• sonda söylemem gerekeni başta söyleyeyim: now we are free.`:böylelikle siz okurken işitme duyunuza da hitap etmiş olurum.`

    --- spoiler ---

    genel olarak, değerlerine göre yaşayan iyilerin, kazanmak için sadece yaşamalarının yettiğini, kötülerin zaten ihtirasları yüzünden kaybedeceğini anlatan, ne kadar izlersem izleyeyim hep izlemekten zevk alacağım*, ve konuştuğum çoğu kişinin de bu düşünceyi paylaştığı filmdir. kanımca bu filmi bu kadar sevmemizin nedeni insan olarak adalete olan açlığımız ve filmin sonunda adaletin yerini bulmasıdır.

    konu olaraksa; önce babası marcus aurelius'u katlederek babasından iktidarı çalan, babasının sadık askeri general maximus'un* ve ailesinin ölüm emrini veren ve senato'yu kaldırıp monarşiye dönmeyi amaçlayan commodus'un karşısında, eşinin ve çocuğunun intikamını alan ve aurelius'un son isteği olan yönetimi roma halkı'na* verme hayalini gerçekleştiren general maximus'un hikayesini konu alır. temsil edebildiği kadarıyla senato, parantezini açtım çünkü filmde siyasetin zengin işi olduğu eleştirisi de yapılıyor.

    gelelim filmi güzel kılan bazı detaylara;

    evden uzaklardayken evimi özlediğimde benim de aklıma gelen kısmıyla başlayayım. aurelius, barbar cermenlerle olan şavaş kazanıldıktan sonra general maximusa sorar: ''roma'nın en büyük generalini nasıl ödüllendirebilirim?'' soru karşılığında general maximus'un ''evine göndererek'' cevabı isteyebileceği onca şey varken bağlı olduğu eşine, çocuğuna kavuşmak istemesi, evini ona anlatırken bile sanki oradaymış gibi müthiş betimlemesi, hissetmesi, hissettirmesi ve bir de izlerken gurbetteyseniz acayip şekilde duygulandırır.

    aurelius'un kızı lucilla'nın, maximus'a olan aşkını anlatırken "senle olmadığım her an yalnızım" demesi kanımca aşkın en güzel tanımı olmaya aday olur.

    maximus'un silah arkadaşı olan ve karısı ve çocuğunun ölüm emrini uygulatan quintus'un, finalde arenada maximus'la savaşan commodus askerlerden kılıç istediğinde askerlerine kılıçlarını kınlarına sokmalarını emretmesi sanki insanın kendisi arenada savaşıyormuşçasına insanı sevindirir.

    asker demişken; general maximus, ben sadece roma için çalışırım diyerek hiçkimseye ve hiçbir ideolojiye köpeklik etmeyeceğini söylerken bize ideal askeri de göstermiştir.

    aurelius'un saydığı kendisine göre 4 ana erdem; bilgelik, adalet, metanet ve ölçülü olma, commodus'ta bulunmamasına rağmen, commodus'a "senin oğul olarak hataların benim baba olarak başarısızlığımdır." demesi tam bir babalık dersidir. ve yönetim açısından yetersiz gördüğü oğluna roma'nın yönetimini vermemesi de liyakat'a ne derece önem verdiğini gösterir.

    roma halkının sporla/festivalle oyalandırıldığı, halkı oyalamanın o zamanda da bir iktidar tekniği olduğu filmde açıkça gösterilir.

    müthiş müziklerinin yanında sevdiğim dolunayın da en güzel gösterildiği filmlerden diyebilirim.

    son olarak maximus'un başakların arasında ailesine yürüdüğü son sahneyle muhtemelen ağlamayan yoktur.
    --- spoiler ---

    strength and honour sevgili suserlar.

    edit: liyakat kısmı eklendi.
  • ideolojik bir filmdir.
    bazı fikirleri savunmaktadır. maximus elitisttir, monşerdir. en azından monşerlerin tarafındadır. biraz inceleyelim;
    öncelikle açılış sahnesinden bahsedelim. general sıkıntılıdır. savaşı, şiddeti sevmektedir ama ailemin yanına dönecem de dönecem diye diretir. tek sebep aile hasreti midir? değildir. general mobbinge de uğramaktadır. şu sahneye bakalım:

    o sahne

    burada quintus ile karşılaşıyoruz. rütbesini tam bilmiyoruz ama ordunun eş komutanı olabilir. eski romalılar'da nasıl ki denge için çift konsül (başbakan) seçiliyorsa ordular için de çift general seçilmektedir. belki de quintus diğer generaldir. bizim general biraz hayalperest ve naif bir karaktere sahiptir. belli ki hayatın gerçeklerinden daha fazla haberdar olan quintus ipleri bir şekilde eline almış(muhtemelen askerleri değil ama üst rütbelileri yanına çekmiş olabilir). maximus geliyor sallamıyorlar. yarım ağızla cevap veriyor, daha verdiği ilk emri tartışmaya açıyor (katapultları nereye koyalım? ). belli ki maximus yılmış bu durumdan. biraz da bu yüzden ailesini daha çok özlüyor. bu sahnenin sonunda quintus "insanlar feth edildiklerinde bunu kabul etmeliler diyor. bunu almanlar'a bakıp söylüyor ama sanki maximus'u ima ediyor.

    maximus'a biraz naif-hayalperest dedik. adam toplumun gerçeklerini çok sallamıyor. işte o sahneye bakalım:

    maximus yürüyor

    maximus toplumun değerlerine ve gerçeklerine aykırıdır ve onları benimsememektedir. yukarıdaki sahnede maximus yürüyor. kimseyi sallamıyor. hatta kafasında püskül olan rütbeli bir askeri de es geçiyor gidip kendi kafasına göre başında sargı olan sevdiği basit bir ere selam veriyor. quintus olsa bu durumda toplum hiyerarşisini gözetir, gider rütbeliye selam verirdi.

    maximus biraz düz adam. felsefeden anlamıyor. şu sahneye bakalım. o sahne. marcus aurelius ile konuşuyor. maximus'un marcus'u neden sevdiği biraz muallak. muhtemen bunun sebebi ideolojik sebepler değil. gerçekten maximus düz bir adam. muhtemelen marcus, maximus'daki düz ama parlak karakteri görüp bunu terfi ettirdi. kafaların değil ama karakterlerin uyuşması nedeniyle maximus marcus'u seviyor. marcus lafa roma nedir, biz niye burdayız diye giriyor, felsefe yapacak. muhtemelen de en sonunda olayın ne kadar kutsal olduğuna bağlayacak lafı. sokrat da böyle yapardı. gidip millete doğruluk, dürüstlük dediğin nedir ki diye olayı tartışmaya açar ama sonunda lafı bu kavramların ne kadar değerli olduğu gibi bir noktaya bağlardı. ama maximus bunu göremeyip inancı tartışmaya açılınca sinirleniyor ve rahatsız oluyor.

    sahnenin ilerleyen kısmında maximus'a romayı cumhuriyete döndür diyor. burada yanlış bir anlaşılmayı engelleyelim. cumhuriyet bizim bildiğimiz cumhuriyet değil. sadece patriciler oy verebiliyor. pleblerin böyle bir hakkı yok. patricilerle evlenemiyorlar bile. julius sezar'a kadar patricilerden oluşan senato, görev süresi 1 yıl olmak üzere 2 konsül (başbakan) seçiyor. ordunun roma'ya girmesi yasak. başkentte asker elbisesi giyilmesi dinen haram. burada amaç kimse başımıza efendi kesilmesin. adamlar kaliteli insanlar oldukları için başlarına kral istemiyorlar. birine "bu adam kral olmak istiyor" demek en ana bacı küfürü gibi algılanıyor. kim ayak takımına göz kırpıp (pleplere) iktidarı ele geçirmeye çalışırsa defterini dürüyorlar. taa ki devlet düşmanı (devlet denilen şey patricilerin organizasyonu olarak kabul ediliyor) muhteris julius sezara kadar. pleplerin başkanına ise tribun deniliyor ve tribün lafı buradan geliyor.

    maximus'a monşer dedik. çünkü insanların değerlerini, zevklerini hakir görüyor. eyalet arenasında olan sahneye bakalım. eyalet arenası. insanlar dövüş seyretmeyi seviyor ama genaral onlara bu yüzden posta koyuyor. eğlendiniz mi lan dalyarraklar diye çıkışıyor. ama tabi sonra intikamı uğruna kitlenin alkışını almaya çalışacak. bu arada diğer karakterler de benzer bir kafada. mesela şu hileli maç sahnesinde lucilia'ya bakalım. hileli maç. commodus "şuna bak, maximus'u kendilerinden biriymiş gibi bağrına basıyor halk diyor. lucilia de cevap olarak "kitleler maymun iştahlıdır kardeşim, bir aya kalmaz unuturlar" diyor (belki de aynı zamanda hala kendisinin unutmadığına vurgu yapmış oluyor).
    commodus bu konuda ne düşünüyor? o da aslında aynı kafada. sadece bu durumu kendi gücünü pekiştirmek için kullanma amacında. şu sahneye bakalım.
    commodus lucilia'ya soruyor
    commodus babasından çoğu şeyi almamış ama bir beceriyi doğru almış. felsefe yapmak.
    burada bir parantez açmak lazım. taa julius sezar döneminden beri cumhuriyet ona buna herkese seçme hakkı vererek sulandırılmaktadır. bu daha fazla güç isteyen liderler tarafından bilinçli olarak izlenen bir politikadır. niye sulandırmak fiilini kullanıyoruz? liderler patricileri parmaklarında oynatamıyor. cumhuriyetin zararına bir işe girişmek istediklerinde patriciler karşı çıkıyor. adamlar yüzyıllardır o şehirde (romada) yaşıyor. "ahanda bu mabedi 400 sene önce bizim aile inşa etti, 200 yıl önce şu kütüphaneyi dedemgiller tuğlasını taşıdı, kimse bu şehirde başımıza tiran kesilemez, burası hepimizin" diyor. biraz varlıklı da olduklarından ve değerleri, kökleri olduğundan öyle kolay satın alınamıyor. oysa ki 50 yıl önce köyden gelmiş plebe iki tahıl dağıt, biraz bedava gladyatör oyunu bileti ver kimi aday gösteriyorsan ona oy versin. yok aday kimmiş, tapınağı kim yapmış çok umursamıyor ki adam, avantasına bakıyor. bu yüzden de aslında seçme hakkı herkese verilince aslında kimseye verilmemiş oluyor. burada muhtemelen marcus'un hayali gücü sadece senatoya vermek değil, aynı zamanda seçmen kitlesini daraltıp daha nitelikli adamları seçmen yapıp o seçmenlerin seçtiği bir senatoya gücü vermek.
    commodus kardeşi lucilia'ya göre felsefeden daha iyi anlıyor. yukarıdaki commodus lucilia'ya soruyor adlı sahnede "milletin elinden alma" diyor. neyi almayacağı konusunda ne diyeceğini düşünürken commodus araya girip halisülasyonlarını diyerek araya giriyor. lucilia "millet her zaman zaferleri sever diyor", commodus "neden?" diye soruyor. "millet hiç savaş alanlarını görmedi ki, roma devleti hakkında neyi umursuyorlar ki" diyor. lucilia "romanın haşmetini umursuyorlar" diyor. commodus yine "roma'nın haşmeti" nedir ki diye soruyor.
    bu diyaloglarda commodus'un bu terimler hakkında daha önceden kafa yorduğunu, lucilia'nın ise kafa yormadığını, savunduğu değerleri sadece kendisine öyle öğretildiği için savunduğunu anlıyoruz. lucilia da maximus gibi biraz düz bir karakter. diyaloğun devamında lucilia karizmatik bir şekilde "yücelik bir fikir, bir vizyon(görüntü hayal anlamı da var ingilizcede bu kelimenin) diyor. aslında lucilia, karizmatikliğine ve sesindeki kararlılığa rağmen sadece saçmalıyor. dediğimiz gibi, daha önce bu kavramlar üzerinde oturup düşünmemiş hiç, aklına ne gelirse ilk onu söylüyor. commodus tam o anda araya girip "tamamen doğru, bir vizyon(hayal)" diyor. commodus roma'nın insanlarını iyi tanıyor. yeni sulandırılmış seçmen kitlesine hayal satarak hükmedebileceğini biliyor. "görmüyor musun lucelia, ben insanlara görmeyi istedikleri roma devletinin hayalini satacağım, onlar da kısa sürede sıkıcı ihtiyarların (cumhuriyetçilerin) konuşmalarını unutacaklar" diyor.

    tarihte de sanırım marcus aurelius almanlara karşı upuzun yıllar süren seferlerde bulunuyor, roma'nın çıkarı için, seferler tam meyve verecekken commodus tahta geçiyor ve bütün onca yılın emeğini çöpe atan bir barış imzalayıp roma'ya geri dönüyor kendi iktidarını sağlamlaştırmak için. çünkü savaş roma'yı da yormuş biraz. burada commodus'un mantık şu: eğer sıradan halk roma'nın iyiliği için hangi hareket yararlı hangisi zararlı, gerçek ve hakikat nedir? iyi olan nedir gibi soruları cevaplayabilecek akıl ve etiğe sahip değil ise ben niye germanya'da o kadar sıkıntıya ve riske gireyim ki? başarı kazansam bile bunun önemini sadece senatodaki bir avuç yaşlı ihtiyar anlayabilecek(onların da aynı zamanda özgürlüklerine de düşkün olduklarından yine de tatmin olmayacaklar). roma'da colesseumda "roma çok süper, en büyük biziz" tarzında gösteriler yaptırırım ve insanlar buna inanır diyor. platon der ki insan felsefe bilmeden iyi olamaz. burada "iyi" lafını hem ahlaklı olmak hem de faydalı seçeneği seçebilmek anlamında kullanıyor. yani iyi olmak sadece bir karakter meselesi değil aynı zamanda teknik bir meseledir, bir bulmacadır. bu yüzdendir ki felsefe ile uğraşmayan kitleler iyi olanı seçmekte kördürler. commodus "savaş meydanını görmediler ki" derken bunu kastediyor. eğer o sırada maximus olmasa (aslında sadece maximus yetmez böyle bir hoşnutsuzluk yaratmaya, o sırada bir ekonomik kriz de olması lazım), commodus roma'nın epeyce aleyhine bir anlaşma imzalamış olmasına rağmen muhtemelen kitleler ona tapacaktı.

    gladyatör filmini kaliteli yapan detaylardan biri de bu. baş kötü kahraman kendi açısından bakıldığında haklı. sadece kötü karakter olsun diye konulmuş kötü bir karakter değil.

    şimdi aynı sahnenin sonundaki keltoş sanatörle, senator gracius'un diyaloğuna bakalım. keltoş roma'yı tanımıyor, roma'yı kendi çevresindeki insan kalitesinde gibi algılıyor. gracius ise halka rağmen halkçı. patricilerin grup başkanı gibi bir şey herhalde. bu arada gracius ismi de biraz ironik olmuş. belki tarihte bir sürü gracius vardır ama benim bildiğim gracius kardeşler muhteris julius sezarın dedeleri olan ve pleblere bedava toprak dağıtacağız diye milleti ayaklandırmaya çalışan elemanların adı(gracius kardeşler). keltoş, "ne yani millet 2 maça tav mı olacak" diyor. gracius da "roma dediğin ayak takımıdır. gayet de tav olur." minvalinde laflar ediyor.

    tabi burada yine bir parantez açmak lazım. muhtemelen o tarihlerde roma'da patrici-pleb nüfus dengesi epeyce patricilerin aleyhine bozulmuş olması lazım. tabi muhteris julius sezar'ın varisi agustus muhtemelen bilinçli bir şekilde millete bedava tahıl dağıtmaya başladığından ipini koparanın roma'ya geldiğini tahmin ediyorum. muhtemelen zaten agustus da cumhuriyeti yıkmak için böyle bir politika izledi ve demografik bir değişimi teşvik etti. şehir o kadar hızlı büyüyünce de çoğunluk ayak takımı olmuş oluyor.

    sahnenin sonunda da gracius keltoşa şöyle diyor. "commodus onlara ölümü getirecek ve onlar bu yüzden onu sevecekler".

    başka bir detay, maximus'un sadık hizmetkarının ismi cicero. tesadüf mü bilmem. bizim bildiğimiz cicero ünlü cumhuriyetçi, muhteris julius sezar'ın düşmanı. yani film burada da maximus'un cumhuriyetçi tarafına atıf yapmış.

    maximus ostia'ya ulaşabilseydi roma'yı kurtarabilir miydi?
    muhtemelen hayır.. dedik ya maximus insanları tanımıyor diye. mesela süikast gecesinde quintus ile karşılaşınca orada imparator öldürüldü diyor. yani quintus'un da bu işin içinde olduğunu algılayamıyor o anda. ostia'daki orduya ulaşsa ne çıkar. dediler ya bütün subaylar değişmiş diye. asker dediğin subayın emrine aykırı hareket eder mi? daha meşru general iken subayları elinden kaçırmış maximus şimdi bir kanun kaçağı iken ordunun yönetimini nasıl tekrar devralsın? bunu ancak askerlere ve subaylara rüşvet tarzında sözler vererek yapabilir. julius sezar rubiccon nehrini geçtiğinde böyle yaparak başarılı olmuştu. fakat bu da maximus'un cumhuriyetçi olması ve karakteri nedeniyle aykırı. öte yandan böyle bir vaatte bulunma yoluna gitse bile bu bir zaman işi. öyle ha diyince subayları ne kadar satın alabilirsin o da bir muamma. ayrıca ostia'daki orduyu komutana aldın diyelim. 5000 kişi. hazine imparatorda. eğer imparator şehirden kaçıp 50.000 kişi ile dönerse ne yapacaksın?

    commodus'un düşüşü nasıl oluyor peki?
    machivelli der ki bir prens(hükümdar) illa birine dayanmak zorundadır. ya soylulara dayanır, ya rahiplere dayanır, ya orduya dayanır, ya da halka dayanır, ama mutlaka birine dayanmak zorundadır. commodus felsefede iyi ama machivelli daha doğmadığından demek ki bu dersi daha bilmiyor. kimseye dayanmak istemeyen liderler her ne hikmetse hep hastalıktan gibi şeylerden ölüyorlar kimseye dayanmak istemiyor ve gidip kendisini iktidara taşıyan orduya yamuk yapıyor. bu sahne normalde filmden kesilmiş bir sahne. quintus bu askerleri idam ettirmeyelim diyor ama commodus quintus'u dinlemiyor. bu idamlar aslında sembolik. ceasar orduya patronun kim olduğunu gösteriyor burada.

    pretorian askerlerin idamı

    quintus gerçekçi bir adam. maximus'a sempati duyuyor ama onun hayata bakış açısına ve cumhuriyete inanmıyor. bu sahne quintus'un daha sonra commodus'a neden yamuk yaptığını açıklıyor.

    bu sahnede asker gladyatöre neden yol açıyor?
    askerin yol verdiği sahne commodus maximus'un ailesine sövüp saydığı, maximus'un da delikanlı bir cevap verdiği için mi? yani maximus'a vicdanen hak verdiği için mi? af buyurun insanın anasını sikerler ama otorite altındaki insanoğlu hele kendi çıkarına da aykırı değilse kalkıp ses etmez. bu laf biraz ağır oldu ama durum böyle. hele bir proterian hiç etmez. proterians'lar yine cumhuriyeti yıkan agustus'un icadı, imparatoru koruyan elit birlik. bunlar daha sonra habire imparator indirip, imparator çıkarıyorlar.

    bir keresinde melihşah veziri nizamül mülke çıkışıyor "yav bu ermeni gulamlara (melihşahı koruyan süvari birlikler) yine bir sürü altın bahşiş vermişsin" diye. vezir mealen diyor ki "bu askerlere durmadan bahşiş vererek ceplerini doldursak en fazla 100 birim altın hazineden eksilir. bu paradan kesintiye gitsek, ve ola ki sonra bunlar çıkan bir iç savaşı engellememeye karar verseler ve isyana destek olsalar o zaman 10.000 birim altın da harcasak isyanı durduramayız" diyor.

    demek ki proterians zümresi içinde de imparatora karşı böyle bir hoşnutsuzluk havası hakim. yol veren adam da sıradan mızraklı asker değil de elinde asa benzeri bir şey taşıyan bir subay. normalde imparator izin vermeden gidip de öyle kendi kendine yol vermemesi gerekiyor. zaten millet de asker yol verip tam maximus'a desteğini sembolik olarak göstermiş olduğu anda galeyana gelip sevinmeye başlıyor.
    sen pretorian'a göz dağı verip adam idam ettirirsen pretorian da sana meydan okuyana böyle yol verir.

    yani commodus'un düşüşü bir koalisyonun aynı anda karşı safta toplanması ile oluyor. imparator muhafızları-halk-patriciler ve terazinin dengesini değiştiren son damla maximus. yani ilk bakışta iyiler kazanır sonunda gibi bir durum yok bu filmde. bu sefer cumhuriyetçilerin kazanması sadece teknik bir meseleydi. ayrıca grecus dışında kimsenin de roma'yı ve cumhuriyeti salladığı yok. maximus sevdiği liderini ve ailesinin katledilmesinin intikamı peşinde, lucilia'nın derdi koca bulmak, pretorian bir zümre olarak kendi çıkarını maximize edecek lideri arıyor, halk eğlence peşinde ordan oraya sürükleniyor, gladyatörcülerin başkanı duygusal nedenlerle(çok ikna edici arkadaşların varmış diyor maximus'a) destek çıkıyor. filmi bir adım daha iyi yapan bu. bir taraftan masal gibi ama aynı zamanda oldukça gerçekçi. burada dengeyi belirleyen pretorian. eğer onlar bir kez daha fikir değiştirirlerse denge tekrar değişmiş olur.

    bir spekülasyon yapacağım bundan tam emin değilim,
    roma'daki ilk arena sahnesi biraz garibime gitti. scipio africanus'un yenilmez lejyonları diyor gelen adamların yarısı afrikalı çıkıyor. yani bu durumun göze batmaması imkansız, bilinçli bir şekilde yapılmış gibi. scipio roma'nın en eski ailelerinden geliyor nasıl adamlar zenci olabilir? africanus lakabı libya'daki kartacalıları yendiği için veriliyor. ki kartacalılar da beyaz. maximus'un grubunda ise - ki kendileri arenadaki oyuna göre kartacalılar olmuş oluyor - sadece bir zenci var. maximus adamlarına birbirinize yanaşın ancak öyle sağ çıkabiliriz diyor. maximus'un lakabı ispanyol. gruptaki en güçlü adam alman. ayrıca grupta bir de mhp'li bıyıklı türklere benzer bir adam var. o sırada birisi daha önce yanında vindobana'da yanında savaşmıştım diyor. vindobana neresi? viyana'nın antik ismi. anlamı nedir? keltçe windo beyaz anlamına geliyor, bona ise temel anlamına geliyor. burada vay anam vay neler dönmüş serhat moduna giriyor insan. çünkü vindobana'nın anlamını da yeni araştırdım daha, ama muhtemelen burda bir bit yeniği var diye hissetmiştim.
    vindobana. yani adam resmen avrupa ülkelerine bir araya gelin diğer ırklara karşı gibi bir anlam vermiş oluyor. karşısındaki toplum da muhtemelen mevcut amerikan toplumunu sembolize ediyor. muhtemelen sadece kendi kanı ile evlenmek isteyen zeki commodus da amerika'nın yöneticisi olan yahudileri temsil ediyor. amerika değil de avrupa kazanınca da çok sorun etmiyor. kimin çok kazandığı pek umrunda değil. ayrıca avrupa tarihine de çok hakim değil, hektor ile herkülü karıştırıyor, kartaca'da roma kazanmamış mıydı diyor, bana burada böyle bir vurgu varmış gibi geldi.

    edit: şimdi o halde commodus'u oynayan aktör yahudi olabilir diye araştırdım, hakkaten de amerikalı yahudi.
    joaquin phoenix

    proximo'nun da bir şeyleri simgelemesi lazım ama bir şey bulamadım. latince gelecek ay anlamına geliyormuş. avrupa kültürüne dair bir şey olması lazım. bir zamanlar marcus aurelius benim de omuzuma tahtadan kılıç ile dokunmuştu diyor.

    hagen ile scribe diyaloğu
    bir de alman(hagen) ile scribe denilen elemanın arasında bir diyalog var. bu sahne de çıkarılmış galba. alman'ın özgürlüğün nasıl alınacağı hakkında fikirlerini yansıtıyor. scribe nasıl özgür olurum diyor, alman "beni, numidian'ı, deserter'ı(maximus) ve hepimizi öldürerek kazanırsın, öldürecek kimse kalmadığında artık özgür olursun" diyor. scribe ben bunu yapamam diyor, alman ise "ama ben yaparım" diyor. sonrasında ise alman arenada ayağından yaralanıyor ve yönteminin başarısız olduğu ortaya çıkıyor. tarihte de gerçekten hagen'in ben tek siz hepiniz mantalitesi 2. dünya savaşında başarısızlığa uğruyor. maximus'un ise özgürlük için daha farklı bir stratejisi var, birlik olma yoluna gidiyor. proximo da "en çok veya en hızlı öldüren değil, kitlenin desteğini elde eden özgürlüğünü kazanabilir" diyor.

    son olarak arenaya maximus'un totemlerini gömen zenci kankasından bahsetmek istiyorum. tabi bu kısım biraz spekülasyon. sahne ahanda şu:
    zenci kanka

    ilk akla gelen anlamı, zenci maximus'a artık özgürüz, seni tekrar göreceğiz(göreceğim demiyor göreceğiz diyor, biz dediğin kim aga?) ama şimdi değil diyor(burada sırıtıyor). bana kalırsa işte burası senaryoyu yazanın imzası gibi bir şey. adam cumhuriyet fikrini arenaya yani kitlelerin eğlence aracına, yani sinemaya, yani sinema vasıtasıyla akıllara gömdüm ektim diyor. şimdi değil ama daha sonra cumhuriyet hayalini tekrar göreceğiz diyor.

    valla yaza yaza yoruldum. kendinize iyi bakın siz ey mert romalılar. roma invicta!
  • üzerinden 18 sene geçmesine rağmen, roma imparatorluğu askeri doktrinlerini en tarihsel gerçekliğe uygun şekilde yansıtan yapım olma ünvanını hala korumaktadır.

    açılış sahnesi gerek ordu formasyonu, gerek kostümler, gerek savaş taktikleri açısından antik roma dönemini yansıtan çekilmiş en gerçekçi sahnedir.
  • bu sabah ilk defa izlediğim film. bazı başyapıtları uygun anlar için bekletirim asla izlemem. film kusursuzdu ancak bir kısım beni rahatsız etti. maximus onca olaydan sonra lucilia'yı öpmemeliydi o sahnede. amacı karısının ve çocuklarının yanına gitmek olan adam orada başka kadını öpmez.
  • 2000 yılında en iyi film dahil pek çok oscar ödülüne layık görülmüş, fikrimce son 20 yılın en başarılı epik filmidir.

    bireysel bir rekabetin (ve sonrasında intikamın) zamanla; iktidar hırsı uğruna babasını katleden bir tirana karşı roma'nın yeniden cumhuriyet olması için verilen mücadeleye dönüşmesinin hikayesi.

    bir roma hayali vardı, gerçekleştiriniz.
  • sondaki teke tek dövüş sahnesindeki kulak kanatan yumruk sesi efektine rağmen muhteşem bir başyapıt olan film
  • “ı’m entertained laan!” diye bağırıyorum ilgili sahneye geldikçe.
  • stoicism(stoacılık) felsefesini az buçuk okuduktan sonra, tekrar izlemesi ayrı bir keyif oldu. çok güzel bir film.
  • darbeci bir generalin senatörlerle işbirliği yaparak meşru imparatoru öldürmeye çalışmasını anlatan bir film. üstelik bu generalin imparatorla arasındaki anlaşmazlık siyasi nedenlere dayanmıyor bile, tamamen kişisel bir mesele. bunları bilip hala maximus'un tarafını tutuyorsanız pes.
  • - sana sunduğum bu büyük onuru* kabul edecek misin?
    + bütün kalbimle, hayır.
    - maximus. (gücü ele geçirmek gibi küçük bir hedefin yok) işte bu nedenle bu görev sana düşer. siyaset senin ahlakını bozmadı.
hesabın var mı? giriş yap