• acayip bir şey. parfüm kendisi. erkek parfümü diye sınıflandırılsa da sağında solunda bununla ilgili bir şey yazmaz. 1999 yılında çıkmış ve o günden beri iddialı erkeklerin parfümü olagelmiş...

    eau de toilette adı olsa da eau de perfume gücündedir. aşırı kalıcı ve güçlüdür. ofansiftir. her yerde kullanamazsınız adamı boğar, yazın kullanamazsınız adamı bayar, çevresindekilere de acı dolu saatler geçirtir. kışın veya sonbaharda odun ateşi yakacağınıza bunu sıkarsınız ve ısınırsınız kanyak içmiş gibi o derece. pi, ilk başta bergamut ve floral çeşitli kokular yayar, kısa sürede çok daha şekerli bir vanilya harmanına dönüşür. son demlerinde artık tatlı oyun hamuru kokusu ile çam kozalağı bu karışıma eklenir. zannımca en süpersonik çekici erkek parfümlerindendir. ama az kullanmak icap eder yoksa hicap duyarsınız.

    yazlar için bunun mavi renkli givenchy pi fraiche'si çıkmıştır daha çam kokulu ve hafiftir. süperdir, falan fıstıktır. bir de pi neo çıktı yeni ama tavsiye etmem, çok sıradan...
  • hayatımda beni en çok etkileyen iki parfümden biridir. birisi kendi kullandığım parfümüm -ki 9 yıldır tanışığız-, diğeri de givency pi'dir. givency pi ile tanışıklığım 16 yaşıma tekabül eder.

    çok değişik bir lise hayatım oldu. sanki bir filmin kesiti gibi o yıllar. ne trajediler var bir tarafta, bir tarafta ne büyük eğlenceler. hemen her sosyal grupla iyi geçinen bir jokerim. bazı geceler arabesk dinlerken kendimizden geçtiğimiz bir gruplayım bazı geceler rap müzik eşliğinde çiğ köfte yapanlarla. bazı geceler istediği her şeyi elde etmiş ultra zengin bir grubun garip dertleriyle iç çekiyor, bazı geceler bateri sesiyle kulağımız sağır oluyor. bazen ise birer aylık periyotlarla bu gruplara takılıyor; sıkılınca diğerine geçiyorum.

    o dönem için hemen her gün uğradığım cafedeydim, cafeler bile bir sosyal grubu simgeliyor o zamanlar. her cafenin müşterisi belli, tanıdık. bu cafe, ailelerinden çok büyük servetle gelenlerin uğradığı bir yer. kendimi çok da ait hissetmiyorum; ama diğerlerine de ait hissetmiyordum hiç. tarafımı hiç seçemedim :) belki bu yüzden hemen hepsi beni eleştirisiz aralarına katıyordu.

    okul yoktu ki sivil kıyafetle hatırlıyorum o günü.

    bar kısmında sipariş veriyorum. yanımda bizim dönemimizin en fırlama arkadaşlarından biri var; ama ne fırlama! bakışıyla, sözüyle yapmadığını bırakmaz kafayı takarsa *. altta da kalmaz, bulaştıkça bulaşır. benim gözümde zaten maddî hiçbir kaygısı olmayan şımarık birinin tekiydi.

    baktım yine içeri girdi bu arkadaşım, kendimi avcıyla karşılaşmış tavşan gibi hissediyorum. o kadar nefret uyandırıyor çoğu kez bende. ne söylemeye kalksa tersliyorum, laf sokuyorum :) yüzüne bile bakmamaya çalışıyorum her seferinde.

    hemen kafamı çevirdim önüme, geldi tam dikildi yanıma. tamamen bitişti bana. gidebileceğim en sola dayandım; ama biliyorum pes etmez. sesimi çıkarmadım, patates kızartmamı alıp çıkacağım yukarıya.

    laf atıyor cevap vermedim, "kızım bir rahatla artık, bir kez de güleryüzlü ol bana", dedi. laf sokacağım; ancak burnuma bir koku geliyor. ama ne koku... sanki hoşuma giden tüm kokuları bir araya getirmişler. olduğum yerde, haz yaşıyorum. kafamı çevirdim, yüzüne baktım. bu tarz bakışıma alışkın olmadığından, "ne var?" dedi biraz somurtuk.

    dedim, "bu koku senden mi geliyor?". yüzündeki belirsizlik gidip gülümsedi, "evet" dedi. gülümsedim sadece; ama ilk kez bir gülümseme idi. sevme isteği uyandırıyordu bu koku. hem romantik hem erotik bir şey, çok garipti.

    yanından ayrılmak istemiyorum koku yüzünden, o kadar dehşet bir etki var. yanımda bitmesinden ilk kez rahatsızlık duymuyorum. bunu fark etti, hınzır hınzır gülümsüyor. patatesi aldım, yukarı çıkıyorum. o da bir içecek kaptı. oturduk masaya.

    koku azaldıkça öfkem artıyor, niye benim masamda ki diyorum şimdi bu, içimden. koku arttıkça sorgularım bitiyor. her zamanki gibi sapık supuk konuşmalarını yapıyor, dinliyorum patatesimi yerken. ama laf sokmuyorum, hatta garip bir şekilde yanımda olmasını seviyorum. ilk kez yüzünü gözünü inceliyorum. bayağı güzel de bir çocuktu; ama o güne kadar hiç o kadar yakışıklı olduğunu anlamadığımı fark ediyorum mesela :)

    baktım bizimkilerden gelen hiç kimse yok, dedim eve geçeyim artık ben de. beraber indik aşağıya. içim içimi kemiriyor ama, ben haz duyuyorum bu kokudan ve ne olduğunu öğrenmeliyim diye düşünüyorum. tam kapıdan çıkacağız, herkes kendi yoluna gidecek. dedim, bana bu kokunun adını söyle, ne olur. ilk kez insanî bir diyalog var aramızda. başka zaman olsa, onu bana söylememek için ant içer, yemin eder, türlü entrikalar yapar. ses tonu bile değişik o gün. tamam bana kocaman bir sarıl, söyleyeceğim adını, dedi. aynı şekilde başka zaman olsa, bu talebine kafayı takar, hadi oradan deyip geçerdim. tamam, dedim. kocaman sarıldım. kokuyu çektim çektim çektim çektim çektim. şimdi bile burnuma geliyor :)

    sarılma bittiğinde, sanki onca süredir oluşan o çekişme sona etmişti. kahkaha atıyorduk biz. direkt "pi" dedi. sürekli yurt dışına gider gelir, havalimanında öylesine aldığı referanssız bir kokuymuş. tabii çıktık cafeden. yollar ayrılmadı. yol boyunca konuştuk. sonra dayanamadık, yol bitmesin diye bir kaldırımda muhabbete devam ettik. öyle bir hikâye dinledim ki o gün ben, onun altından kalkacak çok az insan vardır bu hayatta. gözyaşlarımız karıştı muhabbete, devamında ben sarıldım kocaman ona, pi gözyaşıma karıştı. onu o kadar çok sevdim ki o gün. tüm o hareketlerinin gerekçesi vardı çünkü artık. az bile yapıyordu. ta ki benden önce ülke dışına üniversiteye gidene kadar, en iyi arkadaşımı kazanmıştım o gün. sırdaşım, beraber hayatla dalga geçtiğim canım arkadaşım benim... umarım çok mutlusundur bir yerlerde.

    daha sonraki haftaydı, dedi cafeye gel mesajla. gittim, bu defa okul çıkışı, içerisi tıklım tıklım. girdiğim gibi kocaman sarıldım. kimse inanamıyor, bu nefretin nasıl yok olduğuna. kahkahalar, şakalar havada uçuşuyor. elinde de bir küçük hediye kutusu. kutuyu açtım, pi parfümü vardı. ben de kullandım onunla birlikte. bir daha kullanmak istemedim, o kadar özel kalsın istedim.

    yıllar sonra babama hediye aldım bir tane. o da kullandı, bir daha da almak istemedim. özel kalsın istedim yine.

    çevrede bir kez dahi denk gelmedim, buna içten içe seviniyorum.

    givency pi, aklımı alan ve hikâyesi olan bir koku bende. hep özel kalsın istiyorum bu yüzden.
  • pi, ne denirse densin, beklenen ticari başarıyı yakalayamamış bir parfüm olmuştur maalesef. bu açıdan ysl m7'ye benzetirim ben onu. daha sonra "flanker" tabir edilen türevleri de cıktı, ki, bunlar pi fraiche 2001, pi metallic collector 2004, pi original code 2006, pi leather jacket 2006 ve pi neo 2008 olarak sayılabilir.

    pi'nin parfümörü efsanevi alberto morillas'tir. morillas'ın tasarladigi baska kokular arasinda bulgari omnia, cartier le baiser du dragon, bulgari white tea, giorgio armani sensi, yves saint laurent m7 (jacques cavallier ile beraber), carolina herrera chic (jacques cavallier ile beraber), cologne thierry mugler, flower by kenzo, bvlgari blv (hem erkek hem kadin'ı), s-perfume jet-scent 1.0.5, truth calvin klein (jacques cavallier ve thierry wasser ile beraber), carolina herrera 212 (hem erkek, hem kadin'ı), calvin klein ck one (harry fremont lle beraber) vardır. koku devi firmenich'e bağlı olarak çalışır.
  • bir "armani black code" olsun, "fullspeed" olsun bulunduğu ortamda ismini sorduracak kadar dikkat çekebilir, ancak pi'nin en karakteristik tarafı yabancıların dikkatini pek çekmezken(şahsen epey oldu kullanalı kimse kardeş kokun ne demedi), sizi mutlu etmesidir(ciddi manada mutluluk hormonu salgılamasından bahsediyo burada yazar). bugün erkeklerce sıkça kullanılan çoğu parfüm hem haddinden fazla ben burdayım diyen yoğunlukta hem baş ağrısı cilt kaşıntısı gibi rahatsızlıklar oluşturabilmekte, hem de kullananı bir süre sonra yormaktadır. bu bakımdan diyebiliriz ki kullanan kişiyi hem mutlu eden, hem de yormayan bir parfüm olduğu için bile givenchy pi'nin yeri bi başkadır.
  • orjinaline 110 milyon gibi dev bi ücret verdiim ama akabinde kokusundan en ufak bi eser bile bulamadığım koku. içimde patlayan milyonları hala hissediyorum.
  • kokusunun çekiciliği bir yana, kalıcılığı yönünden de muadillerini açık ara sollayan ve prizma şeklinde güzelce bir şişe içinde alıcısına sunulan parfüm.esmer tenli müşterilere çoğu satıcı ilk etapta givenchy pi'yi önerirler.son karar yine de size kalmış tabi..
  • şişede durduğu gibi durmaz.
  • öğrencilik yıllarımda kullandığım parfüm. bu parfümü benim üzerimde duyup satın alan kız arkadaşlarım olmuştu. bayanlar çok beğeniyor nedense. ilk sıkıldığında çok kötü kokar ama bir kaç saat sonra hatta ertesi gün çok daha güzel koktuğu tarafımdan tespit edilmiştir.
  • kör alışveriş yaparak internet üzerinden aldığım, geldiğinde oyun hamuru gibi koktuğunu fark ederek çok üzüldüğüm parfüm. bu kokunun nesini seviyorlar anlamadım. erimiş çikolataymış peh *, bildiğimiz oyun hamuru kokusu bu (bkz: play doh). ama karşı cins beğeniyor deniliyor deneyip göreceğiz efendim, hiç sanmıyorum ya neyse.
  • çok sevdiğim, canım parfümüm. beyaz sabun gibi kokar, aşığı çoktur. hatta geçenlerde eski kız arkadaşımla happymoon's da lavabo sırası beklerken bir kadın yaklaşıp eski kız arkaşıma "parfümü ne" diye sordu. böyle dikkat çeken bir parfümdür. ek olarak, boyner'de kampanya var diye 400 tl olan şişesini 189tl ye aldım. alırken dedim, bir yanlışlık olmasın esansında falan bir sıkıntı yok değil mi diye sordum. yok yok, bunların barkodu farklı sadece, sıkıntı olmaz dediler, aldım fakat şu an kullandığım şişedeki parfüm hiç kalıcı değil. olsun yine de 189 tlye bu parfümü 15 dakika koklamaya razıyım.
hesabın var mı? giriş yap