• timothy treadwell'ı çağın vebası olan sevgisizlik bu hale getirdi. kendini sevdirmek, kabul ettirmek ve ispatlamak için de ilgi çekmesi gerekti. filmde "daha önce bir hayatım bile yoktu oysa şimdi var" diyor. ilgi çekmek ile sevilmemenin, kendini değersiz hissetmenin arasında doğrudan bir bağlantı vardır. ilgi çekmek uğruna neler yapılmıyor ki? görüyoruz hepsini. bundan, çevremizde erdemsiz, kalitesiz ruhlu, içerikten maneviyattan yoksun sürüyle insan olduğu ortaya çıkar. sevilmek, kabul edilmek her insanın tatmin edilmesi gereken en önemli manevi ihtiyaçlarındandır. her ne kadar yüksek yaradılışlılar buna pek ihtiyaç duymasalar da. timoty, insanları ve onların toplumunu sevmiyordu, o yüzden doğaya sığındı denebilir ama bana bu pek inandırıcı gelmiyor. bence o topluma kendini bir şekilde kabul ettiremediği için insanları sevmiyordu. fakat kendisi normal biri de değildi. sigortalı bir işe girip emekli oluncaya kadar çalışamazdı. belki de belgeselde bahsedilen filme girebilseydi ayılardan ve doğadan hiç düşünmeden vazgeçecekti. son gönderdiği mektubu okuyan kadından öğrendiğimize göre "belki yaşarken yaratamadığım farkı ölerek yaratabilirim" demekte. son mektubunu bu hissiyatla yazan birinden bahsediyoruz. öyle bir egosu var ki kendinden bahsedilmesi için kendinden vazgeçmeyi bile düşünüyor. amacına ulaştığı da belli zaten. ölmeseydi hiç kimse ondan bugünkü gibi bahsediyor olmayacaktı.

    filmde birkaç yerde birden "ölümü hissedebilyorum, ellerimde ölümü hissediyorum" diyor. grizzly labirenti adını verdiği bu çok teklikeli ve ona yabancı olan ayıların olduğu bölgede çadırını yanlış yere kurduğunu itiraf ediyor. normalde çadırını çevresinde hiçbir şeyin olmadığı bir yere kurması gerekiyormuş ki ayılar onu fark edebilsin. ama o kendi deyimiyle son çadırını böyle bir yere kurmamıştı. başka bir sahne de ise bir ayı sudan çıkarken soyunup onun hemen yanında suya giriyor. orada ayının saldırma kararı almasıyla ölmesi aynı anda olabilirdi. tabi bunu suyun hemen ötesinde kurmuş olduğu kamera da kaydedecekti. sanki son yolculuğuna ölmek için çıkmıştı. onun doğa ve ayılarla ilgisi dolaylı idi. asıl amacı kendisini ispatlamaktı. bunun için de en tehlikeli hayvanlardan olan ayıları seçti. fakat hakkını yemek istemem onun karakterinin öteki parçası o kadar da bencil değildi bence. yağmur yağmadığı için ayılar açlıktan birbirlerini yemekteydi ve kendisi belgeseli izleyenlerin de gördüğü üzere hayvanlar için neredeyse ağlayarak dua ediyordu. bir tilkiyi evcilleştirmişti ve tilk yaklaşık 10 yıldır bir köpek gibi onu takip ediyordu. ama timoty'nin öteki tarafı daha baskındı. timoty'den kameralarını evinde bırakmasını isteyemezdiniz. çünkü kameraların çektikleri sayesinde kendini başka insanlara sevdirip kabul ettirmişti, dolayısıyla da egosu bu şekilde tatmin oluyordu. o doğada veya ayılarla kameralar olmadan yaşamazdı. bu açıdan bakıldığında christopher mccandless hepsinden daha samimi gelir bana. timoty gibi birkaç tane daha insan biliyorum. bunlardan bir tanesi austin james stevens'dır. (bkz: austin james stevens/@air canada) bu enteyde bahsettiğim gibi bu adam yılanların yer altındaki inine sürünerek girip çekip yaptı. başka bir yerde de sırtlanların inine girdi. hepsini de kameralar ile kaydetti. o da timoty gibi bütün bu atraksiyonları kamerasız kesinlikle yapmazdı. bu adamlara steve irwinı da dahil edebiliriz. timoty treadwell ayılara, austin james stevens yılanlara, steve irwin de timsahlara aşık olduklarını söylüyorlar ama bahsettikleri pek dolaysız bir aşk değil bana göre.
  • --- spoiler ---

    timothy treadwell adina biraz haksizlik kokan elestiriler okudum. belki de filmin ta en basinda kendisinin olmus oldugunu bildigimden fazla dramatik yaklastim bilemiyorum.

    kendisinin tamamiyle hastalik derecesinde karakter arayisi olmustur. gec de olsa bu arayisi en sonunda kesfetmistir. ayilar bu yalniz adama bir yasam, bir karakter getirmistir. gorunen o ki tercihleri ve hayatinin son 13 yilini ayirdigi bu olagandisi seruven, kimi zaman inanilmaz derecede celiskilerle doludur.

    tim hayatinin son 13 yilinda her ne yapmissa yapsin,bunlarin kesinlikle ve kesinlikle populer olma cabasi olmadigini dusunuyorum. kendisinin dunyasinda ayilar bambaska, o kadar ki onlari insanlarin yerine koymus. bir sahnede iki ayi kavga ederken onlari izliyor kavga bittikten sonra da ayilarla konusmaya gidiyor. evet orada kamera aciktir. ancak ben inaniyorum ki orada kamera olmasaydi da kendisi gidip ayilarla birebir konusurdu. bence bu da onu farkli yapandir. evet kendisi yalniz bir adamdir, aradigini da dogada bulmustur hepsi bu. sovdan uzak oldugunun en buyuk ipucu da yapmis oldugu (en az) 13 kampin sadece son 5'ini kameraya almis olmasidir.

    dedigim gibi dramatik bir yasam, aci ancak beklenilen bir son. boyle bir sonun elbet bir sekilde gerceklesecek olmasi kendisinin dunyasinda imkansizdir ama en basta yaptigi kamp yeri tercihlerinin giderek daha tehlikeli boyutlara ulasmasi bu sonun ipuclarini verir. tim eger orada feci sekilde olmemis olsaydi, ileriki kamp tercihlerinin cok daha ciddi tehlikeler barindiran yerlerde olacagida da supriz olmazdi.

    --- spoiler ---
  • fılm bılgısı

    yönetmen werner herzog bu belgeselde vizyoner deha ve delilik arasında ince bir çizgide yürümek insanlar onun büyüyen panteon başka gerçek hayat karakter ekler. timothy treadwell 1990 yılında başlayan, bir boz ayı yaşam alanı yakınında kamp, ??alaska her yıl mümkün olduğunca fazla zaman harcamak istiyorum, ayılar, kendine özgü bir otorite idi. treadwell ayılar sevgi iddia ve onlarla bir olarak hissettim iken, onların davranışlarında hiçbir resmi eğitim vardı ve yaratıklar ile kendini tanımaya ederken o elinde bir video kamera ile onları bir kaç metre içinde yürümek istiyorum. birçok için, treadwell doğanın yarı insan, yarı hokkabaz, ve yarı self-promosyon uzmanı görünüyordu, ama o ve onun kız arkadaşı bir boz saldırıda öldürüldüğü zaman ayılar ile yaptığı akrabalık rehberlik bölümü, 2003 yılında onu başarısız oldu. ayrıca onu tanıyan insanlar, hayvan uzmanları ve bilim adamları ile görüşmeler dahil ederken, treadwell kendisi ve grizzlies görüntülerini yüzlerce saat vurdu ve herzog grizzly man, treadwell yaşamı ve ölümü bir belgesel görünümü temel olarak bu görüntüleri kullandı . beğenilen ingiliz gitarist richard thompson oluşur ve filmin müzikal puanı uygulandı. ~ mark deming, rovi
  • orjinal footage ve adamimiz oldukca enteresan. insana dokunan pek cok tarafi mevcut. beri yandan, werner herzog bu yaptigindan sonra insan olarak gozumde bitti. kimse kusura bakmasin ama elindeki malzemeye ancak bu kadar cig yaklasilabilir. sinema, belgesel, teknik, taktik olarak demiyorum. mevcut yuzlerce saatlik cekimden dogru duzgun bir anlatim cikartmayi basarmis netekim. kendini isin icine soktugu yerler ise farkli. battikca batiyor. aha aylar gecmis durup dururken aklima geldi.

    timothy'i yargiladigi yerler ve ozellikle olum aninin orjinal ses kaydini dinleyip (su an timothy'nin arkadasi mi kuzeni mi oyle bir yakininin elinde) acilen yoketmesini soyledigi yerler... aman allahim! sen ne kadar ucuz artistlik pesinde, cig bir insanmissin werner. surekli bir dogru yolu gosterme ihtiyaci, diger yandan tarafsizligini belirtme ikiyuzlulugu... nereden dahil oldugu belli olmayan bir projede, kendinden once yasanmis olaylarin uzerine, tanimadigi ve buyuk ihtimal ile akil sagligi yerinde olmayan bir adam uzerinden prim yapma cabasi... izlerken utandim.

    izleyiciyi su hayatta gorup gorebilecegi en enteresan kisiliklerden biri olan grizzly man ile basbasa birakamamis. kendi sikici kisiligini ve kohnemis personasini isin icine katmadan edememis. yazik.
  • --- spoiler ---
    belgeselden ziyade dram filmi diyebiliriz.

    herkesin dediği gibi adam çok yalnız orası kesin. ama bir kaç entry'de bahsedildiği gibi masum bir insanı kendisiyle beraber ölüme götürdüğünü düşünmüyorum. o kadını kimse zorla orda tutmuyordu.. ha korkusu yüzünden belki geri gelebilse tekrar gitmezdi ama aralarında kimbilir nasıl bir bağ vardı ki o korktuğu ayılara rağmen orada kalmayı tercih etmiş kadın.

    yalnız timothy abimizin tilki şapkasını çaldığında hayvanın peşinden koşarken ettiği laflar düşündürmedi değil, baya alenen ''o kaçtığın yer yuvanızsa dinamitle patlatıcam onu!'' diye haykırıyor adam. sonra milli park'ın yöneticileri için küfür ederek kendisini kaybettiği kısım.. adamın bir öfke sorunu olduğu ortada, belki de bu yüzden aslında kontrolün tamamen ayıların elinde bulunduğu o alanı kendisi için kurtarıcı olarak görüyor. medeniyette baş edemediği savaşları, orada, ayıların kurallarının geçtiği yerde aslında çoktan kaybetmiş ama sıfırdan temiz bir sayfayla başlayarak kendisini teslim etme ihtiyacı duyuyor.

    bir de yağmur yağmayıp balıkların gelmemesi sebebiyle ayılar aç kalınca çadırın içindeki yakarmalarında biraz kendisi adına korku da var bence. ayılardan birisinin açlıktan yavrularını yediğini söylerken bir yandan o kadar acıkan ayıların kendisine de saldırmasına az kaldığını biliyor.

    yalnız yönetmen ve dış ses olan werner amcamızın mevzuya bu kadar rengini belli ederek bakması üzücü olmuş gerçekten. o sondaki ''ben aslında ayıların gözünde hiç iletişim belirtisi göremiyorum'' kısmı tamam ama filmin genelinde timothy için ''ya bu adam deli bişeydi işte, kimse de dur demedi adama, salak kendisini geberttirdi.'' havası sezinleniyor.

    werner amca istese duygusal müzikler döşeyerek timothy'i bize kahraman gibi de gösterebilirdi, ''ah yazık vah yazık adam da nasıl bok yoluna ölmüş yaaa..'' dedirtebilirdi. zira bize çoook az bir kısmını gösterse de (nehir kenarında timothy abinin ''bu ayılar beni anlamıyor'' başlıklı kısa ağlaması) 100 küsur saatlik çekimlerde timothy'nin kamerayı arkadaş olarak gördüğü düşünülürse eminim abinin duygusallaştığı çok daha fazla görüntü vardır. onun yerine abiyi olduğu gibi, zayıflıkları, kompleksleri ve sıkıntılarıyla göstermeyi tercih etmiş.

    velhasıl kelam başka bir yazarın da dediği gibi belgeselden öte reality show tadında bir film. belgesel diyemeyiz çünkü werner amca da timothy abi de ayılara dair pek bir bilgi vermemişler filmde (iki ayının kavgası sırasında ayılardan birini kafakola alan ikinci ayının durup sıçması ilginç bir görüntüydü ama cidden). o kısmı da bir acayip, sen 13 sene boyunca her yaz aynı mekana git, kayıtlar yap, elle tutulur bişey olmasın. gerçi bütün çekimleri görmedik tabii, belki de vardır. (filmin bir yerinde de diyordu sanırım zaten)

    öyleyken böyle. bence kendisini izleten bir yapım olmuş. başka işlerini izlemedim ama werner amcayı takibime alıyorum şimdilik.

    --- spoiler ---
  • werner herzog un seslendirip yönettiği uzun metraj belgesel.

    spoiler içerir!!!!!

    timothy treadwell adlı bir arkadaşın doğa ile olan imtihanını konu alır. açıkcası yönetmenin kasıtlı olarak mı yoksa yanlışlıkla mı bazı noktaları öne çıkararak bu belgeseli işleniğini anlamış değilim. werner herzog u şahsen tanımıyor, kişisel herhangi bir düşüncesini ne okudum ne de duydum. neyse konu bu değil. belgesel izleyicileri ikiye hatta üçe ayırıyor. kimi doğa ve hayvan dostluğunun ne denli güzel olduğu tadını alıp bu belgeseli göklere çıkarabilir, başkaları insanoğlunun bakir doğayı nasıl katledip kendi bencilliğine kurban ettiğini iddia edebilir ama bence üçüncü tip izleyici, işte yönetmen bunu kasıtlı mı yaptı yoksa kendini belli edip sırıtan bazı noktalar var ki (içinde çok büyük ironilerin ve dalga geçmenin bulunduğu) o da üçüncü tip izleyicinin gözünden kaçmıyor, kaçmayacaktır da.. ne gibi mi?

    timothy 100 dakikalık belgeselde yaklaşık 15-20 defa küçük (kreşe giden çocuklar) çocuklara ve önemle üzerine basa basa “para almadan”, “bedava” verdiği derslerden bahseder. küçüklere doğayı ve ayıları sevdirmiştir. keza belgeselin sonlarına doğru o hiç eskimeyen ve çocukluğundan beri yani yaklaşık 30 yıldır beraber yattığı oyuncak ayısını da bolca gözümüze sokmuştur.

    timothy aslında keyf düşkünü yani açıkcası uyuşturucu düşkünü biridir. bu, belgeselde defalarca hatta onu yetiştiren ebeveynleri tarafından da vurgulanıyor. uyuşturucu yüzünden burslu okuduğu üniversiteden atılmış ve daha sonra filmlerde rol almak için ikinci sınıf aktörlük kariyerine dadanmıştır ki o konuda da pek başarılı olamamıştır. sebep? tabi ki uyuşturucu.
    ama belgeselde (başlarda) bunu alkol problemi olarak kameraya yansıtıyor. ve tabiat anaya, onu alkolden uzaklaştırıp ona kucak açtığı için bol bol şükrediyor. aslına bakılırsa 2-3 ay boyunca kaldığı peninsula kırsalında sike sike detoksa girmiştir. medeniyetten o denli uzak bir bölgede 20 ayının arasında alkol olsa bile (nerden alıcak amk) alınmaz!!! her an tetikte olmanız gerekir.

    tim kendini doğaya adamış, yalın ve medeniyetin bizlere dayattığı şekilsellikten tutun tüm art niyetlerden yoksun “guru”mertebesinde yaşayan bir varlıktır. böyle bir vurgu var. evet bunu böyle kabul eden bir kitle de mevcut, isterseniz daha evvel yazılmış entrylerden de onaylatabilirsiniz. fakat işin enteresan tarafı 120 saat çekim yapmış olan malum “guru” bir kere bile kamera karşısına yağlı saçlarıyla çıkmamış hatta nasıl doğayla bütünleşmekse pantenle mis gibi yıkanış saçlarıyla sırıtmış, konuşmaktan çok saçlarının kahkülleriyle oynamış, konuşmasını daha etkileyici bir hale getirmek için tekrar tekrar çekip yapıp sik kadar mevzu için 120 saat 13 yaz sezonu harcamıştır.

    tim cesurdur! ayılardan korkmaz!!! o en tehlikeli işlerin adamı, ölümün de önüne geçebilen kahramandır. işin aslı öyle değil, yıllarca beraber yaşadığınız ayılar, yılanlar yaraklar kürekler ne derseniz diyin siz onlara zarar vermeyip alanlarına tecavüz etmediğiniz sürece size dokunmazlar, sizi “görmezden” gelirler. işin aslı tim kahraman değil doğa tarafından “iplenmeyen” bir sikkobelladır!!! (açıkcası yönetmen bunu kasten mi vurguladı yoksa bazı şeyler kendiliğinden mi sırıtıyor çok merak ediyorum)

    tim tanrıya inanmaz!!! o dinler üstü, düşünceler ötesi aşmış bir doğa aşığıdır. belgeseli dikkatli izlerseniz “ateistim elhamdülillah” tadında pek çok ironi, çelişik sikko dümenden açıklamalar bulacaksınız.

    belgeselin başlarında tim gay olmadığını üstüne basa basa söyledi... gaylere hakaret etmek istemediğini ve sağlıklı bir heteroseksüel olduğunu vurguladı. mesaj, “genç kızlar günde düzenli 5 posta mastürbasyon yapmaktan eller nasır bağladı, outdoor seven her kuku sahibesine selam ederim”...

    ayı wendy nin sıcak boku.
    evet lan belgeselin en can alıcı ve reyting tavanı yaptıran bölümü ayı wendy nin sıcak bokuydu. o bok tim tarafından şöyle aktarıldı. (boka dokunur)
    -evet bokun sıcaklığını hissediyorum, bu wendy’nin içindeydi ve wendy onu bize verdi. inanamıyorum, bu wendynin tabiata iade ettiği bir hediye. muhteşem...inanılmaz, ameyzing...

    “tim was the poorest guy ever” bu cümleyi duyduktan 2-3 dakika sonra tim’in lezbiyen kılıklı kötü rol kesen kız arkadaşının gayet lüks döşenmiş evinde “...and i became in charge of his foundation, he was my boss and my boyfriend...” gibi bir cümle duydum. tekrar söylüyorum ve kendi kendime soruyorum yönetmen bunu kasten mi yapmış yoksa tesadüfen mi? kasıtlı kurgulandıysa çok ince amına koyan bir taşak söz konusu.

    çelişik duygular. hükümetten aldığı fon, destekle peninsula bölgesine ittiriboktan bir mazeretle 2-3 ay kamp kuran tim, kamera kaşısında onu aynı yerde kamp yapmaması, sürekli bölge değiştirmesi, ayılara 100 metreden fazla yaklaşmaması konusunda uyaran hükümete yarım saat boyunca küfredip saçını düzeltir. adamlar ölme diye seni uyarmışlar, cebine para koyup kameralarına kadar destek vermişler, sen de ben doğa aşığıyım, fuck you hükümet, fuck you insanlık diye nara atıyorsun... çok acayip taşaklar geçmeler var.

    belgeselin sonlarında ayı avına gelen diğer insanların onun için bıraktığı bence iyi niyetli notları ki bunlar taşlara yazılmış iyi dilekler ve gülen yüzlerdir, görürüz. ve sözüm ona kafayı doğa ile bozmuş yarı akıllı tim (bence gayet zeki ve aklı başındadır) onlara kızar ve grizzly adı verdiği bölgesine tecavüz ettiği için küfreder. o artık masum bir garabet karakterini canlandırır ve insanlığın çok kötü olduğundan dem vurur. ben dünyanın en tehlikeli bölgesinde (defalarca vurgulayarak) “silahım olmadan” uyum içerisinde yaşıyorum der. akabinde ibnemsi, şandrella diye tabir ettiğimiz kırık hareketlerle kahküllerini düzeltir. dünyanın en tehlikeli bölgesi seni görmezden gelen ayıların bulunduğu yaz ikliminde bir alaska kırsalı??? açıkcası yönetmenin ti’ye almaktan da öte göze soktuğu bir bölümdü.

    neyse, tim’i nihayet son’da (en son sahne) küllerini onu alaska kırsalına savuşturan eski fuckbuddylerinin tatlı sözleriyle uğurlarız. ama beyinlerinden geçen sözler farklıdır.
    amına kodumun abaza müptezeli... 13 yıl dayandın saçmaladın ama bizlere iyi para bırakıp çektiklerimizin karşılığını verdin. sen sahtekar bir orospu evladıydın tim... bir baltaya sap olamadın ama üzerinden para kazanmamızı sağladın. siktip ölmen geç ama iyi oldu...
  • yönetmen bizi yönlendirmiş mi yoksa adam gerçekten kafadan çatlak mı bilmiyorum çünkü kimse chris mccandless manyak mı sen git alaska nın vahşi doğasının içinde tek başına yaşıyorsun demedi.warner kesinlikle objektif yaklaşmamış belki gerçekten adam delidir ama sürekli kendi yorumunu katmış bırak da biz manyak mı değil mi karar verelim
  • bir arinin bal yaparken olmus haline bakip ona dair cumle kuran,
    tilkilere "seni seviyorum" deyip onunla arkadas olduklari icin tesekkur eden guzel bir adam gordum ben bu belgesel karisimi filmde...

    ve gercekten sevilmis bir adam... olmek uzereyken kiz arkadasina "kac buradan, kos" dedigi halde onun icin olumune, son anina dek yaninda savasan ve onunla olen bir sevgili...

    saf sevgiyi yasayan, yasayabilen ve bu yonde yasamayi basarabilmis iki cesur insani tanimaktan cok mutluyum... seni taniyan, bilen, yaptigin isin onemini anlayabilen biri daha oldu tim... evet, "yaptigin sey cok ozel..." oylesine haklisin ki bununla gurur duymakta... hoscakal...
  • eğer çabuk etkilenen birisi iseniz sadece belgeseli izleyin. bu bile size yetecektir. ancak siz gidip olay anının ses kaydını da dinlerim derseniz siz tavsiyem yapmayın!
  • hayatımda izlediğim en gergin belgeseldi. ben beğendim şahsen.
hesabın var mı? giriş yap