• paraguay, arjantin, bolivya ve kuzeybatı brezilya'da konuşulan bir dil. tupi-guarani dil alt grubuna aittir.

    dünyada guarani konuşan yaklaşık 6 milyon kişi olduğu tahmin edilmektedir.

    guarani, ispanyolca 'nın yanı sıra paraguay'ın resmi dilidir. bu ülkede resmi kuruluşların yayınladığı anayasa, okul kitapları vb her iki dilde de yazılır ve gerek guarani gerekse ispanyolca "farklı ama eşit değerde" iki dil olarak kabul edilir.

    her şeye rağmen paraguay'da bu iki dilin ilişkisi oldukça karmaşıktır. hemen hemen hiç kimse yalnız guarani veya yalnız ispanyolca konuşmaz. şehirli okumuş kesim daha çok ispanyolca kullanmasına rağmen araya bir miktar guarani karıştırır. kırsal kesimde ise konuşma dili guarani olmasına rağmen ispanyolca'dan alınan bir çok kelime vardır. bu karışık dile yerli halk jopara (hopara) adını verir.
  • guarani dilinde 1=petein 2=mokoyn 3=muhapı 4=irundı 5=pa .. pa aynı zamanda "el" demek .. adamlar 5li sayı sistemi kullanıyorlar yani beşten sonra beşbir beşiki gibi gidiyor rakamlar .. patein, pakoyn, pahapı vs ...
  • paraguay'ın para birimidir de aynı zamanda.
  • 100 centimoya bedeldir.
  • brezilya'daki sao paulo futbol kulüplerinden biri. renkleri yeşil-beyaz.
  • (bkz: guarana)
  • (bkz: guayaki)
  • paraguay'da yaşayan yerel bir halk olan guarani isminin paraguay para birimine verilmiş olması yüzümü güldürür her aklıma geldiğinde. guaraní diye yazılıyor yamulmuyorsam.
  • (bkz: club guarani)
  • ilkel toplumların '150' sihirli sayısına ulaştıktan sonra bölünmeye başladığını iddia eden antropologların tezini çürüten, sayılarının zaman zaman 1000'i bile geçtiği görülen ilkel toplum.

    ilkel topluluklarda belli bir prestije sahip olduğu düşünülen savaşçı ve şeflerin; guarani'lerde farklı bir biçimde olduğu görülmüş. normal şartlarda bu kimseler toplumun istedikleri dışında hareket edemezlermiş. toplum, prestij kazanan bu adamların dibi görmelerini sağlamada da oldukça aktif.

    ilkel topluluklar için söylenenlere bakıldığında, durum öyle bir hâlde ki, toplumda resmen savaşçı ve şefleri kullanmışlar. savaşçı kendini ispat ederek o prestiji sağlamış olsa da, "yaşlandı bu be, baksana eskisi gibi güçlü değil; eskiden daha çok 'kafa derisi' getirirdi, peh " cümleleriyle birden o konumun elinden gitmesi mümkün imiş. yani, savaşçılık 'yan gelip yatma yeri' değil imiş. şefler desen, 'ataların yasası'nı sadece dile getirmekten başka işlev verilmeyen bir kişi olup, aynı zamanda iyi bir avcı ve iyi bir savaşçı olması kendisinden beklenen kişi.

    marksizm ve liberalizm bakış açısıyla, ilkel toplumlarda politik alanın tanınmadığı, iktidar düşüncesinin oluşmadığı söylense de; aslında bir nevi herkesin kafasında iktidarın ne olduğu ve bir kimsenin iktidarı elinde tutması hâlinde neler olabileceğinin cevabı var gibi ve bu nedenle toplum bunu engellemek adına, şef ile savaşçıların iplerini ellerinde tutmuş sanki... (benim çıkardığım sonuç böyle. sen ne dersin, bilemem.)

    söz konusu kabileye gelindiğinde; şefin konumu genel durumdan farklı bir hâle gelmeye başlamış. bünyesinde bulunmayan yetkiler ışığında hareket eder olmuş. iktidar odağının oluşmaya başladığını fark edince karailer, olaya el atıp "hop birader, adam '1'e doğru yürüyor, ataların yasasına aykırı, buna isyan etmemiz gerek" diyerek toplumdaki pek çok insanın kendi yollarından gitmelerini sağlamış. iktidar odağına dönüşmüş olan bir şeften kaçıp; bir adamın, karai'nin, peşinden gitmişler.

    e adama demezler mi, "tükürdüğünü yaladın, hayırlı olsun"?
hesabın var mı? giriş yap