aynı isimde "güvercin (dizi)" başlığı da var
  • kimsenin zamanını çalmamak adına önden özet geçeyim. bu 8 senedir evde baktığımız osman'ımıza bir veda yazısıdır. bir yerlere içimi dökmem gerekiyordu. burayı tercih ettim.

    kimdir bu osman?
    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    2012 yılının yazında, yaşadığımız şehir merkezinden şehir dışına taşındık. amaç daha az kira ödeyip daha güzel bir evde kalmaktı ki öyle de oldu.

    osman'la aynı yılın kasım ayında yerde yaklaşık 3-5 santim kar varken, bir kütüphane duvarının köşesinde karşılaştık. daha doğrusu akşam saatleri ve ışığın yetersiz olduğu bir köşede, 10 metre mesafeden duvar dibinde bir karaltı gördüm. başta önemsemedim, hıyarın biri bir çöp poşeti bırakmış falan zannettim. fakat serbest dolaşan ailemizin köpek bireyi otta oraya doğru hareketlenince hızlıca peşinden gittim ki olur olmaz bir şeyi ağzına atmasın. olay mahalline vardığımızda kuluçkadaki bir tavuk gibi pozisyon almış, gözleri kapalı, minik basının ve gövdesinin üstü karla kaplanmış bir güvercin gördük. otta dur demeye kalmadan yaklaşıp güvercini kokladı. o zaman adı daha sonra osman olacak güvercin gözlerini yarım açtı ve bir an için ayağa kalktı ama hemen 2 saniye sonra olduğu yere çöktü yine. o an kar yağmıyor ama hava gerçekten çok soğuk ve böyle havalarda çevrede açlıktan ölen güvercinler görmek olası. açlıktan bitap düştüğünü ve ölmek üzere olduğunu düşünüp onu alıp eve götürmeye, biraz şu ve yem verip ısınmasını sağladıktan sonra salmayı düşündüm. eğilip 2 elimle yerden aldığımda sol kanadının tamamen boşta sallandığını gördüm. kanadı kırılmıştı ve dışarıda hiç bir şansı yoktu. yine yarı açık gözleriyle ve gagasıyla bana bakıyor ama avuçlarımın içinde hiç bir fiziksel tepki vermeden duruyordu. bir an için avuçlarımın içinde yarı ölü bir güvercin, akşam 8 civarı, buz gibi bir havada ne yapacağımı düşündüm ve onu o halde dışarıda bırakamayacağıma karar verdim. muhtemelen 1-2 saat kimbilir belki 1-2 gün daha yaşar sonra sonsuz yolculuğuna çıkar gibi geldi o hali. eve döndük. beni yarım saat önce bir köpekle dışarı uğurlayan sevgili eşim dönüşteki güvercin bonusundan hoşlanmadı. ama hevesimi de kırmadı. ben aklımdaki karton kutuyu kesip biçip yuva formuna sokarken ricam üzerine hem yumuşak, hem bayat 2 ayrı ekmek ufaladı, bir de kullanmadığımız göz damlasının pompasını suyla yıkadı. yuvayı hazırladım, içine ekmekleri ve biraz mısır koyduk, bir köşeye bir kap şu. içine de beyefendiyi yerleştirdik banyonun bir köşesinde bir sehpa üzeri bir kutuda hayatının 2. kısmina başladı. biraz zaman geçti, sıcak iyi geldi, gözleri açık, ayakları üzerinde ama ne yeme, ne suya yanaşıyor. göz damlası pompasıyla su vermeyi denedim, bir kaç damla içti sonra kutunun köşesine sığınabildiği kadar sığınıp sağlam kanadını açarak beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. ben de kendisini rahat bıraktım diğer odaya geçtim ve hatun kişiye hesap vermeye başladım. amacım nedir, beklentim nedir, ne yapmaya çalışıyorum gibi soruları cevaplamaya çalıştım ama gerçekten aklımda bir şey yoktu o an. hatunu da "durumu görüyorsun, ölmek üzere. son bir kaç saatinde sıcak bir ortamda kalsın. onu bu halde sokakta terk etsem günlerce aklımdan çıkmayacaktı. öldükten sonra ben onu uygun bir yere gömerim" dedim...

    bu konuşmanın üzerinden yaklaşık 8 sene geçti. bu süre içersinde hatun 2-3 defa şiddetli patladı bana. ilki, ismini eşimin koyduğu osman beyle 2. senemizi tamamlamış, tatil planları yaparken osman'ı nereye, kime emanet edeceğimizle ile ilgili düşünürken oldu. "40 yaşına merdiven dayadın çocuk gibi davranıyorsun. sokaktan yaralı güvercin buldun geldin, 2 gün dedin 2 sene oldu. artık hayatımızda bir güvercin var, 2 senedir banyoda yaşıyor, haftalık alışverişimizi yaparken listemizde "osman'ın ballı yemi, misir'i, balık kemiği" gibi kalemler var. bu normal mi sence? şimdi 1 haftalık tatile giderken sanki kedimize, köpeğimize yer arar gibi, kanadı kırık bir güvercine bakacak birilerini arıyoruz? bu normal mi sence?"

    değil biliyorum, değil. ama ne yapayım? bilerek mi kurguladım ben bu durumu? o beni buldu. ben onu aramaya çıkmamıştım. ilk şoku atlatması 2 gün sürdü. sonra hunharca yem yemeye, sicmaya, rap rap ayaklarını kutunun zemine serilmiş gazetelere vurmaya, glu glu sesler çıkarmaya basladi. kırık kanadına basıp düşerek, ters dönen kaplumbağa pozisyonunda binbir gürültü eşliğinde doğrulma çabaları da bonus. bir güvercinin bu kadar farklı gürültü çıkarma opsiyonu olduğunu bilmezdim, bilemezdim.

    2 hafta sonra otta'yı rutin kontrolü ve mevsimlik aşıları için veterinere götürdüğümüzde, etrafı kollayıp utana sıkıla osman'ı kedi kafesinden çıkarıp "biz bunu ne yapabiliriz ?" diye sorduk. veteriner ablanın içten kahkahası sonra ikimizin yüzlerine de dikkatle tekrardan bakması, "nasıl yani? ne yapmak istiyorsunuz? " sorusu... neyse uzatmayayım kısa bir sohbet sonrası anladık ki hiç bir hayvan barınağı, doğal yaşamı koruma derneği vs. bu arkadaşı kabul etmez. kendisi sıradan bir sokak güvercini, sürekli bakıma ve kontrole muhtaç. panda, bengal kaplanı, mamut falan olsa havada karada kaparlar ama güvercin, ıhh.
    peki ne yapacaz, dışarı bırakıp ölüme terk edemiyorsak bir takım rutin bakımları var, onları yapacaz. ayda bir tırnakları kesilecek, yine uzadıkça ölü kanadı budanacak ki aşağı sarkıp ayaklarına dolaşıp, sık sık düşmesine sebep olmasın. bir de gagasını budaması için balık kemiği alınacak. peki, öyle yapalım o zaman. tırnak kesme ve kanat budama demonstrasyonundan sonra evimize yollandık ve yaklaşık 8 sene devam etti bu bakım süreci.

    yaklaşık 1 hafta önce yem yemediğini farkettim. her akşam işten döndüğümde, onu 1 -2 saatliğine terasa çıkartırım,ben de o esnada yuvasını temizlerim, alt gazetesini değiştiririm, yemini yenilerim, suyu tazelerim. o esnada onun takıldığı teras 10 metrekarelik bir alan, bitki, çiçek, hatta bir üzüm asmamız var orada, ona ufak bir doğal alan gibi, banyo yapması için bir saksı altliğından çakma havuzu da var ki haftada 2-3 mutlaka kullanır. hiç bir güvercini banyo yaparken izlediniz mi bilmiyorum ama güzel, gerçekten huzur verici. işte o akşam işten gelip her zamanki gibi osman'ı voltasına çıkartmaya geldiğimde yem kabına hiç dokunmadığını fark ettim. normalde yerken saçarak yer, kabin etrafında mutlaka saçtığı yemler olur. hiç dokunmamıştı yemlere. terasa koymak için avucuma aldığımda hiç bir direnç göstermedi ki normalde göğsünü şişirir , kendini olduğundan büyük gösterir ve gubur gubur bir şeyler konuşur. hatta ilk sene gagaladığı da olmuştu bir kaç sefer ama sonra onu bıraktı. bu sefer alırken ayağa bile kalkmadı, kaderine razı, işi oluruna bırakmış bir vaziyette. yine terasın zeminine bırakırken de hareketsiz kaldı. yarım saat sonra bıraktığım yerden, kuluçka pozisyonunda aldım , yuvasına bıraktım. 8 yıl sonra ilk defa yem yemiyordu ve ele alırken tepkisiz kalıyordu.

    dün işten döndüğümde bu sefer terasa çıkartmadım. hem çok sıcaktı dışarısı, hem de rahatsız etmek istemedim. belki gece yarısına doğru bı 15 dakika çıkartırım diye düşündüm. otta'yla rutin gezimize çıktık yaklaşık 40 dakika sonra döndük. osman biz dönmeden eşimle vedalaşmış ve gitmiş. eşim mutfaktan sesini duymuş, kanat çırpma sesleri, kontrole geldiğinde yine kuluçka pozisyonunda ama sağlam kanadı açılmış, onu zemine vuruyor yavaş yavaş ve gagası yarı açık, nefes almakta güçlük çeken bir insan gibi... sonra da benden bu kadar demiş ve gitmiş.

    işin açıkçası bekliyordum zaten ama yine de tutamadım kendimi. ağladık biraz. sonra gece yarısını bekleyip onu bulduğumuz kütüphanenin bitişiğindeki ufak bahçeye, bir ağacın altına gömdük.

    bu süreç boyunca bir çok kez aklıma geldi. ben bu yükün altına neden ve nasıl girdim. acaba gerçekten osman'a bir iyilik yapmış mı oldum yoksa basit bir vicdan mastürbasyonu muydu bu? sonuçta kanadı kırık olmasına rağman genç ve sağlıklı bir güvercin. mevsimi geldiğinde çiftleşme dansı da yapıyordu kendi kendine, dişilere çağrı da. 8 sene bir mahkum gibi, 50-60 cm2 lik bir karton kutuda geçen hayat. hiç kendi cinsini görmediğin, iletişim kuramadığın, bir güvercin için çok çok uzun sayılacak bir zaman diliminde yapayalnız bir hayat. bu gerçek beni çok rahatsız etti ama çaresiz kaldım. o akşam karşılaştık, ben onu gördüm ve elime aldım artık yapacak bir şey kalmamıştı. kaderimdi çektim. umarım kötü bir şey yapmamışımdır, umarım osman bizden razıdır. biz ondan razıyız ve gerçekten çok özlüyoruz.
  • yemin ederim böyle bişe olamaz ya!

    sabah çatıdan gelen bi anırma sesi ile uyandım!
    evet evet anırma!
    ulan bu eşeği kim çıkardı bizim çatıya dedim uyku sersemi.
    camı açtım ki erkek güvercin dişiye kur yapıyomuş.

    ulan hayvan biraz kibar ol ya!
    resmen anırıosun.
    hani nerde senin gu guruk guuukların.
    ohooo.
    sapık mısın nesin!
  • yüz verince astar isteyen kuş. astar versek al bunu dik getir bile diyebilir. bu kanıya nereden vardım, bkz:

    bu güvercin kuşu sıklıkla camıma geliyordu, ben de ekmekti, bisküviydi parçalayıp camın önüne koyuyordum, bu da gelip gelip afiyetle yiyordu. dersen ki ne biliyorsun aynı güvercin kuşu olduğunu, derim ki sırtında fındık kadar beni vardı, neyse ben olmasa da orada yuvarlak bir deseni vardı oradan. gel zaman git zaman bu iyicene alıştı zırt pırt cama gelir oldu, ekmek koyuyorum yemez oldu, resmen ziyarete geliyordu, camdan tip tip güvercin bakışları atıyordu. yüz göz olmaya başladıkça sabah guuruk muruk sesler ile camın önünde uyandırır oldu, ayağını bir içeriye atmaya çalışmalar, bir samimiyet çabaları kendisinde. içeri girmeye çalışıyor diye camı kapıyorum, gagası ile cama vuruyor, oo hacı ne iş, bir yanlış mı yaptık der gibi yan yan bakıyor.

    bir gün odama geldim, paltomu çıkardım, dolapta yerine asayım dedim ve aynada her zamankinden farklı bir görüntü ile karşılaştım. daha dikaktli baktım ve arkamı döndüğümde kırmızı yatak örtümün üzerine serpmiş olduğu bilimum beyaz sıçmıklarının arasında oturan onu gördüm, evet o güvercin kuşunu. bir süre bakıştık uzaktan kesiştik, sonra ne oluyor be burası benim odam diye yanına yaklaştım, kötü niyetli bakışlarımı anlayıp uzaklaştı. burası olayın climaxi oluyor, ve ayrıldığı yerde gördüğüm, topladığı çalı çırpılardan yapmış olduğu yuva ve iki adet yumurta! güvercin kuşu iki veledini başıma atıp sırra kadem basmıştı.

    iki yumurta ile kalmış olan ben oda arkadaşımı aradım, ne yapacağımı bilemediğimden. eheh buzdolabına koy sonra menemen yaparız dedi kalpsiz. sonra ailemizin fahri veterineri babamı aradım. o yumurtalara insan eli değdi artık almaz onları güvercin dedi. ne yapacağım dedim ben bu yumurtalarla, sen üstüne otur, kuluçkaya yat dedi. hehehe ne komik dedim, herkesin de güvercin yumurtası üzerinden espritüel kesilme hevesi varmış.

    camın önüne koydum yumurtaları, lakin gece uyku tutmadı. kahpe güvercin gelip yavrularını almadı da. benim de biyolojik saatim mi işledi nedir, gece bir huzursuzluk, kalkıp kalkıp yumurtalara bakma, acaba soğuk üşürler mi diye düşünme. sonra da manyak mısın diye iç sorgulamalarla geçen bir gece geçirdim. güvercin kuşu gelmedi, yumurtalar camda kaldı, sonra da çöpe atmaya kıyamadım, bir ağacın dibine bıraktım. sonra da çocuğunu terk eden anneler gibi hissettim, sonra gene manyak mısın diye iç sorgulamalarla kısır döngüye yeniden bir giriş yaptım.
  • binaların sadece yüksek katlarına gelip çöreklenen, çöreklenmekle kalmayıp balkonu gübrelik haline getiren yaratıklar. 5 katlı apartmanın sadece 4. ve 5. katına gelip konar yuva yapar ve sıçarlar.günde 2 kere balkon yıkayan zavallı anneler ise çareyi balkon kapatmakta bulur.
    yavruyken koca gözlü çirkin mi çirkindirler ama 20-25 günde anneleriyle neredeyse aynı boyuta geliverirler.
    balkonunuzda yuva yapmasına 1 kez izin verdiğiniz güvercin hem daima balkonunuzda bekler hem de her sene tekrar yumurtlar.üstelik eşini dostunu, damadını, gelinini, eski yavrularını da getirip yumurtlatır.
    sizin balkonuzda doğmasına izin verdiğiniz yavrular ise siz gidip tekme atmadıkça, itelemedikçe gitmez, öyle bir samimiyet ve güven duyar yani...
  • eğer balkonunuza güvercinin birisi gelip yuva yaparsa ve orada kuluçkalarsa ve vicdanınız nedeniyle kovamazsanız, sonradan yavrular yumurtadan çıktığında balkonunuzda, kafasından gagalanarak öldürülmüş suçsuz bir güvercin yavrusu görerek vicdan azabından gebermemek için annenin yavruyla, uçabilinceye kadar yeterince ilgilenip ilgilenmediğine dikkat edin. eğer anne uzun süreler ayrılıyorsa bir veterinere başvurun. sonra o yavruyu ne yapacağınızı bilemeyebilirsiniz. (bkz: gömerken çok ağladık)
  • yürüyüşleri çok komik olan hayvan. olm siz kanatlısınız lan! uçun biraz. böyle götünüzü yaya yaya, gerçekten bir gün uçamayacak hale geleceksiniz.

    geçen gün arabayla gidiyorum; yüz metre ilerde kırmızı ışığın yandığını gördüm(evet kartal gibi gözlerim vardır), o yüzden yavaş yavaş gidiyorum. neyse tam ışığın dibine yaklaşırken bir de ne göreyim; 5-10 tane güvercin arka arkaya dizilmiş, karşıya geçiyorlar. hem de yaya geçidinden. bir an için hayal görüyorum sandım ama yok yani; bildiğin, uçabilen hayvanlar, o saçma yürüyüşleriyle/koşuşlarıyla yolun ortasından karşıya geçtiler. ben de durdum ve bunları izledim. hayat gerçekten garip vesselam.
  • ne kinci ve intikamcı bir kuşmuş, vay canına ya.. adamı balkondan kovdum diye bariz içlendi.. bütün gün pencere, balkon kapısı açık olmasına rağmen bekledi, ben odadayken gelip balkondan böyle fıtı fıtı girip, evin içine sıçıp gitti.. sonra da karşı balkona kondu, oradan gözümün içine bakıyor manyak.. ben de hırs yaptım elimde su tabancam bekledim bir daha gelsin diye, ama sonra bir daha hiç gelmedi..

    cezalandırdı lan beni ona kötü davrandım diye.. sonra da terketti :(
  • balkona 2 çöp düşünce fark ettim yuva yapmak istediklerini. günlerce ben korkuttum onlar kaçtı, ama inatları galip gelip kombi üstüne yuva kurdular. biri zaten biraz şişman idi, hamile bir güvercin olduğunu tahmin ettim, bıraktım korkutmayı. yavrulasın, büyütsün ve sonra kombi üstüne bir şeyler koyarım diye düşünüyordum.

    bir gün balkonda yerde bir minik yumurtanın yarısını bulunca, yavruladıklarını anladım. daha yapacak hiçbir şeyim kalmamıştı. gerçi bir yanım, "sen de bu doğadansın, bu doğal bir süreç olabilir, yok öyle yuva yıkanın yuvası dağılır, doğa bunu düşünmez" falan diyordu ama, demeyen yanım daha güçlüydü. balkonu her gün yıkamayı da bıraktım, nasılsa yetişemiyordum. iki günde bir su dökmeye başladım, o kadar. ev halkından bir tek kedim o balkona olan ilgisini hiç kaybetmedi. bıraksam akşama kadar sinekliğin önünde yatar ya da sinekliği açsam öyle kombinin tepesine doğru bakıp bakıp iç geçirir, ancak onun da içgüdülerini harekete geçirtmeyim diye balkon kapısını sürekli kapalı tutuyorum.

    ama sinir oluyorum. yav ben izin vermedim gelin yuva yapın diye, şu kadar yıllık ömrümde kızımdan sonra inadına yenildiğim tek canlı da siz oldunuz güvercinler. şu yavrularınız bir an evvel uçsun da, ben o kombinin üstünü kapatayım. yapmayın yuva arkadaşım. annem hep der "köy köy üstüne kurulur da ev ev üstüne kurulmaz."

    yalnız hiçbir yerde bu bilgiyi de bulamadım, bunları yavrular yuvadan uçunca kendileri de uçuyor mu, yoksa orası artık onların ebedi yuvası mı oldu? eğer öyleyse, kibar bir şekilde yuvayı kenara koyup evi terk etmelerini bekleyeceğim. ben acımasız ev sahibi değilim, kalkıp da bir avukatı ya da icra memurunu kapılarına göndermem, ama gitsinler ya. istemooorum.

    keşke almanya'dan kuşum gelecek, o otursun diyebilsem ve işe yarasa. diyemiyorum, çünkü almanya'dan gelecek bir kuşum yok, yalan beyanda bulunup olayı lehlerine çevirmek de istemiyorum.

    ekleme: görmedim ama cikciklerinden anladığım 2 yavru var. salaklar, benim de iki yavrum var; hem biri kedi.
  • göğermek kelimesinden geliyor. göğercin -> güvercin. boyun kısmının mor-lacivert-yeşil rengarenk olmasından zannediyorum. "gök rengi kuş" gibilerden.

    -cin kısmı da "bıldırcın"ınkiyle aynı olsa gerek.
  • bizim balkona gelenlerin alayı sayko. karda kışta üşümesinler, kursaklarından adam gibi şeyler girsin diye annemle ıslatılmış ekmek, buğday falan atıyoruz balkona. önce biri geliyor. kıçındaki ya da artık neresindeki bluetooth sayesinde diğer kuşlara, akrabalarına haber veriyor. bir dakika içinde balkon kuş cenneti oluyor anasını satayım. haliyle bu kadar kuş olunca da sefa düşkünlüğü tavan yapıyor. yemeğini yiyen kuşlar köşeye çekilip öpüşmeye, birbinin üzerine çıkmaya çalışıyor. gözümü kapatıyorum, içeri falan kaçıyorum korkudan. en kısa sürede national geographic ekibini eve davet edeceğim. evet.
hesabın var mı? giriş yap