• rivayete göre, o kadar hızlı yazarmış ki, bir gün kahvaltıdan sonra karısına "yauvv benim canım çok sıkılıyor, ne yapsam ki bugün" dediğinde karısı o'na "e otur bir kitap yaz" demiş; bezgin bir sesle "ee öğleden sonra ne yapacağım o zaman" cevabını vermiş.
  • kendisini meshur etmis maigret romanlari biraz eski modadir kanimca, iyi eserleri arasinda sayilmasina pek anlam veremiyorum. fransiz polisiyesi okuyacaksam leo malet'nin nestor burma kitaplari cok daha eglenceli genellikle.

    buna karsilik esas sasirtici georges simenon, diger kitaplarindadir. burada yazilmamis sanirim kendisi bir nevi rekortmendir, balzac'i bile korkudan deligine kaciracak kadar cok kitap yazmis, "ayda bir kitap cikaran makine" olarak efsanelesmistir. atmayayim ama 400'e yakin kitabi var diye biliyorum. genellikle 200 sayfayi asmayan bu kitaplarin öylesine secilmis 5-6 tanesini okudum, bir tümevarim yapmak gerekirse, simenon hic bosa sikmiyor diyebilirim (i'leri atin).

    insana zeki demirkubuz filmlerini hatirlatan "sokaktaki insan" portrelerinden olusan, cogunlukla bir suc olayi cevresinde ama polisiye kalibindan uzak, kimi zaman da karakterler arasi psikolojik savas betimlemeleriyle dolu bu kitaplar müthis bir insan sarrafligi eseri. kimi zaman patricia highsmith'i hatirlatiyor ki, patricia highsmith'in simenon'u "cagimizin en büyük yazari" olarak sifatlandirdigini kendi gözlerimle okudum.

    buna karsilik bu "basit insan" portrelerinde temel bir meseleye rastlamak imkansiz. yani bircok elestirmeni saskinliga cevirecek bir bicimde, simenon'un kendini tekrar ettigi herhangi bir tema görülmüyor hic. simenon okumanin en güzel yani ise, yazarin iki üc cümleyle, sanki dünyanin en kolay isiymiscesine anlattigi sahneye uygun bir atmosfer yaratabilmesi. öyle ki, okurken hikayenin kokularini, renklerini, seslerini bir bir duyumsuyorsunuz, cok basit cümleler araciligiyla.

    zamaninda elestirmen kesimini sasirtmis, simdi simdi degeri bilinen bir diger simenon fenomeni, yazarin 400 kitaplik dev eseri icinde tanittigi binbir ayri karakteri, icinde firincisindan gece klubü sahibine, saatcisinden askerine, polisine, striptizci ve orospusuna binbir renkte ve gecmiste onca karakterinin hicbirinin bir simenon macerasindan "kötü adam" namiyla cikmamasi, yazarin sanki bir tanri objektivitesiyle yargilamaktan kacinmasidir. simenon kitaplarinda kolay cözümler yok, hatta ne cözümü; sorunlarini cözemeyen insanlari anlatiyor ve anliyor da onlari simenon.

    eserlerinden bircok film cekilmistir. le chat, marcel carne'nin cektigi, jean gabin'in oynadigi la marie du port, bertrand tavernier'nin cektigi filip noiret'nin oynadigi san paul'ün saatcisi (orjinal ismini yazmaya üsendim) benim izlediklerim. belki arada izlemisimdir de farkina varmamisimdir, öyle birkac film de vardir.

    bir de bunun disinda, simenon'un la dolce vita'ya altin palmiye veren jürinin baskani oldugunu; fellini'nin de iflah olmaz bir simenon okuyucusu oldugunu, ikilinin birbirlerine yazdiklari mektuplardan bir kitap yayinlandigini belirtelim. türkcesi var mi bilemiyorum.
  • k kitaplığı ile ilgili bir konuya bakarken yolum georges simenon'a çıktı. sonra bir fotoğraf gördüm. daha doğrusu koca waterman mürekkep şişesine bakakaldım. waterman mürekkeplerini çok severim ama bu antik şişenin boyutları çok ilginçti.

    gerçi simenon kurşunkaleme çok düşkündür, pek çok fotoğrafta masasındaki pipoların yanında kurşunkalemler sivri uçlarıyla hemen göze çarpar.

    simenon çalışırken (daha doğrusu fotoğrafçılar için çalışır gibi yaparken) elinde hep bir kalem olur. daha önce görmediğim ilk fotoğrafta ise simenon yine poz veriyor. ama bu sefer fotoğraf daha net ve açısı daha iyi.

    merak bu ya dolmakalemin markasını ve modelini öğrenmek istedim.

    ama önce şu mürekkep şişesine her baktığımda ister istemez gülüyorum. benim belki 5 yıllık mürekkep ihtiyacıma derman olabilecek bu devasa mürekkep şişesi, simenon'un yazma hızı düşünüldüğünde belki de 3 aylık bir ihtiyacı karşılıyor.

    celâl üster'in 25 temmuz 2003'te artık tarihe karışmış olan radikal kitap'taki köşesinde yayımlanmış bir yazısında (o yıllarda koç kültür sanat'ın ömrü kısa ama en kaliteli bir girişimi k kitaplığı, samih rifat yönetmenliğinde simenon'un kitaplarını yeniden yayımlıyordu) şöyle yazıyor:

    "soğukkanlı pipo tiryakisi komiser maigret'nin yaratıcısı simenon, kuşkusuz, yirminci yüzyılın en çok satmakla kalmayan en çok okunan, en çok okunmakla da kalmayan en çok yazan yazarlarının başında geliyor. 1922-1936 yılları arasında her gün yaklaşık 80 sayfa yazarak 1500 kadar öykü kaleme alan, sonraki yıllarda da yılda 10 dan fazla yapıt vermeyi sürdüren; kendi adıyla 200 den fazla, 17 ayrı takma adla da 400 den fazla roman yazan simenon'a, "kalem efendisi"nden çok, "kalem emekçisi" nitelemesini yakıştırmak yanlış olmasa gerek."

    ben de "yazı makinesi" diyorum simenon'a, orası ayrı.

    arka plandaki kalemler de çok gizemli ve merak uyandırıcı ama yazarın elindeki kaleme bakınca ilk aklıma gelen parker duofold oluyor, modeli konusunda emin değilim ama biraz araştırınca parker duofold streamline olması gerektiğini düşündüm. bir zamanlar tek bilgi kaynağım olan bir forumda, yazarın waterman cf kullandığı yazıyordu, sonra bir fransız forumuna denk geldim. birkaç ay önce onlar bu fotoğraf üzerine tartışmışlar. ben o sayfada hem fotoğrafın daha temiz halini buldum hem de forumdaki meraklıların da yazarın elindeki kalemin parker duofold olduğunu tahmin ettiklerini okudum.

    lakin daha sonra birden karşıma conway stewart winston modeli çıkınca bu sefer aklım karıştı.

    simenon'un kullandığı dolmakalemi ararken tahsin yücel'in simenon hakkında bir değerlendirmesini düşünüp sakinleştim:

    "simenon'un uzun çözümlemelere, uzun ve dolambaçlı tümcelere gereksinimi yoktur; tam tersine, okuru sıkmaktan korkarmış ya da acelesi varmış gibi, kısa tümcelerle, bir çırpıda söyleyiverir söyleyeceğini. ama, neredeyse her tümcesi, küçük olduğu kadar da çarpıcı bir ayrıntıyla karşı karşıya getirir bizi. ayrıntılar birbirine eklendikçe de iklim belirginleşir, kişiler somutlaşır, ortamları bizim ortamımız, bunalımları bizim bunalımlarımız olur..."

    ayrıntılar önemli elbette. iki dolmakalem de birbirine çok benziyor ama küçük bir şey var. simenon kalemin kapağını da taktığı için gövdenin geriye kalan kısmını göremiyoruz ama yazarın başparmağının olduğu kısımda metal bir halkanın olmadığını gördüm sonra. bu durumda bence simenon'un elindeki dolmakalem parker duofold'dan başkası değil.

    komiser maigret gibi bir cinayeti çözmüş değiliz ama düşünme ve araştırma kısmı güzeldi.

    bir yazı makinesi'nin yazı makinesi

    _________
    ek okuma: "simenon okumak bir ayrıcalıktır" (bu yazıda simenon'un istanbul'a geldiği günlerle ilgili çok ilginç ayrıntılar var. peyami sefa'nın simenon'u çok küçümsediğini okumak tuhaftı.)
  • sevdiğim bir roman kahramanı, "insanın sabah kalkıp da kim olduğuna karar vermek zorunda olmaması kadar büyük iç huzuru yoktur." derdi.

    simenon'un kahramanlarından biri henüz doğrudan buna benzer bir cümle kurmadı. ancak, iyiliksever doktor kuperus aldatıldığını - hem de bilardo kulübünden en ifrit olduğu avukat ile - öğrendiğinde; cardinaud, umut vadeden bir kariyere, iki çocuğa ve yirmi yıl vadeli alınan villasına rağmen güzel eşinin lise aşkı serseri mimile için terk edildiğinde; almanca öğretmeni, fırça bıyıklı j.p.g., adını unutmak için tam on sekiz yıl uğraştıktan sonra orta yaşlı manikürcü, güzel boyunlu mado eski defterleri tavan arasından indirdiğinde; bu yenik kahramanların, yataklarının kenarlarına oturup, sevdiğim o kahramanın bahsettiği kararsızlığı pek çok kez yaşadıklarına adım gibi eminim.

    simenon, gösterişli cümleler kurma, insanın başını döndüren kurgular yaratma derdinde olmaz hiçbir zaman. dışardan muntazam akıyormuş gibi görünen hayatların ve her şey yerli yerinde yanılsamasının ufak bir sarsıntıyla yerle bir olabileceğini, trajedilerin illa büyük kentlerin sokaklarında, salonlarında, büyük insanların yaşantılarında değil, küçük kasabaların mütevazi kahvelerinde, bilardo salonlarında, geniş salonlu kır evlerinde, tarifeli vapur seferlerinde, sineklerin bile sıkıldığı liman işletmelerinde de yaşanabileceğini söyler. bu yüzden nefesimizi kesecek kadar güzeldir yazdıkları.
  • en basarili kitaplari kanimca katil, kedi, kanaldaki ev olsa da genellikle komiser maigret ile bilinir. okurken bende yarattigi en guclu his paranoya oldu. romanlarinin anlattigi hikayeden cok ruh halinizi okumaya ara verdiginiz durumlarda bile belirlemesiyle ustunuzde cok fazla agirlik yaratacak bir yazar. katil adlı romanında kahramanın içine düştüğü paranoyanın gercekligi var mı yoksa her sey hayal urunumu cozemezsiniz. fritz lang'in woman in the window filmi ve katil romani arasindaki benzerlik de resmiyete dayanmasa da dikkat cekicidir. .
  • 13 şubat 1903'te belçikanin liege şehrinde, bir muhasebecinin oglu olarak dogdu. 18 yaşindayken annesini kaybetti. bir süre fırıncılık ve kitap satıcılığı yapan simenon, genç yaşta, "gazette de liege"de muhabirlik yapmaya başladi. 17 yaşinda ilk romani yayimlandi. 1923'te, liegede taniştigi, genç bir artist olan regine renchon ile evlendi. bu evlilik, boşanmayla sonuçlandi.

    simenon, 1922'de paris'e gitti. burada, onlarca değişik isimle, birçok kısa öyküsü ve popüler romanı yayımlandı. simenon, 1923'ten 1939'a kadar fransa'da yaşadı. 1923 ile 1933 yılları arasında 200'den fazla pulp fiction tarzı kitap kaleme aldı.

    simenon, 1928 ve 1929 yıllarında, teknesiyle fransa, hollanda ve kuzey avrupa'nın öteki yerlerine seyahat etti. yolculukları, birçok romanı için ona materyal sağladı. simenon, 1930'lu yıllar boyunca birçok değişik yerde yaşadı, akdeniz'e, laponya'ya, afrika'ya ve doğu avrupa'ya gitti.

    simenon'un, kendi adıyla ilk kitabı, aynı zamanda maigret serisinin de ilki olan ve 1930'da yayımlanan "pietr-le-letton" (letonyalı pietr) idi.

    ikinci dünya savaşı'nın ardından, simenon kendisini, almanların işbirlikçileri listesinde buldu. savaşın ardından abd'ye yerleşen simenon, new york'ta, fransız asıllı kanadalı denise ouimet ile tanıştı. bu ilişki, simenon'un "trois chambres a manhattan" (manhattan'da üç oda) adlı kitabına esin kaynağı oldu. simenon ve denise ouimet 1949'da evlendiler ve connecticut'a yerleştiler.

    1955'te tekrar avrupa'ya dönen georges simenon, isviçre'de, lausanne yakınlarına bir çiftliğe yerleşti. bu dönemde, simenon'un evliliği, gittikçe kötüye gidiyor, evi dağılıyordu. karısı denise ouimet, 1964'te bir psikiyatri kliniğine yattı ve bir daha evlerine, epalinges'e dönmedi. simenon'un kızı marie-jo, 1966'da psikolojik tedavilere başladı, ancak 1978'de intihar etti. simenon, ileride yazacağı anılarında, kızının ölümünden, karısı denise'i sorumlu tutacaktı.

    psikolojik ve polisiye romanlarının yanı sıra, egzotik öyküler, toplumsal ve ahlaki sorunları irdeleyen ya da taşra yaşamını anlatan yapıtlar da yazan simenon'un yapıtlarını başlıca teması, ruhsal sorunlar içindeki uyumsuz bireyin yalıtılmışlığıdır. çok yakın bir dille kaleme aldığı yapıtlarında, büyük bir ustalıkla, nevrotik bir gerilim yaratmayı başarmıştır.

    simenon'un, son maigret romanı olan "maigret et monsieur charles" (maigret ve mösyö charles) 1972'de yayımlandı. simenon, gelecek yıl artık yazmayacağını ilan etti. daha sonraki yıllarda, sadece anılarını yazacaktı.

    georges simenon, 4 eylül 1989'da, isviçre'deki çiftliğinde öldü.
  • paris'e her gidisinde eyfel'e en yakin kafede oturmasini sebep gosterip "eyfel kulesini cok seviyor olmalisiniz" diyenlere "tam aksine bu cirkin kulenin paris'te gozukmedigi tek yer burasi!" yanitini vermis yazar.
  • kendi özgü polisiye romanların ünlü yazarı georges simenon, çoğunlukla önce dolmakalem, ardından daktilo kullanmasına rağmen masasının üzerinde bulundurduğu bir kalemlikte çok sayıda sivri yontulmuş kurşun kalemler sıralanmadıkça tek satır yazamazmış.

    (http://erguvankalem.blogspot.com/…uma-notlar-5.html)
  • hayati boyunca 10.000 kadinla yattigi rivayet edilen yazar-kayar.
  • polisiye romanları sadece polisiye türüne dahil edilmemeli. suçun nasıl işlendiği kadar neden işlendiğini de anlatan, psikolojik roman türünün belki de en büyük ustalarından biridir.
hesabın var mı? giriş yap