• genellikle yaşın ilerlemesiyle –yaş ilerlemeden de olabiliyor- birlikte daha evvel üstün, tercihe şayan, göz kamaştırıcı niteliklere sahip bireyin bu niteliklerinin aşınması, değer yitirmesi ve yara alması karşısında gardını alıp mücadele etmek yerine kendini kapıp koy vermesi, bu olumsuz gidişatın akışına kendini bırakmasıdır. göz kararması, ani hastalık, tansiyon gibi meselelerden kaynaklanan, yalnızca objektif imkansızlığın yol açtığı bir fenomen olarak düşünülmemelidir. konumuz açısından, şiddet ve hiddetle dolu olunan göz kararması da söz konusu değil. bu “göz kararması” düşüşün ve unutuşun adıdır. bir takım “aşılmaz engellerin”, “ekarte edilmesi gayri kabil rakiplerin”, söküp atılamayan umarsız bir karabasan gibi kendi güçsüzlüğünün, umutsuzluğunun varlığını derinden hisseden kişi daha evvel çetin mücadeleler sonucu elde ettiği kaleleri birer birer teslim ederek yaşam tiyatrosunun aktörlüğünden pasif bir izleyici derekesine inmek ister. kendisini kelimenin en katı anlamıyla bağımlı bir değişken haline getirmekte iflah olmaz bir ısrar içerisindedir. bu hem sürece etki eden bir takım somut olguların, gelişmelerin, belirtilerin uygun şekilde yorumlandığı varsayımına dayanır hem de belirsizlikten, sürekli tetikte olmanın yol açtığı ve artık kabak tadı veren uyanıklıktan kaynaklanan yorgunluğun ber taraf edilmesi çabasını içerir. kişi memnundur. her bir şey bundan böyle göründüğü, kavrandığı gibidir; belirsizlik, mücadele, eza-cefa ikilisi çekip gitmiştir.

    toplumlar bilindiği kadarıyla insanların ortak yaşamı garanti altına almak amacıyla oluşturdukları organik ve fonksiyonel yapılardır. bundan dolayı, insanların bir takım eksiklik ve noksanlıklarıyla da maluldur toplumlar. sözgelimi, tarihsel topluluklara bir göz atıldığında yükseliş, palazlanma döneminden hemen sonra dik bir şekilde siyasal, toplumsal, ekonomik vb konularda irtifa kaybettikleri hemen fark edilecektir. insanların nasıl ki dibe vurmasını beraberinde getiren değersizlik, çaptan düşme, güçsüzlük, öğrenilmiş çaresizlik gibi faktörler ise toplumları da benzer olumsuz anlayış ve inançlar düşüşün kucağına sürükler. bu aşamada, toplum ve birey bakımından ayrım yapmak vermek istediğim sonucu temin etmek için elzemdir. birey açısından etkili olan eksiklik, çaptan düşme gibi faktörler, bireyin yaşlanma, hastalık gibi objektif hallerinden kaynaklanmaktadır. tabi ki tek başına objektif bir temelden bahsedemiyoruz. objektiviteden kaynaklanan subjektivite de – fenomenoloji- etkin bir faktör olarak belirmektedir. oysa toplumlar bakımından objektif koşulların varlığı tek başına diğer nedenlerden ayrı yere konulmaya hak kazanan muteber bir neden olarak kabul edilemez. toplumlar bakımından düşüşe, göz kararmasına yol açan esas unsurlar subjektivite kökenlidir. zorlayıcı, zorunlu koşullardan ziyade düşüşe, umutsuzluğa ilişkin keskin bir inanç, kanaat toplumların gözünü karartır. ezcümle, göz kararması bağlamında kişiler bakımından objektif koşullar daha etkili faktörlerken toplumlar açısından ise subjektif koşullar böyle bir değerlendirmeyi hak eder görünmektedir.
  • sayısız problemin semptomu olabilir. kardiyak ve dolaşımla ilgili sebepler mutlaka dikkate alınmalıdır.
  • uzandığınız kanepeden ayağa kalkınca gözlerin kararması ve baş dönmesiyle gerçekleşen hadise. tıp bilimine göre kulaktaki otolit taşlarının yer değiştirmesi ve denge kaybıyla ortaya çıkan olay.
  • [gözünün kararması, kulağının duymaması, ihtiyarlık, acizlik, aklın, düşüncenin zayıflığı...

    bunlar ve bunlar gibi yüzlercesi, ölüm beyinin* askerleridir... hepsi de ölüme kuldur bunların!] feridüddin attar - mantıku't-tayr

    (bkz: karakmak)
    (bkz: ses karakması)
  • zayıflıktan ve kansızlıktan sürekli yaşadığım korkunç şey. kalkıp bir kaç adım atmamlar beraber bir yere tutunma ihtiyacı ve gözlerin bir daha görmeyecekmiş hissi. her seferinde birkaç saniye içinde normale döneceğini bilsem de nasıl bir korku bilemezsiniz.
    yamulmuyorsam tansiyonla da ilişkisi var.
  • şimdiye kadar 3 defa başıma gelen olay. allah göstermesin dördüncüyü. hiç iyi bir insan olmuyorum çünkü. insan da olmuyorum sanırım o ara.
  • ayağa kalkarsınız. bir kaç adım attıktan sonra, gözler kararır, beyinde bir uyuşukluk hissedilir aynı anda yüzde de bir sıcaklık. ardından dengeniz bozulur, bacaklarınız titremeye başlar. şanslıysanız bir yerlere tutunacak veya yere çömelecek vakti bulursunuz yoksa etkisi geçtiğinde kendinizi yere kapaklanmış bir şekilde bulmanız içten bile değildir. hemen her gün bir kaç defa yaşanması oldukça can sıkıcıdır. yere kapaklanmalar sayesinde vücudunuzun çeşitli yerlerinde morluklar oluşur.
  • her zaman 1-2 saniyede geçmez. bazen 15-20 saniyeyi bile bulabilir ve eğer bu kadar uzun sürerse bayılıyormuş gibi hissedebilirsiniz. ayakta durmakta zorlanırsınız. dolayısıyla eğer tutunacak bir yer yoksa yere düşürür. bu yüzden anında yere oturmak daha mantıklı olabilir.
  • gecenin bu saatinde su içmek için kalkıldığı sırada birkaç saniye içerisinde kendinizi yerde bulmanıza sebep olabilen durum. ani hareketlerden mümkün olduğunca kaçınılmalı. allahtan bir yeri sakatlamadım, ufak sıyrıklarla atlattım.
hesabın var mı? giriş yap