• bilginin goreceli oldugunu da savundugundan, tanimi yapilamayacak olgudur. kendi kendinin tanimini imkansiz kilar.
  • "gerçekler yoktur, yalnızca yorumlar vardır" diyen nietzche de aslında relativisme oldukça yaklaşmıştır.
  • aslında uzun bir entry yazıp saklamışım ama 4 gün önce kendime, en azından verdiğim dersler başlayana kadar, ki artık bir yüksek lisans ve bir doktora dersim var, sebepsiz, anlamsız ve gereksiz konuşacağım konusunda söz verdim. eylemlerim de aynı şekilde olacak. sözümü tutmak uğruna entry'yi bekletiyorum. anlamlı konuşmalara başladığımda septikler başlığına yazarım. zaten 1. sınıf öğrencilerinden bahsetmiş, onlara "marina abramovic'in imponderabilia'sı sanat eseri midir değil midir?" diye sorduğumu anlatmışım. artık doktora derslerinden bahsedeceğim, "marina" dediğim anda "abramovic mi?" diyecekler. ben de dirseğimi masaya koyup avuç içimi de yanağıma yaslayıp, başımı yavaşça eğeceğim: "peki neden abramovic? bana biraz bahsetsene" diyeceğim. çünkü tabii ki doktorant yetiştiren saygın bir hoca ancak böyle cevap verebilir.

    görecilik, ya da daha bilinen adıyla görececilik konusunda ise, tam şu anda, yazmak istediğim şu. inanıyorum ki, bir gün, bir gün olacak yani inanıyorum, göreciliğin bir durumun, niteliğin, olayın, eylemin "sana göre öyle, bana göre böyle, ona göre de şöyle" olduğuna inanmak olmadığını bilen birisiyle karşılaşacağım. buna artık küçücük kalmış, hani yol kenarlarında kendiliğinden çıkan minicik mor çiçekler varya, işte öylececik kalmış yüreğimle inanıyorum. biz felsefecilerin yürekleri gitgide minik bir çiçeğe dönüşüyor, bilmiyor olamazsınız. görecilik bilgiye dair bir şey değildir, ahlaka ve nasıl yaşam sürmek istediğinize dairdir. evet, sana elma tatlı geliyor, ona ekşi, bana altın tadında. görecilik bundan sonra başlıyor. soru şu: bunların hepsini doğru olarak mı kabul edeceksin yoksa doğru diye bir şeyin olmadığını mı kabul edeceksin?

    eğer birincisini yapıyorsan yaşamı, varlığı, değer çokluğunu onaylıyorsun demektir, ikincisini yapıyorsan hiçliği, nihilizmi, değersizliği onaylıyorsun demektir. seçimin gelip dayandığı nokta bu iki seçimin nasıl bir yaşam sunduğu ve ahlaki olarak size nasıl bir yol gösterdiğidir. nietzsche konusunda kararı size bırakıyorum. esaslı bir göreci, ki bunlar şüpheci yani septik görecilerdir, şunu yapıyor: ne her fikrin doğru olduğu ne de doğru diye bir şeyin olmadığı fikrini seçebilirim diyor. herhangi bir şey iddia edemem. aklını askıya alıyor. yargılar konusunda nasıl kademe kademe yukarıya çıktık gördünüz mü? elmadan buraya gelmek mükemmel. işte bu gerçekten mükemmel!

    size yargının askıya alınmasının gerekliliğinin 10 yolunu ya da 5 yolunu anlatabilirim. bu şu demek, size kim hangi iddiada bulunursa bulunsun bu 10 ya da 5 yolun bir tanesiyle mutlaka o iddianın karşısına aynı güçte zıt bir iddia koyabilirsiniz. ya da iddiayı şak diye kanıtlanamaz kılıyorsunuz. bunlara şüpheciliğin temel argüman yolları deniliyor. böylece karşınızdaki bir seçim yapamaz duruma gelir, tutulur. elinizdeki entelektüel gücü düşünsenize! ama tabii ki anlamlı konuşmak istemediğim için bu yolları uzun uzun anlatmayacağım. şeyi de söylemeyeceğim mesela. sorun nasıl yaşayacağımızı belirleme sorunuysa, yargıyı askıya alarak nasıl eyleyeceğiz? bu beni tamamen hareketsiz kılmıyor mu? düşünsene bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunu yargılayıp yargılayamayacağını yargılayamıyorsun. elbette bunun epey kurnazca bir cevabı var, ve bu cevap hayatta mutluluğa erişmenizi sağlayacak tek şey. üstelik bence bu cevap üzerine tüm liberalizm ve rorty'inin neo-pragmacılığı bile temellenebilir. bir daha bana birisi "ama bu göreceli bir şey" derse dirseğimi usulca masanın üzerine koyacağım, avucumu yanağıma yaslayacağım ve başımı yavaşça eğeceğim: "peki neden göreceli? biraz bahsetsene" diyeceğim. sonra da hiç dinlemeyeceğim. neden dinlemeyeceğim? yüreğimin yerine taşıdığım mor çiçek bir milim daha küçülmesin diye. başka neden olacak !
  • protagoras'ın "her şeyin ölçüsü insandır" düşüncesinden açılım kazanan relativizm epistemolojik anlamda göreli bilgiden dem vuran bir bakış açısı. ancak bilgiyi disiplinlere hapsedip , kullanılabilir olduğu zamana dek unutamıyoruz. yani demem o ki relativizmi bizim gibi düşünmeyeni anlamak, ötekini kabul etmek için referans olarak kullanabiliriz. kötü de etmeyiz belki böyle yapmakla. ama daha derine indiğimizde örneğin etike gittiğimizde kafa karıştırır relativizm.en azından benim kafamı...hiçbir şey hakkında ne iyi ne kötü diyemezsek; iyi ve kötü relativizmin rehberliğinde kişiye, zamana ve mekana göre değişirse yani ortak iyi ve kötü anlayışı kuramayacaksak hiçbir konu üzerinde, insan düşünmeden edemiyor. o zaman bir insan hayatını kurtarmakla, içinde insanlar yakılan ateşler yakmak arasında fark olacak mıdır?
  • bilginin kişilere, zamana, mekana göre farklılaştığı düşüncesidir. bu nedenle relativizmde tek bir doğrudan söz edilemez.
  • bütün bilgilerin göreli olduğunu öne süren öğreti...

    (bkz: görelilik kuramı)
  • birde bunun kültürel relativizm olarak adlandırılan bir kolu daha vardır.sosyolojide geçen bu kültür kolu kültürü o kültürün yapısı içinde tanımamızı sağlar.değer yargıları kullanılmadan anlamaya ve tanımaya çalışır.çünkü her değer ve norm bu kültür için anlamlıdır.eskimolar yaşlı insanları ölmek için soğukta bıraktıkları yada ayılara teslim ettikleri düşüncesi bize çok mantıksız gelse de o kültürün içinde açıklamak gayet basittir.eskimolar bu tür davranışları yiyecek stokları çok az olduğu zaman en zayıf yada yaşlıların dayanamıyacağını bildikleri için yaparlar.bu bir kültürel relativizmdir ve aslında eskimoların kültüründe grup bağlılığını anlamış oluruz.ulan düşündümde ne acımasızmış bu eskimolar kanada bi el atsada huzurevi falan yapsa yazık lan.
  • göreciliğin sınırsızlığında gezerken gündelik hayatta en sık karşılaşılan şeylere meftun oluyor insanlar. yokluktan, elde ne varsa abartılıyor. her şeyden kopuk bir karaktere, yaşama dair nesnel gerçeklikten bağımsız fikirlere sahip olduğunu zannettiren benlik yanılsamaları ve şeyler hakkındaki müthiş bilgisizlik hali sürüp gidiyor. görecilik, yaygın bir cahilliği meşrulaştıran bilişsel çerçeve olarak saltanatını sürdürüyor.

    göreciliğin saltanatı, saçmalıkları kamusallaştırıyor. temeldeki saçmalık, kişilerin asla kaynağını bilemedikleri duyularının, dünyaya dair algılarının, belirlenim altındaki zevk ve anlam dünyalarının bu kadar kamusal olması ve özgürlükle aynı şey olarak düşünülmesidir. ne yazık ki, rast geldiğimiz kamusal alanda yarışan saçmasapan göreci bakışlar dışında bir şeyin varlığı imkansıza yakın. göreci olmayanın anormal kabul edildiği bir gündelik deryadayız. burada, tekbenci faillerin aklı sıra, nesnelin yokluğu kanıtlanmıştır.

    ama sorun keşke epistemolojiyle sınırlı olsa. saçma göreci tutumları özgürlük zannetmek daha büyük sorunumuz. abartılmış benlikler, yüce kimlikler içinde kişinin zorunluluk ilişkilerinden ve verili bağlarından sıyrılarak ne hissedebileceğini, yaratabileceğini bilmediği; sarsılmaz biçimde inandığı öznel duyuları dışında dünyaya dair gözlemlenmeyen gerçeklikler hakkında bir meraka sahip olmadığı bir yaşam kurgusunda hareket etmesi özgürlük değildir. olsa olsa tuhaf, tutarsız bilinç hallerinin birbiriyle girdiği çatışmadır. edilgen, yönlendirilen bedenlerin sınırsız bir özgüvenle kendini kamusal alanda sahnelemesidir. ama bilinçleri mutlak doğru kabul etmek dururken bunun aksine ihtimal vermek kimin umrunda, değil mi?
hesabın var mı? giriş yap