• (bkz: eleştirel bakışla güneş dil kuramı ve ilk güneş-dil sözlüğü) kitabındaki bölümdür. >

    kitabın oluşumu ve tartışmaları buradan bulabilisiniz.>
    --- spoiler ---
    ...
    güneş-dil kuramcılarının verdiği ilk örneklerle başlayalım.

    “man” sözcüğü insan veya adam anlamındadır. ilk türkler kendileri için “ben” veya azerilerin söylediği gibi “men” derlerdi. bu bir rastlantı olabilir mi? türkçe “bol” sözcüğü değişe değişe “poli”ye dönüştü, anlam aynı: bol, fazla… türkler poli-polis antik adlarına hep “bolu” demişlerdir. bolu, inebolu, safranbolu… eski türkçe “ygilikidey” katı olmayan, yani sıvı demektir (örneğin kemik içindeki “ilik” için bu sözcük kullanılır) “likid” sözcüğünün atası olduğu açık değil mi? uygurca “yaltırık” sözcüğü parlak, parlayan, kıvılcımlanan anlamındadır. “elektrik” sözcüğüne çok benzemiyor mu? türkçe “kut” sözcüğü, “kutlama” fiili. kut ile got ve god (almanca ve ingilizce) sözcükleri aynı anadan gelmiyor mu?

    şimdi örnekleri çoğaltalım. türkçe’nin kabaca ural-altay dilleri arasına sokulup hint-avrupa dilleri ailesiyle ilgisiz görülmesi acaba en eski ata türkçe için ne kadar geçerli. örneğin “yapabilmek-edebilmek” deki “abilme” son takısını ele alın. “able”ın aynısı değil mi, okunuş ve anlamca tam olarak üst üste çakışıyor. bazı sözcüklerde ana parça ile son ek birlikte örtüşüyor: ingilizce “durable” : sürekli, devamlı, evladiyelik, kavi… türkçesi: durabilir.

    humble: boynu bükük, aciz… türkçe: hımbıl

    capacity: kaplayıcılık, kaplama özelliği

    birth: pörtlemek, börtlemek, doğum

    election: elemek, seçim

    crime: kırım, cinayet, suç

    aim: amaç, eğilim, eğim

    akin: akraba, yakın. türkçe’deki “yakın” sözcüğünün “y”si düşmüş. “hamili kart yakinimdir…”

    couple: çift, iki sevgili vb… who are those? yanıt: couple. yani birbirlerine kapılmışlar.

    girl: görücüde görülen… bir yakını gitsin görsün… kız

    capsize: kapsız kalmak, alabora olmak, devrilmek, kapaklanmak

    capture: kapmak, yakalamak

    catch: burada ters anlam geçmiş. kaçmanın tersi, yakalamak, yakalanmak

    captive: yakalanmış, kapılmış, esir

    cynik: sinik, kötü anlam çıkartan, olumsuz.

    cup: kase, bardak, kap (en eski, ilk insanlara ait bir sözcük olarak daha anlamlı)

    usher: yol gösterici, öncü, türkçe “us-er”, akıllı adam..

    deny: reddetmek, inkar etmek (türkçe: yok de, denay, denanay)

    during: (durduğu) sürece

    nice (güzel-hoş – türkçe yakın anlam kayması: çok, bol) bu konuda bir hocamızın hoş bir öyküsünü paylaşalım. öz türkçe üstünde çok hassas olan hocamız bir süreliğine abd’ne gider, orada sürekli ingilizce konuşur, türkçeden uzak kalır. güzel ülkemize döndüğünde ilk gün bir bayramdır, sabah pastaneye gider, bir pastanın üstünde kocaman “nice nice bayramlar” yazısını görünce kendini tutamaz, “burada da mı ingilizce, bu ne özenti, şunu türkçe yazsaydınız olmaz mıydı!” diye oradaki tezgahtarlara yüksek perdeden çıkışır. görevliler şaşkınca bakarken, hocamız o an durumu anlar ve utanarak pastaneden kaçarcasına çıkar.

    quite: gayet

    turn: dön

    order: türkçedeki tüm anlamları “ordu” kavramıyla yakın ilintilidir: düzen, sıra, emir vb.

    haberdasher: çerçi (bunun gezginci satıcılar için söyleniyor olması türkçe kaynaklılığını kesinleştirir. çerçiler de bir yandan satıcılık yapar, bir yandan “haber taşırlar”. zaten “haber” diye bir sözcük ayrıca yoktur ingilizcede. “dashing” ve “dasher” sözcükleri de ilginçtir. atmak, fırlatmak anlamlarını da içerir ve büyük olasılıkla türkçe “daş-taş” sözcüğünden kaynak alır. (yine bir anlam kayması). ama “pebble dasher” sözcüğünde çakıllı çimento anlamına gelir, ilginçtir.

    türkçe’nin ural-altay dil ailesinden gelmekle avrupa dillerine tamamen yabancı olduğu iddiası, başta belirttiğimiz gibi “able” ekiyle geçersizleşmektedir. bununla kalmaz başka bazı son ekler de ingilizceyle uyum gösterir. “less” son eki ile “siz-sız” eki (bir şeyin bulunmadığını gösteren son ekler) hem anlam ve hem fonetik olarak ortak kökten gelme gibidir. bitmiyor: ingilizcedeki “ly” eki ile türkçenin “li” si tamamen örtüşür. lovely-comely: sevimli.

    fransızca ve almancada türkçe etkisi

    bu yazıda yalnızca ingilizceyi mercek altına aldık. oysa öteki diller üstünde yapılacak araştırmalar belki de daha derin etkilenmeleri ortaya çıkaracaktır.

    ilk aklımıza gelenler

    c’est bien (se biyen okunur- çok güzel, beğendim anlamına gelir). ne diyor? yanıt: biyenmiş (halk ağzıyla)

    ya (almanca evet): türkçede “ya ya” (evet) veya “ya” (tabii-öyle)

    toparlarsak: biz ingilizceye veya başka dillere sadece “yogurt” veya “khan” gibi birkaç kenarda kalmış sözcüğü verdiğimizi sanalım, elin arabı, acemi ingilizceye geçmiş nice sözcükle övünüyor. sobriety (sabır), tarif (tarife), gen-genious (cin kökenli), fever (fevr-ateşli), abode (abad-ev mülk sahibi yapmak), bad (bed-kötü), highly (hayli-fazla), new (nev-yeni), solar (solmuş) vb. vb…

    ne zaman türkçenin çok eski bir dil olmaklığından söz edilse birileri alaya alır. “niagara şelalesi aslında ne yaygara değil mi” derler, “amazon nehrinin de aslı amma uzun imiş!” akılları sıra küçümserler. sinema oyuncusu susan sarandon aslında türkmüş, mahmutpaşalı bir esnafın torunuymuş, futbolcu gary cahill de türk asıllıymış, adı cahil olarak okunmalıymış! bilim insanları arasında çok rastlanan stoudemire soyadının esası sütüdemir olmalıymış. ünlü otomobil firması daimler aslında kayseri asıllı bir zengine aitmiş vs.

    latince “gnosis” sözcüğü bilimi, bilgiyi, öğrenmeyi anlatır. ingilizcedeki “know” ondan türemedir. ya türkçedeki “öğrenme-ogrenme”? benzerliklerin daha çok dillerin en eski temel kavramlarında ve fiillerde ortaya çıkması da bir rastlantı mı?

    türkçe insanlık tarihinin en eski, latince öncesi dillerinden biridir, dünyadaki diller belli başlı soylara ayrılmadan önce kurulmuş bir dildir ve tüm dillerin olmasa bile avrupa-asya-kuzey amerika dillerinin birçoğunun atasıdır.

    kaan arslanoğlu (tülay yılmaz) takma adıyla bu yazıyı yazmıştır.
    --- spoiler ---

    kitapta ve linkte bahsi geçen kaynaklardan (bkz: kara athena)'dan da yararlanarak özetle şöyle diyebiliriz:

    evrim teorisi,
    hint-avrupa dil grubu ,
    üstün ırk ariler (aryanlar)
    kapitalizm

    gibi düşüne sistemlerini alt alta koyun toplayın size avrupa'nın emperializmi ortaya çıkmıyor mu?

    doğa kanunu gibi insanlara empoze edilen bu sistemler, bu zaman diliminde avrupalıların sözde ari ırka ( arı, katışıksız, -bu bile türkçe) mensup olmayan diğer sözüm ona dil gruplarındaki insanlar ikincil vasıfta görülmüş ve sömürülmeleri doğal karşılanmıştır. niye ? biz ariyiz, üstünüz.

    hitlerin, yahudi soykırımı ya da amerika'daki yerlilerin yok edilmesi hep bu kendini üstün görme bilinçaltının tezahürüdür... bu dönemde ülkeler yükselen ırkçılık havasına kendilerince tepkiler vermişlerdir. ülkemizdeki ırkçılık "kendinden olmayanı" yok saymak yerine "herkesi türk yapmak" şeklinde olmuştur. herkesi türk yapmak aslında hepimizin hz adem'in soyundan geldiğine de götürür bir açıdan.

    ama güneş-dil kuramı, bütün insanların dilinin ortak atadan geldiği zamanla değişikliğe uğradığı şeklinde özetlene bilir. yalnız bu kuramı dinsel nedenle (hz adem , hz. nuh ve tufanı, en son olarak babil kulesi ) açıklamak yerine biraz daha nesnel sayılabilecek(en azından inanç barındırmayan) nedene bağlamak gerekir diye düşünüyorum.

    nedeni dinsel anlatımlar inanca bağlıdır ve inanı bağlar. ben şahsıma bunun nedeni kayıp kıta muya bağlamak istiyorum.
    p
    dolayısıyla nuh tufanı demek yerine mu kıtasından kolonilerle dünyanın çeşitli yerlerinin göçlerle iskan edilmesi ve insanların dillerinin zamanla ayrıklaşması şeklinde açıklıyorum.( daha mantıkıl bir açıklaması olan varsa ayrıca çok sevinir.)

    kayıp kıta mu [ https://www.google.com.tr/…aw2fjduhwacvheu3fyqv6bv-> ingilizce pdf]

    mu kıtası, yok olmadan önce önceki uygur, hindistan, mısır
    ve maya bölgelerine kolonileşme çalışmaları ve sonrasında göçler yapılmıştır. işte mu'nun batışı sonrası bu kolonilerdeki bu insanlar (biz bunlara atalarımız diyelim.) anavatandan gelen besleyici kollar birden kesilince kültürel şok yaşamış olmaları gerekir.
    bilim, teknoloji:en azında el sanatlarından anlayan insanlarin çoğunun şu an yok olsa bizler neler yapabilirdik, diye soralım kendimize...

    hangimiz hangi nesneyi ustalıkla yapa biliriz? hani tarkovsky'nin sözü var ya: "fazla büyük usta kalmadı.
    zamanımızın gerçek kötülüğü budur." aynen neredeyse sıfırdan başlayan bir insanlık ne yapardı, sorunu düşünmek lazım.

    kendi düşüncem böyle, burada james churchwardın kitapları tamamen uydurma olsa da bile insanlık tarihine farklı bir bakış açısı getirmektedir. klasik din anlayımlarından daha elle tutulur kanıtları vardır.

    eğer " eleştirel bakışla güneş dil kuramı ve ilk güneş-dil sözlüğü " kitabını okunursanız ( şimdilik ingilizce, latince ve türkçe karşılaştırmaları analizler yapılmıştır ) güneş-dil teorisinin örnek kelimerini görüncce çok şaşırabilirsiniz.

    ve söylendiği gibi öyle bir dil
    gruplaşmasının olmadığını düşünürseniz, "ve öyle değilse nedir bu benzerliklerin nedeni? " sorusu da peşinen gelecektir uslarımıza...

    burada güneş-dil teorisindeki kelimelerede türkçe karşılıklarının olması türklerin üstünlüğünü, türkçe'nin üstünlüğünü göstermez olsa olsa türkler, çok eskilerdeki ortak atalarımızı daha iyi hatırladığı anlamına gelir.

    fransız ihtilali (mason yada illimünati)nin getirdiği milliyetçilik akımları, krallıkları yıktırıp ulusal devletleri kudurmuş ve günümüzde daha mikro anlamda devletçiklere , en son da şehir devletlerine evirdiği gibi gözüken günümüzdeki milliyetçiligin sonu nereye varacak merak konusudur.

    ülkemizde millietçilik kelimesi söylenince türke alerjisi olanlar hemen faşist kafa tasçıları diye biliyorlar, desinler de kendileri nasıl bir faşist aynaya biraz baksınlar. hoş onlar kedi faşistlikerini belli etmemek için halklar'dan bahsederler... halklar neyse artık!

    teknik olarak insan, kendisine
    istemeden verilen;
    isim,
    beden,
    bedensel güç,
    cinsiyet,
    aile,
    sülale,
    aşiret,
    yaşanılan yer, (hemşericilik)
    ekonomik güç(ailesinden gelen)
    milliyet
    inanç
    gibi şeylerden dolayı övünmesi çok saçma bir şeydir ama beden(güzel), cinsiyet, aile, milliyet, ekonomik durum, inanç hatta
    statü gibi özelliklerine bakıp başka insanları aşağılamaktan çekinmemektedir. bunlardan birine göre kendisini başkasından üst görmeyemiz varsa ne ala onun için.

    ama öyle olmuyor, kimse kimseyi kendisiyle bir görmeyip kendinden aşağılarda görüyor. buna doğal seçilim desek darwin amcamız çok sevinirdi elleham.

    ırkçılığın algılanma şekli bakış açımızla ilgili bu güneş-dil kuramına yaklaşım şekliniz baştan kabul ve baştan red şeklinde olması doğaldır. ama yine de içine bakmadan baştan doğrudur yanlıştır, demeyelim.

    ki bu teorinin çıktığı evrede "ari ırk, üstün dür" , "sarışın ve mavi gözlü ırk" birinci sınıftır, diye düşüncelerin savunulduğu dönemde ortaya çıkmıştır, yoksa böyle olayların yaşanmadığı bir türkiye'de ortaya atılsa hakiki ırkçılık olurdu. bunlara rağmen yine geçmişin koşullarına bakmadan kendi cebinde hazır bulunan peşin yargısını yapıştırmak isteyen varsa durmasın yapıştırın.

    bu "sarışın-göğgöz " savını ülkemizde de kullanmayan yoktur, türkler de hint-avrupalıyız diyenler de yani hepimiz kullanırız , hepimiz sarışın-çakır'ız hepimizin atası bir. işte durum bu kadar trajikomik.

    bu kitabı yazan dilciler, bu hint-avrupa dillerinin üstün olduğunu savunanlara : "ne yani , bizim" hint- avrupa" grubundan neyimiz eksik?" deyip hint-avrupa dilleri ile ortak kullanılan türkçe asıllı kelimeleri araştırmışlar, 800 sözcükten az fazla olan bu sözlük ortaya çıkmış... okumakla bir şey kaybetmeyiz herhalde...
hesabın var mı? giriş yap