• 2005 senesinde iş gereği bir paris seyahati gerçekleştirdim. toplantımız paris dışında chantilly'de otele dönüştürülmüş bir şatodaydı. 2 gün konaklayacaktık. ikinci gün yoğun toplantı programı olduğu için ilk gün şehri gezmek istedim.

    otelden paris'e sadece özel olarak çağırılan shuttle ile gidebilirdim, taksi yoktu. tutarı da 40 eur kadardı. oldukça yüksek limitli harcırahım vardı ve kimse sormazdı ama trenle gitmeyi tercih ettim. otele yaklaşık 1 km uzaklıkta banliyo tren durağı vardı. yolculuk kısa sürmeyecekti. istasyonda mağripli görünümlü çok sayıda genç vardı. fas, cezayir, tunus yerleşiklerin ikinci, belki de üçüncü, nispeten kayıp kuşaklarıydı. genel olarak avrupalı olarak tarif edemeyeceğimiz fazla esmer, kara gözlü, kara saçlı başka insanlar da perondaydı. bazıları oldukça korkutucuydu. kısa boylu, tıknaz, uyuşturucu satıcısı kılıklı tiplerle gözgöze gelmeden beklemeye devam ettim.

    10-12 dakika bekledikten sonra tren geldi. iki katlı trendi. üst kata çıktım, bir yer beğenip oturdum. istasyon rehberine göz gezdirince hem banliyonün yavaş gittiğii, hem de sayıca çok durak olduğunu gördüm. telefonumu çıkardım, 1-2 oyun oynadım (o zaman öyle 3g vs yok) sonra haydi eşimi arayayım dedim. 5-6 dakika konuştuk. sonra annemi aradım. birkaç dakika da onunla konuştuktan sonra camdan dışarıyı seyretmeye başladım.

    ragıp'la o zaman tanıştım.

    bir el omzumu dürttü. kafamı çevirdim. kısa boylu, bıyıklı, tıknaz, otuzlarında ve her nedense ağzının iki yanı kulaklarına kadar ayrılmış, aradan pis dişleri rahatça seçilen bir adamdı ragıp. abe türk müsün yoğsam dedi ve sanki yaşamı boyunca bir adada tek başınaymış da ilk defa insan görüyormuşçasına bana doğru hamle yaptı. ben daha ne olduğunu anlayamadan kendimi hiç tanımadığım birine sarılırken buldum.

    ragıp 34 yaşında, 16 yıldır fransa'da yaşayan, sabit bir işi olmayan bir türk'tü. herhangi bir melekesi olmadığı için hiçbir işte dikiş tutturamamış. "kürt de değilim, kürt olaydım el üstünde tutarlardı burada" dedi. sonra benimle ilgili sorular sordu. kimdim, neydim, ne işim vardı, nerede kalıyordum..

    kısaca anlattıktan sonra "abim benim, bundan sonrası benimlesin, sana kuruş verdirmem" dedi. zahmet etmemesi gerektiğini, şirket işi için geldiğimden dolayı yeterince tedarikli olduğumu belirtsem de dinletemedim. adam koluma girdi, çıkmıyor.

    banliyo durakları bitti, metro aktarması yapılacak. fakat bir turnikeden geçmemiz gerek. turnikeden geçmek için de bilet almak gerekiyor. "sen dur, ben bilet alıp geleyim" dedim. gülümseyen yüzü soldu. "ben 16 yıldır bu orospu çocuklarına tek frank, tek euro ulaşım parası ödemedim, dillerini bile öğrenmedim amcık ağzılıların, siktirtmesinler biletlerini" dedi ve "dediklerimi aynen yaparsan şuradaki turnikeden bedava geçebiliriz" diye ekledi. ciddi ciddi kolumu sıkmaya başladı. "bak turnikenin öteki tarafındaki iki polisi görüyor musun? ben her gün buradan geçiyorum, birazdan bir tanesi tur atmaya başlayacak, diğeri de görev gereği sırtını turnikeye dönecek. o sırada kamera öteki tarafa dönünce seninle ben de turnikeden geçeceğiz." sanki banka soyacaktık. adam ciddi ciddi her gün bunları incelemiş ve sistematiğini kurmuştu. beni bir heyecan sardı. iyi bir şirkette yönetici pozisyonundaydım ve 1-2 euro için karakola çekilmem şirketten atılmam anlamına gelirdi. panikledim. ragıp kolumu öyle bir kavramıştı ki kan gitmiyordu sanki. "gel bak, biri gitti" demesiyle hamle yapması bir oldu. beni de çekiştirirken bir andan nasıl oduysa kendimi kurtardım. o turnikeden süzülürken ben merdivenlere yöneldim ve arkamdan "senin de amına koyim idea abii" diye bağırmasına aldırmadan koşarak sokağa çıktım.

    38 yıl içinde gerek iş, gerek turistik sebeplerle 18 ayrı ülke gezdim. çoğu avrupa'da olmak üzere 40'dan fazla şehire gittim. gördüğüm profilin %90'ı ragıp'tır. sisteme kafa tutan, dalavere çeviren, kendisine kucak atan memlekete madik atan, kimbilir fırsatını bulsa kendi memleketinin insanını da sikecek, kontuarda kaynak yapan, turnikeden kaçan, bilet almayan, adapte olmayı asimile olmak sanan, zaten adapte de olamayan, bunu da göğsünü gere gere söyleyen ragıp..

    hah işte o bahsettiğiniz sevgi var ya..
    ragıplar'ın, başbakanlarına duyduğu sevgidir..
  • almanya'da yayın yapan türk medyasını takip etmelerinde etkinin büyük olduğunu düşündüğüm durum. ben de almanya'da yaşayıp paso trt,atv izleyip sabah okusam ben de derim ne bombastik ülke olmuş burası diye.
  • fiiliyata dökülmesi gereken sevgidir. avrupa'da yaşayan türkler ellerinde ki sermayeyi türkiye'ye getirip buralarda iş kurmalılar, hem kur oranı da gayet makul seviyede, sonuçta bu sevgi başbakandan ziyade vatan sevgisidir, o halde vatanları neden daha fazla kalkınmasın? çoluğu çocuğu bırakma gibi bir dertleri de olmamalı bana göre, bir dünya liderine sahip kabinenin düzenlediği mükemmel eğitim sistemi var sonuçta türkiye'de. eğitimini tamamlayanlarda türkiye gibi çalışan haklarında dünyayı şekillendiren bir ülkede gayet rahat şartlarda iş sahibi olabilirler.

    sonuç olarak, siktiriniz efendim
  • doğru önermedir lakin tek bir ayrıntı belirtmek gerekir ki bu öneri beyin göçü yapanlar için değil, alman boku temizleyip türkiye'de hava atan gurbetçilerdir. giyim tarzları bile bize zeka seviyeleri hakkında bir bilgi verebilir.
  • eziklik.
    yabancıların ekonomik ve kültürel baskısı altında ezilen gurbetçiler için,
    yalandan da olsa herkese sallayan rte bir kendini kandırma, yalandan da olsa eziklikten sıyrılma sanrısı çünkü.
  • tamamen göstermelik olan sevgidir hatta hatta iki yüzlü bir sevgidir. o gurbetcilere gidin, hadi o kadar sevdiginiz basbakanin memleketine gidin orada yasayin bir tanesi de dönüp gitmez. avrupa'da buldugu özgürlüklerin, rahatin, sosyal yasamin 10'da birini bile türkiye'de bulamayacagini biliyorlar. bu gurbetcilerin büyük cogunlugu avrupa'da yenilik, hak, hukuk özgürlük diye aglarlerken türkiyede tam tersi bir anlayisi benimsemeleri tamamen bir ironidir.
  • bana çok samimiyetsiz gelen sevgidir. yargılamak gibi değil çok seven de vardır, bilemem ama yani sen ülkenden kilometrelerce uzakta yaşıyorsun, ülkende ne olursa olsun seni enterese etmiyor. hiçbir olay seni zor duruma sokmuyor ya da özgür yaşamını engellemiyor. öyle sevgiye ne var ki amk? ben de putin'i çok seveyim o zaman, berlusconi'yi çok seveyim.

    sırf türkiye'yi özlediklerinden olabilir. hollanda da yaşayan bir tanıdığım tayyip erdoğan'dan ve politikasından hiç haz etmemesine rağmen böyle miting benzeri toplantıları kaçırmıyor. maksat türklerle bir arada olmak, türkiye'yi anmak.
  • aldıkları üç euro amele maaşıyla türkiye'de zengin olmalarını sağlayan adama duyulan sevgidir..

    faiz düşmanı numarası yaparak, ellerindeki türk liralarını satıp 400 milyar dolar borcuna rağmen dövize para yatırmak suretiyle elin gavuruna faizsiz kredi verdiren adama, bunu düşünmesi beklenmeyenlerin duyduğu sevgidir..
hesabın var mı? giriş yap