• johnna adams'ın yazdığı, ankara devlet tiyatromuzun başarılı oyuncularından buğra koçtepe 'nin çevirip yönettiği, ankara devlet tiyatrosu 2019-2020 sezonu oyunu..

    oyunda; meltem baytok ve ebru nil aydın oynamakta.. ebru nil aydın'ın oyunculuğunu hali hazırda çok beğeniyorum zaten.. meltem baytok'u da bir süredir sahnede izleyememiştim.. özlemişim performansını.. ikisi de harikulade oynuyorlar.. nefeslerini sağlık..

    oyun konusu hakkında bir şey yazmak istemiyorum.. spoiler olabilir.. metin; kaliteli, etkileyici ve sert.. pek bir beğendim.. selamlama kısmı bile kaliteliydi..

    velhasıl kelam; oyunda emeği olan herkesin ellerine emeklerine sağlık.. ilk yönetmenlik tecrübesi olan buğra koçtepe'nin daha nice oyunlar çevirmesi ve yönetmesini temenni ederim..

    nice sezonları olsun, alkışları bol olsun.. tebrikler..

    not: gulyabani, temiz ev gibi oyunlardan sonra ilaç gibi geldiğini belirtmezsem olmaz.. ilaç gibi geldi..
  • ben bu oyunu tatbikat sahnesi'nde elvin beşikçioğlu ve selin tekman'dan izlemiştim.
    ama şimdi dt'de meltem baytok ve ebru nil aydın'ı görünce oyunculuklarını baya merak ettim. yine izlenir.
  • ikinci kez izlediğimde artık hakkında yazmak istediğime karar verdiğim, son 11 yıldır izlediğim ankara devlet tiyatrosu oyunları yastık adam ve bernarda alba'nın evi kadar sarsıcı olan oyun. (bir diğeri de istanbul devlet tiyatrosu oyunu olan çukur. )

    tek başına çocuk büyüten özgür ruhlu, ifade özgürlüğünün kısıtlamalarla köreltilmemesini savunan, "ifade" edilenin içeriği ne derece rahatsız edici seviyede olursa olsun buna izin verilmesi taraftarı edebiyat profesörü anne corryn (meltem baytok) ve yine eğitimli, sabık işini ve bu doğrultuda aldığı eğitimi (reklamcılık) kırkından sonra terk ederek ilkokul öğretmeni olan kırılgan ve çocukların özgür ruha sahip olmasından önce kötülüklerden sakınılarak, masumiyetlerinin korunarak eğitilmeleri gerektiğine inanan heather (ebru nil aydın, shakeaspeare zorda izlediğimden beri hayranıyım, zaten kraliçe elizabeth performansıyla ödül aldı) arasında geçen 85 dakikalık bir diyaloğa tanıklık ediyoruz.

    akran zorbalığı, cinsel taciz, onaylanma/ dışlanma ikiliğinde sosyal medyanın yıkıcı etkisi, ifade özgürlüğünün sınırları gibi bıçak sırtı konular ve iki kadının karşılıklı gerilim dolu suçlamaları oyun boyunca bir dakika bile izleyiciyi rahat bırakmıyor. zaman zaman ikili arasında şiddete başvurmaya varabilen agresiflik de oyundaki gerilimi besliyor. ilginç şekilde anne ve öğretmen birbirlerini hem devamlı suçluyor hem de 11 yaşında bir beşinci sınıf öğrencisi olan gidion'un intiharından kendilerini sorumlu tutuyorlar.

    öğretmene göre gidion'un yazdığı ve herkese okuduğu, öğretmenlere uygulamak istediği korkunç ve ayrıntılı cinsel şiddet tasvirli hikaye okuldan uzaklaştırma sebebi iken anneye göre bu okul denen, sınıf denen "kutuya" hapsedilmeye çalışılan bir özgür ruhun edebi değeri yüksek ve yaratıcı eseri, üstelik alttan alta sezdirilen cinsel taciz iması da bir yardım çağrısı. anne için gidion bir dahi iken öğretmene göre psikolojik sorunlu ve tedavi edilmesi gereken bir vaka. her iki kadın da bu büyük trajedi yüzünden yer yer öfkeli, yer yer pişmanlık dolu bir acı içinde ve oyuncular bu hissi bunu seyirciye çok çok iyi geçirmeyi başarıyorlar. oyunun bitiminde her iki kadın bir "oğul" kaybıyla kalakalıyor, dünyanın herkesi değişik acılarla sınadığı korkunç bir yer olduğu gerçeği hepimizin aşina olduğu bir klişe olsa da bir kez daha can yakıcı halde yüze vuruluyor.

    meltem baytok benim en sevdiğim tiyatroculardan ama bu oyunun yıldızı bence ebru nil aydın, öğretmenin kırılganlığını, şaşkın ve ne olduğunu hala anlayamamış halini, çocukların masumiyetine ve öyle kalmaları gerektiğine dair olan inancını mükemmel bir performansla ortaya koyuyor.

    dekor hakkında olumsuz görüşler ortaya konmuş ama gayet güzel, eleştirenler sanırım landın skuul of dramatik arts da dekor eğitimi almışlar, bilemedim. mitolojik tanrılar, rengarek sınıf ve yayılan kapkaranlık havanın tezatı ve tabii gordion'un düğümü göndermesi: gidion/gordion gizemi çözülemiyor, çözmenin tek yolu düğümü kesip atmak, yani "sorunu ortaya çıkaran etmenler ortadan kaldırılırsa sorun denen şey olmaz" olarak literatüre geçen bir ifade bu, ama düğüm kesilemiyor, bir çocuğu şekillendiren iki etmen olan aile (burada anne) ve okul (öğretmen) başarısız oluyorlar.
    her iki kadın gidion'u kurtaramamış olmanın acısı ve suçluluğu ile yaşamaya devam edecekler, bu kaçınılmaz bir son olarak hissettiriliyor bize.

    ps: "bu ne la gerim gerim gerildim, gafa daalsın diye geldik biz" diyen, önümde cılız bir kızla oturan kahve kabanlı sakallı çocuk, seni bir daha tiyatroda görürsem bacaklarını kırarım evladım. gafan zaten yekpare değil, dağılmış. dionysus kovalayasıca barzo.
  • bu oyunu izledikten sonra ilk düşüncem iyi ki"reyis" tiyatro sevmiyor oldu. hatta onun şürekası, iyi ki tiyatro sevmiyor ve hatta iyi ki izleseler de anlamıyorlar. izlemiş olsalardı, devlet tiyatrolarında nadir rastlanacak güzellikte bir oyunu sansüre boğar, tiyatroları kapatırlardı.

    oyun gerçekten mükemmel, tek bir kusur bulamadım. şu sıralar ankara dt küçük tiyatro'da sahneleniyor. gidecek arkadaşlara tek bir tavsiye vereyim. biz online bilet alırken bir sıra atlayarak satış yapılıyordu. 4 kişi birer boşlukla izleyeceğiz sanarken, aradaki koltuklar da sonradan satışa çıkmış. biz rica ettik, insanlar bir sıra kaydılar ama gıcık biri olsa saçma sapan oturma düzeni olacaktı. pandemi sebebiyle yarım dolu beklediğimiz salon da tam doluydu.
  • dt'den ne zaman umudu kesip "bitti, öldü koca kurum." desem bir oyun denk geliyor ve fikrim tekrar değişiyor. özellikle son 3-4 sezondur böyle bu. belki daha fazla. (öff, lemi hoca'dan beri işte.)

    yine bu sezon ankara dt öylesine kötü ki gidion'un düğümü gibi her açıdan başarılı bir oyunu izleyebileceğimi düşünmemiştim. iyi geldi.

    ha şöyle, insana tiyatroyu niçin çok sevdiğini arada bir hatırlatın ya.
  • tatbikatte sahnelenen bir oyun.

    şimdi tam da ana bacı küfreden youtuber çocuk başlığı bugün gündem olunca yazayım dedim zira pişti bir durum söz konusu (bkz: #72737522). tatbikat sahnesi, daha önce izlediğim her oyununu yorumladığımdaki gibi yine seyirciyi rahatsız eden ve ezberini bozan bir oyun sahnelemiş. bunun yanı sıra oyunculuk anlayışıyla da (elvin beşikçioğlu)devlet tiyatrolarının (bence) yapaylığına meydan okuyor.

    bu oyunun toplumdaki "çocuk masumdur, masum olmalıdır, şiddet ve öfke gibi duygular ona içkin değildir, kötü yetiştirilme veya büyümeyle bu olumsuzlukları kazanır" yerleşik düşünceleriyle ve bu düşünceler etrafında şekillenen eğitimcilik anlayışıyla bir derdi var. biraz daha ayrıntıya girersem spoiler'e kaçabilir ama izleme şansınız varsa mutlaka gidin derim.
  • 26-27 mart 2018 tarihlerinde istanbul kenter sahnesinde izleyebilirsiniz.

    http://www.biletix.com/etkinlik/v6s14/turkiye/tr
  • (bkz: gidion's knot)
    tatbikat sahnesinden çıkma güzel bir oyun. kendisini yaklaşık bir ay önce izlemiş olmama rağmen hala dekorunu çok net hatırlıyorum. duvarda asılı olan tanrı resimlerinden, sınıfın dönüyor olmasına ve hatta öğretmenin içtiği kahve ve kulaklığa kadar her şey gayet yerli yerindeydi. salona girdiğiniz an zaten dekorun ne kadar güzel olduğunu anlıyorsunuz.
    p.s.: dekorun yanı sıra oyunculuklar da iyi sayılabilirdi.
  • -spoiler içerebilir, neyi bilmek istemediğinizi bilemeyeceğimden emin olamıyorum-
    baba sahne'de izleme fırsatı bulduğum, oldukaç etkileyici ve şahane bir teknikle, döner sahne kullanılarak sergilenmiş olan oyun. iki kişilik bir oyun olmasına rağmen oyun boyunca gidion'un sınıf arkadaşlarını önünüzde, arka sıranızda oturuyor gibi hissediyorsunuz. bir şekilde sizi sarmalayan sınıf atmosferi, arada çalan tenefüs zili sayesinde güçleniyor. oyuna başlarken öğretmenin kulaklıklarından dinlediği müziği birlikte dinliyor oluşumuz bizi oyunun çok da içerilerinde bir yere konumlandırıyor. oyunda izleyici değil daha çok tanıklık eder bir roldeyiz.

    öğretmenden başlamışken, selin tekman'ın oyunculuğunu her geçen gün geliştirdiğini düşünüyorum ben, bir öğretmen sadakati ve kibriyle davranıyor, karşısındaki kişiyi, kim olduğunu bir saniye bile düşünmeden, kimliği ile ezme isteği, sanıyorum sadece bizim öğretmenlerimize ait değil, evrensel bir şey. ben bu duygunun izleyiciye, şimdiye kadarki eğitim hayatı boyunca karşılaştığı öğretmenleri tek bir potada eriterek vermeyi başardığını düşünüyorum. fencisi edebiyatçısı bedencisi tek bir bedende birleşmiş gibiydi, öyle kolay kızılıp sinirlenilecek biri işte... (oysa ilerleyen yaşlarımızla birlikte tüm o kadın ve adamlar nasıl küçük birer figüre dönüşüverdiler, bit kadar maaşları ve bir ton zorunluluk ve sorumluluklarıyla...)

    elvin beşikçioğlu ile ilgili önyargılı bir fikrim var (çok haksız bir eleştiri yapıyor olabilirim aslında anlamında), oyunculuğunda erdal beşikçioğlu'na has mimikler yakaladım bir kaç kez ve sanki biraz rahatsız oldum bu durumdan. bir de, oyunun büyük sürprizi aslında onun, öğretmenin öyle kolay yiyip yutamayacağı biri olduğunu söylediği an, bana oyun içindeki oldukça gereksiz uzatılmış gülme sahneleri içerisinde kaybolup gitti gibi geldi.

    final güzeldi, aklımın içerisinde jeremy çalıyordu...
  • oyunculuk, alt metin ve sahne olarak güzel bir oyun olmasına rağmen insaların oyuna bakış açısını, yorumunu değiştireceği bir durumun bir iki replikle "geçiştirildiği" bir oyundur.

    --- spoiler ---

    gidion eşcinsel bir çocuktu ve jake'e (küçük sınıftan birine tecavüz ettiğini söylediği "kötü çocuk") aşıktı.

    --- spoiler ---

    bu bilgi çok satır arasında geçen ve maalesef birçok insanın (en azından oyunla ilgili konuştuğum kişilerin) kaçırdığı bir detay. bu bilgiye göre oyunda anlatılanı tekrar gözden geçirince farklı yorumlar/değerlendirmeler yapılabiliyor. sadece bunun için bile izlemeye değer bir oyun bence.
hesabın var mı? giriş yap