• hayatımı öldürdüm sanki,
    anılarımı poşetlere dolduruyorum,
    bir pardesüyle başlayıp, aynı pardesüyle biten
    bir stampol trajedisi, dört kış görmüş boru değil,
    pardesüyü burada bırakıyorum.

    üzerine bolca çeşit çeşit alkol
    daha ziyade şarap,
    sigara külü ve çekirdek kabuğu dökülmüş,
    bir emanet halıfleks,
    bana hatırlatacağı şeyleri hatırlamaktan korkuyorum;
    halıfleksi burada bırakıyorum.

    nadiren ama her defasında leziz pişirmiş,
    ve mutlaka keyifli yemelere aracı olmuş,
    ama aslında daha çok,
    saç yıkamak için su ısıtılmış
    bir bakır tencere,
    doğurmasını isteyeceğim tek tencere bu,
    tencereyi burada bırakıyorum.

    bir şeyleri burada bırakıyorum;
    kendimi bir parçasını tam burada,
    bir parçasını evin bir yerlerinde,
    yine bir parçasını stampol'un muhtelif yerlerinde,
    kendimin bir parçasını "sen" denen şeylerde,
    bırakıyorum,
    giderayak, kendimi, paramparçalıyorum.

    kedileri, horozları, örümcekleri,
    uyutmayan horozları vurmak için aldığım oyuncak tabancaları,
    şu lanet lahmacuncunun kartını,
    kolumun alçısını, televizyon sancısını,
    boyumun ölçüsünü,
    giderayak,
    sigarayı da bırakıyorum.

    geldiğim gibi gitmiyorum,
    gittiğin gibi de değil,
    ama mecburen seni de,
    oralarda bir yerde,
    ama maalesef burada
    ve ne mutlu ki şuramda,
    şuramda, şurada ve şuracıkta
    bırakıyorum.
  • handan, hamamdan geçtik,
    gün ışığındaki hissemize razıydık;
    saadetinden geçtik,
    ümidine razıydık;
    hiçbirini bulamadık;
    kendimize hüzünler icadettik,
    avunamadık;
    yoksa biz...
    biz bu dünyadan değil miydik?

    orhan veli
  • bir nazim hikmet ran siiri;
    " giderayak işlerim var bitirilecek,
    giderayak.
    ceylanı kurtardım avcının elinden
    ama daha baygın yatar ayılamadı.
    kopardım portakalı dalından
    ama kabuğu soyulamadı.
    oldum yıldızlarla haşır neşir
    ama sayısı bir tamam sayılamadı.
    kuyudan çektim suyu
    ama bardaklara konulamadı.
    güller dizildi tepsiye
    ama taştan fincan oyulamadı.
    sevdalara doyulamadı.
    giderayak işlerim var bitirilecek,
    giderayak. "
  • arkandaki kıza aşık oldum, içmeye gidiyorum
    barmene gıcık oldum, dayak yememek için gidiyorum
    kediyi sulayıp çiçeklerin kumunu değiştirmeye gidiyorum
    bu yollardan en geç ben geldim, önce ben gidiyorum
    en önde gidiyorum, trampet çalıyorum ulan,
    görev verilse flamayı bile taşırım
    görev çıkmış mı ona bakmaya gidiyorum
    eski sevgilililerime ne hıyar beraberlikler yaşadığımızı anlatıp kahkahalar atmaya gidiyorum
    çünkü yenilerine anlatamam, tadı kaçıyor
    ancak benim çözebileceğim bir dava varmış, şefi kırmamak için gidiyorum
    gidebileceğim daha neresi varmış, merak ediyorum
    taa ebesinin zirvesine kadar yolum varmış, akutçu bir kararlılıkla oraya gidiyorum
    “haketmek için kurulacak, insanlığa ziyan diyaloglara tahammülüm kalmadı” diyerek,
    laleli’ye güzel bir rus veya romen bulmaya gidiyorum
    asmalımescit’te içki çok pahalı, evde küvette votka damıttım içinde boğulup efsane olmaya gidiyorum
    çok mutluyum, mutluluğum tehlikede olduğu için gidiyorum
    hepinizden sıkıldım., “devren çevre” ilanı vermeye gidiyorum…
  • super baba'da ipek'in amerika'ya gittigi bolumde okur bunu fiko gozunde yaslarla.

    nihat: olsun be fiko dunyanin sonu degil ya. hem ne demis orhan veli, hani sen seversin.
    fiko: ne demis?
    nihat: sey demis.. off neydi ya hatirlayamadim ben de simdi. ama var onun oyle siirleri degil mi?
    fiko: var nihat, var. saadetinden gectik umidine raziydik, hicbirini bulamadik. kendimize huzunler icat ettik, avunamadik. yoksa biz..

    vay anam vay, vay ki ne vay.
  • muazzez ilmiye çığ ve hayrettin karacanın kanal b de yayınlanan programının adı. az önce denk geldim. muazzez ilmiye çığ pembe bir şapka takmıştı.

    -hayrettin karaca: söyle artık o pembeleri benim için giydiğini.
    -muazzez ilmiye çığ: ay tabi de senin için giydim. sana geliyorum başka kimin için giyeceğim.

    ikisine de uzuuun ömürler diliyorum.
  • dün (28 ocak 2011) seyirciyle buluşan yeni ast oyunu...

    oyun; heykellere ucube denildiği, basının iktidarla ilgili yazdığı her kelimede bir otosansürün hissedildiği ve her şey ayan beyan gerçekleşirken olanlara karşı halk olarak -telefonda konuştuğumuz kimselerden bile gizlenerek- ancak kapalı kapılar ardında çenelerimizi yormaktan başka şey yapmadığımız bir dönemde bazı şeyleri takır takır saydırıyor.

    "yüksek sanat" eserlerinin estetik dimağlarımızda bıraktığı lezzet(!)i bir an bırakıp, politik tiyatronun eğip bükmeden yaptığı sanata; bizi bizle bize karşı anlatışına şahit oluyoruz.

    bununla birlikte politik bakışta eksiklikler yok mu? evet bence var. ancak kim onlardan en doğrusunu yapmasını bekliyor ki? güzel geçen iki saatte ağlanacak halimize gülmemizi sağlıyor ya, o yeter...

    bu "kara güldürü" gerçek bir olaydan esinlenerek yazılmış:

    --- spoiler ---
    oyun, 2008 yılı nisan ayında gazetelere düşen bir haberin ardından kaleme alınmış.
    haber, bir çok gazete ve internet sitesinde “atama skandalı” başlığıyla verilmiş. haberin özeti ise şöyle; tmsf kurulundaki boş üyeliklerden birisine atanması istenen isim; başbakan erdoğan’ın bir arkadaşının oğlu, mehmet fatih karaca. tmsf’ye bu ismin atanması için ilgili devlet bakanı nazım ekren’e talimat veriliyor. ekren’in bakanlığı da mehmet fatih karaca’nın tmsf üyeliğine atanması için kararnameyi hazırlamaya başlıyor. ancak mehmet fatih karaca’yı tanıyan yok. ankara bürokrasisi fatih karaca’yı tanıyor. gerçi onun adında mehmet yok. “mehmet”siz fatih karaca eski rtük başkanı, bildik bir isim. bakanlık kararnameye eski rtük başkanı fatih karaca’nın adını ve kimlik bilgilerini yazıp başbakanlığa yolluyor. başbakanlık hatanın farkına varmıyor. başbakan önüne koyulan karaca’nın atama kararını imzalıyor ve köşke yolluyor. cumhurbaşkanı da önüne gelen bu atamayı onaylıyor. üstelik bu hatanın düzeltilmesi imkansız. tmsf üyeleri kurulun bağımsız yapısı gereği görevden alınamıyor. bir kez atandı mı 2 yıl süreyle görev yapıyorlar.

    yazar bu noktadan sonra atanan yanlış kişinin "iktidarın bizimkileri"nden olmama ihtimalini gündeme getiriyor...
    --- spoiler ---

    bunlara ek olarak,

    -oyunun efes pilsen'in katkılarıyla gerçekleşmesi, alkol düzenlemelerinin konuşulduğu şu dönemde` : alkol tüketiminin yasaklanması` dikkat çekici.

    -oyun broşüründe başrol oyuncusu fatih al yer almıyor, nedendir bilmiyorum...

    -koltuklar dar. (yeterince açık sanırım)
  • bir gün intihar etmeye karar verilirse arkada bırakılacak tek not orhan veli nin bu şiiri olmalıdır.
  • (mor)uzaklardan gelmiştim...
    yalnızlıktı aslında tek sevdiğim...
    yazıyla hayat buldu sanırım hissettiklerim...
    anladım. kısa solukluymuş kelimelerim...
    hiç birşey istemezken çok (mu) şey bekledim(?)...
    kendime bayağı sordum ama cevabını veremedim...
    geldi -sanıyorum- uçurtmamın iplerini kesme vaktim...

    hoşçakal, arrivederci ya da elvida...
    yaşanılanların yakasına takılanlar...
    her dilde aynı güya...
    ama sev(g)i...
    sadece türkçeye yakışıyordu oysa...
    ben senin değerini bilemedim...
    belki de seni çok sevdim...
    ama inan ikisinin arasında çok ezildim...

    git(me)sem diyorum ansınız kaybediyor anlamını şiirimizdeki kafiye...
    kalsam diyorum birden uzuyor aramızdaki anlamsız mesafe...
    böylece başlıyor aslında insandan insana en büyük uzaklık...
    biliyorum o da kinayeli bir şizofrenik rahatsızlık...
    unuttuklarımdır yanıma aldığım tek katıklık...
    ondan başka rehin bırakılacak bir şeyim de yok artık...

    geçer...
    usulcacık...
    kilometrelerce yalınlık...
    şehirler, doğuda kasabalar...
    topografyanın azizliğine uğramış topraklar...
    yeşile doyma telaşındaki bozkırlar...
    osmanlıdan kalma köprülerin altından akmayan sular...
    yüzyıllardır yerlerinde sayan taşlar gibi hayatlar...
    yollarda çobanlar...
    arkalarında davarlar, kuzular...
    tarlalarda çalışanlar...
    hasat korkusuyla sararmış buğdaylar...
    bir şehirden diğerine
    hüzün taşıyan kabzımallar...
    boş bir ovada...
    hükmünü süren tek bir ağaçla...
    ve ansızın yanan bir ışıkla...
    umutlanırlar...
    bir gece yolculuğunda
    bir otobüsün penceresinden
    dışarıya bakanlar...
    ve tabi ki
    yaşamak hevesinde olanlar...

    hoşçakal...
    kendi düşlerimin haritasındaydım...
    hayatın gerçekliğinde yerimi bulamadım...
    ve de tabi ki anlattığımı anlamlandıramadım...

    bilirsin...
    dönüp arkasına bakmadan gidemezler...
    benim gibiler...
    yitikler, bitikler, gücenikler...
    yalnızlığıyla iyi geçinenler...
    görkemli kaybettiğini zannedenler...
    ve de tabi ki melankolikler...

    hoşçakal...
    sevgilim, kadınım...
    kaburgamın altın parçası...
    hoşçakal...
  • dünyada bir televizyon programı için daha iyi bir isim bulunabileceğini düşünmüyorum. allah uzun ömür versin ikisine de...
hesabın var mı? giriş yap