• gökhan özen'in kendi kaleminden biyografisi:

    >>>1979'un 29 kasım sabahı dünyaya gözlerimi açtığım anda müzik için yazılmıştı kaderim belki de....kim bilebilirdi ankara'nın hasret kokan sokaklarından çıkıp gelecektim istanbul'a, müzik uğruna.... ardımda bıraktıklarım mıydı içimde sızlayan o ilk otobüs yolculuğunda, yoksa yollarına düştüğüm bu koskoca kentin içinde 'belki de yalnız kalacağım' düşüncesi mi...anılarımın bir intikamı mıydı sessizce gözlerimden düşen damlalar, yoksa geleceğime dair ektiğim başarı tohumlarını mı suluyordum her damlayla...<<<

    not: sen neyin kavgasını veriyosun arkadaşım?
  • jet ski ile kayboldugunda benzinin bittigini soyleyen, "ama benzin gostergesi vardi" diyen kisilere "ben yag gostergesindeki oil'i, fuel oil okudum, ondan karistirdim" diyen, jet ski'yi kalorifer kazani zanneden insan modeli.
  • tsunami felaketini nasıl oldu da kaçırdı aklım almıyor bir türlü. şahsen benim gözlerim o günlerde gazetelerde hep onu aradı, gazetelerin sağ alt köşelerinde "tsunamizede gökhan özen yaşadığı korku dolu anları bizlerle paylaşıyor" başlığı olmalıydı, gökhan özen ağlak bir halde ana haber bültenlerine, canlı yayınlara katılıp "çok korktum savaş abi, inanır mısın tam 7 tane cavs ayak ucumda 24 saat bekledi, ben bir palmiyede koala taklidi yaptım, na böyle piranhalar altımda uçuştu, bakın boxerımın haline! allah düşmanımın başına vermesin. salı günü kasetim çıkıyo tanıtım kokteylinde bilare anlatıcam zaten hepsini abi, saygılar" demeliydi.
  • zamanın behrinde işyerinden çıkıp atölyeye geçilmiştir. kardeşim gene üstesinden gelebilmek için malum yerlerimizi parçalamamız gereken bir heykel veya rölyef işi almış. prenses fiyona gibi gece ayrı gündüz ayrı yaşıyoruz. yine eşşek gibi sabahlamak gerekmekte. ebatlar büyük olunca içeride çalışma şansı olmadığından, sokak itlerinin bile tövbe edip kuyruğunu göstermediği gece ayazında bileğe kuvvet çalışma sürmekte.
    en az 2 ay çalışma isteyen iş için max 20 gün teslim süresi verip, alması gereken paranın 3'te birinden bile azına razı olan canım kardeşim için bendeniz gönüllü bir kalfa olarak, molalarda bir kenarda dızlayıp`:yere çömelip dirsekleri dizlerin üstüne sopa gibi koymak` alçı veya kile bulanmış parmaklarımın arasında bir gözümü kısarak sigaramı tüttürürken; ''ulan bu iş de bitsin çekip karşıma konuşacağım. enayi miyiz aslanım, neye çekiyoruz biz bu çileyi diyeceğim'' diye düşüncelere dalmışım. brandanın aralarından damlayan yağmur, soğumuş piza dilimleri, bira kutuları eşliğinde işi bitirmişiz. nakliyenin gelmesine 3-4 saat var, hava ağardı ağaracak. soğuk, uykusuzluk, kahve sigaradan zehir gibi olmuş damağım, işi zamanında bitirmenin keyfiyle rahatsız etmiyor artık. atlıyoruz arabaya kardeşimle. kafada planladığım konuşmayı çoktan unutmuşum. ‘’hazır mısın abla’’ diyor. ‘’durduğun kabahat oğlum’’ diyorum. ve son ses başlıyor bizim şarkı:

    boş lafla rüzgarlaaağğ
    çıkılmaaaaz bu yolaaa
    sen düz git ben zaten o yanna bu yannaaaağh
    yokluğun mertliği bozduğu dünyadaaaağğ
    sevmekse karşında buddalaaaağ buddalaaağğhhh

    her seferinde rutinimiz buydu. gökhan özen budala. tam da bizi anlatıyordu çünkü şarkı. seviyorduk o şaheserlerin replikalarını yeniden yaratmayı. o atölyede şartlar ne kadar kötü olursa olsun, zaman kısıtlı, para desen emeğin karşısında resmen pul ama yapıyorduk. alıcıya, etrafımızdakilere göre budalaydık. ama eve dönüş yolunda kardeşimin de benim de aklımızdan geçenler aynıydı. o atölyedeki sohbetlerde sanattan siyasete, geçmişimizden geleceğe ne tespitler, ne hayaller, geyikler çıkarırdık. başkalarına göre amelelik yaptığımız için, bize göre sadece sevdiğimiz için budalaydık. para da lazımdı tabi. yıllarca sürdü budalalığımız. ne michelangelo’lar, artemisler, medusalar geçti oradan. heykeller, devasa yağlı boya reprodüksiyonlar. gidip gelen bunca şey arasında tek sabitimiz gökhan özen’di.
    bizim için işler değişti. atölyede artık sadece kendi eserlerini yapıyor kardeşim. bense bambaşka bir şehre savruldum. yazdan yaza kalfalığım baki. hastalanmış duydum gökhan. kalp falan diyorlar. üzüldüm. dobarlan gökhan, bırahma olum gendini.

    edit: hazır mıyız budala
  • sitesine girdim az önce. gökhan özen aids'e savaş açmış. bu onurlu mücadelesinde nihat doğan ve esra ceyhan'dan kendisine destek vermelerini rica ediyorum. (bu arada kimse kusura bakmasın ama ben aids'in tarafını tutuyorum.)
  • ne olmuş buna böyle ya ömer ameliyatla ezel oldu bu kadar değişmedi amk.

    yok mu bunun hiç "y****k gibi estetik yapmışlar abi lütfen eski haline geri dön" diyecek bir eşi dostu yandaşı??!
  • tvde gördüm. eşi hamileymiş. mango aşeriyomuş kızcağız. allam zenginlik böle bir şey demek ki, bizim arkadaş var taze soğan aşeriyo. ancak onu aşerebiliyo yani.
  • bana önyargının ne kadar keskin olduğunu bir kez daha hatırlatan şarkıcıdır.

    kendisinin takipçisi değilim, hatta yakın zamana kadar hafiften bir kıl da kapardım kendisine; zira kendisi civciv isimli bir şarkının ve aynı şarkının klibinin sahibidir aynı zamanda. hatırlayalım:

    http://www.youtube.com/watch?v=wypk3qy9jyy

    bir dönem önceye kadar müzik algım gayet keskin bir dönüş ile yabancı metal / rock tarzına kaymış durumda olduğundan, bir kaç isim dışında türkçe müzik (özellikle pop) pek dinlemiyordum. yaşın hafiften ilerlemesi ile birlikte ve "bu ne lan kafa skiyo car car" düsturundan hareketle "kulağıma güzel gelen her şeyi dinlerim" felsefesine yöneldim. şarkı güzelse güzeldir hacı, kim söylerse söylesin dimi? hah işte, işin içine önyargı girince öyle olmuyor.

    geçen akşam arabada iş arkadaşlarımla eve dönüyoruz, eleman karışık cd yapmış. içinde de gökhan özen'in iki yeni yabancı şarkısı var. yüzü de aha şurda:

    http://www.youtube.com/watch?v=rzwywknx_oo

    önce hay dedim nerden çıktı bu civciv, ama şarkıyı dinledim lan dedim bi tuhaflık var bu işte, hoşuma gitti ya la şarkı. dedim bi daha çal bakim hele şu şarkıyı, bi daha dinledim. aha bugün de allah seni inandırsın sabah açtım 9'da, aldım loop'a arka arkaya dinliyorum.

    meğer adamın besteleri de güzelmiş (civcivi hariç tutuyorum yalnız hala. ufakat-ufakufakatta nedir allah aşkına gökhan özen?), sesi de sağlammış, yorumu da harikaymış. lakin ki bende oluşan kılkuyruk algısı yüzünden görmek nasip olmamış.

    demek ki neymiş? önyargı halkın kendi kendisini yönetmesiymiş.
  • bugün akşam gazetesinde okuduğum haber dolayısıyla kopmama sebebiyet vermiş insandır.kendisi hakkında yazan haber şu şekildedir:

    popçu gökhan özen'in yeni albümü 'benim için ne yaparsan' geçtiğimiz günlerde piyasaya çıktı. 12 şarkıdan oluşan albümün en ilginç çalışması ise sözleri ingilizce olan 'one more time' adlı şarkı. şarkının türkçesi, dinleyenleri şaşırtıyor; çünkü sözler bir kadının ağzından yazılmış. işte ünlü popçunun önümüzdeki günlerde yeniden düzenleyip, ünlü bir sanatçıyla düet yaparak yurtdışına açılmayı planladığı çalışmasının şaşırtan sözleri.

    bak ne istiyorsan bende var
    işte telefon numaram
    ara beni, beraber olalım
    ama sakın beni yanlış anlama
    bildiğin o gönül eğlendiren kızlardan değilim ben
    oğlum, seni özlüyorum, sen de beni özlüyor musun?

    şarkının sözlerinden de anlaşılacağı üzere gökhan özen bomba gibi bir çalışmayla ülkemizi en iyi şekilde temsil edecek gibi görünüyor. (bkz: ben kopmusum burda smiley nedir ki)
  • turkce tesekkur ettikten sonra kendisine "telaffuzum iyi mi" diye soran samantha fox'a "yeees..yeeeess.. of koooorss.. nat di best bat for di forst taym guud of koooors" diyen kaba adam. insan "inkredibil samanta yu ar emeyzing yu ar kuul ha!" filan der.
hesabın var mı? giriş yap