• vakti zamanında kuşlar yesin diye pencere kenarına koyduğum ekmek kırıntılarının aylar sonra bile aynı şekilde duruşuna tanıklık ettiğim semttir. istanbul değil, mordor mübarek.
  • enteresan bir yer. mesela geceleyin eve dogru yururken, yamuk yumuk, zar zor yuruyen, kulaginda kablosuz kulaklik olan birinin beyaz bir bmw icindeki adama "ahmet abi, araban da ciksmis haa" diye tehditvari sekilde bagirdigini gordukten iki dakika sonra, bir kadinin bir adami "bir daha benim mintikama girmeyeceksin demedim mi sana lan" diye fircaladigini gorebilirsiniz. bu manzarayi urpererek gecip, "nerdeyim ben lan" demeden yaninizdan erasmus ogrencileri gayet sen sakrak bir sekilde gecer, hemen arkasindan tableti elinde acik onunla bir seyler yapan kulaklikli arkadas, sanki iki dakika oncenin "her-an-her-sey-olabilir" mekaninda degilmisiz gibi guven icerisindedir. karisik duygularla eve gidersiniz, cunku ne hissedeceginizi bilmezsiniz.
  • yokuşu bi süre sonra insanı dışarı çıkmaktan soğutabiliyor. 66 ne güne duruyor derseniz de, evden çıkmadan bakarsınız kalkış saatine, eh genelde kalkış saatlerine uyuluyor diyeyim de dönüş problem. yarım saat beklersin otobüsü durakta, lan yürüsem varmıştım diye sinir olarak. bir de akşam 7'den sonra otobüs yoktu gülbağ'a en son. sebebi için de durağa "aşırı parklanma" yazmıştı iett. park edecek arabası olmayıp da otobüsü kullananlara bir de böyle vurmuşlardı yani.

    hırsızlık olayı doğrudur, karşı dairemize iki kere hırsız girmişti. onlar da öğrenciydi bir de ve üniversitelerin final dönemi zamanlarıydı, epey sinirimiz bozulmuştu. hırsızların 2. girişi ise bu arkadaşlar evi boşattıktan sonra boş eve girmek oldu, onu niye yaptılar anlamadık. ama bir haber bülteninde "işte istanbul'un en çok hırsız giren sokağı" (başlığı bu kadar dandik atmamışlardı umarım) şeklinde bi haberle gülbağ'da şimdi adını hatırlamadığım bi sokak gösterilmişti.

    tek iyi yanı merkezi sayılması ve de öğrenci nüfusu yoğunluğu diyebilirim. ee iki iyi yanı oldu demeyin, cümleye iki iyi yanı diye başlayınca güzel olmuyordu.
  • istanbul'un en gürültülü mahallesidir efendim burası, 365 gün 6 saat tadilattan, inşaattan, çocuk gürültüsünden geçilmez. karşınızdaki apartmanın inşaatı biter türk telekom kabloları yenilemek için sabah 8 de kazı çalışması yapmaya başlar, o biter yan komşunuz tadilata başlar. bir de çok düşünceli insanlar vardır ,inşaatları sabah 8 ile gece 12 arasında yaparlar sağolsunlar ve pazar günleri de 8 yerine 9 da başlama nezaketini gösterirler. ha es kaza tadilatsız inşaatsız bir gün olursa onun da içine mahalledeki küçük çocuklar eder, futboluydu saklambaçıydı derken cinnetin eşiğine gelirsiniz. o yüzden gürültüye gelemeyen, ders çalışırken sessiz sakin ortam isteyen insanlara göre değildir aman diyim.
  • vakt-i zamanında, bir laptop, bir 8 numara bilardo topu şekilli kültablasının ve de ayakkabılarımın çalındığı zincirlikuyu mezarlığı manzaralı +2nci kattaki evi ihtiva eden mahalle.

    aynı evin 5 kat altında da birkaç aylığına sözlük yazarı zgrzade ile kalmışlığım vardır, orda da manzaram insanların ayakkabıları, kaldırım, kedilerin götü filandı. -2inci katta olmasından mütevellit.

    bir de sabahın beşinde dayak yemişliğim mevcuttur aynı yerde.
  • çocukluğumda buranın tepelerinde piknik yapardık. o kadar yaşlıyım amk.
  • lanet biyer. insanı hayata küstürür. gazi mahallesi gördüm, esenyurtta çok takıldım, ama böylesine elle tutulur hiçbişeyi olmayan herşeyden yoksun, yokuşsuz tek 1 adım bile atamayacağınız bir mahalle hayatımda görmedim. motor sesi bitmez, trafik kavgaları zaten hiç bitmez. her evin duvarları kağıt gibidir yalıtım zaten yoktur, otopark diye bişey yok. kiralar da baya fazla. hiç mantıklı tek tarafı yok. taksi bulmak imkansız. bi metro, metrobüse yakın, yakın derken yürüyerek 25 dakika. full yokuş. gerçekten yazık günah verdiğimiz paraya.
  • birkaç yıldır ikamet ediyorum kendisinde. çok acayip bir yer oğlum burası. yukarıda bir eleman duygularıma tercüman olmuş belli bir yokuştan sonra yerleşim olmaması lazım diye, her gün aynı boku düşünüyorum ve herif yazmış. demek yalnız değilim.

    çok değişik bir residant yapısı var gülbağ'ın. düz yolda oturanlar/yokuşta oturanlar vs üst katlarda oturanlar/alt katlarda oturanlar gibi bir karşılaştırma yapabiliriz. ekonomik grafiği resmen bu şekildedir bu soktuğumun mahallesinin. bir apartmanda bile birçok farklı statüden insan görebilirsiniz, aradaki fark oldukça geniştir.

    esnafı düzgündür, gece olayı çok yoktur, sapığı, hırsızı vardır elbet ama pek görmedim. gece evinizde otururken veya tam uyumaya çalışırken yoldan geçen iki zenci kardeşin aralarındaki muhabbeti anlamazsınız ama amınakoduklarımın çocuklarının sesleri kulağınızı deler, uykunuzu kaçırır. hoparlör yuttularsa demek. zaten mahallenin eskileri zencileri çok ezer, polis çağırmakla tehdit edince hemen uzayıp gecenin karanlığında kolayca kayboluyorlar.

    ev kiraları gereksiz derecede pahalı durumda. her mülk sahibi kendi evini altın gibi görüyor haklı olarak fakat bugün merkez diye tarif verdikleri ev için 10 dk yokuş çıkıp, 15 dk metrobüse yürüyorsun ortalama. ana cadde hizasındakiler zaten uçuk durumda ama garip bir huzuru var buranın. zaten bu lanet yerde oturan da çok nadir durumlarda farklı semte taşınmayı düşünüyor.

    edit: allah belamızı nasıl vermişse hala oturuyoruz, çıkamadık bir türlü küçükyalı'ya.
    edit 2: taşındım ama küçükyalı olmadı. kurtköy'e düştüm.
  • bu semtte seven ve sevilenler dayanışma derneği diye bir dernek var. hala mahiyetini çözebilmiş değilim. enteresan...
  • irili ufaklı bienvenu'ler burada. çok sempatik arkadaşlar. onlar da olmasa hiç çekilmez. tek sempatik yanı bu arkadaşların neşesi yemin ediyorum. semt halkının kalanının yüzde yetmişi her an kavgaya hazır dolaşıyor ortalıkta. hayatımda görmediğim kadar uçan tekme gördüm yaşadığım 6 ay boyunca.
hesabın var mı? giriş yap