• (bkz: uğur erbaş) tarafından tasarlanan ve iletişim yayınları tarafından yayımlanan muhteşem bir grafik romanı. editörlüğünü de (bkz: levent cantek) yapmış. her bir sayfasını, o güzel illüstrasyonları dakikalarca incelemekten dolayı kitaba bazen saatlerce tutuluyorsunuz, aman dikkat. okuyunuz, okutturunuz efenim.

    aklın ve kalbin yenilgisini anlatan bu grafik romanının tanıtım bülteni ise şu şekilde:

    “dağların, ovaların, ırmakların, göllerin ve denizlerin arasında, havada, karada, suda ve toprak altında yaşayıp giden her çeşit varlığın orta yerinde dururdu bu koskoca kaya. üzerinde

    bir adam oturur, oturur, otururdu.”

    başka bir dünya, başka bir harita.

    asırlar önce bırakmıştı insanlar hayvanları yemeyi.

    uğur erbaş, aklın ve kalbin yenilgisini anlatıyor.

    her zaman olanla hiç olmayan arasında…

    gozo ve sagre, gün ışığını arayan fantastik bir grafik roman, trajik bir “dünya tarihi”. yaklaşan karanlık, kaosun arifesi.
  • minimal çizgileri ve etkileyici renk kullanımıyla insanı içine çekiyor. nefes almadan bitirdim sanıyordum,oysa ki bazı sahnelere öyle dalmışım ki, bir anda akşam olmuş .
    kitabımı hunharca kıvırmayacak olsalar 68. sayfada gozo, udo ve sagre'nin güneşin doğduğu yere doğru yol aldıkları sayfayı taratıp asmak isterdim salonuma..
  • estetik harikası çizgi romandır. büyüleyicidir.
  • uğur erbaş' ın ilk grafik romanı. şiirsel dili karagöz hacivat tarzı çizimleri ve adeta insanlık tarihini farklı bir üslupla anlatan konusuyla hayatımda okuduğum en iyi birkaç grafik romandan biri ve bence hakettiği ilgiyi görmedi. üzerine daha fazla konuşulur daha çok şey yazılıp çizilir diye düşünüyordum. fransada bu tarz bir çizgiroman yayımlansaydı şimdi dünyanın dört bir yanına pazarlanmıştı.
  • editörlüğü levent cantek’e ait iletişim yayınları tarafından 2018 yılında yayımlanan uğur erbaş’ın grafik romanı.

    hikaye, farklı bir evren ve farklı bir zamanda, insanların hayvanları yemediği, barış içinde yaşadığı bir ütopyada başlıyor. ancak tehlikeli bir kitabın ortaya çıkışı, kitabın bir anti kahraman olan sagre’nin eline geçişi, kitapla birlikte güneşin doğduğu yeri arama girişimi ile gelişiyor. sagre’nin yolculuğu esnasında korku ve umut ile gelişen düşünceleri üzerinden bireylerin toplumları nasıl etkileyebileceğinin hikayesini de okuyoruz, korkunun ve inancın politik zeminde nelere yol açabileceğini de… insanların inisiyatifine kalmış bir ütopyanın yolculuğu!

    tüm bu cereyan içinde, hikayesinin sağlamlığının yanında grafik romandaki çizimler gölgede kalmıyor. çok tanıdık gelen karakterler, hitit kabartmalarından, hacivat ve karagöz’e doğru gelişen bir çağrışımla sizi içine çekiyor. kitaptaki şehir tasarımları ve mimari de okuyucaya oldukça keyifli ve katmanlı referanslar sunuyor.

    güneş, ay ve yıldızların etrafında döndüğü murka yasasının bir insanın herhangi bir canlıyı öldürmesi veya etini yemesini yasakladığı için bizimkinden farklı görünse de tanıdık bulunabilecek hayvanların, teknolojinin tüm “geri”liğine rağmen eceli ile öldüğü, yaşlıların yönetimindeki bu dümdüz (çaydanlıklı) dünyada, önem verilen “kültür” seyyahlar ve kütüpheneler üzerinden yürütülüyor. tabii ki hiçbir şey olduğu gibi kalamıyor…

    ay şeklindeki kafasına pek bir şeyi takmayan, her şeye vakıf olduğu düşüncesi ile bir kayanın üzerinde vaktini geçiren, basit duygu ve düşüncelerin insanı sagre’nin yolculuğunu anlatır gibi yapan hikayede, insan eli ile yaratılmış bir korku nesnesi olan zendar ile onun vesilesiyle inancın vücut buluşunu ifade eden ama kendisi aracı vasıtasıyla iletişim kurarken inanç oranında büyüyen ve hantallaşan gozo aslında değişimi getiren temel yapıyı oluşturuyor. hikayedeki diğer karakterler de son derece keyifli, şaşırtıcı, siz çocuklar için bir kahramanlık hikayesi okuyacağınızı beklerken, ters köşe yapıp bırakıyor, ayrıca taşlar her şeyi bildiklerinden konuşmuyorlar…

    "ağaçları görüp şaşırmayan insanları gördüğümde onların şaşırmamasına çok şaşırırım."
    "ve taşlar konuşmazlar. her şeyi bilirler de ondan."
hesabın var mı? giriş yap