmayı ister mi?
    ben işte istedim bayım.
    uzaklara gittim
    uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
    uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım.
    (bkz: didem madak)
47674 entry daha
hesabın var mı? giriş yap