• ben bahçeye göçmüş kedileri bulamadım hayatta, bekleyemedim de belki gelirler diye... oysa her kedinin içi göçmüştü, kuruyorlardı, kuruyorlardı sonra hurra bahçeye... tüm kuruntularını kusuyorlardı. ama dediğim gibi ben görmedim.
  • bilge karasu dan..kedilere benzeyebilseydik keşke. öyle diyesim geliyor sık sık, bu son
    yıllarda. yaşadıkları anın iyicene farkındalar gibi. bir şey bekliyorlarsa bir
    deliğin başında, onları oyalayıp oradan uzaklaştırmak pek güç. bildikleri bir
    yerde bildikleri bir iş görülürken, her gün seyrettikleri, kendilerince
    katıldıkları (anlayamadığımız, bakarak da bir işe katılınabilirliğidir) o işe
    sanki ilk kez bakacaklarmış gibi, uyuklamakta oldukları yerden kalkmağa
    üşenmeden gidip seyrederler yapılanları... uykularının hangi katındalarsa, o
    katın uykusunu yaşarlar.

    bizlerse, uydurduğumuz bir zamanla övünürken, her işimizi, her sözümüzü o zamanın akışı içinde ötede, ileride, gelecekte varılacak, bir noktaya varmak üzere yapılıyor ya da söyleniyor görürken, yapmakta, söylemekte olduğumuz şeyi unutuveriyoruz. bir ereğe yönelerek, bir erkek düşüne kapılarak giderken, sonraları -biz göçtükten sonra- yaşamımız, daha da ileri vararak, yazgimiz adı verilecek bir dizi anın her birinin biricikliğini, değiştirilemezliğini, yerine konmazlığını şuncacık olsun farketmiyoruz. (bu yaşamın bölük pörçük birkaç anısı bir iki yakınımızın belleğinde kalabilir ya, bunların bir süreklilik, bir anlamlılık taşımış olabileceklerini bilecek tek kişi
    -kendimiz- yokluğa karışmış gitmiştir artık). "farketmiyoruz" dedim, meğer ki gerçekten sonumuza yaklaşmış olalım. yanılmıyorsam, kimimiz (yolun oralarında) anlayıp öğreniyor kimi şeyi: susup dinlemeği örneğin... yaptığı, gördüğü, işittiği her şeyin ağırlığını bir yerlerinde duymağı; bir çocuk gülüşünün, bir güneş sızıntısının, bir gözyaşının avuçtaki yuvarlıklığını, ferahlatıcı serinliğini, sayısızlığını ya da sayıya gelmezliğini; mutluluğun, acıyı, sevinci art arda ayırım yapmaksızın yaşamak olabileceğini... hele biraz yaşlanılmışsa, görülen, işitilen, tadılan her şeye, geçmiş yaşantıların da gelip desteklik, yastıklık edebileceğini...
    ama kedi sever gibi sevmemeliyiz sevdiklerimizi.
  • (bkz: gece yayın)
  • bilge karasu'nun usta beni öldürsen e isimli hikayesiyle kült haline gelen kitabı.
  • okurken okumanın tadını dilinizde damağınızda hissedebildiğiniz öykü kitabı.her bir öykü ayrı ayrı mükemmel, ama gerçekten usta beni öldürsen e! hiç akıldan çıkmayacak.
  • "gunlerden deniz, sulardan sali, yururden vatos, yuzerden kedi..."
    bu cümleyi her nedense hafızama kazımış olan kitap.

    duru anlatım, enteresan sözcükler, hemen her öykünün merkezinde mutlaka bir hayvanın bulunması gibi noktalara dağıldı gitti aklım okurken.
  • (bkz: bilge karasu)
  • ataköy: kedi sahiplerinin olen kedilerini gomdugu semt.
  • zihni yoruyor bu kitap, yolunu yitirtiyor insanın, sadece cümleleri anlamak için kafa yormak yetmiyor bazen cümleleri keşfedip tamamlamakta gerekiyor, anladıktan sonra da zaten yeni keşfedilen yolların cazibesiyle bırakılamıyor elden.e bilge karasu klasiğinden de bu beklenir.
  • bilge karasu'nun öykü örgüsü konusunda kendini aşmış olduğu kitap. zihin yorar ama açar aynı zamanda.
hesabın var mı? giriş yap