• (bkz: sonbahar ezgisi)

    caddeden liseli kızlar geçiyordu
    medeni hukuku usulca kapattım
    imtihanmış paraymış etiketmiş
    inadına bir sigara yaktım

    örneğin dedim şu dünya
    bir boşlukta döner de döner
    şu yağmur şu hınzır eylül yağmuru
    adamı büsbütün deli eder
    peki insanlar peki insanlar
    hangi akla hizmet eder

    düşünüp düşünüp içlendim

    saniyeler dakikalar saatler derken
    günler su gibi akıyor kardeşim
    bir yanda ders kitapları bir yanda kalbim
    şaşırdım kaldım

    ataol behramoğlu
    1961
  • sevgilime iftira
    dudaklarından kalkarken boynun kurcalar beni
    bir yanımı kara çıbanlara saldılar,ıslak
    bir yanım hiç ayrılmamıştır,gümeçlerde saklıdır
    ondan ki nefret içinde omzunu okşuyorum
    ama bana şimdi gerçekten zor gelen şey
    bir grevin çocuklara kazınmış izlerini hatırlamak
    sözlerimi etime bastırıyorum
    içimde çalılıkları yaran bir postalın tortusu
    benim bu sası karanlığa zorla,zorlayarak
    tutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumun borcu
    yeter ki
    sağlam senetler verilmiş sanılırken aşkı karartmak için
    sen bir daha beni saçlarınla sıyır
    ağdalanmış sevincimi hışırdat,bunu yapabilirsin
    çünkü bütün bankalar,silah fabrikaları
    her gün bacaklarımıza sırnaşan kara köpük
    senin sessiz gururunda homurdanan tufanı
    hesabetmiş değil
    bilmemişler hıncımın yaban otlar suladığını
    çalakalem sevebilmek elimden gelmiyor
    belki evet
    onların mühürlerini kımıldatan barut dumanlarını
    solumaktan biraz çopurlanmıştır sesim
    senin göğsünü ağartırken yıpranılacak elbet
    bakışlar tozlanacak dolukmuş sofalardan
    ezikliğin şehveti yayılınca
    taptaze yaşlanmayı da öğrenmem gerekecek
    iştedir yalanı seyreltiyor uykusuzluklar
    aklımın köşesinden atlılar geçiyor
    değil mi ki beni şımartan gökyüzüdür
    ve ben o tanyerlerinin sulbünden gelmekteyim
    hiç bir dostumu kalebent saymam parmaklıkların ardında
    kan değildir dostlarımın çakrışına bulaşan
    kan değil,mürekkep lekesi ben bilirim
    çünkü birgün gerçekten kan aktığında
    ölüm çiçeklerin yırtıcı dülgerliği sanılacaktır
    karaysam şimdi öfkenin payı vardır karanlığımda
    aşktandır titrediğim eğer ki titriyorsam
    sözlerim öcalan ağza misvak,iyice anlaşılsın
    bu dağlanmış toprağa süzülen ayaklarımdan
    keşke kan olsa
    o zaman
    senin çardağına çıkarken
    karıştırırken şarapla kendimi sana
    varsın gün geçtikçe herşeyde biraz kahır
    biraz bakır çalığı olsun lokmamızda
    bana soru sor artık
    beni kurtarma,konuştur
    beni yaz geceleri patlayan sağnaklara bağışla.
    ismet özel
  • kuşlar savruluyor derken ortalığa
    gülüyor yan odalarda birileri
    en yalnız adamıyım orta doğunun
    tanrım kabul et artık şiirlerimi

    ergin günçe *
  • sen bana bakma,
    ben senin baktigin yonde olurum.
  • hayatın en hüzünlü anı,
    mevsimine kapıldığın kişinin
    bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını
    anladığın andır…
    bırak, gitsin…
    bırak, git…
    (bkz: mayakovski)
  • gecenin koyu maviliğiydi
    griyi çalan...
    rüyaydı çam ağaçlarının kokusu
    ateş böcekleri kavga ediyor
    yeşil karbon kusuyordu
    siyah ışığa koşuyordu

    / bavullarını hazırlıyordu kuşlar
    gözlerin kapalı, uyuyordun...

    bilmiyordun...
    ışık düşüyordu saçlarına
    dalında direniyordu yaprak
    toprak susuyor
    kan istiyordu
    can kat istiyordu,

    / bavullarını hazırlıyordu kuşlar
    gözlerin kapalı, uyuyordun...

    görmüyordun...
    rüzgâr okşuyordu tenini
    kıskanıyordu yağmur
    utanıyordu gece
    sabaha varmasın diye yokluğun,
    çok korkuyordu,

    / bavullarını hazırlıyordu kuşlar
    gözlerin kapalı, uyuyordun...

    uyanmanı bekliyor
    üşüyordum;
    sen ise hep susuyordun,
    çıtı çıkmıyordu gecenin,
    biz alaca ile uyukluyor,
    karanlığı yaran güneş
    cumbaya oturuncaya kadar
    yıldızlara küsüyorduk...

    / bavullarını hazırlıyordu kuşlar
    sen; gözlerin kapalı, uyuyordun...

    son sabah bavulları hazırdı kuşların,
    geceyi geri verin diye yalvaran içimi
    birde iç içe çoğalan kabuslarımı,
    sıkış tıpış bavullarının bir köşesine
    sol kanat altlarına iliştirip havalandılar…

    / yükseldikçe bulutlara
    aydınlandı gece
    bir hece ileride, yine merhaba nefretlik kâbuslara…

    / merhaba karanlığa…

    bitmesin diye değildi ki!
    gitmesin diye bahar bilmeyen kuşlar...
    bitmesin diye içinde sen olan bu rüya.
  • akrepsiz saatlerde
    dolaşıyoruz sokaklarda
    çok mu erken?
    ilk rüyalarında ise çocuklar
    yahut çok mu geç olmuş?
    tahlilini merak edenler yenildiyse uykuya

    yağmur bir hamile kedi
    usul ve dengeli
    ve nedir bu yer çekimi dedikleri?
    üstelik umurumuzda da değil ki

    bugün sarmaş dolaş ve genciz
    sen, ben ve içki şişesi
    aranmaktayız tanıdık yollarda
    kaybedilmemiş bir şeyleri

    akşam sefaları kızmış bize
    bilirsin kimse görmesin isterler çiçeklerini
    üstelik sevmezler bu saatlerde gezenleri

    yürümek yormuyor bizi bugün
    susmak sıkmıyor mesela
    ıslanıyoruz ama üşütmüyor

    çünkü aşık olmak böyledir
    bunu gerektiriyor

    de pardayan
  • geceymiş gündüzmüş hiç fark etmez benim için. çünkü ben şiirlere aşığım ^_^

    apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
    gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
    bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
    ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
    bil ki seni düşünüyorum
    bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin, acil
    örtün karanlıkları masmavi denizlerde
    ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
    o bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
    bil ki seni bekliyorum
    bir sabah gün doğarken aç perdelerini, bak
    sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
    kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
    dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
    bil ki seni istiyorum
    gecelerden bir gece uyanırsan apansız
    uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
    bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
    ve bir gün kabrimde bir kara gül biterse
    bil ki seni seviyorum
  • yine bir akşam üstü yine aynı
    hüzün hüzzamla aynı masada.
    nefretinden acıya bürünmüş kornişon,
    ne yer içersin sormuyor...

    bi büyük yalnızlık, bir de buzlu sek ver aşk...
    geçer mi bilinmez ama
    iyi gidiyor yalın ayak korkularıma.
    can hep yetiyor da yarına
    bu günü hiç mi hiç anlamıyor...
    bu günü anlasa ne ola ki
    yine aynı akşam üstü yine bir yakamoz...
    sapanca’da dün, bu gün, yarın
    zoru başaranlar için ya ayaz, yada yeni bir savaş...
    nemi desem, çok zor yaşamak...
    lakin zor olmasa cennet, beni bir söğüt altında terket...
  • hatırladığın en eski kadar gidersin çocukluğunun kalbine.
    kalbin ise o zamanlar dokuz kat kadar da güçlüdür neşe gazozu eşliğinde
    o yüzden işte...
    hele hele gece iskelede iki hergele, harala gürele geceler gülermi deme...
    güler; bir güler, bin ölmeyi bekler...
    haa diyim deliler gülüm, gözü açık ölmezler.

    o sıra; gökyüzü hep sonbahar sarısı, yeşil kimbilir kimin mavisi
    onun için cennet gördüğün de değil, çok uzakta da, yılma, yanılma...
    hani için varya; her insanda olan, çok uzakta arama, sol kaburganın korumasında
    şimdi görmeyi dene ve kendini dinle, diline merhamet dile.

    en çok cümlelerinde kendine saçmalar insan , sıkılmadan kendini dinle
    lütfen dinle! çünkü insan bi tek kendine yalan söyleyemez...
    o yüzden işte; o gece bu gece...
    bu gece en geç, en yas, en az gece,
    heceler yetmiyor ki geceye, nasıl bir bilmece
    yakamoz küsebilir mi geceye!
hesabın var mı? giriş yap