• --- spoiler ---

    üniversitedeki komünistleri ele vermesi için behçet'e verilen listede zeki demirkubuz adı göze çarpmakta.

    --- spoiler ---
  • ismiyle sürekli olarak guiza'yı çağrıştıran yapım. hem nicelik hem de nitelik olarak sebeplerim mevcuttur; güz ve guiza'nın ses benzeşimi ve guiza'nın fenerbahçe için müthiş bir sancı olması gibi. sırf bu yüzden filme gitmekten korkuyorum. sanki, sinema ekranında 2 saat boyunca guiza'nın altıpas içerisinden kadıköy meydanına diktiği toplar ve kale direğine sarılıp ağlamasını yayınlayacaklarmış gibi bir korku var içimde.
  • --- spoiler ---

    nedir elindeki o kan! su bile temizleyemez artık yüreğindeki lekeyi..

    klişe süper kahraman rolünün aksine, boş bakışları, sünepeliği, ezikliği ve kifayetsizliği ile postmodern kahraman rolüne tam oturan behçet'in, bizzat olmasa bile dolaylı yollardan ortak olduğu cinayetlerin pis lekesini temizlemesinin o cemiyetin adamı olduğu sürece mümkün olmadığı su metaforu ile açık bir şekilde gözler önüne serilmiştir.

    filmin başında, behçet telefona bakmaya giderken tökezleyip elini cam ile kestiğinde ve kanı yıkamak için lavaboya gittiğinde su kesildi.. çünkü "biraz sonra o gazetecinin kanı senin ellerinde olacak, ve o cemiyetin adamı olduğun sürece bu leke silinmeyecek" dedi su behçet'e..

    daha sonra, suat öldürülürken eve koşup yüzünü yıkamak istedi behçet, ama yine su kesildi, çünkü "dostunu sen öldürdün, seni ben temizleyemem" dedi su ona bir kez daha..

    ta ki behçet postmodern maskesini bir kenara fırlatıp, kendi varlığını farkedene ve bir topluluğa bağlı olmadan da yaşayabileceğini anlayana kadar. o noktada, sular sel oldu aktı, arındı behçet..

    --- spoiler ---
  • maalesef hiç beğenmediğim bir film.hayır benim aslında ahmet çakarvari iddalı ve sivri ahkam kesen bir yapım yoktur ama buna rağmen kesin konuşuyorum izlediğim en kötü türk filmleri listemde -kişisel ahududularımda- balans ve manevra, zeynep'in sekiz günü, vebüyü ile yarışıp birinciliği alır.

    --- spoiler ---

    nerden başlasam nasıl anlatsam... öncelikle filmde bir kişi -ya en azından bir kişi- büyük cümleler etmez, bir kişi günlük hayattan konuşmaz mı ? ''gel bi çay iç , ne var ne yok, oo hava da soğukmuş bugün''... günlük hayattan bir cümle olmaz mı allah aşkına? herkes büyük konuşuyor baba oğluyla duvara bakıp büyük cümleler kuruyor ''lan oğlum ne işin var lan rum orospuyla'' demiyor herkes felsefi ama herkes, seksen yaşındaki rum mama babaanne bile ''bizzz muz likörü içerizz kale çünkü..'' diye başlayıp hayat dersi veriyor.senaryo yerlerde film ilerlemiyor tomris giritlioğlu ; '' nuri bilge ceylan sıkıcı yapıyor herkes beğeniyor varsın tempo düşük olsun eleştirmenler beğenir daha bi sanat filmiymiş gibi durur mu?'' diye düşündü bilmem ama seksenli yılların aytaç arman filmleri geri dönmesin lütfen. sıkıcıysa kaliteli olur denklemini tekrar kurmayalım. sen samimi bir film yap tek plan olsun üç saat olsun ama yeter ki samimi olsun. mayıs sıkıntısı kadar olmasa da dar alanda kısa paslaşmalar kadar olsun ama samimi olsun. bence iyi film yapmanın beş şartından biridir samimiyet ve filmde hiç yok. bir şart da hikaye anlatabilmek onu tamamen geçiyorum hikayeyi son jenerikteki gerçek fotoğraflar daha iyi anlatıyor yeminle. ben 6-7 eylül olayları sergisinde ağlamış biri olarak filmde ne anlatılıyor ne acılar çekiliyor mhp il başkanı duyarsızlığında izledim. bunu nasıl başardılar bilmiyorum dediğim gibi bana sadece o fotoğrafları izletseler ağlardım ama film gram etkilemedi.
    gelelim oyunculuğa, oyuncular iyi oyuncular ama öyle bir senaryo ki oyunculuklara laf etsem oyunculara ayıp olur. çoğunu önceki projelerde izleme fırsatım oldu kötü oyuncu değil hiçbiri. mesalailker aksun çok beğendiğim bir oyuncu canım ailem de hastasıyım ama yönetmen adama demiş; kızı kovalama , terminatör gibi yürü asla doğal olma, kızın peşinden'' dur lan nereye gidiyosun orospu'' falan diye bağırma, ağır adımlarla donuk bakışlarla yürü, sanat filmi ya ağır ol demiş. ilker aksun ne yapsın onun için böyle filmde oyunculara en son sıra gelir. bu arada kızın becerilirken elinden oyuncak ayının düşmesinden bahsetmek istemiyorum. ahh masumiyet yerlerde ne güzel ne kadar yaratıcı anlatılmış(!) hiç klişe olur mu?
    şimdi sevgili okurlar tamam filmi beğenmedin neden bu kadar götünü yırtıyosun diyebilirler. film kötüyse kötü üzerinde niye bu kadar kafa yoruyosun di mi ama derdim şu geçen haftasonu güz sancısı kapalı gişeyken dünyalar iyisi pandoranın kutusu'nda onbeş kişi vardı.işte pazarlamanın gücü diyemiyorum sinirleniyorum naapiyim...
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    hamamböceğinin öldüğü film.
    --- spoiler ---
  • cok sacma sapan bir sekilde elestirilen film.. acikcasi filme yapilan haksiz ve bos elestiriler sinirlerimi ziplatmaya yetti de artti bile. bu filme bos diyenlerin, beren saat, murat yildirim neden cok gozukuyor diyenlerin ya aklindan sasmak ya da bu dusuncelerinin ardinda art niyet aramak gerekiyor..

    --- spoiler ---

    oncelikle bu film beren saat'le murat yildirim'in filmi. bunu bir kenara koyalim, cepte diyelim. kapis? ondan sonra neden tuncel kurtiz, zuhal olcay filmde az gorunuyor sorusunun yanitini arayalim. bu isimler konuk oyuncu, senaryodaki yerleri o kadar. acik degil mi?

    milliyetcilerin hepsi kotu gosteriliyor diyenlere gelelim. hic de hepsi kotu gosterilmiyor. milliyetcilerin ilimlilari da oldugu, ama bunlarin sahin kanat tarafindan o donemde susturuldugu gosteriliyor. gazete patronunu unuttunuz mu, ne cabuk? sagcilarin ikilemleri oldugu da gosteriliyor ayni zamanda.. baskarakter behcet'in de bir sagci oldugunu hatirlayabilir miyiz?

    manipulasyon var diyenlere bir sey diyemiyorum. 6-7 eylul olaylari turkiye tarihi acisindan ciddi anlamda bir lekedir. olayin vahameti gercekten de buyuktur. ha inanmayan olursa http://tr.wikipedia.org/wiki/6-7_eylül_olayları adresine bir baksin, filmdeki goruntuler tatmin edici gelmediyse. filmin sonundaki goruntuler bir saglama yapiyor aslinda. o fotograflar gercek cunku. dikkat edilirse, o fotograflardan birinde o olaylarda yer almis birisi, yan yatmis bir otomobilin ustune bir ayagini cikarmis, zafer kazanmis bir edayla poz veriyor.. bu cok yalin bir bicimde o gunlerdeki siddetin nasil bir zafer olarak algilandigini anlatiyor, film de iste bu durumun vahametinden bahsediyor..

    "polis duruyor" diye filmi elestiren kimselere bir sey diyemiyorum. cunku gercekten polis o gun "durmus".

    susurluk, ergenekon, hrant dink'in olum yildonumu gibi konulari konustugumuz bu gunlerde bu film hic mi anlamli gelmiyor da bu kadar bos geliyor bazilarina? niye acaba???

    --- spoiler ---
  • benim için filmi yerden yere vurmaktan alı koyan tek şey 6-7 eylülü konu alan ilk film olmasıdır. bu goz onune alındıgında bile cok yetersiz oldugunu soylemek isterim.
  • iyi niyetle yapılmış da olsa kötü olmaktan kurtulamamış bir filmdir.insanın içini şişiren diyaloglar eşiliğinde kendisinden beklenenleri karşılayacak kadar ulvi olmayan aşkıyla, nereye oturtulacağı konusunda epey kararsız kalınmış, bazı ilişkilerin içine rahat girebilsin diye fahişe, bir duygu uyandırmak amacıyla da pek bi masum yapılmış kadın kahramanıyla konusunun da iyi bir film olmanın da çoook gerisinde.kimsenin yüksek beklentilerle gittiğini sanmıyorum zaten ama bu yönetmen ve ekibinin bu tür konulara daha fazla dokunmamasını temenni ediyorum.
  • ne oldu'su ne bitti'si, kim iyi kim kötü oynadı'sı yazılmış da yazılmış olduğuna göre bu faslı geçip; filmle ilgili yapılan "aşkı ön plana koymuş, hikayeyi kaynatmış", "nedeni sonucu belli değil", "neden şey olmuş, bi bok anlamadım" yorumlarının yersizliğine değinmek isterim.

    hiçbir sinema filminin, tarihi önem arz eden bir olayı izleyicisine bir tarih kitabı disipliniyle veyahut demirkırat belgeseli havasıyla tane tane, bir bir, gerizekalıya anlatır gibi, öğretici bir kurgu, senaryo ve üslupla anlatma mecburiyeti yok ki? bilakis, dönem filminin, dönem edebiyatının kaliteli ve seçkin olanı, "dönem"de olan biteni kafa göz yara yara, insanın gözüne gözüne sokarak anlatanı hiç değil; bu "dönem'de olan biten"le hikayesine en gerçekçi, en uygun, en kararında arka fonu "hikayenin üzerine oturduğu dekor" olarak verebilendir; ve o çok mühim alt dekorun üzerinde, o dekordan kopmadan bambaşka bir hikayeyi de anlatabilendir.

    "anlaşılmıyor, film bana bunu veremiyor" hazırakonucularının o anlamadıkları, bilmedikleri kısmı önceden okumuş ve bilmiş olmak kendi sorumluluklarında. tarih bilgisini bildirme, verme, öğretme sorumluluğunu kimse senaristin, yönetmenin üzerine yıkmasın.

    diğer yandan konu orijinalliği ve görsel, kayıtsal ve kanıtsal malzeme bolluğu göz önüne alındığında filmin 6-7 eylül olaylarını işleyişi asıl olan bitenle kıyaslandığında biraz naif kalmış. olayları yalnızca vandalizm ve yağmaya indirgemek, aynı şekilde tahribatın boyutlarını da yalnızca ev-dükkan dağıtmaya indirgemek; "cahil vahşileşmesi"nin kan dondurucu hissini pek verememiş.

    senaryo açısından bakıldığında ise, bilenlerin "bilme"nin utancı ve ağırlığı altında ezildiği, o kadar ki bu ezilmekten sıkıldığı, defalarca kez filme / diziye çekilen, "yakın türkiye tarihi'nde sağcı-solcu çatışması" ana temalı tüm yapımların arasında bu film, yukarda bahsettiğim eksiğine rağmen, sırf vahşet dolu bir geçmişi sağ-sol ana ekseninden çıkardığı için bile, türk dönem filmi sinemasına güneş gibi doğmuş.

    sinema filmini "sinema filmi" gözüyle izleyen herkes izlediği filmde sinemasal açıdan farklı noktalara takılır; kendi adıma filmlerde en takıldığım ayrıntı olan ve yukarda bir yerde hiç anlamadığım biçimde "dandik" denen figürasyonu özellikle çok başarılı buldum; ilk kez izleyecek olan yahut ikinci kez izleyesi olan kantin ve okul koridoru sahnelerine dikkat etsin.
  • gerçek olayları konu alan bir çok filmdeki gibi mutlu bir sonu göremeyeceğiniz film..

    ortalama bir senaryo ve oyunculuğa rağmen bunları iyi süslemesini bilen ve izleyiciyi sıkmayan tomris giritlioğlu tebrik edilmeli. ancak aşk da öne cıksın diye 6-7 eylül olaylarının yer alacagı sahnelerden calınmış gibiydi. beklentim daha fazla vahşet görmek değilse de o zamanın olaylarından bihaber olan insanların gözlerine bir nebze daha sokulası sahnelerin olmasını isterdim.

    --- spoiler ---

    behcet karakteriyse esas oğlan olmayı hiç haketmiyor. böylesıne boş bır karakter yaratılamazdı. adam ne aşkına sahip cıkabiliyor ne sevdiği kadına ne arkadasına ne de ülkesine.. burnunun dibindeki olayları göremedği gibi onu uyaran arkadası*gözünün önünde öldürülürken yardım getırmek için koştugunu düşündüşümüz adam evine kaçıyor.

    okan yalabık'ın sözüyle "içinizdeki ılımlılara bile tahammülünüz yok"..

    tabi ki kendi milletinin insanını gözünü kırpmadan öldüren insanın bunları yapmasına şaşırmamak lazım.. ne de olsa "milletin menfaati mevzu bahis olunca gerisi teferruattır".. bir yandan yollarına taş koyan herkesi bir kalemde silen türk siyasetciler bir yandan böyle bir karmasadan ne koparırsam kar diyen yine türk yağmacılar, bir taraftan rum komşusunu saklarken aşağı sokaktaki rumlara saldırmaktan geri durmayan türk insanı..

    - yolsuzluk duyulmadıkca sorun yaratmaz..

    --- spoiler ---

    filmden sonra bunlar gerçekten yaşandı deyip belki biraz daha etkilenceksiniz ama ne değişcek bilmiyorum. biz hala bir kaç kişinin menfaatleri uğruna gaza getirilen, coluk cocuk demeden alınan gazla saldırabilcek, bunun yanında içindeki yufka yürekliliği kaybetmeyen ama bunun da ne kadar işe yaradıgı acıkca belli olan yerdeyiz. bu film belki biraz can sıkar, içimizde bi yerlere dokunur, bir kaç damla gözyası akıttırır yıne de değiştirmeye yetmez.. ne de olsa "adalet onları tanrı seçmiş"..
hesabın var mı? giriş yap