• gotik terimi, 12.yy ortalarında kuzey fransa'da başlayan ve sonrasında diğer avrupa ülkelerine yayılan sanat üslubu için kullanılmaktadır. gotik üslupta inşa edilen yapılar, inşaat teknolojisi bakımından antik dönemle yarışıp, onu geçebilecek duruma gelmiştir. böylece gotikle beraber bütün avrupa ortak bir üsluba sahip olmuştur. bu üslup aynı zamanda meksika, filistin ve kıbrıs gibi yerlere de ulaşmıştır.

    gotik sanatın oluşumuna katkıda bulunan 3 önemli gelişme olmuştur:

    -ingiltere ve fransa'da ortaya çıkan güçlü monarşiler
    12.yy'da fransa'da kraliyet otoritesi gittikçe güçlenmiş ve gotik katedraller kilisenin olduğu kadar kraliyetin de gücünü yansıtmıştır. avrupa’da, siyasi alandaki başlıca değişimlerden birisi, ulusal devlet bilincinin gelişmesi olmuştur. yani çeşitli toplulukları ortak bir kültür ve dil etrafında toplamaya dayanan bir devlet bilinci kendini göstermiştir. böylece, ingiltere ve fransa’da güçlü monarşilerin ortaya çıkmıştır. bu katedraller aynı zamanda kralların hem taç giydiği hem de gömüldüğü yerler olmuştur.

    -ticaretin gelişmesi ve kentlerin canlanması
    gotik katedrallerin inşası büyük bir maliyet kaynağı gerektirmiştir. geç ortaçağda kentlerin ekonomik anlamda canlanmasına neden olan en önemli olay akdenizde islam egemenliğinin sona ermesi ve avrupalıların burada yeni bir ticaret ağı kurmasıdır. aynı zamanda haçlı seferleri de buna hizmet etmiştir. böylece doğu ile yapılan ticaretin hacmi genişlemiş, şehirlerin nüfusu artmış, tüccar ve bankerlerden oluşan bir kentsoylu/burjuva sınıfı, kısa sürede toplumda etkili bir konuma gelmiştir. tüccarlar kentleri kontrol etmek için esnaf loncaları kurmuşlardır. tüm bu olgular büyük mali kaynak ve iş gücü gerektiren katedrallerin inşasını mümkün kılmıştır. bunları kent piskoposları, zengin kent tüccarları ve zanaatkar loncaları finanse etmiştir. katedrallerin çoğu ise bakire meryem’e adanmıştır.

    -skolastik felsefenin düşünce hayatı üzerindeki etkisi
    hristiyan düşüncesi sistematik bir biçimde derlenmiş ve yapıya yansıtılmıştır. heykeltraşların, mimarların skolastik danışmanlarla birlikte çalıştığı da bilinmektedir.
    sonuçta, simgesel anlatım içeren heykel ve vitrayda, belli bir ikonografik program uygulanmıştır. söz konusu programı uygulamak için mimarlar ve heykeltıraşlar, skolastik danışmanlardan yardım almıştır. hristiyan düşüncesi, tıpkı summa denilen kitaplarda olduğu gibi sistematik bir biçimde derlenmiş ve yapıya yansıtılmıştır. kısacası, her katedral adeta taşa oyulmuş bir kitap gibi tasarlanmıştır.

    gotik tarzda yapılan kiliselerin genel özelliklerine bakacak olursak:

    -gotik katedrallerin tasarımı romanesk haç kiliselerinden türetilmiş, yeni bir üslup yaratacak şekilde geliştirilmiştir. örneğin koro yerinin büyüklüğü artırılmıştır. genellikle de latin haçı planı kullanılmıştır.

    -doğu ucu çokgen veya ışıyan şapeller şekilinde tasarlanmıştır. burası transept, koro yeri, ambülatuvar, apsid ve ışıyan şapellerden oluşmuştur.

    -yalnızca nefin batı ucunda değil, her transept koluna girişler yerleştirilmiştir. heykel ve vitraylarla özenle dekore edilmiştir. böylece katedral adeta taşa oyulmuş bir kitap gibi tasarlanmıştır. pencerelerinde masswerk denilen taş işçiliği uygulanmıştır. giriş kısımlarında vitraylı gül pencelerelere yer verilmiştir. pencerelerde genel olarak vitray ve taş dekorasyon hakim olmuştur.

    -duvarlar incelmiş, geniş vitraylı pencereler açılmıştır. duvarlar inceldiğinden dolayı uçan payandalarla desteklenmiştir. yapı dik bir ahşap makaslı çatı ile örtülmüştür.

    -romanesk'ten daha fazla dikeylik vurgulanmıştır. sivri kemerler kullanılmıştır. tüm ögeler yukarı doğru uzadığı için yapılar gerçekte olduklarından daha yüksek görünmektedir.

    gotik yapılara fransa'da st. denis manastır kilisesi, chartres notre dame kilisesi, paris notre dame kilisesi, st. chapelle; almanya'da köln katedrali; ingiltere'de salisbury katedrali; italya'da floransa katedrali, siena katedrali ve milano katedrali örnek verilebilir.
  • fransada doğmuştur. 200 yıl etki göstermiş olan gotik sanat, abbot sugerin pariste saint denis kilisesinin yeniden inşası aşamasında başladı. “cennetin berrak aydınlığı”

    kendilerine nedense barbarca bir tarz da denmiş rönesans sanatçıları tarafından.
  • temel özelliği sivrilik olan, xii. yüzyıldan sonra rönesans'a kadar avrupa'da gelişen sanat ve mimarlık üslubu.
  • annabel lee
    senelerce senelerce evveldi
    bir deniz ülkesinde
    yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
    ismi; annabel lee
    hiç birşey düşünmezdi sevilmekten
    sevmekten başka beni
    o çocuk ben çocuk, memleketimiz
    o deniz ülkesiydi
    sevdalı değil karasevdalıydık
    ben ve annabel lee
    göklerde uçan melekler
    kıskanırlardı bizi
    bir gün işte bu yüzden göze geldi
    o deniz ülkesinde
    üşüdü bir rüzgarından bulutun
    güzelim annabel lee
    götürdüler el üstünde
    koyup gittiler beni
    mezarı oradadır şimdi
    o deniz ülkesinde
    biz daha bahtiyardık meleklerden
    onlar kıskanırdı bizi
    evet! bu yüzden 'şahidimdir herkes ve deniz ülkesi'
    bir gece rüzgarından bulutun
    üşüdü gitti annabel lee
    sevdadan yana kim olursa olsun
    yaşca başca ileri
    geçemezlerdi bizi
    ne yedi kat göklerdeki melekler
    ne deniz dibi cinleri
    hiç biri ayıramaz beni senden
    güzelim annabel lee
    ay gelir ışır, hayalin erişir
    güzelim annabel lee
    orda gecelerim uzanır beklerim
    sevgilim sevgilim hayatım gelinim
    o azgın sahildeki
    yattığın yerde seni...
    çev. melih cevdet anday
    (bkz: edgar allan poe)

    (bkz: gotik) dönem kuzey avrupa’nın altın çağıydı ama 18. yy. avrupa aristokratları gotik kelimesini etimolojik anlamını da göz önünde bulundurarak ‘’barbar, ‘’yaban’’ anlamlarında,
    küçük düşürücü bir sıfat olarak kullanmışlardı. bir (bkz: töton kavmi) olan gothlar m.s. 1. y.y. dan 5. y.y. a kadar dillerini ve
    kültürlerini avrupa’ya yaymış (bkz: germenik) bir ırktır ve aslında bahsedilen barbarlar onlardır. fakat asıl üzücü olanı bu anlam kargaşasının günümüze kadar süregelmesindedir. elbette ki 70’lerin sonu, 80’lerin başında (bkz: punk) ’tan etkilenerek doğan bir
    alt kültür olması da, belki halen günümüzde gotik sanatın çıkış noktasını bilmeyenler için sadece (bkz: vandal) bir etki yaratmakta olup, oysa her avrupa seyahatinde ziyaret etmekten büyük haz duyulan, yüzlerce fotoğrafını çektikleri o muhteşem katedrallerin, gotik mimarisinin ne derece önemli
    ve günümüz sanatına ışık tutan paha biçilmez eserleri
    olduğunu bilmemelerinden kaynaklanmaktadır.
    orta çağ sonlarından (12. y.y.) rönesans’a açılan yakınçağ başlarına (14.y.y.) kadar süren ve (bkz: roman) yani (bkz: latin) sanatına
    tepkisel bir tavırla doğan gotik sanatının mimarideki etkisi oldukça etkileyicidir. tanrısal bir varoluşu simgelercesine göğe doğru uzanan sivri kuleler, ayağınızı bastığınız toprakla birlikte
    size yapının köklerinin bu dünyada olduğunu hatırlattığında gotik anlayışın karşıtlıkları başlamış demektir. içinde hem (bkz: simetri) yi hem de (bkz: asimetri) yi barındıran bu yapılar, bize (bkz: düalizm) i hatırlatırcasına, her şeyin iki yüzlü olduğu gerçeğini
    önümüze koyacaktır. yerde kutsal olmayan ve yüksekteki kutsalı hatırlatan abartılı dikey hatları ve aşırılıklarıyla var olan gotik sanatı her anlamda aynı aşırılığı taşır…
    çıkış noktası fransa olsa da avrupa’da her ülkede hemen hemen aynı zamanda görülmüş olan bu yapılar genellikle katedraller ve kiliseler olarak önümüze çıkmaktadırlar. bu konuda bir tek italya istisnadır. milano’da bulunan (bkz: duomo di
    milano) fleche olarak adlandırılan sivri kuleleri, duvara kaynamış olan dış sütunları, keskin hatları ve klasik italyan mimarisinde kullanılan kubbeleri olmayan, gotik tarzdaki ender örneklerden biridir.
    dış çatının hizasını aşan kulelerin öncesinde, kaleler ve erken orta çağ yapılarının yaşamak ve ibadet etmek için oldukça depresif mekanlar olması, daha fonksiyonel olan bu yapıları belki de zorunlu kılmıştı ancak modern sanatlara göre hala etkileyiciliğini koruyan görkemli gotik katedrallerin en
    güzel ve önemli örneği olan paris’teki notre dame
    katedralinin çan kulesinin 2019'un nisan ayında yanarak tahrip olmuş olması 850 yıllık bir dünya mirasının üzüntüsünü
    halen yaşatmaktadır.
    notre dame yani ‘’our lady’’ katedrallerinin yerleşimi (bkz: )virgo (virgin yani bakire, astrolojideki anlamıyla ise başak burcu)yerleşimiyle birebir örtüşür. bunun nedeni ise meryem için
    yapılmış olmasıdır. yani ana tanrıçaya adanarak yapılmıştır. gerçi bu aynı zamanda bir tartışma konusudur. bakire meryem midir, yoksa mary magdelene midir? yani bir diğer adıyla black madonna!
    taş duvarların çatılarla desteklenemediği ve bu yüzden tahtadan yapılan çatılara sahip erken orta çağ yapılarının yerine inşa edilen gotik yapılar sayesinde ilk kez doğanın merhametine ihtiyaç duyulmuyordu. tanrının varlığını işaret edercesine göğe yükselen sivri kuleler içeriden ince ayaklar ve kaburgalarla oluşturdukları bir tavan sistemiyle destekleniyordu. artık karanlık iç mekanlar yerine, büyük pencereler ve azaltılmış duvarlarla ışıklı iç mekanlar vurgulandı. dini ögelere göre renklendirilmiş camlar kullanılarak vitray sanatı gelişmeye başladı. kutsal kitaptan alıntılanan öyküler camlara ve taşlara resmedilerek, dönemin
    çoğunluğu okuma yazma bilmeyen halkı için bir incil’e
    dönüştürüldü. katedrallerin içine girildiğinde görülen ihtişam insana kendisini küçük ve değersiz hissettirecek kadar fazlaydı ve korkunç!
    çatılara ya da siperlere yerleştirilen heykeller sayesinde su zemine gürültülü bir şekilde dökülmüyor, suyun heykellerin ağızlarından yavaşça dışarıya aktarılması sağlanıyordu. mimari artık daha fonksiyonel ve estetik olmuştu. ince işçilikle işlenen
    kireç taşı süslemeler, sanatçıların iç dünyasıydı artık. ve işte sanatçı kavramı bu dönemde heykelve resim le ortaya çıktı.
    fransız saray kütüphanesi için ısmarlanan el yazmalarına yapılan resimlerle 13. yy. ın ortalarında başlayan gotik resimsanatı, daha sonrasında inşa edilmiş olan katedrallerin resimlerle süslenmeye başlamasıyla ilerlemiştir. sanatçılar önceden belirlenmiş olan konu ve olayları birer hikaye gibi
    anlatarak yeni bir akım başlatmışlardır. aynı dönemde bir gurup flaman sanatçının natüralist
    eğilimleri paris, (bkz: dijon) ve (bkz: bourges) gibi sanat merkezlerinde
    gotik sanatın devamıyla kaynaşarak, uluslararası gotik sanatın ortaya çıkmasına zemin olmuştur.
    kilise ve aristokrasi nin desteğiyle kurulan (bkz: floransa) ve (bkz: siena) ’daki sanat okullarının sanatçıları da rönesans öncesi geçiş döneminde sanata önemli seviyede katkıda bulunmuşlardır. artık resimde insan figürünü daha gerçekçi olarak betimleme kaygısına girilmiş, heykel sanatında ise üç
    boyutlu ve bağımsız formlaroluşturulmayabaşlanmıştır.
    uzayan formlarındaki değişimi fark edilen heykeller, mimariye her ne kadar bağımlı olsalar da başlı başına eserler olarak da karşımıza çıkmaktadırlar. ve artık heykellerde kumaş kıvrımlarına daha dikkat edilirken, gotik sanat akımı günlük kıyafetlere de yani moda ya da sıçramaya başlamıştır. din
    kavramının içten bir bağlılıkla büyüklük ve yücelik hissini yaratan gotik mimari, artık kıyafetlerde de yansımalarını bize gösterecektir. barınma ve giyinme ihtiyacının her dönemde birbiriyle paralel bir bağlantısı olduğu düşüncesiyle yola çıkarsak bu hiç de yadırganamayacak bir önemdedir. tarih boyunca sanattaki dönemler ve akımlar modayı desteklemiş
    ve etkilemişlerdir. ancak moda hep kadınlar içindir
    düşüncesini, dönemin hiyerarşik yapısı nedeniyle yıkabiliriz. yani bu dönemde önce erkek kıyafetleri etkilenmiş, daha sonrasında ise kadınlara sıra gelmiştir.
    gotik mimarideki kuleler gibi sivri burunlu ayakkabılar
    (daha sonraları burunlar yuvarlatılmış ancak topuklar
    yükseltilmiştir.), şapkalar, birbiriyle bağlantılı kemerler, uzun ve sivri biten kol manşetleri, yukarıyı gösteren sivri omuzlar günümüzde de birçok tasarımcının kolleksiyonlarında yer almaktadır. oldukça iddialı, gösterişli ve şatafatlı kıyafetler dönemin mimarisiyle gerçekten uyum içerisindedir. her ne kadar erken dönem (1200-1350) kıyafetlerde dini unsurlar
    geçerli olsa ve kadınların saçları file ya da örtülerle örtülse ve kıyafetler halen minimalist bir havada olsalar da geç dönemde (1350-1450) vücuda daha fazla oturan hatlara sahip kıyafetlere geçilmesiyle terzilik de başlamıştır. artık dar, düğmelerle süslenmiş ve zıt renkleri içeren hem simetriyi,
    hem de asimetriyi aynı zamanda barındıran kıyafetler boy göstermeye başlamıştı. kadınlarda daha fazla göğüs dekolteleri kullanılırken buna bağcıklı korse ler eşlik etti. koyu renklerin hakimiyetinde artık kıyafetlerde o korkunç şatafatın izleri vardı.
    işte kuzey avrupa’nın bu altın çağı oldukça trajik ve vakitsiz bir şekilde sonlanmıştı. avrupa nüfusunun büyük bir çoğunluğunu öldüren kara veba, iklim değişiklikleriyle yaşanan kıtlıklar bazı insanlar tarafından tanrının gazabı olarak yorumlanmış, gotik katedralleri (bkz: babil) ’in kulelerine
    benzeterek bunun aslında kibir ve gururun simgesi olarak görenler kendilerince haklı çıkmış ve 14. yy. gotik sanatı sonrasında hep aşağılanarak rafa kaldırılmıştır. ta ki 1764 yılında (bkz: sir horace walpole) otranto şatosu isimli kitabını
    yazarak klasisizm in akıl ve mantık egemenliğini sonlandırıp, insanın zihnini ve hayallerini zincirlerden kurtarana kadar.
    20. yy. da freud’cu bir perspektifle yoğurulan gotik
    edebiyat; insanın bilinçaltının derinliklerindeki korkuları ve karmaşayı esas alır.
    orta çağ şatolarının karanlık ve gizemli tarafından, yeraltı mahzenlerinden, kasvetli odalarından, cehennem yaratıklarından yola çıkar ve bilinçaltımızda şekillenen korku ve çelişkilerimizle, iç dünyamızdaki toplum dışı ve aykırı yönümüzle bizi yüzleştirir.
    aynı mimaride olduğu gibi edebi anlamda da aşırılık
    taşımaktadır… her türlü duygu, davranış ve olayda…
    gotik edebiyatı tezatların yazınıdır. gerçekler gün gibi
    ortadayken bir anda hayaller kendisini gösterecektir.
    karakterlerde ya çok iyi ya da çok kötü kahramanlar vardır. ve insanın içindeki iyiliğe inanmayarak korkuyu hep ön planda tutar. insanın en karanlık, çirkin ve olumsuz yönlerini gözler önüne sermektedir. aynı 1990’ların başında kendini gösteren gotik müzikte; genellikle soprano olan güzel sesli bir kadın
    vokal ile brutal (vahşi, sert, kaba) vokalin birarada kullanılması
    gibidir. beauty and the beast (güzel ve çirkin) olarak
    adlandırılan bu tarz, doom metal ’in ağır riff lerini (kısa ve arka arkaya tekrar eden bir ritim motifi) ve death metal’in brutal vokalini karıştırıp, içine kilise orgları, kemanlar, yan flütler eklenmesiyle ortaya çıkmıştır. mumlarla dekore edilen karanlık ortam, sahne ve kıyafetlerin içerdiği gotik hava izleyiciyi etkileyerek atmosfere kendisini kaptırmasını sağlar.
    bu şarkıların ana temaları hemen anlaşılacağı üzere korku, depresyon, bunalım, ölüm, din, cennet, cehennem ve ilahi varlıklar yani melekler ya da düşmüş melekler üzerine ya da cehennem varlıklarını içerecek şekilde ve tarzdadır. ve bu da bize ünlü sanat tarihçisi ve sanatın öyküsü kitabının yazarı
    olan (bkz: e.h. gombrich) ’in ‘’göksel kiliseler’’ olarak tanımladığı gotik mimarinin gotham city olarak günümüz görsellerinde karşımıza çıkmasını hatırlatmaktadır. animasyon a kadar yansımış olan gotik tarz, 20. yy. da karamsarlığın ve içselliğin
    sembolü olduktan sonra edebiyata, müziğe, sinemaya ve en son olarak da tekrardan kendisini hatırlatacak şekilde modaya yansımıştır. özellikle 70’lerin sonu, 80’lerin başında tarihe, edebiyata, müzik ve mitolojiye ilgi duyan ‘’goth’’ dediğimiz alt
    kültür grupları zamanla kendilerini kabul ettirmişlerdir. siyah deri, tül ve dantellerle zenginleştirilen kıyafetlerde dönemin bağcıklı korseleri tekrar kendisini göstermiş, hiçbir yer neredeyse boş bırakılmayacak şekilde takı ve aksesuarlarla
    doldurulmuş, siyah kıyafetlere kırmızılar, bordolar eşlik etmiştir. çünkü gotik kan’dır, kırmızıdır…
    tutku ve şiddetin yoğun bir şekilde hissedildiği gotik sanat her alanda aşırılıklarını ve abartılarını hissettirmiştir. korkunç, şatafatlı ve grotesk olması birçok insanı rahatsız etse de bazıları için hayatın kendisi öyle olduğundan yani aslında bir tozdan yaratılmamıza rağmen cenneti arzulayabiliyor olmamız içimizdeki tezattır. yani düalizm her yerde karşımıza çıkmaktadır. bu durumda gotik olan kesinlikle mükemmeldir!
  • 1250 yılıyla beraber hem heykel hem de resim sanatını etkileyerek avrupa'nın birçok kısmına yayılmıştır gotik sanat.

    gotik çağ 17. yüzyılda, fransa'da paris ve çevresindeki taşrayı da kapsayan bir bölge olan ile'de yeni bir mimari türün gelişmesiyle başlamıştır.

    gotik dönem sanatçıları, kendi eserlerini modern eser anlamına gelen opus modernum veya fransız eseri anlamına gelen opus francigenum olarak adlandırmışlardır.

    gotik mimari fransa'nın dışında, yapımına 1220'de başlanan salisbury katedrali'nde ve yapımına 1310 civarında başlanan italya'da orvieto katedrali'nde etkili oldu.

    18. yüzyılda gotik kelimesi grotesk ve gizemi vurgulayan kurmaca eserlerle beraber anılırdı. gotik kelimesi bugün siouxsie and the banshees gibi müzik gruplarının eserleri ile 1980'lerde başlayan müzik, kıyafet ve kültürde kendini gösteren bir akımı ifade eder.
hesabın var mı? giriş yap