• nakaratları "ağlama gözlerim, mevla kerimdir" şeklinde olmasına rağmen nedense en çok nakarat kısmında boğazıma hıçkırıkları dizen, gözlerime hükmümün geçmemesine neden olan türkü.

    ilk ve tek sığınılacak kapıya; mevlaya , hep en son, hep en çaresiz kaldığımız zamanlarda sığınıyor olmamızın yarattığı bunalımın sonucudur bu hüzünle kafa kafaya çarpışma durumu. aynı zamanda yalnızlığın ve yarsızlığın.

    edit: yazım yanlışları.
  • rahmetli ali ekber çiçek öyle söyler ki bu türküyü;

    "dedim dosta gidem kısmet olmadı
    dedim yâre gidem nasip olmadı,
    ağlama gözlerim mevlâ kerimdir."

    mısralarında dinleyeni mahveder alt üst eder.
  • kızılırmaktan dinlediğim son günlerde dilime dolanmış türkü.

    gurbet elde bir hal geldi başıma
    ağlama gözlerim mevla kerimdir
    derman arar iken derde düş oldum
    ağlama gözlerim mevla kerimdir

    huma kuşu yere düştü ölmedi
    dünya sultan süleymana kalmadi
    dedim yare gidem nasip olmadi
    ağlama gözlerim mevla kerimdir

    pir sultan abdalım böyle buyurdu
    ayrılık gömleği biçti giydirdi
    ben ayrılmazdım felek ayırdı
    ağlama gözlerim mevla kerimdir
  • pir sultan abdal'ın bir şiiri.

    bir hal geldi başıma,
    ağlama gözlerim mevlâ kerimdir.
    derman arar iken derde düş oldum,
    ağlama gözlerim mevlâ kerimdir.

    hüma kuşu suya düştü ölmedi,
    dünya sultan süleyman'a kalmadı.
    dedim yâre gidem nasip olmadı,
    ağlama gözlerim mevlâ kerimdir.

    kağıda yazarlar ufak yazılar,
    anasız olur mu körpe kuzular.
    yürek yaralıdır, ciğer sızılar,
    ağlama gözlerim mevlâ kerimdir.

    pir sultan abdal'ım böyle buyurdu,
    ayrılık donları* biçti giydirdi.
    ben ayrılmaz idim felek ayırdı
    ağlama gözlerim mevlâ kerimdir.
  • ruhu şad olsun, büyük ustanın* büyük eserlerinden biri! usta öyle bir dağlandı der ki, "ulan ne leylamış arkadaş" dudaklarından aşağı dökülür istemsiz şekilde.

    gurbet elde yollarımız bağlandı,
    turnalar ne haber yardan ne haber?
    hasretinle garip bağrım dağlandı,
    turnalar ne haber yardan ne haber?

    yüce dağlar başı boran mı, kar mı?
    yardan ayrılması size de zor mu?
    turnalar o yardan bir haber var mı?
    turnalar ne haber yardan ne haber?

    yar zülfünü tel tel edip düzdü mü?
    el içinde garip garip gezdi mi?
    gizli sırlarını size çezdi mi?
    turnalar ne haber yardan ne haber?

    http://www.youtube.com/watch?v=iklvmx6bq1c

    edit: link ölmüş yenisi: http://www.youtube.com/watch?v=1actlmk7ctu
  • şimdi ustalara saygısızlık gibi olmasın ama bu türkünün en sevdiğim yorumu behzat ç.'nin en güzel sahnelerinden birinde geçiyordu. tam olarak şunda:

    http://www.youtube.com/watch?v=_x_0126tbls

    söyleyen tolga kaya'ymış. uzun kaydını bu gece buldum. bir de stüdyo kayıt yapsalar ya da daha temiz bir hq live versiyonu olsa muhteşem olurmuş.

    http://www.youtube.com/watch?v=mddnh_avuwe

    son kararımı veriyorum. en güzel yorumu budur:

    http://www.youtube.com/watch?v=j5zppsxy-y4
  • bazı katatonik hallerim vardır evlerinizden uzak. sevdiğim şarkı ve türküler bakımından öyleyim mesela.

    türkü dinlemenin bende farklı bir yeri vardır. çocukluktan başlayan bir şey bu, babamın etkisi. evde ve arabada sürekli türkü dinler ama sizin türkü diye bildiğiniz boktan arabesk şarkıları olmaz bunlar. alevi olmamamıza rağmen, kültürlerini kendisinin ne olduğunu bilmeyen bir sürü aleviden daha iyi bilmemin sebebi budur. nesimi'nin başına ne geldiğini, bir molla kasım'ın gelip neler yaptığını, şehin şah'ın pir sultan'a neden darılacak olduğunu falan, kendimi hatırlamadığım zamanlardan beri bilerek büyüdüm.

    "şu ellerin taşı hiç bana değmez, ille dostun bir tek gülü yaralar beni" lafını çocukken anlamış birine, arkadaşlarını sattıramazsınız.

    ha şimdi hep alevilikten gittiğim için bikbik etmeyin, hayatını "türkü ne yeaa" diye geçirip "ferman padişahınsa dağlar bizimdir" lafını iki gün önce duyduğunda "dostum yıkılıyooooo" diye geyiğini çeviren cahil sürüsü.

    *
    geçenlerde aklıma nereden geldiyse acem kızı'na sardırmıştım. ondan beridir ofiste sürekli türkü listeleri açık, halimiz ahvalimiz dinleyip duruyorum. tüm albümleri var, adana'da duruyor. lisedeyken istanbul'a ilk defa tek başıma geldiğimde, istiklal caddesi'nde halep pasajı'nın girişindeki dükkanda duyup almıştım. şimdi orası bambaşka bir yer, istiklal caddesi saçma sapan bir yer oldu.

    neyse babam o grubu aşırı beğenmişti çünkü gerçekten aşırı beğenilecek bir şeydi. bir daha da hiçbir yerde görüp duymadım. neyse ki yutup'ta varlarmış, allah ekleyenden paylaşandan razı olsun.

    bugün bok gibiyim. sebebi malum.

    nerede ne zaman patlayıp öleceğimi bilmiyorum. sevgilimin, ailemin, dostlarımın, canlarımın, herhangi birinin, çocukların, bebeklerin, ofise gelirken selam verip hatır sorduğum postacının, dün eve gelirken "bana bi daha o kadar içirmeyin ya kendime gelemedim" diye goygoy ettiğim barda çalışanların, davasını bitirince oturup içtiğimiz müvekkillerimin, dünya üzerinde en ufak bir etkileşime girdiğim veya girmediğim hiçkimsenin, belki henüz tanışmadığım ama hayatımı değiştirecek olan kişinin, nerede ne zaman patlayıp öleceğini bilmiyorum.

    ve bunda en ufak bir paranoya unsuru yok.

    hayat zaten tek başına tesadüflere bağlı giden bir şey, ama bunu makul bir mantık çerçevesinde sürdürmenin artık tamamen imkan dışı olduğu gerçeğini içselleştiremiyorum.

    içselleştirmeli miyim? zaten onu da pek de sanmıyorum.

    *
    playlist'e geri döndüğümde bu türkü başladı. şu anda da mevlam bir çok dert vermiş, beraber derman vermiş çalıyor mesela.

    beraber derman diye ne vermiş, başka dertleri mi? sana dert veren insanın acısını alsın diye başka insanları mı?

    *
    hüma kuşu suya düştü ölmedi,
    dünya sultan süleyman'a kalmadı.
    dedim yâre gidem nasip olmadı,
    ağlama gözlerim mevlâ kerimdir.

    *
    huma kuşu öleydi iyiydi.
    bizim saçma umutlarımız, onun düşmüş haliyle devam etmeye çalışacağı bir hayatı olmazdı.
    yare gitmek nasip olmadı, çünkü havaalanında öldük. ve bu metafor değil, gerçekten oldu bu. komiklik şaka falan yok. her şey, birebir, kelime anlamıyla.

    sevgilime gideyim dedim, nasip olmadı, çünkü havaalanında canlı bomba patladı.

    bu.

    sen her şeyi yaptın. yapman gereken her şeyi. her şeyle baş ettin.

    hayatındaki bütün zorlukları, aileni, işini, patronunu, sevgilinle olan kavgalarını, kafanı, paranı, belki boşanamadığın eşini, çocuğunu, töreni, geleneğini, dinini, ülkeni, yaşadığın şehri, inandığın her şeyi, seni sevgilinden alı koyan her şeyle baş ettin.

    belki bir sevgili değildi bu.

    20 yaşındasın, arkadaşlarınla sabahlayabileceğin her bir geceyi çalışarak geçirdin.
    ve okul seni kabul etti.
    20 yaşında olmanın gerektirdiği hiçbir şeyi yapmamakla sınandın. ama oldu. nihayet. istediğin oldu ve gidiyorsun.

    bok gidersin.

    gideyim dersin nasip olmaz.

    çünkü "burası türkiye."

    tokayla giremediğin havaalanına bomba yüküyle girerler.

    *
    dünya sultan süleyman'a kalmadı diyorsun ya, bunu süleyman'a anlatsana pir dayım?

    ağlama gözlerim diyorsun ama, başka ne yapacağız abdal sultanım? ne yapalım allahaşkına bir de hele, ağlamayıp ne yapalım? nasıl durayım? nasıl geçecek bunlar? neden geçecek, yenisi olsun diye mi?

    "mevla kerimdir... "

    o senin mevlanmış pirim sultan.

    geçmiş o mevla'lar.

    konunun bizimle ilgisi yok.
  • kendi vataninizdan cok cok uzaklardaysaniz, turkiyeden size e mail atip nerede oldugunuzu soranlara yazilabilecek alternatif bir cevap.
    (bkz: monitore sarilip aglamak)
    (bkz: hungur hungur aglamak istiyorum)
    (bkz: entry altina alakasiz bkz vermek)
  • erzincan türküsüdür. hem keder hem ümittir.
  • 1938'de dünyaya gelmiş sadece 1 sene sonra babasını erzincan depreminde kaybetmiş ali ekber çiçek'in pek içli söylediği türkü.

    http://fizy.com/#s/1ajcde
hesabın var mı? giriş yap