• bir acayip darphane.

    dunya uzerinde kimin evini gezmek icin adam basi 35-55 dolar arasi odenir merak ediyorum. sarabiyla etiyle neredeyse 1 haftalik mutfak alisverisim ulan bu. hani tarihi sato olsa bir derece, allahin tenesisinde, allahin memfisinde, biraz buyukce bir townhouse. ayni evin daha guzelleri, ayni memfisin 3-5 mil otesindeki yuksek agaclarla kapli caddelerinin iki yaninda suruyle var. tabii olay evde degil, icindekilerde diyeceksiniz. bunlar bu tarifeyle nasil is yapiyorlar diye merak ederken, gunun alakasiz bir saatinde gelerek beni dumura ugratan otobusler dolusu insan da ayni seyi demistir muhtemelen. geldiler gorduler gittiler. ben geldim gordum ama gitmedim. mucadele edecek bir durum, savasip yenecek birileri olsaydi gider yenerdim ama bu haliyle caesara saygisizlik olur. (uzatiyorum anlasilsin diye, ne kadar kendine guvensiz bir espri oldu)

    neyse, cikanlardan nabiz yoklamasi yapayim dedim elbette, cok birsey kaybetmemis olmanin tatminini yasamak icin. tabii sordugum insanlar da cok birsey elde edememenin enayiligini yasamak istemediklerinden pek ayrintiya girmeden guzel guzel diye gecistirdiler. baktim ki gurur, bilet parasi ve durustlugun entrika dolu ucgeninde tikilip kaldik, kendi biletini kendi almak zorunda kalmamis bir insanin kurtulusum olacagini dusunerek cocuklara yanastim. evet, gercekten de bir cocugun dunya gorusu ne kadar da saf, basit, berrak, gercekten de hayata bakisimiz bulaniklasmiyor mu biz buyudukce gonul dostlari? cocuk geldi, "en guzel yani duvariydi" dedi. gozlem kabiliyeti yerinde olanlarimiz farkedeceklerdir ki bu evin duvarini en iyi gorenler giris parasi olmayan zugurtlerdir. biz de nitekim bahceye giremedigimizden durmadan duvara bakmistik, meger ne sansliymisiz.

    bu duvari elvis evi aldiktan kisa bir sure sonra, hayranlarindan bunalarak diktirmis. gosteris meraklisi bir zibidi oldugundan olsa gerek, duvarin yuksekligini oyle bir ayarlatmis ki tirmanilacak kadar alcak degil ama disardan evin goruntusunu kapayacak kadar yuksek de degil. maliyeti de butun gayrimenkulun (ev, dekorasyon, arazi) maliyetinin yarisi kadar tutmus. hani oyle mermerden degil, bildigin ustuste yigilmis taslar. orayi anlamadim o yuzden, duvarci iyi kazik atmis. neyse, memfisliler pes etmemisler, insanliga yararli olmak icin gecirdikleri zamanlarinin disinda gelip bu evin onunde duvara ragmen nobetler tutmuslar bir saniyeligine bizim zibidiyi gorebilmek icin. bu nobetler sirasinda da o duvarin taslarina sevgi mesajlari birakmaya baslamislar. simdi tabii isin cilki cikmis, "yer acilsin" diye periyodik olarak basincli suyla ustteki yazilarin cikarilmasina ragmen her turlu alakasiz mesaj ustuste binmis durumda. yeterince baksaydim shakespeare'in evinin kapisinda oldugu gibi burada da bir hiyarin 720 fontla kazidigi fenerbahce yazisina rastlardim eminim

    tabii ben duvardan tatmin olma taklidi yapsam da icimde bir ukte kalmisti, diyorum acaba gercekten de deger miydi evin icini gormeye. sag omzumdaki cimri seytan arada cikip "onlarin pazarlama teknigi de bu iste, merakina yenilme" dese de ukte tam gecmemisti. taa ki uc bes gun sonra bir kitapcida dolanana kadar. yilbasi niyetine hediyelik kitaplari ortaya yigmislar, aralarindan bir tanesinin adi graceland tour gibi birsey. bir baktim, su acinca icindeki katlanmis parcalarin da yukselip uc boyutlu sahneler kurduklari kitaplardanmis meger (ne deniyor boyle kitaplara, vardir kesin bir adi), graceland'deki odalarin icini anlatiyor, elvisin karisi mi kiz arkadasi mi biri hazirlamis (ya da biz hayat arkadasi diyelim de saglama alalim). yani yalan da degil, kalmis o kadar yil o evde, gardrobuna kadar cizmis, anlatmis. nasil sevindim, nasil rahatladim, boyle ustumden bir yuk kalkti. ustelik o kitabi kurcalamasi da eminim otobusler dolusu dangalakla birlikte ev gezmekten daha zevklidir. 10 dakikada kitabi bitirdim, sonra karsi markete gidip 35 dolarlik baileys aldim bu zaferi kutlamak icin.
  • yeni ajanlı majanlı, gizli görevli, plajlı, biiçhauslu dizi.

    konusunu okuyunca aynı evde yaşayan iki devlet memurunun maceraları geldi aklıma aniden.

    ilk üç bölüm itibariyle ilgimi çekti. ama asıl ilgimi çeken tabii ki;
    (bkz: serinda swan)

    izleyin.

    ya da izlemeyin. eşek kadar adamsınız ne yapacağınızı ben mi söyleyeyim?
  • paul simon, o siralarda apartheid politikasindan dolayi dunya capinda ambargoya maruz kalmis olan guney afrika'ya gidip oradaki muzisyenlerle calistigi icin epey elestirilmistir zamaninda. oysa ki ne guzel yapmistir, hem zaten adam gidip irkci beyazlarla calismadi, ezilmekte olan siyah muzisyenlerle album yapti.
    neyse politik tarafi bir yana, 80'lerde yapilmis en guzel albumlerden biriydi. 1986'da yayinlandi, ben de ilk kez trt ekraninda the boy in the bubble'i gordukten sonra muserref olmustum. zamansizligi ile guzel olan, hic bir zaman eskimeyen bir albumdur. ayrica batili muzisyenin ucuncu dunya ulkesine gidip yerel muzisyenlerle album yapma klisesini 80'lerde tekrar diriltmistir de denebilir. bu album olmasaydi, 80'lerin sonlarinin ve 90'larin world music tarzi olur muydu, allah bilir..
    bir kac sarki tavsiye etmek gerekirse, the boy in the bubble, diamonds on the soles of her shoes ve homeless derim.
  • bir paul simon parçası. sözleri...

    the mississippi delta was shining
    like a national guitar
    i am following the river
    down the highway
    through the cradle of the civil war
    i'm going to graceland
    graceland
    in memphis tennessee
    i'm going to graceland
    poorboys and pilgrims with families
    and we are going to graceland
    my traveling companion is nine years old
    he is the child of my first marriage
    but i've reason to believe
    we both will be received
    in graceland

    she comes back to tell me she's gone
    as if i didn't know that
    as if i didn't know my own bed
    as if i'd never noticed
    the way she brushed her hair from her forehead
    and she said losing love
    is like a window in your heart
    everybody sees you're blown apart
    everybody sees the wind blow

    i'm going to graceland
    memphis tennessee
    i'm going to graceland
    poorboys and pilgrims with families
    and we are going to graceland

    and my traveling companions
    are ghosts and empty sockets
    i'm looking at ghosts and empties
    but i've reason to believe
    we all will be received
    in graceland

    there is a girl in new york city
    who calls herself the human trampoline
    and sometimes when i'm falling, flying
    or tumbling in turmoil i say
    oh, so this is what she means
    she means we're bouncing into graceland
    and i see losing love
    is like a window in your heart
    everybody sees you're blown apart
    everybody feels the wind blow

    in graceland, in graceland
    i'm going to graceland
    for reasons i cannot explain
    there's some part of me wants to see
    graceland
    and i may be obliged to defend
    every love, every ending
    or maybe there's no obligations now
    maybe i've a reason to believe
    we all will be received
    in graceland
  • memphisde bulunan bugun muzemsi bir para makinesine donusmus malikhane. kral olmeyip arka odalarda paralari saymiyorsa, burada gomulu.
  • 2.sezonunun başlangıcı itibariyle 1.sezona göre daha sürükleyici bir konuya sahip olacağını umuyorum.

    ilk bölüm itibariyle;

    --- spoiler ---

    mike'ın grubun liderliğini alma olayı bence şahane oldu, başka bir durumda geri dönüş yapması yahut orada kalması çok saçma ve anlamsız olurdu. bu kartel ve mike'ın otobüs teorisinin nereye varacağı, gerçekten balinanın peşindeler mi yoksa sadece basit bir sezon geçiştirip 3.sezona sarkıtılacak bir konunun mu peşinden gidiyorlar merak ediyorum. şayet 3.sezona sarkarsa bir anlamda güzel olur ki şu anki senarist ve yönetmenin nasıl tipler olduğunu bildiğimden bu konunun 3.sezona taşınması durumunda ise nasıl b*ka sarabileceğini tahmin ettikçe de umarım yanılırım diyorum. (bkz: white collar)

    --- spoiler ---

    genel olarak konuşacak olursam; graceland aslında çok sağlam bir konu ve ilerleyişe sahip olabilecek konuya ve kadroya sahip lakin dizi konusunda bütün kuşkularım senarist ve yönetmen konusunda.

    aaron tveit çok enteresan bir oyuncu ve gözüme daha uygun bir oyuncu seçilemezmiş gibime geliyor ne zaman karakterine sıra gelse. biraz suits'deki patrick j. adams'a benzetiyorum tesadüftür ki iki karakterin ismi de mike ve ikisi de dizinin genç-potansiyeli yüksek ve akıllı karakterlerini oynuyorlar; ikisini bir bölümlüğüne yer değiştirdiği bir durumda oyunculuk bakımından pek zorlanacaklarını zannetmiyorum,bilhassa seyirci bile bir an için farkına varamayabilir.

    yaz aylarında gideri olan, iyi dizidir graceland tavsiye ediyorum düşünen varsa da...

    + suits i de es geçmemek gerek, deli iyi bir dizidir ve yazın izlenebilecek en iyi dizi diyebilirim.
  • çok fena derecede değeri bilinmeyen dizidir bana göre. ilk bölümünden itibaren her hafta izledim iki sezonu da. ikinci sezonu senaryo ve işleyiş açısından harikaydı. sonunda da süprizle bitti şimdi üçüncü sezon bekleniyor.
  • --- spoiler ---

    3. sezona kafalarda soru işaretleriyle başlamış dizidir.

    --- spoiler ---
  • deichmann'da satılan bir terlik markası.modelleri iyi sayılır ,fiyatlar da orta ancak aynı modelin aynı numarasının iki farklı çifti kendi aralarında kalıp farkı gösteriyor ilginç.çok beğendim pembesini de alayım diyecekseniz denemeden almayın.
hesabın var mı? giriş yap