• afşar timuçin'in güzel bir yazısı. 1987 yılında varlık dergisi mizah ve karikatür özel sayısında yayımlanmıştır.
    ---
    gülmek bir çelişkiyi onaylamaktır. buna göre düşünmenin sonucudur ya da belli bir düşünme biçimidir. gidimli bir düşünceden çok sezgisel düşünceye, zihnin uzun süreli arayışlarından çok bir anlık parıltısına karşılıktır. bir çelişki birden görünür ve güleriz. bir çelişki bize çarpmış, bize batmış gibi olur birden. gülmek düşünmektir; ancak her gülmek gülmek değildir. her düşünmek nasıl gülmek değilse.. dudakların gerdirilmesi, yanakların geriye çekilmesi yüzümüze bir gülme görünümü kazandırsa da gülme olmayabilir. gülmenin yapay biçimleri vardır. düşünür gibi yapmalar gibi güler gibi yapmalar vardır. ağız dolusu gülmek, gönül dolusu gülmek yaşama etkin bir biçimde katılanların, kafasıyla ve bütün varlığıyla katılanların, yaşamı görenlerin, görebilenlerin işidir.

    sinirli kahkahaların hatta tüm kahkahaların, bıyık altı gülmelerin, alaycı dudak büküşlerin gülmeyle ilgisi yoktur. kahkaha atmak genellikle savlı bir tutumdur; çok zaman küçültücü hatta öldürücü bir saldırıdır. birilerine kendimizi önermekte, birilerinin üstüne çıkmakla, hatta birilerini hiçe indirgemekle ilgilidir. örneğin bir takım şeyleri düşünmeye değmez sayarız ve güleriz. bu gülüş gülüş değildir; gülüşü kötüye kullanan bir davranış biçimidir. gülüşün, gerçek anlamda gülüşün kahkahaya dönüştüğü pek olmaz. insanın makaraları koyvermesi az görülen bir durumdur. insanın gülerken kendini tutamaması gülüşün şahlanmasıdır. gülme etkeninin yoğunlaşmasına ya da karmaşıklaşmasına bağlıdır. bir güldürüyü izlerken olur: üst üste sergilenen çelişkiler gülme grafiğini yükselttikçe yükseltir. o zaman biz makaraları koyveririz. buna karşılık kahkaha tasarlanmış yapay bir gülüştür. insani olmayan bir amaca yöneliktir. tabanında ruhsal karmaşıklar yer alır. küçüklük duygusunun başka bir biçimi olan büyüklük duygusu gibi.. gülmek ne ölçüde güçlülük belirtisiyse güler gibi yapmak ya da kahkaha atmak o ölçüde güçsüzlük belirtisidir. güler gibi yapmak surat asmanın bir başka biçimidir.

    gülmek dünyaya bilge gözüyle, deşici, kavrayıcı, tartıcı, eleştirici gözle bakmaktır. bencil, hırslı, gözü dönmüş insanlar gülemezler; her şeyden once düşünemedikleri için, dünyayı çıplak gözle göremedikleri için gülemezler. bir şeye gülünür, o bir şey her zaman apaçık durmaz karşımızda. yaratmak için olduğu gibi gülmek için de görmek gerekir. gülmeyi bilmeyen insan gülünç durumdadır: gülünesi bir dünyaya gülememek, gülünç olmaktır; dünyanın dışında, kıyısında kalmaktır, denizi bilmeyen balıklara benzer durumda olmaktır. ciddilik tüm gülünçlüklerden daha gülünçtür. bu yüzden zaman zaman ya da çok zaman güldürü sanatçıları ciddi görünümler çizerek insanları kahkahalara boğarlar, daha doğrusu insanlara makaraları koyverdirirler. çocuklar en ciddi durmaları gereken zamanda kıkır kıkır gülmeye başlarlar ve bu yüzden yok yere azarlanırlar.

    gülmek insanı bir şeydir ve kendini gülünç edebilen ter varlık insandır. maymun, maymun olarak gülünç değildir, ancak insan davranışlarını andıran davranışlarıyla gülünçtür. yiyeceğini eğitim görmemiş bir insan gibi kabasaba davranışlarla yerken bizi güldürür. oysa onun anımsattığı insan davranışları gülünç değil, olsa olsa sinir bozucudur. doğada gülünesi hiçbir şey yoktur; yılan da, balık da, güneşin batışı da gülünç olamaz. yılan, balık ve güneşin batışı, bize verecekleri değişik heyecanlarla, olan gülünçlüğü de ortadan kaldırırlar. duygulanmaya başladığımız yerde gülünçlü donar kalır ve erir. kapımızı çalan adam eski geniş kenarlı şapkasıyla, düğmeleri kopmuş kadife ceketiyle gülünç olabilir, ancak ‘’üç gündür açım’’ dediği zaman bizde uyandırdığı gülme duygusunu dağıtacaktır. o yüzden konu ne olursa olsun ağlayana gülünmez. ağlama güçlü bir duygulanımın sonucudur ve her duygulanım gibi bulaşıcıdır. belli bir merkezden, bir insandan kalkar, bizi sarsar ve çevreye yayılır. ağlayanın kim olduğunu bilmeyenler bile gözyaşlarını tutamayabilirler. ağlayana gülebiliyorsak o ağlayışta bir bit yeniği var demektir. örneğin temelinde yapay etkenler bulunabilir.

    duygu gibi düşünce de, daha doğrusu ussal düşünce de gülünçlüyü kovar. bir matematik problemini çözmekte olan bir bilim adamı çözme işlemi boyunca gülünç aşamalarla yüzyüze gelmeyecektir. onun problemi çözüşünü dikkatle izliyorsak bizim için de gülünçlü bir durum yoktur. matematikçi gülünç de olsa, matematik problemi öne çıkmış ve onun gülünçlüğünü şimdilik örtmüştür. ancak birdenbire gülmeye başlayabilliriz: değerli bilim adamı x/y = 7 yazabilmek için eğilirken pantalonunun kıçı sökülüvermiştir ya da kendileri problem çözmenin dikkati içinde masadan tebeşiri alıyorum diye dolma kalemi almışlardır. böylece bir çelişkinin oluşmasıyla gülünçlü durumlar olağan durumlardan doğuverirler. buna gore nice önemsiz olaydan, hatta olay adına yaraşmaz olaydan nice gülünçlü olay çıkar. öte yandan acı olaylar da gülünçlü olayları doğurabilir: ölüm acıdır, ancak matem elbisesi giymek adına ne kara bulduysa üstüne geçirmiş adam gülünçtür. henri bergson şöyle der: ''gülünçlünün tam anlamında etki yaratabilmesi için yüreğe anlık bir uyuşturma gerekir.’’ o anlık uyuşturma olmazsa, matem elbisesi ne kadar gülünç olursa olsun bizi güldüremez.

    gülmeyi yaratan olayın ayrıntısı pek önemli değildir. zaten ayrıntıya dalarsak gülmeyi elden kaçırırız. buna gore, nedenlerden çok sonuçlara güleriz ya da nedenleri düşünmeksizin sonuçlara güleriz. ayağınıza taş mı takıldı da düştünüz. yoksa ayakkabınızın topuğu kırılınca mı kapaklanıverdiniz? hiç önemli değil bu. onlar sizin şu ya da bu nedenle düşüşünüze gülüyorlar. yalnızca düşüşünüze gülüyorlar. neden düştü acaba sorusu sorulmaya başladığında gülmenin tadı kaçar. çünkü belki de şu zavallı kadını, şu şımarık ve budala yumurcak itmiştir. bu yüzden ''güleriz ağlanacak halimize’’ sözü yanlıştır. daha doğrusu gereksizdir. pekçok halimize güldüğümüz gibi ağlanacak halimize de güleriz. ''gülermisin ağlarmısın?’’ sözü daha anlamlıdır: bazen gülmekle ağlamak arası bir yerde sıkışıp kalmaz mıyız? bir yüzde gülmeyle ağlamanın bütünleştiği az olur, ama olur. ekmek alıp geliyorum diye evden çıkmış ve aradan bir buçuk saat geçtiği halde eve dönmemiş ve bu yüzden karısından dayak yemesi kesinleşmiş adamın durumu gülünç müdür ağlanç mıdır? onun durumu ya gülmelik ya ağlamalık değil, hem gülmelik hem ağlamalıktır. güler misiniz ağlar mısınız? bu sizin bileceğiniz bir iştir. o an keyfiniz nasılsa.. ne olursa olsun gülünç olanla ağlanç olan birbirine ters düşen şeyler değillerdir. tek bir şeyin iki ayrı görünümüdür onlar: buradan bakarsanız gülmenizi, öteden bakarsanız gözyaşlarınızı tutamazsınız.

    gülünçlü, olağanın dışına çıkıldığında başlar. herhangi bir aynaya baktığınızda gülünç durumda değilsek, içbükey ya da dış bükey aynalara baktığımızda kesin gülünç durumdayızdır, ne kadar ciddi olursak olalım gülünç durumdayızdır. hatta ciddiysek daha gülünç durumdayızdır; kendimize önce biz güleriz. bu yüzden gülünçlünün kaynağı çelişkidedir, doğanın sınırlarının aşılmasındadır. doğanın ya da doğalın gülünç olmaması onda çelişkilerin görünür olmamasındandır. gerçekte güneşin batışında da bir çelişki vardır. güneşin batışında gece de gündüz de vardır, ancak bu görünmez. yılanla yılan iskeleti arasında da bir çelişki vardır, ancak yılana baktığımızda yılan iskeletini göremeyiz; görür gibi olduğumuzda bir gülme alacaktır bizi. çelişki şu ya da bu nedenle belirginleştiğinde gülünçlü oluşmaya başlamış demektir. kuyruksuz kedi (acıma duygularının dışına çıkabilirsek) gülünçtür. müziksiz dans gülünçtür, çok küçük topla futbol oynayan iri yarı adamlar gülünçtür, annesini doğuran çocuk fikri gülünçtür.. kısacası, olağan yaşam düzenine ters düşen her şey gülme arzusu uyandırır. yaşamın olağan ritminin önüne geçmek ya da arkasında kalmak, yaşamın gerektirdiği özenin azını ya da çoğunu göstermek, yaşamın sorunlarıyla az ilgilenmek ya da çok ilgilenmek, az kavrayışlı ya da çok kavrayışlı olmak, az duyarlı ya da çok duyarlı olmak. ancak bu temaların bizi gerçekten güldürebilmesi için bir olayda dışlaşması zorunludur. daha doğrusu temalara gülünmez, olaylara gülünür.

    gülüşleri uyandıran davranışlar bilmeden yapılan davranışlardır, hatta bile bile yapılmış gibi olsa da, bile bile yapıldığı söylense de bilmeden yapılan davranışlardır. yalanına inanılacağını sanan adam gülünçtür. gülünç olanda her zaman biliçsizlik, bir yanlış bilinçlilik, bir uyarsızlık etkeni öne çıkar. ceketime kuyruk takılmış olarak dolaştığımda bana gülerler, biri çıkıp o gülenlere ''bu adam ceketine kuyruk takılmış olduğunu biliyor’’ dese gülmeler kesiliverir; bu arada gülenler gülünç olma korkusuna kapılırlar. ters yönde giden adam gülünç durumdadır, biri çıkıp ona öbür yöne gitmesini gerektiğini anlatsa gülmeler kesilir, ama adam söylenilenleri dinledikten sonra gene bildiği yönden şaşmasa gülemeler iki kat artar. bu yüzden gülmece ustaları bilinçsizliğin ya da yanlış bilinçliliğin belirtisi olan becerisizlikleri sık sık kullanırlar. masanın üstünde iğreti duran şişeyi düşürmemek için beceriksizin yandan geçmesi gerekmektedir. ancak o bu kıvraklığı gösteremez ve küt diye çarpar masaya, şişeyi devirir. beceriksizliğin çeşitli görünümlerini sergilerken beceriksizliğe karşı alınmış uyarsız önlemleri sergileyerek de gülme duyusu yaratabiliriz. palyaço sopanın üstünde dik tuttuğu şişeyi düşürmemek için bin özenle dolanır pisti. sonunda elindeki sopayı şöyle bir sallar, şişenin sopaya sıkıca bağlanmış olduğu görülür.

    gülmek toplumsal bir olaydır. toplumsal olarak gülünür ve toplumsal olarak gülünç düşülür. insan başkalarına gore gülünçtür ya da gülünç değildir. robinson ıssız adasında ayağı kayıp kıçüstü oturduğu zaman kim güldürecekti? kendine gülebilir miydi? kimsenin gülemeyeceği biri kendine gülemeyecektir. hatta toplumsal ortamın yeterince sağlanmış olmadığı durumlarda gülme canlılığını yitiriverir. kırda dolaşan üç kişiden biri kıçüstü oturduysa öbür iki kişi buna ya gülerler ya gülmezler, aynı topluluk kentin ortasında dolaşırken aynı olay gerçekleşse ilk gülme edimi öbür iki kişiden gelecektir ve çok canlı bir biçimde gerçekleşecektir. ne olursa olsun, toplumsal olarak arızada olana, çelişkili durumda olana gülünür. bu yüzden güldürü yazarları, doğmakta olandan çok ölmekte olanı, yaşamla gerçek bağlantı içinde olandan çok yaşamla bağlarını koparmakta olanı konu edinirler. çökmekte olan toplumsal sınıfın durumu hem acıklı hem gülünçtür. geçip gitmekte olanda, geçip gitmekte olduğu halde bunun farkında olmayanda gülüş için bir hazine saklıdır.
hesabın var mı? giriş yap