• kotikçilerin bile içmeye cesaret edemeyecekleri şekilde götten çıkan kotik (bkz: gotten içilen sigara çıkmış).
  • heavy metal, punk, reggea gibi bilimum müzik türleri ve/veya altkültürler arasında bakıldığında en büyük haksızlığa uğrayan türdür.

    çok da basittir bunu anlamak:
    diğer türlerde zaman içinde gelişen müzik ve fan yapısına bakarsanız, evet, bir tıpatıplık bulunamaz ama mutlaka doğuşuna, ham haline, atalarına duyulan bir saygı vardır, o türün sözcüsü olmak, o türün gereklerini üzerine giymek*, "ben x'im arkadaş!" (x= punk, metalci, etc...) demek için bazı şeyleri bilmek, en azından bahsedebilecek kadar içinde olmak gereklidir.

    işte bu temel ortak bölen gothic müzikte * yoktur efenim!
    (bkz: tespit anı).
    yoldan çevireceğiniz averaj bir dantelli kişiye joy division deseniz alacağınız tepki, rasta saçlı birine bob marley deyince alacağınız tepkinin yakınından geçmemekte, ilginçtir, averaj bir televole anında en vıcığından bir mankene atatürk'ün doğum tarihini sorunca alacağınız tepkiye daha yakın kalmaktadır.

    sebep olarak birkaç olasılık sayılabilir belki.

    goth türe gönül verenler tarafından bile yeri geldiğinde, karanlık, çaresizlik, yalnızlık gibi hakim temalar yüzünden adolescent bir akım olarak görülebilmektedir. belki de buradan hareketle, her dönemin ergen ruh halindeki değişimlerden doğan eklentiler goth'u bu hale getirmiştir. eğer 90lardaki eklentilere neo denseydi, 2000lere ne denecekti? bunun sonu yok gibi görünmektedir.

    gothic'in şanssızlığının bir diğer sebebi, işin görselliğinin ziyadesiyle zengin olması ve zaman zaman (ve hatta belki çoğu zaman) müziğin önüne geçmesi de olabilir. belki istiklal caddesi'nde uzun eteklerle gezen hanımkızlarımıza ağır ritimler ve tok vokaller, uzun etekler ve mor kurdeleler kadar ilginç gelmemektedir de, annesinden "ne bu halin evladım?" işitmek daha ilginç gelmektedir. bu da bir olasılıktır.

    daha yerel olan diğer bir olasılık ise bu müziğin türkiye'ye girişinin orjinal haliyle değil de, başka bir müzik türüyle buluşmuş haliyle olmasıyla ilgisi olabilir: 80lerin başında özellikle ingiltere goth ile yıkılırken, burada bizler metal ile fazlasıyla meşguldük, buradaki alternatif scene'in kifayeti tek bir şeyi taşımaya anca yetiyordu, dolayısıyla bir sürü "başka şey arayan" insan, "başka şeyler" ile metal rüzgarı sayesinde tanış oldu, dibini araştırıp öğrenmeye de tenezzül etmedi. dolayısıyla gothic deyince moonspell'in, theatre of tragedy'nin adı geçebilir oldu.

    her halükarda durumu birazcık gıcık bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim, hatta son bir dinozor yorumu eklemeden de duramayacağım sanırım, günahı boynuma:
    "bizim zamanımızda insan "ben x'im" demeden önce bi durup düşünürdü, şimdi herkes haftalık bazda bile x olabiliyor. ahlak sükut etmiş..."

    bonus:
    (bkz: ilerleyen yaşlarda baş gösteren muhafazakarlık)

    zaman içinde gelen tepkisel edit:
    müzik yayını diye geçinen blilboard dergisi the doors'u gotik müziğin atası yaptı ya, artık hayatta kalsam da gam yerim. the horrors da gotik grubuymuş bu arada, netekim hayko cepkin kişisi de gotikmiş, gotikler kendilerini kedi kız makyajı yapmadan rahat hissetmezmiş, vesaire vesaire...
    oy oy, tey tey vay vay anam vay...
  • got sanatı ya da barbar sanatı olarak da anlamı vardır.italyanlar roma imparatorluğu döneminde dünyanın bir numaralı gücülerken, alman kabileleri got ve vandalların topraklaarını işgali nedeniyle büyük bir öfke duymaktaydılar. bu yüzden aydınlanma devri yani rönesans ile yıkılış dönemi arasındaki döneme, buna sebep olanların isimlerini,got ve vandalları koydular.got sanatının dışında, güzel şeylerin yıkılıp yakılmasına da vandallık demişlerdir.
  • türkiye'de örneğini haydarpaşa garı olarak gösterebileceğimiz keskin bir mimari akım. tabi sözkonusu bina ortaçağa ait değil, 19.yy.da "reprise" olmuş ikinci dönem gotik mimari dönemine aittir.
  • bizdeki yansımaları *kaya özkaracalar'ın gotik kitabında incelenmiştir.
  • (bkz: götik)
  • kaya özkaracalar'ın gotik kavramını, dünyada ve türkiye'de (!) sinema, edebiyat, müzik, televizyon, çizgi romanlardan oluşan kilometre taşlarıyla anlattığı başucu kitabı. 80 sayfa, diğer epokhe kitapları gibi ufak tefek.. bir solukta okunnup bitiriliyor, tadı damakta kalıyor, keşke biraz daha yazsaymış dedirtiyor..

    adet yerini bulsun,
    epokhe kavramlara devam edecek...
  • kelimenin etimolojik olarak miladdan sonra 5. yüzyıl civarlarında iskandinavya dolaylarından çıkıp gelen ve roma imparatorluğu'na bir süre kök söktüren (ve böylece kendi sonlarını da hazırlayan) germenik ırk goth'lardan geldiği aşikardır. fakat bu kelime sonraları farklı anlamlar da kazanmıştır. ingiliz medeniyeti politik anlamda rakipleri olan fransa ve ispanya'ya olan köksel ve ruhsal üstünlüğünü kanıtlamak için "gothic"i kendine sıfat bile yapmıştır çook eskilerde. (tabi ingiliz ırkının ataları kahraman jutelar ya da gete'lerden de ilham alınmış olabilir burda) ama yine de gotik kelimesi tarihte uzun bir süre "barbar", "yaban", "sivilize olamamış" anlamlarında olumsuz bir sıfat olarak kullanılmıştır. ilkel ve dar kafalı insanlarla/ülkelerle özdeşleştirilmiştir. hele hele sonraları 18. yüzyıldarasyonalizm ve sanayileşmeyle beraber gotik artık olumsuzdan da çıkıp küçük düşürücü bir sıfat olarak kullanılmıştır. o dönemde kendilerini medeniyetin doruklarında, "biz olduk artık" havalarında gören avrupa toplumları, kendilerini fazla kaptırdıkları bu mantık ve bilim gerçekleriyle gotik edebiyatı (ya da daha genel anlamıyla "romans"ları) yerin yedi kat dibine gömmüştür. okumanın bir insan ihtiyacından ziyade toplumsal sınıflara göre yazıldığı çizildiği bu dönemde burjuvazi, tıpkı kendi akıllarının erdiği tek şey gibi "yararcılık" kokan romanlara yönelmiş, romanlar neredeyse "standart edebi eser"ler konumuna gelmiştir. (hatta ilk dönem romanlarında protagonist bir hana girerken yazar "şu han bilmemne şehrinin bilmem ne sokağında. konaklamak için ideal gidin görün." gibisinden direk okuyucunun gerçek hayatında işine yarayacak notlar yazarmış) ama bu aşırı gerçekçilik ve "ne görüyorsam o var"cılık bir süre sonra insanoğlunu tatmin edemeyecek düzeye gelmiştir. çünkü insanlar maneviyatlarını, hayalgüçlerini ve yaratıcılıklarını daha fazla aç bırakamamıştır. (bir nevi sentimentalizm ya da agnostizme yönelme isteği) edebiyat ve genel olarak sanat kendini bu açmazdan kurtaracak yollar ararken romantizm gümbür gümbür gelmiştir. endüstriyel şehir hayatının, bununla beraber doğan toplumsal sınıf ayrılıklarının ve haddinden fazla yararcılığın insan ruhunu bozduğuna, toplumları giderek çürüttüğüne inanan bu edebi akım giderek yayılmış, çoğunluğun genel tavrı haline gelmiştir. hayalgücü ve duyguların tekrar yükseğe çıkmaya başlamasıyla gotik edebiyat ta uyarılıp yattığı mezardan çıkmıştır nihayet. en fazla amerika olmak üzere avrupa'da bu yazına gereken önem verilmeye başlanmıştır artık. bu periyoddan viktorya dönemine kadar özellikle ingiltere'de çok güzel tadından yenmez eserler çıkmıştır. sonraları yine ait olduğu gölgeye çekilecekken yirminci yüzyılda yeni bir ivme kazanmıştır gotik. çernobiller, kirlilik problemleri, dünya savaşları derken tüm dünya toplumlarının kapıldığı karamsarlık havasından kaynaklanıyor olsa gerektir bu. çünkü gotik bu yaşamı sorguladığı gibi ölümü ve diğer dünyaları da merak eder. meraktan da öte bundan haz duyar. insanın görünen kısmından ziyade sinik ve kaotik yüzlerini irdeler. bu yüzden yirminci yüzyılda karamsarlığın ve içselliğin sembolu haline gelmiştir gotik. sadece edebiyatla kalmamış, sinemaya (malum, tonlarca gotik film), müziğe (gotik rock, gotik metal, endüstriyel gotik vesaire) ve modaya da (taş gibi gotik hatunlar, kendilerini crow sanan satanist zibidiler) sıçramıştır. günümüzde "gotik nedir?" sorusuna insanların önce bir afallaması, "nasıl anlatsam?" demesi de bu yüzden zaten. gotikçi takılan deviantart kızlarına göre o bir yaşam tarzı, o bir mod, o bir dünya, o bir duygu. ne bilim. gotik işte.
  • kelimenin etimolojik olarak miladdan sonra 5. yüzyıl civarlarında iskandinavya dolaylarından çıkıp gelen ve roma imparatorluğu'na bir süre kök söktüren (ve böylece kendi sonlarını da hazırlayan) germenik ırk goth'lardan geldiği aşikardır. fakat bu kelime sonraları farklı anlamlar da kazanmıştır. ingiliz medeniyeti politik anlamda rakipleri olan fransa ve ispanya'ya olan köksel ve ruhsal üstünlüğünü kanıtlamak için "gothic"i kendine sıfat bile yapmıştır çook eskilerde. (tabi ingiliz ırkının ataları kahraman jutelar ya da gete'lerden de ilham alınmış olabilir burda) ama yine de gotik kelimesi tarihte uzun bir süre "barbar", "yaban", "sivilize olamamış" anlamlarında olumsuz bir sıfat olarak kullanılmıştır. ilkel ve dar kafalı insanlarla/ülkelerle özdeşleştirilmiştir. hele hele sonraları 18. yüzyıldarasyonalizm ve sanayileşmeyle beraber gotik artık olumsuzdan da çıkıp küçük düşürücü bir sıfat olarak kullanılmıştır. o dönemde kendilerini medeniyetin doruklarında, "biz olduk artık" havalarında gören avrupa toplumları, kendilerini fazla kaptırdıkları bu mantık ve bilim gerçekleriyle gotik edebiyatı (ya da daha genel anlamıyla "romans"ları) yerin yedi kat dibine gömmüştür. okumanın bir insan ihtiyacından ziyade toplumsal sınıflara göre yazıldığı çizildiği bu dönemde burjuvazi, tıpkı kendi akıllarının erdiği tek şey gibi "yararcılık" kokan romanlara yönelmiş, romanlar neredeyse "standart edebi eser"ler konumuna gelmiştir. (hatta ilk dönem romanlarında protagonist bir hana girerken yazar "şu han bilmemne şehrinin bilmem ne sokağında. konaklamak için ideal gidin görün." gibisinden direk okuyucunun gerçek hayatında işine yarayacak notlar yazarmış) ama bu aşırı gerçekçilik ve "ne görüyorsam o var"cılık bir süre sonra insanoğlunu tatmin edemeyecek düzeye gelmiştir. çünkü insanlar maneviyatlarını, hayalgüçlerini ve yaratıcılıklarını daha fazla aç bırakamamıştır. (bir nevi sentimentalizm ya da agnostizme yönelme isteği) edebiyat ve genel olarak sanat kendini bu açmazdan kurtaracak yollar ararken romantizm gümbür gümbür gelmiştir. endüstriyel şehir hayatının, bununla beraber doğan toplumsal sınıf ayrılıklarının ve haddinden fazla yararcılığın insan ruhunu bozduğuna, toplumları giderek çürüttüğüne inanan bu edebi akım giderek yayılmış, çoğunluğun genel tavrı haline gelmiştir. hayalgücü ve duyguların tekrar yükseğe çıkmaya başlamasıyla gotik edebiyat ta uyarılıp yattığı mezardan çıkmıştır nihayet. en fazla amerika olmak üzere avrupa'da bu yazına gereken önem verilmeye başlanmıştır artık. bu periyoddan viktorya dönemine kadar özellikle ingiltere'de çok güzel tadından yenmez eserler çıkmıştır. sonraları yine ait olduğu gölgeye çekilecekken yirminci yüzyılda yeni bir ivme kazanmıştır gotik. çernobiller, kirlilik problemleri, dünya savaşları derken tüm dünya toplumlarının kapıldığı karamsarlık havasından kaynaklanıyor olsa gerektir bu. çünkü gotik bu yaşamı sorguladığı gibi ölümü ve diğer dünyaları da merak eder. meraktan da öte bundan haz duyar. insanın görünen kısmından ziyade sinik ve kaotik yüzlerini irdeler. bu yüzden yirminci yüzyılda karamsarlığın ve içselliğin sembolu haline gelmiştir gotik. sadece edebiyatla kalmamış, sinemaya (malum, tonlarca gotik film), müziğe (gotik rock, gotik metal, endüstriyel gotik vesaire) ve modaya da (taş gibi gotik hatunlar, kendilerini crow sanan satanist zibidiler) sıçramıştır. günümüzde "gotik nedir?" sorusuna insanların önce bir afallaması, "nasıl anlatsam?" demesi de bu yüzden zaten. gotikçi takılan deviantart kızlarına göre o bir yaşam tarzı, o bir mod, o bir dünya, o bir duygu. ne bilim. gotik işte.
  • sınav günleri olsun, yağmurlu günler olsun, garip insanlar olsun yerine göre rahatlıkla kullanılabilen son derece uyumlu joker kelime
hesabın var mı? giriş yap