• kendisine bakılması öğütlenen. ve sık sık anımsadığım...

    dostları özlemle kucaklamayı unutma
    çocuk sevmeyi çiçek koklamayı unutma
    en zorlu anındayken bile kavganın
    gökyüzüne bakmayı unutma

    ataol behramoğlu
  • sokak lambaları rembrandt karanligi ile saten atlas cizirdarken geceler boyunca sevisesim geliyor, sabahina tasasim, oglenine uzanasim, aksamini izleyesim geliyor. mavi memeleri ile siyah koynuna yaslaninca pasli sputnikler yörüngelerine batiyor. duslerim tetanos oluyor.

    göğün yüzü değil ki bu.
  • 2 - 3 - 2. 2 - 3 - 2. bir şey keşfeden her çocuk gibi, ben de o bulutsuz kış akşamı, perdenin altından gökyüzünü izlerken bulduğum yeni oyuncağımı unutmamak için tekrarlıyordum evde yine annemden kaynaklanan bir huzursuzluk olduğu için. bir çocuğun aklı, biz yetişkinlerin unuttuğu kadar fazla erer ebeveyn ilişkilerine çünkü.

    2 - 3 - 2. yukarıya uzanmış kırmızı nokta, yanında mavi arkadaşı, hemen altlarında kemer gibi üç nokta ve altlarında biri kocaman iki mavi nokta daha. bundan okuldaki arkadaşlarıma bahsetmeyecektim. gökyüzünün şimdiye kadar hiç rastlamadığım kadar ilginç bir yer olduğunu farketmiştim.

    en akıllı arkadaşım babamdı. diğer hiçbir arkadaşımın anlamadığı şeyleri onunla konuşabilir, sorabilirdim. lego diye bir oyuncağın varlığını bilen ve eli darken bile bana alan, şimdi her gün konuşsak da öğretmenliğini özlediğim arkadaşımdı. ona anlattım gördüğüm şekli. onların yıldızlar ve gezegenler olduğunu söyledi, ama 2 - 3 - 2'nin ne olduğunu o da bilmiyordu.

    birkaç gün sonra, remzi kitabevi'nin bilim serisinden bir kitap daha aldı bana. ilki gemilerle ilgiliydi, yeni aldığı da gökyüzü.

    avcı'yı* tanıdım önce. köpeğini hiç bulamadım, ama kemerini, rigel'i ve betelgeuse'ü, isimlerini bilmeden sevmeye başladım. bulutsuz kış gecelerinde, oyuncağımdı onlar benim. küçücük, minicik bilyeler. diğer çocukların kepemeyeceği, zaten fazlasıyla salak oldukları için -geceleri sokağa çıkmaya iznimiz olsaydı bile- onlara göstermeyeceğim bilyelerim.

    o ince ama yaşımı aşan kitabı ezberledim. süpernovaları öğrendim. jüpiter'in, yani o küçük sarı noktanın dünyanın 375 katı olduğu yazıyordu o kitapta. uzay mekiğini anlatıyordu ve elimdeki lego setlerini birleştirip, bir uzay mekiği yaptım. ismini challenger koydum, çünkü 4 yaşımda evdeki siyah beyaz televizyonda izlediğim o muhteşem havai fişek gösterisini unutmamıştım ve bunun aslında bir gösteri olmadığını, henüz kavrayacak yaşta değildim.

    hiç bıkmadım gökyüzüne bakmaktan. uzak galaksilerin hayalleriyle mutsuzluğumu tedavi ettim ve avcı'yı hala çok seviyorum; 2 - 3 - 2 diye mırıldandığım geceler oluyor sokakta yürürken geceleri. bütün sevgililerim gökyüzünü kıskandı benden ve ne zaman dinlemeye meraklı birilerini bulsam, gözlerimde o çocuksu ışıltıyla uzay mekiklerinden, avcı'dan ve jüpiter'den bahsediyorum onlar "yeter" diyene kadar. anlattıkça farkediyorum ki, ne kadar büyürsek büyüyelim, uçsuz bucaksız yıldızların ortasında, küçük ve meraklı çocuklarız. bütün dünyayı keşfettik ve keşfettiğimiz her yerde savaşıp seviştik, nehirlerin yanına şehirler kurduk ve barış içinde yaşamayı öğrenmeye çalışıyoruz. artık geriye tek bir yer kaldı, gökyüzü.
  • "ellerinden gelse, gökyüzünü bile satarlardı."

    der theo angelopoulos'un kitera'ya yolculuk filminde biri.

    her şey bir gün gitse de elimden, gökyüzü orada biliyorum.

    ben e. king'in stand by me isimli şarkısına çok yakışan bir sözcüktür de aynı zamanda:

    "ne vakit ki baktığımız gökyüzü
    yuvarlanıp da düşerse
    ve dağlar, denize ufalanırsa..."

    her şeyin yok olma ihtimaline karşı gökyüzünün gücünü itiraf eder gibidir ben e. king. bu aşkın da gücüdür çünkü. aşk ne vakit bitecektir? ancak gökyüzü üzerimize doğru yuvarlandığında. demek böyle sevenler de var hâlâ?!

    sözcükler gökyüzünü (ya da seni) anlatmaya yetmez her zaman.
  • şamanizmde, altay şamanının tanrı ülgen’e seslenirken aynı cümlede bir ayrım yaparak; ''ulaşılmaz mavi gök '' ile gökyüzünü, '' erişilmez ak gök '' ile spiritüel göğü ve '' dönen yıldızlı gök '' tabiriyle de uzayı ifade etmek üzere kullandığı sonsuz küre. ilginç.
  • bir çiçek neden küstürür ki gökyüzünü?
    yeterince renkli olmadığı için mi,
    yoksa güzel kokmadığı için mi?
    halbuki insanlar da kimi zaman yitirebiliyor güzelliğini,
    onlar da...
    her neyse, niçin küser ki bir gökyüzü?
    öylesi güzel bir yerde
    herhangi bir şeye küsülebilir mi
    göğümün aydınlık yüzü?
  • genelde mavi kabul edilir. oysa, kutuplara yakın bölgelerde mükemmel renklere bürünebildiğini görmek, nadir de olsa mümkündür.*
  • onunla yalnız kalmak, insan olmanın ve insan olduğunu hissetmenin belki de tek yoludur.. her zaman temiz ve her zaman huzur verici. bazen kara bulutlar kaplasa da, ardındaki maviliği hissedebilirsin. ve oraya ulaşabilirsen kat etmen gereken çok az yol kalmıştır...
  • "küçükken 5 yıldızlı pekiyi'ye sevinen insandım ben, şimdi gökyüzü bile yetmiyor."
  • o, herkese aitmiş gibi görünen bir şeydir de,
    hiçbir şeye yüzü olmayanların bile bir "gökyüzü" vardır bu sayede...
hesabın var mı? giriş yap