• angelina jolie'nin muhteşem bir oyunculuk sergilediği, bana prozac nationı anımsatan güzel film.*
  • defalarca izlememe ragmen favori filmlerinden. film festivalinde bir son dakika golu sonucunda program degisikligiyle oynamisti. soundtrack'i de ayrica takdire sayan...

    --- spoiler ---
    winona ise angelina'yla beraber muhtesemdir bu filmde.

    kiz orda kendini asmisken cebinden parasini alma sahnesi ciz ettirir insanin icini. tavuklar, ensest, yalan soyleyen kiz (fakultede oynamisti galiba), "beni kimse opmeyecek" diye aglayan kiz... bunlar insanin icini parcalar.

    filmdeki butun karakterler cuk oturmustur ve akil hastanesine dusme konusunda ciddi sekilde kaygilandirir insani
    --- spoiler ---
  • film müziklerine mychael danna eli degmis olmasindan kelli, müzikler pek lezizdir.
    you need a rest su 23 yıllık hayatımda dinlediğim en güzel enstrümantal çalışmalardan biridir.
  • seyrettikten epey sonra bile her yeni filmde garip bir şekilde susanna* karakterini aradığım kendini sık sık hatırlatan bir film bu...
    susanna: i know what it's like to want to die. how it hurts to smile. how you try to fit in but you can't. how you hurt yourself on the outside to try to kill the thing on the inside.
  • cogu sahnesi akil hastanesinde gecen guzel muzikli film.
  • kadin-erkek esitsizligi, genclerdeki intahar egilimleri, toplum baskisi, akil hastanelerindeki hastalara yapilan yanlis muhameleler gibi bir yigin toplumsal soruna deginen, yer yer amerikan toplumunu elestiren, akil hastahanesinde gecen en unutulmaz filmlerden biridir. film aslinda su sorun uzerine kurulmustur : mutsuzluk bir piskolojik hastalik olarak sayilmalimidir ?

    suzanna, agir bir depresyondadir, ve film suzanna'nin intahar tessebbusu ile baslar. suzanna'nin ailesi bir cok anne baba gibi, kizlari ile konusup onu intahara iten olaylarin ne oldugunu anlamak yerine, suzanna' yi ,bozulmus bir tost makinasina davranilabilecegi gibi "aman bu bozulmus, hemen tamir ettirelim" sekilde bir yaklasim la, akil hastanesine kapattirirlar. zamanla suzanna, diger hastalarla daha fazla vakit gecirdikce, kendi mutsuzlugunun nedenlerini ve kendi ruhsal dengesini sorgulamaya baslar.

    filmde asil solenmek istenen sudur: normal bir insanin agli dengesi ile piskologlar tarafindan "deli" olarak damgalanmis birinin agli dengesi arasinda ki fark dusundugumuzden cok daha bulaniktir. film kisaca, delilik kavrami evrensel bir olay olmaktan cok, aslinda bir ulkeye ve yahut bir topluma hastir demek ister. jamaikada deli damgasi yemis birisinin isvec'de de deli damgasi yiyecege kesin deildir. insanlar kendi toplumlarina gore kendi piskolojik hastalik tecirlerini yaratirlar. bir insanin cok mutsuz olmasi cevresindeki lei kotu etkiler dolayisiyla, toplumunu da cok kotu etkiler. sonuc olarak surekli mutsuz olmak, depresyon diye adlandirilip piskolojik bir hastalik sayilmaktadir. ama nedense surekli mutlu olmak cok normal sayilir. bir ulkenin toplumunu anlamak icin bence o ulkedeki deliler hastanesine gitmek yeterlidir. amerikada uzun yilar cok fazla sex isteyen insanlar piskologlarca hastalikli olarak nitelendirilmisler dir, gunumuzde ise piskologlar az sex yapmak isteyen insanlari hasta olarak nitelendirmektedir.hatta bir cok ulkede, bir kadin i deli yapan unsurlarla bir erkegi deli yapan unsurlar farklidir ki, filmde bu olgunun ne kadar sacma ve komik oldugunu gosteren guzel de bir sahne vardir. suzanna nin piskologu suzanna'ya neden bir cok erkek le birlikte oldugunu sorar, halbuku suzanna sadece iki erkek ile birlikte olmustur fakat zamanin amerikan standartlarina gore bi kadinin evlenmeden iki kadinla beraber olmasi cok fazladir, suzanna da kadina bir erkegin cok kadinla beraber oluyor damgasi vurula bilmesi icin kac kadinla beraber olmasi gerektigini sorar ki buna piskolog cevap veremez.

    filmin sonunda susanna nin verdigi konusmada (was i ever crazy? maybe. or maybe life is... crazy isn't being broken or swallowing a dark secret. it's you or me amplified...) aslinda delilik kavranin ne kadar goreceli oldugunun kanitlayan sahnelerden biridir.
  • susanna kaysen'in ayni adli romanindan sinemaya uyarlanmistir, ve ne yazikki susanna kaysen'in kitapina yuzde yuz sadik kalinmamistir, dolasiyla ortaya cikan film susanna kaysen'in hic hosuna gitmemistir.
  • basyapit degil ama izlemek lazim..bu soruyu ben de hep kendime sorup duruyorum.."how am i supposed to recover when i don't even understand my disease? "
  • susanna kaysen'in gerçek hayatini anlattigi kitabindan uyarlamadir. susanna'nin hastaneden çikis çabalari da the wizard of ozdaki dorothy'nin eve dönüs çabalarina benzemektedir ki bu benzerlik filmde de kullanilmistir. ikisi de en basindan beri evlerine nasil döneceklerini bilmektedirler; fakat bunu kullanmamislardir.
  • sagdan bak soldan bak sabah kadar bak winona ryder gözleriyle iştigal olduğun vakit onyedi yaş ergenlik bunalımı kıskacında dört dolanır durursun.bu sebepten ötürü winona ryderin bu tür filmlere çok yakıştığı kanaatındeyim. henüz silahlanmadığı günlerde angelina jolie de bu portreye yakın gezinirdi. türünün en güzel filmlerinden biridir.
hesabın var mı? giriş yap