• bu yüzden onlara "she" diye hitap edilir, kızkardeş denir.
    güzel görünmek için boyalıdırlar, parlaktırlar, cilalıdırlar, daime erkek personel ile birliktedirler, en iyisinin kazanılması için devamlı mücedelede bulunulur.
    denizde kadınsız 6 ay geçiren bir erkeğe üzerinde durduğu şeyin bir erkek olduğuna inandırmak ta epey güçtür.
  • gemilerde tayfa birbirlerine ve mertebe olarak yüksek olanlar tayfaya, "kızlar" diye hitap eder, daha sonrasında bu hitaptan en çok hoşlanan eleman geminin "asli kızı" seçilerek, çok yüce görevler üstlenir, muameleyi öğrenir...
  • butun gemilere she denir evet. ancak bu ekolun sorgulandigi tarihte bildigim tek gemi bismarcktir. bu gemi oylesine buyuk ve yikicidir ki ona he denmesi daha uygun olur diye dusunmustur yapanlar.
  • bismarck icin kaptani bu gemiye kadin denemez, o kadar guclu ki ondan bahsederken sie demeyiniz demi$tir.
  • dünya gemi endüstrisinin gazetesine göre gemiler erkeksi ya da kadınsı bir karakteristik özelliğe sahip olmadığı için artık she değil "it" olarak anılacakmış.
    kaynak: abc
  • gemiler feminendir.

    çünkü antik yunanlar, gemilerine dişil isimler verirler; bunun nedeni olarak da, gemi yolculuğunun ilk bulunuşunu tanrıça athena'ya atfederlermiş [1]. yunanların favori gemi isimlerinden biri nausicaa imiş; yani geleneksel yunan söyleminden çıkarılmış isimleri kullanmışlar. zaten yunancada gemi anlamındaki kelime de "naus"tur. dahası yine dişil olmak üzere "sağduyu", "selamet", "rehberlik" gibi isimler kullanmışlar [2]; bu kavramlar da zaten athena'nın vasıflarını gösterir. sözün özü, yunan zihninin gemide ve gemi yolculuğunda athena yoldaşlığını / rehberliğini gördüğü açıktır. zaten hatırlarsak, homeros'un odysseia'da çizdiği odysseus tipinin de, hikayedeki deniz yolculuğunda tek yoldaşı athena'dır. yani yunan zihni için gemideki dişillik her haliyle athena'yı anımsatır.

    romalılara gelelim. latincedeki gemi manasına gelen navis, -is ismi de dişildir (plaut. bacch. 2, 3, 57; cic. de or. 1, 38, 174; caes. b. c. 3, 39, 2 vb.). alexander adam'ın latince gramer kitabında geçtiğine göre romalıların gemilere dişil isim vermeleri, gemi anlamındaki "navis" kelimesinin yapıca dişil olmasından kaynaklanmaktadır. bunun gibi ağaç anlamındaki "arbor" ismi de dişil olduğundan, ağaçlara verilen özel isimler de dişil olur, vb. [3] ancak romalılar, yunanlar gibi kesin bir kaide yaratmamış görünüyorlar; bazen gemilerine eril (masculinum) isim verdikleri de olmuştur. hatta gemiyi yapanın adının gemiye verildiği de olmuştur [4].

    latin mitolojisinde, dininde kadınların gemilere dönüştüğü özellikle de "baş kadın" tipi olarak quinta claudia'nın gemi biçimine aktarıldığı anlatılır. claudia'nın kutsallaşması da işte bu dönüşümden sonra gerçekleşir [5].

    gemicilik terminolojisinde (ingilizcede) "she" dişil zamirinin hem fonetik hem de yapıca "gemi" anlamındaki ship kelimesini gösterdiği söylenir; ayrıca "ship" modern ingilizcede, cansız olup da kendisine bir cins aktarılan ender kelimelerden biridir [6]. dahası ingilizcede bir gemiye eril bir özel isim verilse dahi, onu gösteren zamir dişil olur [7]. aynı durum latincede de geçerlidir: vergilius aeneis v.122'de centaurus gemisinden bahsederken, onu betimleyici olarak dişil haldeki "magna" sıfatını kullanıyor (gemiyi eril düşünseydi "magno" derdi, ama demiyor): "centauro invehitur magna; scyllaque cloanthus".

    yunancadaki naus ile latincedeki navis'in sanskritçedeki, yine gemi manasındaki, nau isminden geldiğini de aktaralım. sanskritçedeki snau- sna- kökünde "banyo yapmak" anlamı vardır [8]; yani buradaki anlam seyrini "banyodan gemiye" doğru algılamamız gerek.

    james harris'te geçtiğince[9] gemi kelimesinin (navis) dişil olmasının nedeni içine erkekleri (insanları), malları, silahları vb. alıyor olmasıdır. burada geminin iki niteliği ortaya çıkar (ingilizcesiyle daha iyi anlaşılacak): receiver ve container; yani alıcıdır ve taşıyıcıdır. bu da fazlasıyla dişillik demek oluyor.

    karen harper'ın the hooded hawke'ında bir yerde[10] gemilerin neden feminen olduğu şu şekilde özetleniyor:

    "gemiler, kadınlar gibi güzel olabilir; ancak yine onlar gibi yönetilmesi zordur."

    notlar:

    1. paul dickson, war slang: american fighting words and phrases since the civil war, p.20, brassey's publication, 2003.
    2. william smith, a smaller dictionary of greek and roman antiquities, p.262, j. murray publication, 1865.
    3. alexander adam, the rudiments of latin and english grammar, p.10, e. and e. hosford, 1820.
    4. w. smith, a.g.e., p.262.
    5. augusto fraschetti, roman women, p.25, university of chicago press, 2001.
    6. p. dickson, a.g.e., p.20; r. prior, latin demystified, p.11, mcgraw-hill professional, 2008.
    7. vilém mathesius, josef vachek, a functional analysis of present day english on a general linguistic basis, p.47, walter de gruyter, 1975.
    8. charles anthon, a system of greek prosody and metre, for the use of schools and college, p.217, harper & brothers, 1842.
    9. james harris, hermes: or, a philosophical inquiry concerning universal grammar, p.48, i. novrse and p. vaillant, 1765.
    10. karen harper, the hooded hawke: an elizabeth i mystery, p.118, macmillan, 2007.
  • sinema tarihi de dönem dönem muhtelif sapmalarla da olsa bu önermeyi izlemiştir.

    daha önce (bkz: sarmaşık /@hanging rock) adlı filmden bahsederken, demir atmak zorunda bırakılan geminin feminenliğine atıf yapmış, gemiyi bir mücadele alanı formunda değerlendirip ana rahmine benzetmiştim.

    şimdi ise serdar akar'ın gemide isimli filmini kısaca analım:

    "bir memleket gibidir gemi."

    böyle der filmdeki alkolik, yarı bilinçsiz kaptan. memleketi bürokratlar, teknokratlar ve diğer memurlar yönetirken büyük makine ya da devlet aslında balzac'ın deyişiyle cücelerin bürokrasisine terk edilmiş bir dev'e (ya da makineye) benzetilebilir. gemide ise işler kaptan ve yardımcıları ile tayfaya emanet edilmiştir. şu halde her memleketin ya da devletin izlediği bir ideal, yol ya da amaç mevcuttur; gemilerin de öyle. ama bir gemi batabilir, risk her zaman vardır. aynısı dünya savaşlarıyla yıpratılan, yok edilen ve anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğan ülkeler için de geçerlidir. bu açıdan devlet ya da memleket doğurganlık bahşedilmiş bir kadın gibi yeniden yaratır kendisini, yeni evlatlar kazandırır dünyaya ve onlar da başka gemilerin yönetimine adar kendilerini. kemal tahir belki de bunun için ünlü romanına devlet ana ismini vermiştir.
hesabın var mı? giriş yap