• bir gün bir islam felsefesi dersinde, iyi niyetli hocamız, işin felsefe kısmını bırakıp, ruhlarımızı kurtarmak için şöyle bir örnek vermişti:
    - mesela çocuklar kötü bir şey yapmayı düşünüyorsunuz, bu durumda günaha girmiş olacaksınız, işte iradenize hakim olup, bu kötü şeyi yapmamak da sevap kazandırır...
    tabii her şeyi maddi olarak değerlendirmeye alışkın yavşak bir arkadaşımız (bkz: ben) hemen atlayıp şöyle bir soru sormuştu:
    - ama hocam, o zaman ben bütün gün evde oturup, kötü kötü şeyler düşünürüm, ama hiçbir şey yapmam, böylece skor muhteşem olur.
    elbette sevgili hocamız iyi eylemlerde bulunmanın daha çok sevap getireceğini falan açıklamıştı, ama ben yine de ısrarlıyım, hatta dediğimi de aynen yapıyorum, bütün gün evde oturuyorum, dışarı çıkmıyorum, yalnız sürekli kötü kötü şeyler düşünüyorum, ama hiçbir şey yapmıyorum.
    hele son iki gündür skorum tavan yaptı, vakit gazetesinin yazdıklarını okudukça, bu yazıları yazanlar hakkında çok kötü şeyler düşünüyorum, ama tahmin edeceğiniz gibi hiçbir şey yapmıyorum. o kadar kötü şeyler düşünüp yapmıyorum ki, şu anda orta seviye bir peygamber levelına ulaşmış olmalıyım bence.
  • arapçası zenbdir. zenb aslında "kuyruk" demektir. günaha giren birisi de aslında bir nevi kuyruk takmış olur kendisine. yani insanlığının birkaç mertebe aşağısına düşer tin suresi'nde ifade edildiği üzere.

    kim bilir kaç tane kuyruğum oldu şimdiye kadar... öyle ki, kuyrukluları bile utandıracak derecede taktım takıştırdım kendime.

    insan bazen, "allah'tan tevbe var," diyor; ama her seferinde kedi gibi sütü döküp sonra da tevbe etmek fazla kolaycılık oluyor.

    o değil de bazen nereye koyacağınızı bilemiyorsunuz kuyruğunuzu o'nun huzurunda.

    vah esefa...
  • günah olarak nitelendirilen fiiller, insanda bir tür karanlık enerji üretimine neden olurlar. bu enerji üretildiği yerde ve insanda gerilime ve huzursuzluğa yol açar.

    ondan daha kötüsü ise karanlık enerjinin son derece negatif spritüel varlıkları cezbetmesidir. zira onlar karanlık enerjiyi beslenmek için kullanırlar. suya yem atıldığında balıklar nasıl toplaşıyorsa, o varlıklar da karanlık enerjinin üretildiği yere veya kişiye aynı şekilde hücum ederler.

    asıl facia da bundan sonra başlar; çünkü o varlıklar günah işleyenleri tekrar tekrar günah işlemeye zorlar ki, beslenme süreci devam edebilsin. böylece bir kısır döngü oluşur.

    artık müthiş bir gerilim ve huzursuzluk günahkarın kaderi olmuştur. bu sefer de o huzursuzluğu gidermek için alkol, uyuşturucu ve akla sersemlik verici oyun eğlence türü işlere eğilim gelişir. malum olduğu üzere bunun da ayrıca kötü sonuçları vardır. kişi kendini alamaz; sağlığını bile bile, göz göre göre yele verir.
  • araf'ı griye, gök kuşağını katrana boyayan, cehennemin körüğüne kül solutan, toprağın bereketini alazlayıp ucunu bucağını çatlatan, ilk kabil'in kalbine düşendir.
  • sadece türkiye'ye özgü para birimi.
    "abi günahımız ne kadar?"
  • onbir-oniki yaşlarındayken bir akşam babam eve akça pakça yaşlı bir adamla gelip "bu dede artık bizimle kalacak" dedi. upuzun ve çok zayıf bir adamdı yanındaki. sanırım o zamanlar 50-60 yaşlarındaydı.
    muharrem dede kenardaki iskemleye ilişti. nasıl sıkılgan, nasıl ürkek... tanışma faslından sonra biz yaşamımıza kaldığımız yerden devam etmeye koyulduk. sofra hazırlandı, hep beraber yemeğimizi yedik sonra herzamanki gibi küçükler oyunlarına okula gidenler derslerinin başına geçti. sanırım hepimiz misafir gibi hissettirmezsek dede daha rahat eder diye düşündük. en azından ben öyle düşündüm.

    biz o gece dahil yıllarca ona dede dedik, dedemiz bildik. bayramlarda elini öptük kalabalık sofralarımızda baş köşeye oturttuk. o, çekinik halleri baki bizden biri oldu.
    dedemizin hikayesi çocuk aklımla tam kavrayamasam da ağırlığını hissettiğim ilk acı hikayelerdendi. onun o çekinik hallerini anlar, garipsemezdim.
    muharrem dede vaktiyle (1967) adapazarı'nda kahve işletiyormuş. deprem * olunca koşup evine gitmiş, fakat evini bulamamış.
    evinin olduğu yer yarılmış, evi içinde ailesi olduğu halde toprağın içine girmiş, sonra açılan yer kapanmış. bir anda ailesini herşeyini kaybetmiş. ne ailesinin cenazelerini kaldırabilmiş ne o ana kadar olan yaşamından bir anı bir fotoğraf kalmış geriye...
    bizim dedemiz olmadan önceki hayatıyla ilgili bu hikayeyi bir de bir süre akıl hastanesinde tedavi gördüğünü biliyorum. nasıl oldu da izmir'e geldi, başka neler yaşadı, kaç çocuğu vardı, kaçı kız kaçı oğlandı, kardeşleri, başka akrabaları başka kayıpları var mıydı bilmiyorum.

    şimdi geriye bakınca o kadar büyük anlamlar görüyorum ki babamın aldığı bu kararda. geçmişteki aile yapılarını, toplumun o zamanki algılarını, bir babanın önemli değerleri ailesine nasıl vermesi gerektiğini...

    anam ev kadınıydı benim. dedemizin çamaşırlarını dört çocuğunun çamaşırlarına kattı, elcağızlarıyla yıkadı. yıllarca aynı çatı altında yaşadık.

    40 küsur yıl sonra bugün geldiğimiz yere bak!

    günahmış. evet günah, yanlış yerlere konmaya çalışılan namus kavramına, yıkılmaya çalışılan değerlere günah!
  • günah, bir tür karanlık enerjidir. nur ise bunun tam tersi aydınlık ve pozitif bir enerjidir. karanlık enerjinin üretimine yol açan fiiller peygamberler tarafından bize bildirilmiştir.

    söz konusu fiillerin işlenmesi halinde son derece negatif olan bu karanlık enerji üretilir ve etrafımızı kuşatır. bu enerjinin gücüne göre her türden olumsuzluklarla karşılaşmaya başlarız; çünkü her enerji kendine uygun olaylar serisini tetikler ve oluşturur.

    sadece bununla kalsa yine iyi; zira karanlık enerji ile beslenen bir takım spritüel varlıklar da vardır ki, bunlar balıkların yeme üşüştüğü gibi ilgilisinin başına üşüşürler. bu spritüel varlıkların da rızkı budur. rızık kaynaklarını kaybetmemek için artık sürekli o kişiyi müptela olduğu günaha yönlendirirler; akabinde de kendilerine güzel bir ziyafet çekerler. bu kısır döngüyü kırmak normalde pek mümkün değildir. bu noktada peygamber bize istiğfarı tavsiye etmiştir. yani günahın peşinden en azından 100 defa estağfirullah dersek karanlık enerjiden bir ölçüde kurtulmamız mümkündür.

    nurani enerji için de hemen hemen benzer olaylar söz konusudur. bir farkla ki, nurani enerji tükenebilen bir şey değildir. bilakis geometrik artış trendine sahiptir. o yüzden mesela bir tek fatiha suresini okusak ve ondan hasıl olan aydınlık enerjiyi bir milyon insanın ruhuna göndersek, hepsine tam bir fatiha suresi düşer ve o enerjiyi paylaşma gibi bir durum olmaz. diğer yandan, aydınlık enerji ile beslenen spritüel varlıklar, insanları o nurani enerjinin kaynağı olan güzel fiillere teşvik ederler. insanlara olumlu duygular ilka ederler. bu da sürur, huzur, mutluluk gibi hislere yol açar.
  • insan melek değildir elbette; günah işleyebilir. ancak şunu net olarak söyleyebiliriz ki, akıllı insan günahta ısrar etmez ve günahtan kurtulmak için gerekli tedbirleri alır; soğukkanlılıkla, masa başında buz gibi rasyonel prusya subayı edasıyla. duygusallığa saplanmak ise her türlü rezaletin kapısıdır.

    duanın pek çok tanımını yapıyoruz: şudur budur diye analiz ediyor, masaya yatırıyoruz. size çok kısa ve öz bir dua tarifi daha vereyim: gerçek dua, günahtan kaçınmaktır.

    niçin biliyor musunuz?

    gerçekte evren denilen işletim sistemi, insanın tüm taleplerini karşılayacak şekilde kodlanmıştır. insan bir şey istesin ve evren buna "hayır" desin. bu mümkün değildir. işte günahlar bu noktada devreye girerler. günah denilen denilen negatif ve parazit yayınlar, bizim evrene verdiğimiz tüm siparişlere iptal komutu hükmündedirler. zira negatif dalga yayınları, pozitif dalga yayınlarını söndürürler(yıkıcı girişim)

    ayrıca günahı sadece bir takım menfi fiillere atfetmek doğru olmayacaktır. ilkel bir bilinçaltı, terbiye olmamış bir altbeyin, bir nevi günah santralidir diyebiliriz. bunları ıslah etmek için harekete geçmek ise bataklığı kurutmak hükmündedir ve belki de tövbenin aslıdır. toplum etkisiyle veya çeşitli nedenlerle, bunları dahi yapamazsak veya yapmakta yeterli başarıyı gösteremezsek, o zaman her günahın mukabil ameline yönelmeliyiz; zina yerine helal olan nikaha* yönelmek gibi...böylece altbeyni meşru dairede bağlamış ve şerrinden kurtulmuş oluruz.
  • - isnetus, ben büyük günah işledim. artık ne yapsam boşuna gibi geliyor. içimden bir ses, "boşuna uğraşma artık senin işin bitti. namaz falan seni paklamaz" diyor. ben artık iflah olmaz mıyım?

    + bir işletme kimi operasyonlarından zarar eder, kimilerinden de kâr elde eder. siz dünkü zarar ettiğiniz bir işten dolayı, bugün gelecek kârlı bir işi reddeder misiniz?

    yıl sonunda cironuza, kârınıza, zararınıza bakılır. kâr zarardan fazla ise o işletme kurtulmuştur.
  • alman karanlık ressam franz von stuck'un günah (die sünde) isimli tablosu: görsel

    femme fatale arketipinin bir kere daha yılanla birlikte tasviri. uzun saçın yılanın uzun gövdesinde yankılanışı. sarı, mavi ve kırmızının derin kontrastı. ilk günahı işleyen havva'nın anımsanışı. güzel ve çirkinin sonsuz ve sonrasızca birlikteliği. masumiyetin delinişi ve araf dağı'nın terk edilişinin hatırlanışı. tekinsiz ve ürpertici.
hesabın var mı? giriş yap