• vandal yürek! görün ki alkışlanasın
    ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir
    haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın
    yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir.

    ismet özel ~ esenlik bildirisi
  • azdırma,rahat bırak içimdeki deliyi;
    bana sorma benim de bilmediğim gizliyi!..

    necip fazıl kısakürek (1939)
  • "sen böyle istersin gülümseyerek, yok yok olur."
  • şimdi atsam sulara kendimi benden önce karanlığım boğulur.
  • ardından bakıpta öylece kalan, gözlerimde donmuş iki damlasın
  • ...
    beni herkes sevdaya asi sanır,
    oysa aşk, beni nerde görse tanır,
    hasret tanır,
    zulüm tanır,
    ölüm tanır,
    yüzüm yüzümden utanır.
    ...

    (bkz: serkan uçar)
    (bkz: tut yüreğimden ustam)
    (bkz: tuncel kurtiz)
  • çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım!

    "zenciler prensesi olacagım
    hayat işte asıl o zaman başlayacak"
    pippi uzunçorap

    çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
    bilmiyorsunuz. darmadağın gölgemi
    çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
    karanlıkta oturuyorum. ışıkları yakmıyorum.
    çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
    acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
    bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
    yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
    bir yağsam pahalıya malolacağım.
    ben bir bodrum kat kızıyım bayım
    yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
    bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
    fakat korkuyorum. birazdan da
    kırk üç numara ayakkabılarınızla
    bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
    bu iyi olmaz bayım!

    "gün akşam oldu" diyorum
    ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
    cam kırıkları yiyorlar
    rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
    rengarenk yap-boz parçacıkları
    anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
    hayır, sanırım sabahı bekleyemem
    bilmiyorum.
    insanlar rüyalarını acilen anlatmalı.

    ondört yaşındaydı ruhum bayım
    bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
    protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
    gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
    protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
    o ara içimde çiçeklerden oluşmuş
    bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
    sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu.
    kaçmaya çalıştım. olmadı.
    bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
    ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
    neyse işte
    ben her filmi hatırlarım
    sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
    "sofinin tercihi"ni seyrederken çok ağlamıştım.
    öpüşen guramilerle ilgili bir film yapsalar
    onu da mutlaka hatırlardım.
    insan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
    hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
    bir "eşya toplayıcısıyım" bayım.

    büyük gemiler yok artık bayım
    büyük yelkenler de
    büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım
    işte az önce bir karabatak daldı suya
    bir süredir de kayıp
    dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
    ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
    kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
    ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
    yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
    bir gül, bir güle derdi ki görse
    yalan söylüyorum
    güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.

    didem madak
    (bkz: çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım)
  • kedilerin alışkanlıkları

    kayboluşumun beşiğini sallıyorum bu akşam
    büyüyor yavaş yavaş
    sırtında parmak izleriyle zamanın
    bir tekir kedi ile beraber
    seyrediyorum hayatı:
    o meleklerin cebinden düşen anahtardı,
    son zikrin halkası
    allah’ın son hatırası
    o bizim kaçırdığımız fırsattı
    uğurböcekleriyle parmak uçlarında
    küçümsedi hep ona olan aşkımı
    gözünün yaşına bakmadan şimdi ben
    kovuyorum ihtiyarı

    ardımda kırık bir ayna
    üvey anneleri hayatımın.
    batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu...
    evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı.
    hüzün neydi sanki o zaman
    artık kullanılmayan dikiş makinesi annemden kalma.
    ölüm neydi sanki o zaman
    bir önseziden başka.
    evden kaçabilirsin çocuk,
    ama kaderden asla!
    babam
    çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan
    kader neydi sanki o zaman,
    masada açık unutulmuş
    turuncu kulaklı bir makastan başka.
    bir ağaca bakıyorum şimdi
    başladığı yerde bitiyor dünya
    alışıyor dil şimdi
    azı dişinin bıraktığı boşluğa.
    bastırıldı nihayet hayatın kadife kalesinde çıkan isyan.

    söküyorum şimdi sözleri birer birer
    kalpten kalbe giden yolu kapayan.
    kalbim, anlatılmaktan usanmış,
    yıldızı sönmüş bir komedyendir artık,
    dilencinin önünde kahkahalar atıyor,
    kirli bir mendille çıkınlaşmış şimdi dünya.
    hayretle bakıyorum kedinin gözlerindeki çapağa,
    geri vermiş hayata çaldığı şiirleri,
    ne zaman aşkı tersinden okusam
    anlıyorum kediler bile meğer alışmış bu yokluğa
    sallayıp duruyorum bu akşam kayboluşumun beşiğini,
    gönüllü hemşire birinci sigarasına.

    sarhoşum kadehlerde biriken tozla
    çekil diyorum kağıda, çekil,
    içer ve zehirlenir
    ne zaman gözlerimden mürekkep damlasa.
    kalbime dokunuyorum bir kelebeğe dokunur gibi
    yetmez mi acaba bu dökülen pullar aşka?
    yoksa şu sızıyı
    sobası tüten evin şiirinde mi saklasam?
    şu sardunyanın kırmızı çiçek açışına
    yetmez mi acaba ah kör olmuş bir türk filminde ağlasam?
    ne zaman sorsam,
    anlıyorum kediler bile meğer alışmış zamana.

    dünyayı bir salyangozun izlerinde dolaşsam,
    elimde parlak bir harita
    hiçbir atlasta henüz yer almamış.
    ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam
    yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba ?

    (bkz: didem madak) (bkz: kedilerin alışkanlıkları)
  • çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
    alt katında uyumayı bir ranzanın
    üst katında çocukluğum...
    kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
    ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
    aşk diyorsunuz,
    limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

    allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
    havı dökülmüş yerlerine yüzümün
    büyük bir aşk yamadım
    hayır
    yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
    gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
    tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
    saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
    aşk diyorsunuz ya
    ben istemenin allahını bilirim bayım!

    çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
    balkona yorgun çamaşırlar asmay
    ki uçlarından çile damlardı.
    güneşte nane kurutmayı
    ben acılarımın başını
    evcimen telaşlarla okşadım bayım.
    bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
    insan kaybolmayı ister mi?
    ben işte istedim bayım.
    uzaklara gittim
    uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
    uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

    süt içtim acım hafiflesin diye
    çikolata yedim bir köşeye çekilip
    zehrimi alsın diye
    sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
    ilahiler öğrendim.
    siz zehir nedir bilmezsiniz
    zehir aşkı bilir oysa bayım!

    ben işte miraç gecelerinde
    bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
    birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
    uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
    bir şiir aradım.
    geçen üç yıl boyunca
    yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
    ülkem olmayan ülkemi
    kayboluşumu aradım.
    bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
    bir ters bir yüz kazaklar ördüm
    haroşa bir hayat bırakmak için.
    bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

    kimi gün öylesine yalnızdım
    derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
    annem
    ki beyaz bir kadındır.
    ölüsünü şiirle yıkadım.
    bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
    öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
    çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
    acının ortasında acısız olmayı,
    kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
    kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
    aşk diyorsunuz ya,
    işte orda durun bayım
    islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
    kendimin ucunda
    öyle ıslak,
    öyle kötü kokan,
    yırtık ve perişan.

    siz aşkı ne bilirsiniz bayım
    aşkı aşk bilir yalnız!

    (bkz: didem madak) (bkz: siz aşktan n'anlarsınız bayım)
  • ".....
    diz çökeyim söyle
    tahtın nerede
    bende kaynayan sende kaynak
    tıpatıp iki kristal küre

    aramızda ceylanımsı bir sıçrama
    çalkalanır sonsuzca.
    şöyle irice bir kelime bul
    ok atsın döş kemiğime
    ....."
    **
hesabın var mı? giriş yap