• 2016 yılında isaac asimov anısına yapılan ve neil degrasse tyson'ın moderatörlüğünü yaptığı bir panelde bu konu tartışılmıştır. tahmin edilen oranlar elon musk'ın tahminine yaklaşmamış ve herşey bilimsel temellerle konuşulmuş. izlemek isteyenler için 2 saatlik bu panel ingilizce olarak buradan izlenebilir.

    ayrıca elon musk bir bilim adamı değildir, bir filozof değildir. bir girişimci, yönetici, hadi biraz da zorlarsanız mucittir. dolayısıyla kendi alanına girmeyen bu konularda ahkam kesmesi, hele ki bu seviyede bir popülerliğe sahipken tehlikelidir ve görüşleri bir önem teşkil etmez, uzman görüşü olarak kabul edilemez.

    edit: isamov>asimov, zaman muhendisi'ne uyarısı için teşekkürler.
  • simülasyonun içinde yaşadığımı düşündüğümde başımın ağrıması da yazılımı kodlayanın koyduğu bir kısıtlamadan kaynaklanıyor olabilir.

    ayrıca (bkz: deja vu)
  • yanlış önerme. evrenin gerçeği bir yana kendi gerçeğimizin yüzde yüzünü yaşıyoruz.

    bir an için bir karınca olduğunu düşün. evrenin düzenini basitçe algılayan ve hayatta bütün yaptığı doğduğu günden ölene kadar yuvasına yiyecek bir şeyler taşımak olan bir karıncasın.

    algıladığın gerçek işte o kadar. mesela teknoloji algı sınırlarının dışında . o yüzden hiçbir zaman birkaç saniyeliğine de olsa bir televizyon ekranına takılıp kalmış bir karınca görmüyoruz.

    ya da saksıda yıllarca yaşamış/yaşayan bir bitki ol. karıncanın algıladıklarının ne kadarını algılarsın? kim bilir. ama saksının içinde uzaya gitme planları yapmadığın kesin (kesin mi? o da bizim bildiğimiz kadarıyla).

    işte insan da aslında saksıdaki bitki. algılıyoruz ama ne kadarını algıladığımızı bilme şansımız yok. çünkü ancak algı seviyesi aynı birbirimizle iletişim kuruyoruz. evreni anlamlandıramamamız da belki karıncanın bize baktığında yaşadığının aynısıdır.

    peki kim bir karıncanın ya da saksıdaki bitkinin gerçek olmadığını ya da onların gerçeği yaşamadığını söyleyebilir? bizim de gerçekliğimiz bu ve ancak kendi duyularımızın ve zekamızın sınırladığı yere kadar yeni şeyler öğrenebiliyoruz.
  • şu wachowskilerin insanlığa en büyük zararı da bu oldu ha. evvelinde bir faydalı bir düşünce egzersizi olarak başlayan şeyler matrix'ten sonra "hepimiz aslında bir simülasyonun içerisindeyiz abi" sığlığında savunulmaya başladı.

    ben bütün bunları evrimin sonunda hasbelkader biraz düşünme ve hayalgücü yeteneği kazanmış türün kendini beğenmiş bir şekilde diğer canlılardan kendini üstün görme ihtiyacına bağlıyorum. yanımda köpek var şu an, yediğim kekten istiyor. simülasyon teorisi dedim pati uzattı.

    asıl gerçeği yaşamıyor olma ihtimalimiz %0.1 gençler. rahat olun. hatta bişey daha söyliyeyim, evren geçen perşembe de yaratılmadı. hadi iyi pazarlar.
  • ekşi sözlükte olması gereken başlıklar

    güne güzel başlamama sebep olan bilimsel başlık. sözlüğe üye olma amacımı unuttuğumu bu başlıkla hatırladım.
  • iyisi mi bu konuda uzun ihsan efendi'ye kulak verelim:

    --- spoiler ---

    yeniçeriler kapıyı zorlarken uzun ihsan efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu...

    rendekâr doğru mu söylüyor? düşünüyorum, öyleyse varım.. oldukça makûl.. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: düşünen bir adamı düşünüyorum.. düşündüğümü bildiğim için, ben varım.. düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum.. böylece o da benim kadar gerçek oluyor.. bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor.. düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum.. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek, ben ise bir düş oluyorum..”

    kapı kırıldığında uzun ihsan efendi kitabı kapadı.. az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: “dünya bir düştür.. evet, dünya... ah! evet, dünya bir masaldır..”

    --- spoiler ---
  • bu tez hiçbir şeyi açıklamıyor ancak tezden yola çıkarak insanların vardığı nokta bize bir şeyi açıklıyor. bilimsel araştırmalar ve elde edilen bulgular ne olursa olsun, bir grup ruh hastası bunu gidip tanrı'nın varlığına delil olarak gösterecek. bunu da o kadar korkakça yapacaklar ki, kesin ve net bir şekilde "işte o yüzden tanrı vardır" diyemeyecek, sadece "işte bu kişi tanrı olabilir mi?" diye kaçak dövüşecekler. tanrı'nın tek delili vardır. tanrı'ya inananlar. tanrı'ya inanan birileri olduğu sürece tanrı bir fenomen olarak var olacaktır ama inananların inandığı şey olarak değil. toplumsal bir kavram olarak. tanrı'ya inanan kalmadığı zaman inanlar için kıyamet kopacaktır. yani tanrı bir daha var olmayacak. ancak bu fiziksel olarak dünya'nın ve hayatın yok olmasa demek değildir. çanların tanrı için çalması demektir. teze geri dönülecek olursa, bu tez de diğer tezler gibi "peki onu kim yarattı, peki onu kim yarattı, peki onu kim yarattı?" diye diye sonunda "ya işte hepsini tanrı yarattı" noktasına varmak üzere uydurulmuş bir tez değildir. bilimin amacı tanrı'ya delil aramak değildir. evrendeki gerçekleşen, gerçekleşmesi muhtemel olan veya gerçekleşmesi imkansız olan olayları tanımlamak ve bunu fiziksel-matematiksel olarak modelleyerek anlamaktır. yani bilim bir metottur, tanrı bir inançtır. otu boku tanrı'ya dayamayın.
  • bu gerçeklik meselesine sadece simülasyon açısından bakmamak gerekli. mesela kısıtlı duyularımızı düşünün, hissettiğimiz şeyler gerçek mi yoksa duyularımızın yorumundan mı ibaret?

    görmek dediğimiz şey, beynin gözden gelen elektrik sinyallerini yorumlaması gibi.

    kafatası içine hiç ışık ulaşmayan bir karanlık bir odaysa, beyin ışığı doğru yorumlayabilir mi?

    ya da gözlerimizdeki fotoreseptör hücreler 3 farklı renk konisini algılayabilir. kısaca üç adet koni hücremiz var denilebilir. 3 ana renk (kırmızı, yeşil, mavi) ve bunlardan türetilen renkleri gözlerimizde 3 adet koni hücresi sayesinde algılarız. şimdi mantis karidesi diye bir yaratık var. gözlerinde tam 11 adet koni hücresi var. 3 koni hücresiyle binlerce renk algılayabiliyorsak, 11 tane hücreyle neleri görebiliriz düşünsenize? düşünemiyoruz, çünkü olmayan bir rengi nasıl hayal edebiliriz ? belki simülatif bir sınırlamadır bu da, bilemiyorum.

    http://www.evrimagaci.org/fotograf/55/3549

    biyolojimiz için gerekli olan bir yiyecek, sırf bu yüzden tadı hoşumuza gidiyor olabilir mi? beyin bunu manipüle ediyor olamaz mı?

    bir meyvenin gerçek tadı nasıl?
    bir çiçek aslında nasıl kokar?
    ses gerçekten nedir?
    tüm bunlardan nasıl emin olabiliriz ki?

    aslında duyu dediğimiz her şey, bilincin birer yorumudur sadece.

    bahsettiklerim bilimsel açıdan doğrulanmış argümanlar, şimdi çıkın işin içinden çıkabilirseniz.
  • populer fizik dergilerinden ya da teknolojinin pazarlamacı köklerinden yeşillenmiş kuantumu bilmeden kuantum fizik referanslarını masaya süren bilimsiz tekno abilerin moda söylemlerinden bir başkası. bunun bir üst söylemi de hawking in devamlı uzayda koloni kurmamız gerektiğini tekrarlaması olabilir.
    öncelikle simulasyon peşinde koşacaksan sayı teoremcilerini tanıyacaksın..sonra aksiyomlara bakacaksın ki plank sabitlerinden, ışıl hızının rakamsal limitlerine kadar olası simulasyon sınırlarını belirleyecek olan eninde sonunda sayılar ve aksiyomları olacaktır. 3 üçtür , 5 tavşan ise 5 tavşan diyerek bu aşamayı geçemiyorsun. russell'den, hilbert'e ne sayı teoremcileri kafayı yedi düzen düzen diye ama godel dinamiti koydu bu düzenin temeline. daha cantor vardı, kümeler kuramını bela eden, sonsuzlukları birbiriyle karşılaştırırken akıl hastanesinin bahçesindeki bankta sigara tellendiren...
    ama yok, elon abiniz var, kuantum palyoçaları var, tabi lan matrix var amına ...neyse.
    diyeceğim odur ki, simulasyon , paralel evren gibi dinlemesi , okuması zevkli konularda ahkam keserken önce matematik felsefesine bir göz atın. elon melon tabi zengin, marsa gönderecek bizi ama eninde sonunda yukarda ismi geçen matematikçilerin masasına çay getirecek tiynette değil. öyle, 0.1yüzde diye zartladığın sonuca giderken kullandıgın aksiyomlardır olası bir simulasyonun ıspatı.
hesabın var mı? giriş yap