• insanın usdışı, şiddet dolu, ilkel yanını ifade eder. carl gustav jung gölgesiyle buluşan yani bu karanlık tarafının farkına varan insanın, onu kötü ve dışarıdan, yabancı bir güç olarak görüp bastırarak değil, olduğu gibi kabul ederek benliğinin bir parçası olduğunu kabul edip anlayarak ruhsal yaşamını sağlıklı kılabileceğini düşünür.
  • basitçe kendimiz hakkında doğru olduğunu bilmediğimiz, içimizde olduğunu kabul etmek istemediğimiz bilinçsiz kör noktalarımızı, olası acı noktalarımızı barındıran, ya sosyal baskılar ya örf ve ananeler yada farklı sebeplerden dolayı kabul görmeyen dürtüler veya duygular nedeniyle kabul edilemez bulduğumuz parçamızdır.

    onu kötü olarak nitelendirmek için değil, onu farkındalığın ve bilincin ışığından ayırmak için “gölge” olarak adlandırılır.
  • analitik psikolojide çok önemli bir yeri olan gölge kavramı, kişinin bilmeyi tercih etmediği, bastırılan ya da reddedilen tarafını tarif etmek amacıyla kullanılan bir terimdir. gölge; kişiliğin gizli, bastırılmış, değersiz ve günahkar yönlerini ve de aynı zamanda uzun süre gömülü kalan veya hiç bilince erişmeyen içgüdüleri, yetenekleri ve ahlaki niteliklerini içermektedir. gölge kısmen adi, ilkel, uyumsuzdur yani tümüyle kötü değildir. çocuksu veya ilkel nitelikler içerse bile hayat verici ve insan varoluşunu renklendiren şekildedir. ancak uzlaşmak çok zordur. en büyük güç, gölge yanların kabulü ve onların benliğin bileşenlerine dahil olmasıyla gelir. yani gölge arketipi, bilinçdışının bir parçasıdır. dolayısıyla bu karanlık taraf bilinçli tarafla bir bütün haline gelmelidir. aksi takdirde kişi bireyleşme sürecini tamamlayamayacaktır.

    ''bir birey kendi gölgesini görebilmek için bir girişimde bulunduğunda, kendisinde bulunduğunu inkar ettiği ama başkalarında bol bol gördüğü özelliklerin, bencillik, zihinsel tembellik ve dağınıklığın, gerçek dışı hayallerin, utanç ve kötü niyetlerin, dikkatsizlik ve korkaklığın, para hırsının ve ihtirasların, kısaca kendi kendine ‘hiç önemi yok, bunu kimse fark etmez, ayrıca herkes yapıyor bunu’ dediği küçük günahların ayırdına varır-çoğu kez de bu nedenle utanır.

    eğer bir dostunuz sizi bir kusurunuz nedeniyle eleştirdiğinde içinizden bir öfke kabarıyorsa, tam o noktada bilincinde olmadığınız gölgenizin bir parçasının bulunduğundan emin olabilirsiniz.

    gölgenin dost mu düşman mı olacağı kendimize bağlıdır. gölge her zaman bir iç düşman değil, tıpkı birlikte yaşanılan diğer bütün insanlar gibi, durumun gereğine göre bazen boyun eğerek, bazen direnerek, kimi zaman da severek birlikte yaşamak zorunda olduğumuz bir varlıktır. gölge görmezden gelinir ya da yanlış anlaşılırsa düşmanlaşır.''

    carl gustav jung - man and his symbols

    insan, dünyaya bedensel ve ruhsal bir bütün olarak gelmiştir. fakat toplum, ironik olarak insanın bu bütünün tek bir tarafını yaşamasına izin vermektedir. bu sebeple toplum tarafından kabul görmeyeceğini düşündüğümüz her türlü şeyi isteyerek veya istemeyerek bilinçdışına itiyoruz. yani bu sebeple her insanın bir gölgesi vardır. gölgemizin farkına varmamız persona tarafından engellenmektedir. jung, bizi toplum içinde görünmek istediğimiz biçimde sunan persona arketipini başkalarıyla iletişime geçtiğimizde taktığımız maskeler olarak tanımlar. ne kadar parlak bir persona ile tanımlanırsak gölgemiz de o kadar karanlıktır. personamız ne kadar sağlam ve katı ise gölgemiz de o kadar koyudur. tam da bu nedenle gölge ve persona dengeleyici bir ilişki içindedir.

    (bkz: carl gustav jung)
    (bkz: arketip)
  • ikiz alevlerin, bam telidir.

    (bkz: #116323024)
  • just dropped in şarkısının bir kıtası bu kavrama tam olarak uymakta:

    "i pushed my soul in a deep dark hole and then i followed it in
    i watched myself crawlin' out as i was a-crawlin' in
    i got up so tight i couldn't unwind
    i saw so much i broke my mind
    i just dropped in to see what condition my condition was in"
    ----

    insanın gölgesini tanıyabilmesi için bir noktada onu kabul etmesi ve kişiliğinin bir parçası olduğunu kabul etmesi gerekiyor, bu hem bilinçli kısım için bir nevi yıkım/devrim hem de gölgenin baskın bilince dönüşmesi için bir risk. dolayısıyla doğruyu yapmak noktasında, neyin doğru olduğu konusunda etik arayışından vazgeçmiş, işine geldiği gibi yaşayan, düşünme tembeli insanların yapması halinde iyi sonuçları olmayabileceği kanatindetim.

    bu kişiler dışında tabii ki gölgenin bilinmesi ve tanınması insan için iyi, ve belki de gölgeyle uzlaşmayı da geçip o gölgeyi yenebilirsiniz bile... tabii ki yenmeniz gereken kısımlarını...
  • bilinçli olarak içinde bulunulduğunda, ve burada çok fazla zaman geçirilmediği sürece bence birey için faydalı olacaktır. nitekim insanın en doğal özelliklerinden birisidir saklama güdüsü, kötü olanlar için geçerli olduğu gibi iyi olanlarda da aynı durum var. sürekli tüm düşünce ve izlenimlerimizi aktarmayız.

    gölge arketipinde olmaya varoluşma, gelişme, sıkıntı durumları veya olayı değerlendirirken kötü düşünmeye daha yatkın olan düşünce yapımız sebebiyet verebilir. çoğu zaman ifade etmeyi tercih etmediğimiz durumlardır, kendi içimizde münakaşaya dönmeye müsaittir.

    ayrıca dürtülerini saklama ve bastırma arasında farklılıklar olduğunu düşünüyorum. duyguları sürekli baskı altında tutmak bir süre sonra kaotik bir patlamaya sebep olabilirken, saklama durumunda pasif diyebileceğimiz ihtiva etme durumu vardır.

    karanlıklar olmasaydı, nasıl çıkardık aydınlığa!
  • jung'a göre "gölgelerimiz" bizlerin gizli kişiliğini simgeler. sembolik olarak, her insanın gölgesi onun hayatla çatıştığı karmaşık yanını temsil eder. ancak gölgelerimizdeki çatışmalara bilinçli olarak bakabilirsek kendimizi tanıyabiliriz. bunun için jung; " başkalarında bizi rahatsız eden her unsur, kendimizi anlamamızı yardım eder." demiştir. bu yöntemle sadece kendimizi değil etrafinizdakileri de tanıma fırsatı buluruz.
  • analitik psikolojinin kurucusu carl jung, insanın kendinde kabul etmekte zorlandığı karanlık yönüne “gölge arketipi” der.
    persona görünen yüzdür. gölge ise görünmeyen yüz. gölge diğer bir deyişle insanın yüzleşmek istemediği karanlık tarafıdır. bilince kabul edilmeyen gölge, dışarıya, diğer insanlara yansıtılır, sorun onlardır, kötü olan da onlardır.
    gölge, saklı bir kişiliktir. insanın hayvan yönünü tanımlar gölge. arketiplerin en güçlü ve en tehlikelilerinden biridir. herkeste vardır, bende gölge yok diyen varlığını kabul etmiyordur. özellikle insanın kendi cinsiyetinden olan kişilerle ilişkilerinde ortaya çıkan en iyi ve en kötü yanlarının kaynağıdır. insanın toplumda varolabilmesi için gölgesindeki eğilimleri ehlileştirmesi gerekir. bunun için önce gölgemizi kabul edip, farketmemiz gerekir. bu ehlileştirme gölgenin isteklerini bastırarak onun gücüne karşı çıkabilecek bir persona geliştirmekle gerçekleşir. hayvansı eğilimini bastırmış kişi ‘uygarlaşmış, erdemli’ sayılabilir. kişi bunun bedelini duygusallığını ve kendiyle diyaloğunu köreltmek zorunda kalarak öder. içgüdüsel yeteneklerden yoksunlaşır. gölgesinden yoksun bir yaşam cılız ve ruhsuzdur. gölge ısrarı sever, personanın baskısına direnir. duymuşsunuzdur, bazen o güne kadar düzenli ve biçimsel yönden başarılı bir yaşam sürdüren birisi ansızın işini dağıtıp tekneyle dünya turuna çıkar. ya da eşini, ailesini terk edip farklı bir yaşam biçimine geçer. böyle kararlar bir anda ortaya çıkmaz. gölgenin bu tür istekleri genelde ara sıra ortaya çıkıp reddedildikten sonra güç kazanır ve eyleme dönüşür. ego ve gölge iş birliği yaptığında insan kendisini yaşam dolu ve canlı hisseder. çünkü ego içgüdüsel dürtülerin yolunu kapatmaz, gölgenin varlığını kabul eder, dürtüleri yönlendirir. bilinç dünyasını zenginleştirir.gölgesini reddetmiş insan sönüktür. içgüdüsel dürtülerinden de yoksun kaldığından güç durumlarla karşılaştığında yalnızlığa ve çaresizliğe kolay teslim olur. gölgenin içindeki saldırgan ve yıkıcı ögeler, bilinçli dünyada işler yolunda gittiği sürece bilinçdışında etkisiz bir durumda kalır. ama insan bir bunalım yaşamaktaysa ya da güçlü bir zorlanmayla karşılaşmışsa, gölge bu durumdan yararlanıp egoyu egemenliğine almaya çalışabilir. çünkü o aslında hiçbir zaman teslim olmaz ve pusuda bekler.
    gölge, kişinin karanlık dehlizdeki görünmeyen yüzüdür.bekler.bekler. zamanı geldiğinde o dehlizden çıkar ve gerçek yüzünü gösterir.menfaati bittiğinde ve menfaatlerin bittiğine emin olduğunda su yüzüne çıkar. elde ettiği iyilikler sona erdiğinde gölge, karanlık dehlizden uyanır ve dışarı çıkar.maskenin arkasından tek tek karaktersizlikler ortaya çıkar. nankörlük.vefasızlık. ahde vefasızlık.hayırsızlık.iftira.hainlik.
    gölgenin ipini koparırmışçasına özgürleşmesinin yaşattığı bayram genellikle kısa sürer, ardında bazı bedeller ödeterek. bazı durumlarda yaşam sürecinin yönünü değiştirecek kadar.

    persona, oyuncuların çeşitli rolleri canlandırırken taktığı maske anlamına gelir. jung, bu kelimeyi, insanın kendisi olmayan bir karakteri yaşaması anlamında kullanmıştır. başka deyişle, toplumun onayını almak için, insanın dış dünyaya karşı takıntığı maskedir. böyle bir maske insanın yaşamını sürdürmesi için zorunludur çünkü toplum bunu talep eder. hoşlanmadığımız kişilerle birlikteyken bu duygumuzu belli etmememizi, insanlarla iyi geçinmemizi sağlar. kişiler çalışma hayatında bunu daha çok kullanırlar ve evlerine gittiklerinde bu maskeyi çıkartırlar. bir insanın birden fazla maskesi olabilir. anne maskesi, iş arkadaşı maskesi, eş/sevgili maskesi, ebeveyn maskesi, arkadaş maskesi, kardeş maskesi… bunlar normaldir. belki çalışmayı hiç istemeyen birisiniz fakat çalışmak durumundasınız. bir işe girdiğinizde ofisin ortasında ‘’lanet olsuuuunnn ben buraya gelmeyi istemiyorum. evimde çocuklarımla vakit geçirmek istiyorummm.’’ diye bağırabiliyor musunuz? hayır cevabını duyar gibiyim, işte bu personadır ve kişinin hayatını idame ettirebilmesi için gereklidir. personanın kişiye sağladığı yararların yanında zararları da olabilir. bir kişi oynadığı role kendini çok kaptırır ve egosu bu durumla özdeşleşirse, kişiliğin diğer bir bölümü kenara itilir. böyle bir durumda insan kendisine yabancılaşır. aşırı gelişmiş personasıyla kişiliğin az gelişmiş bölümleri arasında çatışmadan ötürü sürekli gerilim yaşar. bu özdeşleşmeye şişme (inflation) denir. insanın aşağılık duyguları, yalnızlık ve çevresine yabancılaşma duyguları yaşamasına sebep olur. jung yaptığı çalışmalarla toplumda sivrilmiş insanların nasıl boşluğa ve anlamsızlığa düşebildiklerini anlama imkanı bulmuş.
    bu insanlar bir süre sonra (çoğunlukla terapi desteği ile) şimdiye kadar kendilerini kandırmış olduklarını ve gerçekten ilgilenmedikleri şeylerle ilgilenir göründüklerini fark ederler. kısaca persona, çevremizdekilerin bizi görüp tanıdıkları yanımızdır. çevredeki insanların “çok beyefendi”, “çok hanımefendi”, “çok saygılı”, “çok terbiyeli” , “çok uyumlu”, “herkesle iyi geçinen” vs tanımlamaları aslında gerçek kişiliğe değil, persona’ya atıfta bulunur. yani maskeye bakarak söylediğimiz sözlerdir bunlar.
  • analitik psikolojide kişiliğin karanlık, ilkel, bilinçdışı, topluma uyumsuz taraflarını anlatmak için kullanılan ve kökenlerini yin yang felsefesinde ve dahi hermesçilikten etkilenen maniheizm gibi diğer dinlerde de görebileceğimiz ruhsal yapıyı zıtlıkların bir birleşimi, birbirine uyum süreci olarak ele alan carl jung'a ait kavramdır. gölge genelde bilincin zayıfladığı nadir anlarda karşımıza çıkar. bu kimi zaman bir düş, kimi zaman bir öfke krizi, kimi zaman yoğun baskı altındayken, kimi zamansa alkol/narkoz etkisine bir an olabilir. bu zamanlarda kişi genelde kendini tanıyamaz veya yaptıklarına bir anlam veremez. kendisinin bu öteki yanına çok nadir şahit olur. zira gölge açığa çıktığında bilinçdışı ve bilinç arasındaki sınır zayıflar veya tamamen ortadan kalkar.

    jung'a göre dışarıdan oldukça nezih görünebilen insanların gölgesi bir o kadar güçlü olabilir. sağlıklı, yaratıcı, uyumlu bir kişilik için insan gölgesini iyi tanımalı bu karanlık tarafını aydınlık tarafıyla uzlaştırarak bütünleşme sürecine adım atmalıdır. iki zıt kutuptan biri diğerine ağır geldiği sürece sağlıklı bir kişilik yapılanması mümkün olmaz. gölge bastırılır, gizlenir, sürekli kapalı tutulursa birey yaratıcı bir yaşamdan yoksun kalır. haliyle in medio stat virtus yani orta yolu bulmak ve gölgeyle yüzleşmek gereklidir.

    bu arketip karşımıza yalnızca birey davranışları aracılığıyla çıkmaz. o her şeyin zıttıyla kaim olduğunu belirten kolektif yasanın bir tezahürüdür. gece ve gündüz , yin ile yang , habil ve kabil , faust ve mephisto gibi olaylar/karakterler gölge arketipinin yaşamdaki örnekleridir. faust

    özce gölge arketipi insanın bencil, öfkeli, manipülatif, narsist vb uyumsuz taraflarının tümünü temsil eder. kişi bu yanlarını ne kadar iyi tanır bunlarla uzlaşmayı başarırsa hayatın salt bir iyi ve kötüden değil, grilerden oluştuğunu anlarsa kendini keşfederek dolu dolu bir yaşam sürebilir. sanatta, sporda, bilimde ve başka bir çok alanda başarılar elde edebilir. dolayısıyla gölge, başta ne kadar ürkütücü görünse de içimizde kucaklanması, anlaşılması gereken arketipsel bir merkezdir.

    "ama gölge olmadan ışık, ışık değildir. ışıksız da gölge olmaz. ışık ve gölge birbirlerinin ayrılmaz parçasıdır. gölge, ışığı biçimlendirir. gölgeler onun güzel hatlarıdır." *

    (bkz: obscuris vera involvens)
    (bkz: in medio tutissimus ibis)
    (bkz: collective unconsciousness/@allanmandragoran)
    (bkz: gerçek yolculuk geri dönüştür/@allanmandragoran)
hesabın var mı? giriş yap