• sadece boktan olsa iyidir, kabuslar ustu kabustur. kizimin ve oglumun öldugunu gormustum ve hala yasiyordum. hayatimda, ruyanin icinde ya da disinda boyle bir aci hissettigimi hatirlamiyorum. sanki diri diri etimi kesiyorlardi ama, ben bunun acisini ruhumda hissediyordum. ellerimi, kollarimi, tek tek parmaklarimi kesiyorlar gibi, canli canli derimi yuzuyorlarmis gibi korkunc bir aci. aglayarak uyandim zaten, titreyerek. kabus oldugunu anlamam bir kac saniye surdu. sonra gidip odalarina bakip uyuduklarini gorunce sukrettim.
    allahim kimseyi ne ruyada, ne gercekte evlat acisiyla sinamasin...
  • tanıdığım biri boğulmuş, havuz kenarında bilinçsiz yatıyor. hayata döndürmeye çalışıyorum. hırıltılar çıkarıyor, titremeye başlıyor. ardından hareketsiz kalıyor. "aha" diyorum, "ölüyo". yardım çağırmak için kalkacak olduğumda elini kaldırıp kolumu tutuyor. birden seviniyorum yaşıyor diye. sonra aniden yüzü bembeyaz kesiliyor, boğazındaki damarlar morlu yeşilli görünür hale geliyor. ilkinden kat kat büyük bir umutsuzluğa kapılıyorum.

    bu sırada aç karnına uyumuşum. haliyle rüyamda da açım. havuzun kenarında bir kova dolusu kızarmış tavuk görüp yumuldum. bitince yerde yatan şahsın yanına döndüm.

    şahsı alıp içeride bir yere götürüyor, yatağa yatırıyorum. kollarında, bacaklarında ara sıra kasılmalar oluyor fakat kendisi halen bilinçsiz. saatler geçiyor, kafayı sıyırmak üzereyim "acaba yaşayacak mı?" diye. bu sırada vücudu iyice morarıyor, yer yer çürümeler başlıyor fakat kasılmalar hala devam ediyor. bir ara gözlerini hafifçe açıp hırıltılar çıkararak doğrulmaya çalışıyor. gidip arkasına yaslanmasına yardım ediyorum. karşısındaki kitaplıktan bir kitabı işaret ediyor eliyle, gidip getiriyorum. bir sayfayı açıp bana gösteriyor. sayfada bir mezar taşı ve taşın üstünde onun ismi var. öleceğini anlıyorum. uyanıyorum.

    gördüğünüz üzere bu kabusun en boktan yeri tavuklar. yüzyılın kabusunun orta yerine kfc reklamı alan bilinçaltımı sikeyim.
  • okuduğum üniversite belediyeye bağlandı. rektörü de melih gökçek oldu. aynı zamanda kantini işletiyordu. okul güvenliği zabıtalardan sorumluydu.

    (bkz: uyumaktan korkmak)
  • küçükken azrail gelirdi habire. tabi azrail olduğunu söyleyemem tam olarak, ama suratı olmayan oraklı, pelerinli biri. ve bunun karabasan olduğunu öğrendim sonraları. çünkü sesim çıkmıyor ve kıpırdayamıyordum, ve aynı gerçek gibiydi. en korkuncu tırnaklarını sırtıma takıp beni götürüşü olurdu. artık arasıra geliyor. küfür edince gidiyor. şerefsiz.
  • eve kagit geliyor diplomaniz iptal edilmistir diye, ilkokul 1'den okumaya basliyorum yeniden.
  • keman çalıyorum. keman çalmayı bilmediğim bilgisi gerilerden beni dürttüğü halde, öylesine kendimden emin biçimde çalıyorum ki bunu yapabiliyor olmak beni şaşırtmıyor. müziği, inişli çıkışlı ve beni büyüleyen tınıların her birini net biçimde duyuyorum. çok mutluyum. hem çalan melodinin etkisiyle, hem de (ve velki de en çok) bunu benim çalıyor olmam yüzünden. sonra kendimden geçmiş ve etrafa bakarken, çaldığım şeye bakmak istiyorum. kemanıma. önce elimde tuttuğum yaya bakıyorum. yay uzun ve keskin bir cam çubuk. kolumda ise kemanın gövdesi yok. kolumun kendisi bu görevi üstlenmiş. bu masalsı müziği kendi bedenimle bir cam parçası yardımıyla çalmışım. parçalanmış ve kan içindeki koluma bakıyorum.

    (bütün boktan kabusların ortak özelliği, rüyanın ilk yarısında kişinin kendini mutlu hissetmesidir belki de. rüyayı kabusa çeviren şoku şiddetlendirmek için beynin olağanüstü ve sinsi çabası. rüya ile gerçeğin farkı nerede karıştırıyor işte insan bazen. )
  • arkadaşlarımla muhabbet ediyorum rüyamda, gayet normal, günlük muhabbetler. sonrasında yaşlı bir teyze geliyor yanıma, boyu 1.40 cm ya var ya yok. hatta direk yok. boyu yok kadının. sadece ağırlığı var. evrende bir yer kaplıyor ama, o yere boyu dahil değil. neyse anladınız işte. geliyor bu, bastonuyla dürtüyor beni ve ağzından o lanetli kelimeler çıkıyor...

    "benimle çıkar mısın?"

    insan rüyada bile olsa o anda aklından milyonlarca şey geçiyor azizim... teyzenin yaşı, milf kategorisi eşiği, bastonun göte girme ihtimali, ancelina coli (bu kafada sabit zaten)... düşünceler kafada fıldırı fıldırı dönerken ağızdan tek kelime çıkıyor, "hayır"...

    halbuki şimdi düşündüm de "bn sni nine olrk gryorum cnm yha, nine olrk kalalm" , "kafam çok karışık tiyze bilemiyorraam" gibi daha hafif red cevapları kullanabilirmişim aslında. hayvanlık etmişim evet.

    neyse o an o sahne bitiyor kafamda ve diğer sahneye bir tır garajında başlıyoruz arkadaşlarımla. yine normal bir konuşma geçerken aramızda (tır garajında normal konuşma, beyin kıvrımlarımı skiym) sırtımdan birisi bir şey ile dürtüyor. arkama dönüyorum ve aynı tiyze'yi şeffaf bir şekilde görüyorum. tiyzenin üstünde gecelik falan yok. tiyze direk şeffaf. ölmüş. hemen bi "nanıskim" çekiyorum tabi. ve teyze halen içimde yara olan o cümleyi söylüyor bana;

    "niye reddettin lan göt"

    bilemedim teyzem... bilemedim :..(
  • bir cumartesi gecesiydi uyuduğum ve rüyamda da aynı cumartesi gecesi, saat 3-4 gibi evimde, yatağımda uyanıyorum. mutfaktaki balkon kapısı açık kalmış, şiddetli rüzgar esiyor dışarıda, onu kapatmaya gidiyorum mutfağa. dışarıda her zaman gördüğüm karşı blokları görüyorum, bir tekinin bile ışığı yanmıyor, normalde tek tük de olsa yanar hep. elektrik falan mı kesildi acaba diyorum ama üzerinde durmuyorum. rüzgar çok şiddetli, cereyan yapıyor, normalde de hep yapar tuhaflık yok, sadece bu sefer aşırı. kapıyı kapatmaya çalışıyorum, ağzıma dolan saçlarıma kadar çok berrak ve detaylı bir gerçeklik var rüyada. kapıyı itmeye çalışırken camından loş mutfağın içi yansıyor ara ara, her şey olması gerektiği gibi, normal... ken o yansımada bir kitapla göz göze geliyoruz bir anda. böyle 60 cm x 30 cm gibi boyutlarda, siyah, kalın, üzerinde ince harflerle adı yazılı, ulysses... altıma sıçırtan an da bu, kitap bildiğin bana bakıyor. o hissi tarif edemem, çok net bir bilinçlilik ve keskinlikle beni izliyor kitap ve kapı camındaki yansımada göz göze geliyoruz. aklım çıkıyor, içeri dönüyorum hemen ama öyle camdan yansıyacak bir yerde kitap mitap yok, bildiğin her zamanki mutfağım. kalbim gümbürdeyerek kapıyı kapatma işine dönüyorum hemen, kapatıp yatağa koşup saklanıcam. bi taraftan kapıyla cebelleşirken bi taraftan korkarak camdaki yansımalara bakıyorum hep. evin içinde adamlar görüyorum bu kez. 4-5 kişiler, bir örnek giyinmişler resmi görevli ya da başka türlü, tekinsiz adamlar. eşyalarımı karıştırıyorlar içeride... panikten nefes alamıyorum. kalbim gümbür gümbür ama şimdi yatağımdayım. adamlar içerde!!! nasıl yatağa geldim bilmiyorum ama hiç ses yok, mutfak kapısı çarpmıyor. rüya mıydı? dudağımı ısıyorum, yok uyanığım. rüya nerede başladı, hangisi gerçekti uzunca süre ayırt edemiyorum. bak üç dört ay olmuştur bunu göreli neredeyse, hala o kitabın bakışlarının etkisinden kurtulamıyorum.
  • elinde bir makinali tüfekle arnold schwarzeneger tarafindan bakirköy meydaninda kovalanmis ve kizlar tuvaletine kaçmistim. kendisi erkek oldugu için içeri giremiyordu. elinde o koca makinali, uyanana kadar tuvalet kapisinin önünde beni beklemisti.
  • eski sevgili ile seneler sonra bir kafede yeniden buluşuyorum. saatlerce konuşuyoruz. elektriklenme oluyor, kıvılcım çakıyor, ortam gittikçe ısınıyor. küllerinden yeni bir aşk doğuyor sezaryenle. aynı hataları yapmayacağımıza dair birbirimize söz veriyoruz. unutmadan ekliyor masadan kalkarken:

    – ama bu sefer her şeyi iyi düşünelim, iyi planlayalım. ne zaman ayrılacağımıza da şimdiden karar verelim bir tanem...

    (bkz: ebenin amı)
hesabın var mı? giriş yap