• insanlığımızdan utandıran onlarca belki yüzlerce fotoğraf ve videoya yansıyan şiddettir.

    işte bu yüzden bir an önce organize olunup polis şiddetini gösteren amatör veya profesyonel tüm resim ve videolar bir araya toplanmalı, arşivlenmeli ve toplu bir şekilde yayınlanıp, tüm insanlara gerçek provakatörün, vandalın kim olduğunun gösterilmesi lazım.

    hani hükümetimiz fazla güç kullanan polis hakkında soruşturma açacaktı ya belki onlar da bi zahmet kabul ederler bu şiddetin münferit değil tam tersine sistematik bir zincir içinde geliştiğini.
  • kesinlikle orantısız olandır. aksini iddia eden varsa denemesi bedava gidip görebilir.
    1 haziran cumartesi günü arkadaş grubu ve kardeşlerimle oradaydım. kardeşlerle eyleme gitmenin çok yanlış bir fikir olduğunu onları koruma güdüsüne yenik düşerek kendi kendimi yaraladığımda anladım. ama abla olmak böyle bir şey sanırım.

    kalabalık bir grup beşiktaştan taksime kadar yürüdük, en ufak bir müdahale yok. şaşkınız zira bir gün önce orada olan arkadaşlardan durumun vahametini dinlemişiz. diyoruz ki kendi kendimize bu işte bir iş var marşlarla, alkışlarla, güle, oynaya çıkıyoruz.

    o arada annem arıyor. endişeli epey, kardeşlerine dikkat et diyor. diyorum ki anne polis geri çekilmiş, duyuyor musun sesleri marşlarla çıkıyoruz her şey yolunda ve burası çok kalabalık mahşer yeri gibi.. tuzaktır kızım o diyor, sesi titreyerek. yapma anne o kadar da değil diyorum. tam da o kadar da değil derken meydanda anıtın oraya geliyoruz.

    ve olan oluyor polis panzerine taş atan bir grubun önünde kalıyoruz. havada taşları görüyorum, sonra gaz kapsüllerini, gözlerimde, tenimde tarifsiz bir acı, aklımda sadece kardeşlerim. onları kaybediyorum koca anıtın önünde erkek kardeşimin iki elini havaya kaldırıp durun atmayın diye eylemcilere seslendiğini görünce çılgına dönüyorum. polis ve taşların ortasında direkt hedef... aramızda belki en fazla on adım var, ama göz gözü görmez oluyor birden bire, her yer duman.. sadece bağırıyorum, can buraya gel, can nolur gel..

    duymuyor muhtemelen beni, kulakları sağır eden bir gürültü, insanlar kaçıyor. ben kardeşime gitmeye çalışırken polis barikatını deviriyorum ayağıma. (sonrasında öğreniyorum ki ayağımı çatlatmışım). yerde acıyla kalkmaya çalışırken tanımadığım ama boynunda tkp yazan bir örtü olan genç beni geri çekip kendisi gidiyor kardeşimi almaya. sadece çığlık atabiliyorum boğazım biber gazından patlarken.

    polisin biber gazını kardeşim ve çocuğa hedef aldığını görüyorum, (benimle beraber bir çok kişi de görüyor) sonra yere düştüklerini ve sonrası yine duman.... beni tutmaya çalışan bir grup genç, yüzüme bir şeyler sıkıyorlar, muhtemelen sakinleşmem için bir şeyler söylüyorlar ama anlamıyorum, duymuyorum. ölsem burada şimdi diyorum ya onlara bir şey olursa nasıl dönerim ben eve.

    aklımdan bunlar geçerken kardeşimi yanıma bırakıyorlar ve bizi uzaklaştırmaya çalışıyorlar oradan, gidemiyoruz diğer iki kardeşim yok çünkü. dönüp onları almamız gerek ama ne mümkün. polis dur durak bilmeden gaz bombası atıyor. önümüze düşen biber gazlarından kaçmaya çalışarak gezi parkına kadar koşuyoruz.

    erkek kardeşim daha sakin, kontrollü, kaçmışlardır merak etme dur arayalım diyor. kız kardeşimi bilmem kaçıncı kez arayışımdan sonra telefonda sesini duyuyorum, nefes nefese ve çok korkmuş belli, mert de yanımda iyiyiz biz divanın arka sokaklarında bir yerdeyiz diyor. gezi parkının orada tekrar toplanıyoruz dağılmış grup.

    erkek kardeşimin kolundaki yanık dikkatimi çekiyor. biber gazının sıcak kapsülünün yaktığı konusunda hem fikiriz. buna sebep orada bir grubun kurşun dahi işlemeyen tomaya attığı bir kaç taş sadece. (taşlar tomaya kadar varmıyor bile) kimsenin canını yakmayacak bir kaç taş için, insanların canını yakmanın ne kadar orantılı bir müdahale ne büyük tahammülsüzlük olduğunu düşünüyoruz. sadece düşünüyoruz... henüz yasaklanmadığı için..
  • siddet gormesek inanacagiz.ne siddeti arkadasim bu bildigin vahset.biber gazi bombasini bildigin kursun gibi atiyorlar milletin kafalarina gozlerine...
  • ayşe arman'ın gezi parkı'nda görevli dört polisle yaptığı röportaja konu olmuş şiddet.

    istanbul- gezi parkı eylemlerinde görevli polislerden 4'ü hürriyet gazetesinden ayşe arman'a konuştu.

    "bu ülkede, 31 mayıs’tan beri hem çok umut verici hem de çok acı şeyler yaşandı. bütün olan bitenin içinde en felaketi, polisin gezi protestocularına karşı uyguladığı aşırı ‘orantısız şiddet’ti. öyle bir şiddet ki… sonucu: beş ölü (her an altı olabilir), felç, beyin sarsıntısı, onlarca göz kaybı… bu şiddeti uygulayan polislerin içinden dört kişiyle konuştum. evet, gezi tanıklıklarında bugün polislere kulak veriyoruz. onlar, yaşadıklarından gurur duymayan polisler. onlar, polis içinde reform yapmaya, polis haklarını düzeltmeye, düzenlemeye çalışan bir grup. son derece açık sözlü davrandılar, sorduğum her soruyu yanıtladılar. bu röportaj devam edecek…"

    işte o röportajlar

    1. polis

    yaş?
    - 28.

    polis olmaya ne zaman karar verdin?
    - hiç öyle bir niyetim yoktu. 4 sene fizik okudum, araştırma görevlisi olmak istiyordum. akademisyenlik şartları kapanınca, önce dershanede hocalık yaptım. ama parası iyi değildi. sonra polis alımları olduğunu öğrendim, başvurdum ve kazandım.

    gezi’de görevin neydi?
    - çevik kuvvet. 60 saat orada kaldım. aklımdan geçen tek şey, ‘görev bitse de evime dönsem’di. ama bitmedi…

    polisin orantısız güç kullandığını düşünüyor musun?
    - elbette, aksini kim iddia edebilir?

    peki bütün bu olan biteni nasıl açıklıyorsun?
    - açıklayamıyorum. şiddeti onaylamak mümkün değil. insansan, onaylayamazsın. birilerinin kafasına nişan alınması, gözlerinin çıkması, saçlarından sürüklenmesi, tekmelenmesi… bunlar, bizi de rencide eden şeyler. hiçbir şekilde haklı bir gerekçesi olamaz. evet, bunların hepsi yaşandı. ama polis, neden bu kadar çok şiddet uyguladı, bunu da araştırmak lazım. amacım, polisi aklamak ya da savunmak değil, ama polisin psikolojisi de hesaba katılmalı. bize, bir görev veriliyor. 40 saat boyunca kaldırımda yatırılıyoruz. yemek desen hak getire, yarım ekmek arasına kaşar-salam. tuvalet desen iki tane, önünde 200 kişi kuyrukta. sabahtan akşama kadar hakaret, taş, molotof yiyoruz. n’oluyor? biz de insanlıktan çıkıyoruz.

    ama şimdi sen de kendini aklıyorsun! “şartlar o kadar kötüydü ki polis de sonunda cinnet geçirdi!”ye mi getirmek istiyorsun?
    - 40 saat uyumayan birinden ne bekleyebilirsin? gerçekten insanlıktan çıkıyoruz. çıktık. vicdanımız rahat mı? kendi adıma değil. sosyal medyada yayınlanan bütün o şiddet görüntülerini ben de izledim. kabul ediyorum, vahşet. ben de bazı şeyler yaşadım, yaşattım, o görüntüleri televizyondan izlediğimde, “bu, ben olamam!” dedim.

    sen ne yaptın?
    - yerdeki göstericileri tekmeledim. istemeden yaptım. ama aşırıya kaçtım.

    kendinde değilsin

    plastik mermi attın mı?
    - hayır. gaz bombası da atmadım. sadece tekmeledim. bazı arkadaşlarım, başka şeyler de yaptı...

    yönetmelikte yasak olmasına rağmen, bazı arkadaşların, insanların ayağına değil, yüzüne gaz kapsülü attılar…
    - gaz sıkarken 45 derecelik bir açıyla sıkarız ya da yerden sektirerek atarız. ama bir an geliyor, her şey çığrından çıkıyor, o kadar saat çalıştıktan sonra artık kendinde olamıyorsun. yüzlerce gaz sıktığında, bir kaç tanesi, sen istemesen de, birilerinin yüzüne gelebiliyor.

    peki amirler…
    - sorun onlar zaten! bize, “gereğini yapın!” dediler. laf bu. bizim de aşırıya kaçtığımız oldu. müdahalelerimiz, çanakkale destanına benzetildi, bu da utanç verici, tabi ki böyle görmüyoruz. nasıl destan yazmış olabiliriz ki, karşımızdaki halk. çanakkale destanına bağlamayı, suçu kapatma psikolojisi olarak değerlendiriyorum. bizi orada, insan haklarına aykırı şekilde çalıştırdılar, biz de orantısız güç uyguladık.

    eminiyette hukuk yok

    bana hep insanın içinde şiddet varsa, bu tür şeyleri yapabilirmiş gibi geliyor…
    - doğru ama içindeki şiddeti ortaya çıkaran da o uygunsuz şartlar. bu olayla, teşkilat içinde polisin maruz kaldığı şiddet de açığa çıktı. çünkü bize insan muamelesi yapılmıyor, böcek gibi görülüyoruz.

    bunlar neden sesli söylenemiyor?
    - çünkü emniyette hukuk yok. güya kanunları uygulayıcı olan teşkilatımız, kendi içimizde kanunları uygulamıyor. ben bir buçuk aydır olağanüstü şartlarda çalışıyorum. hangi kanuna göre…

    kimse itiraz etmiyor mu?
    - yok canım, ne itirazı. itiraz eden olursa, amirlerimiz, “geç karşı tarafa, sen de bize taş at!” diyorlar. vatan haini ilan ediliyoruz. kendi haklarımızı arayamıyoruz. aramaya kalktığımızda, teşkilatı kışkırtmakla suçlanıyoruz. zaten biz, hakkında soruşturma açılmış polisleriz, sürekli sürülüyoruz…

    gezi’de seni en çok üzen neydi?
    - lobna allami’nin başına kapsül isabet etmesi. oradaydım.

    senin arkadaşlarından birinin, o kızın hayatını kaydırdığını bilmek nasıl bir duygu?
    - felaket. ama yine de, kimsenin bilerek ya da isteyerek böyle bir şey yapabileceğine inanmak istemiyorum. o kapsülü atan kendini biliyorsa, inan çok pişmandır!

    pişmandır yeter mi? o kız, iki beyin ameliyatı geçirdi, artık konuşamıyor, bir tarafı felçli. o polis, onun hayatını çaldı! bedelini ödemesi gerekmez mi?
    - elbette. yaşananları tasvip etmek mümkün değil. ama o polis, o ana kadar kim bilir kaç atış yaptı. bir tanesi lobna’nın hayatını yaktı.

    insanların gezi’den sonra sana davranışı değişti mi? polis olduğunu öğrenince n’apıyorlar?
    - halkın bize öfkesi birken, bin oldu. halkla karşı karşıya getirildik.

    insan avı

    insanlar öldü, beyin travması geçirdi, gözleri çıktı, tekmelenerek hayatını kaybeden geçler oldu… belki birebir sen sebep olmadın ama suçluluk duyuyor musun?
    - evet. duymayan insan değildir.

    polis apartmanlara giriyor, evlerin, hastanelerin içine gaz bombası atıyor, resmen bir ‘insan avı’ bu nasıl bir psikolojidir? nasıl açıklanabilir?
    - dediğim gibi çalışma şartlarından kaynaklanan bir cinnet hali…

    artık bu yanıt beni kesmiyor!
    - öyle bir an geliyor ki, “ben bu insanı bir şekilde ekarte edeyim, ayakta duramaz hale getireyim ki beni daha fazla yormasın, bir daha karşıma çıkmasın!” diyorsun. çünkü o bir daha gelmezse, sen de evine gidebileceksin. çünkü gazlıyoruz, gidiyorlar, iki saat sonra kendilerine geliyorlar, yine saldırıya geçiyorlar. bunun sonu yok. onlar dinlenebiliyor. biz dinlenemiyoruz. öyle bir hareket yapalım ki, bir daha gelemesinler, psikoloji bu…

    2. polis

    yaş?
    - 25.

    nasıl polis oldun?
    - televizyon dizilerinden etkilendim.

    gezi’deki görevin?
    - sivil polisim. görevim parkını savunmak ve çevik kuvvet’e destek olmaktı.

    nasıl bir psikoloji söz konusuydu?
    - hepimiz onca gün yıkanmamışız, artık kokuyoruz, iç çamaşırı dağıtıyorlar, don, atlet. ben 57 saat, kesintisiz görev yaptım, küçücük bir sehpanın üzerinde yattım. canavarlaştırıldık, insanlıktan çıkarıldık. dolayısıyla, patlama noktasına geldik. polisi, öyle bir ortamda çalıştırırsan tabii ki şiddet uygular. emniyet, polise insan haklarına uygun davranıyor mu ki; polis, göstericilere insan haklarına uygun davransın? o sırada bir arkadaşımızın eşi doğum yaptı, izin verilmedi. bir arkadaşımız yaralandı, ayağına 9 dikiş atıldı, eve göndermedi. bir arkadaşımız evlenecekti, düğün salonu tutmuş, davetliler gelecek, çocuk kendine düğüne gidemedi. böyle insanlıktan uzak bir ortam…

    bir birim yerine dört birim şiddet

    sen polisin orantısız güç kullandığını kabul ediyor musun?
    - tabii ki. toma’yla su sıkıp, insanı takla attıranlar oldu. ya da direkt kafaya nişan alıp, yaralayanlar. bunlar orantısız güç. kınıyoruz. ama bir saatten sonra, deliriyorsun. ben de öyle oldum mesela, göz altına alacağım vatandaşa, 1 birim şiddet uygulayarak alabilecekken, 4 uyguladım. yaptım. çünkü saf dışı bırakayım bir daha gelmesin istedim. ki ben de evime gidebileyim.

    neden polis, direkt göstericinin kafasına ateş eder. bunu nasıl açıklayabilirsin?
    - saatlerce, günlerce, o kadar çok atış yapıyorsun ki, bir noktadan sonra “açı mı hesaplayacağım!” diyorsun, umursamıyorsun. allah ne verdiyse sıkıyorsun…

    o sırada sizi gaza getirenler, “haydi aslanlarım yapın edin” diyenler var mıydı?
    - olmaz mı? ekip arabalarından, mehter marşı bile çaldılar. polislerin arasında bilinçsizler de var, dolduruşa geldiler. en kötü şartlarda çalışan bizdik, itfaiyeciler ve sağlıkçıların çadırı vardı, dinlenebiliyorlardı, onlar da 8 saatte bir ekip değişiyordu. biz telefonlarımızı bile şarj edemedik, ailelerimizle ilişkimiz kesildi…

    bu kadar mı beceriksiz polis teşkilatı?
    - maalesef öyle. türkiye için utanç verici bir şey. ama bizim idarecilerimiz utanmıyor. the guardian manşet atmıştı, “polis protestocularla değil, insanlık dışı çalışma saatleriyle boğuşuyor!” diye. bu manşet durumu özetliyor aslında. kimse istemezdi bu yaralanmaları, ölümleri, hem bizden hem karşı taraftan. benim akrabalarımdan bir sürü insan vardır gezi’de. eski kız arkadaşım gezi parkı eylemcisi…

    binaların içine girip ‘insan avına’ çıkılmasına, sen ne diyorsun?
    - çok eskiden müdahaleler copla yapılırdı. cop ters çevrilirdi, bunlar işin pisliği, öyle vururlardı ki insanı sakatlarlardı. dört kişi de onu taşımaya gelirdi, toplam beş kişi eylemden ekarte edilmiş olurdu. bu şekilde grup dağıtılırdı. gezi’de de bir yerden sonra, aynı duygu ortaya çıktı. vuralım, yaralayalım, arkadaşları yardıma gelsinler, dört beş kişi eksilsin. artık “haklı mı, haksız mı? ne düşünüyor? ne hissediyor?” o boyutları aşıyorsun. yeter ki buradan kurtulalım, evimize gidelim, sıcak bir yatak görelim...

    polis olmak bugünlerde nasıl bir şey?
    - 65 bin kişi polisliğe müracaat etmiş. bilmiyorlar polisliğin nasıl bir şey olduğunu. biz bırakıp kaçmaya çalışıyoruz, kurumlar arası geçiş düşünüyoruz. artık tiksindik polislikten.

    hepimiz hakkında soruşturma açıldı

    bu röportajı neden veriyorsun?
    - ben de hakkında soruşturma açılmış bir polisim. bu düzene artık dur demek istiyorum. ama onurlu olmak için simit satmaya da niyetim yok. niye bırakıp gideyim, bu kadar emek vermişim, belki sistemi değiştirebiliriz. 300 bin polis arasında, bizim gibi düşünen 11 bin kişi var. belki bir arkadaşımızın daha intihar etmesinin önüne geçebiliriz. sorunları anlatıyoruz ki, çözülsün. gezi parkı olaylarından sonra, bir günde üç arkadaşımız intihar etti, dördüncünün elinden silahı aldık.

    bu kadar üst üste intihar olunca, sizi bir araya toplayıp bir şey demiyorlar mı?
    - “intihar etmeyin oğlum!” diyorlar. intiharı yasaklayan bir genelgemiz var. böyle bir zihniyetle boğuşuyoruz.

    “bu emir kanun dışı, uymuyorum!” diyebiliyor musun…
    - hayır sorgulayamıyorsun. “gaz sık” dediğinde, “ben sıkmam” diyecek, polis hayal edemiyorum. eğer öyle bir şey yaparsa, sürgünlerden sürgün beğenir. öyle bir baskı yaparlar ki, o polisi intihar ettirirler. çevik kuvvet’in üçte biri, bir yıllık polis, herhangi bir uyarı veya kınama aldığında mesleğinden oluyor. bu durumdaki bir insanın, emir sorgulama hakkı yok.

    sizi koruyan bir kurum var mı?
    - kendimizi anlatabileceğimiz bir mekanizma yok. sendika vardı, kurucularımızı ihraç ettiler. hâlâ sendikalımızı kabul etmiyorlar.

    3. polis

    yaş?
    - 45.

    kaç yıllık polissin?
    - 14.

    neden polis oldun?
    - çocukluktan beri hep polis olmak istedim. ama artık mesleğimi severek yapamıyorum. büyük haksızlıklar yaşanıyor. sendikacı olduğum için bana bir ceza vermek istiyorlar ama utanıyorlar. çünkü yapıyorlar, çünkü çok büyük emeğim var teşkilata. ama benim de hakkımda soruşturma var. önemi yok, olsun, varsın ihraç etsinler.

    polisin delilleri karatmasına ne diyorsun?
    - suçtur. kabul edilemez. bu yönde verilen emir uygulanmamalıdır. emri veren de, uygulayan da hukuki anlamda sorumludur ve suç işlemiştir. polislik mesleğini bir daha yapmamalı ve teşkilattan çıkarılmalıdır!

    eskişehir’de dövülerek öldürülen ali’nin kamera kayıtlarının 18 dakikası nasıl oluyor da, yok oluyor?
    - düşündürücü ve şüpheli bir durum. bilirkişi incelemesi yapılmalı, varsa kaydı silenler yargılanmalı.

    ethem sarısülük’ün vurulma anındaki güvenlik kamerası nasıl oluyor da, başka yöne çevriliyor? bir ağaca zumlanıyor…
    - ethem’in vurulma anında kamera dönüyorsa, bunun iki izahı olabilir: birincisi kamera özelliğidir ki bu belirli saniye aralıklarıyla otomatik döner. ikincisi, kasıtlı yapılmıştır. bu da suçtur. emniyet içinde böyle bir emir veren suç işlemistir. ama ne var ki, polis, kendisine verilen emri uygulamak zorunda. bizim de bütün savaşımız bu. polis memurunun, hukuksuz emre itiraz etme hakkı olsaydı, bunların çoğu yaşanmazdı. ne yazık ki yaşanıyor. polisin delil karatma ermine direnecek gücü yok. mecburen uyguluyor.

    ali’yi döverek öldüren polislere ne diyeceksin?
    - henüz o şahısların polis olup olmadıkları belli değil. eğer polislerse, böyle insanlardan sadece utanırım. ama unutmamak gerekir ki, çadırları yakanların da önce polis oldukları zannedildi, sonra zabıta çıktı. soruşturmanın sonucunu beklemek lazım.

    17 yaşında bir çocuğun, koma haline uyutulduğu yoğun bakımdaki odasına bir polis ne amaçla girer?
    - yoğun bakıma doktordan başkası giremez, girmemeli. olayın araştırılması gerekir, hastane kameraları incelenmeli. tabii ki polisin böyle bir davranışta bulunması şüphe yaratır.

    palalı adamın göz göre göre kaçmasına imkan sağlanmış olmadı mı?
    - evet ama bu tamamen savcılık ve mahkemeyle alakalı bir şey, polisle ilgisi yok. adli mercilere sorulmalı. ayrıca palalı adam, bir polis memurunu parmağından, bir başka polis memurunu da elinden yaraladı. bu olayda, palalı adamdan şikayetçi olan polis de mağdur oldu. şahsi fikrim, “bırakılmamalıydı!” bu tip adamlara hoşgörü gösterilmesi başkalarına da cesaret veriyor. nitekim böyle bir sonuç doğurdu.

    polis 4:

    yaş?
    - 22.

    neden polis oldun?
    - ailem istedi, üniversiteden terkim, polis yüksek okuluna girdim. giriş o giriş.

    kaç yıl oldu?
    - 4 yıldır teşkilattayım.

    senin gezi’deki görevin neydi?
    - çevik kuvvet.

    peki o kıyafet ağır gelmiyor mu?
    - hem de nasıl. aslı 5-6 kilo ama bir süre sonra 50-60 kiloymuş gibi gelmeye başlıyor. kafandaki kask yüzünden, görüş alanın da kısıtlı.

    sen yaşananları nasıl değerlendiriyorsun?
    - içindeyken değerlendirebilmen mümkün değil. ben oradayken sadece bana taş atanı görüyordum. ama sonra üniformamı çıkarıp, olayları televizyonda izledikten sonra “vay anasını!” diyorsun. “bunlar nasıl yaşanmış!” inanmak istiyorsun ki, bu gördüklerin kazara olmuştur. polis kimsenin kafasına sıkamaz, sıkmamalı diyorsun. ama görüyorsun olanları. yapılabilir mi? yapılabilir. bunu, yapmaya hakkı vardır manasında söylemiyorum. ama insan o anki psikolojiyle, evet bir çok şeyi yapabilir…

    nasıl bir psikoloji o?
    - sürekli bir yere koşuyorsun. nereye koştuğunun, nasıl bir yere koştuğunun hiçbir önemi yok. sadece koşuyorsun, koşman gerektiği için koşuyorsun. sonra, “çatı kur” deniyor, çatı kuruyorsun, “gaz at” deniyor, atıyorsun. o an düşündüğün tek şey, “şimdi ne yapacağız, sırada ne var? sürekli terliyorsun. başın ağrımaya başlıyor, üzerindeki techizat da seni mahvediyor. biri sana, “gereğini yap!” diyor. o kadar fena, o kadar yuvarlak bir laf ki bu. gereği ne?

    peki insan, oradaki çoluk-çocuğu, yaşlıları görmüyor mu? nasıl atıyor o gazı…
    - o kalkanın ardında ben eylemcileri görüyorum, çocuk-çocuk yaşlı görmüyorum. bana göre, o sırada herkes eylemci ve bize kast ediyor. oradan belki sıradan vatandaş da geçiyor ama bilemiyorsun. evet, yapılmaması gerekir. biz bile tiksiniyoruz. düşünmeyi bırakıyorsun. sadece sana söyleneni yapıyorsun. ben de öyleydim, robot gibi.

    peki korkmuyor mu insan?
    - mesleğe ilk başladığımda, bacaklarım titriyordu. artık alıştım. hatta, karşından taş yağarken, komik muhabbetler oluyor. “beyler taş geliyor! hooop, güm” diye aramızda konuşuyoruz.

    seni bütün bu yaşananlarda vicdanen en çok rahatsız eden ne oldu?
    - gümüşsuyu’ndaydık. müdahale etmeye başladık, arkadaşlar biraz dozunu kaçırdılar. barikatı aşacağız, sert bir müdahale olacak. “yapmayalım” dedim. insanların bana öyle bir bakışı oldu ki anlatamam. “git eylemcilerle birlik ol o zaman” bakışı. ben bunu gördüktün sonra bir kere daha görüşümü dile getirebilir miyim? mümkün değil.

    isimsiz de olsa bunları anlatmanız başınıza iş açmayacak mı?
    - kurum bizi biliyor zaten. hepimiz hakkında soruşturma var. telefonlarımız dinleniyor. mahkeme kararı olmadığı için delillendiremiyorlar. o yüzden de ihraç edemiyorlar. ama sürekli sürülüyoruz.

    teşkilatın ‘siyah koyunu’sunuz?
    - o laf kibar oldu, biz teşkilatın zencileriyiz! idarecilerimiz bizi öyle görüyor.

    sen gezi’dekilerin ‘dış mihrak’ olduğuna mı inanıyordun?
    - hayır. çünkü kendi arkadaşlarım da vardı aralarında. telefonlaşıyorduk. “neredesin?” diyordum, “parktayım” diyordu. “oğlum evine git! ne işin var orada. bak bizimkiler canını yakar!” diyordum. dış mihrak demek yanlış ve komik olur!

    kaynak
  • yaşanan olaylar ve benim yaşadıklarım yüzünden uzunca bir süre rüyalarıma girmiştir. ankara'nın göbeğinde vurulan ethem sarısülükü ve gezi direnişi esnasında diğer illerde hayatını kaybeden, ali ismail korkmaz, ahmet atakan, mehmet ayvalıtaş, abdullah cömert, berkin elvan şiddetin ne kadar fazla olduğu, ve kimsenin rüyasından çıkmaması gerektiğini göstermiştir.

    gezi olayları esnasında, aktif olarak direnişin içerisinde yer aldım. su, gaz ve psikolojik şiddete uğradım. hayatımda da bir kere cop yemişliğim var o da yıllar önce, bir basketbol müsabakasında sonraydı.

    olaylar esnasında, iki kere gazdan ve sudan kaçarken çevikle burun buruna geldim.

    ilki, genel grev günü kızılay'ın göbeğinde, meydan trafiğe kapalı, ortada millet halay çekerken yani her şey yolundayken bir anda meydana giren toma ve akrepler sebebiyle. kolej yönüne kaçıp, ataç sokaktan meşrutiyetin sonuna (96'lılar üst geçidi) çıkmamla, sokakta yalnız 15-20 çevik ve bir akrep ile tomayla karşılaşmamdı. dedim öldüm, beni burda aralarına alıp öldürene kadar dövecekler. sırtımda sırt çantası, boynumda maskem, bittim. kaçamam da. sonra bir hareket oldu, hepsi ters yöne döndü, ben de akp ilin (kocatepe) önünden tunalı'ya doğru kaçtım.

    ikincisi, akşam tunus'a gideyim yalnız dedim. birilerini bulurum orada. demez olaydım, tunalı'dan bana doğru koşan çeviklerin arasında kaldım, savruldum, yıprandım. dizlerimin bağı çözüldü. nası kaçtım, nası topuklarım vurdu o halde ben bile bilmiyorum. kaçabildim zira, başıma bi iş gelmeden eve attım kendimi.

    bu ülkede gençler günlerce, devletin göz yumduğu, legalleştirilmiş polis şiddetine maruz kalmıştır.

    tarihe not: ethem sarısülük'ün katili polis ahmet şahbaz'a, bugün 7 yıl 9 ay 10 gün ceza verilmiştir. skeyim böyle adaleti.
hesabın var mı? giriş yap