• giderek bizden bizden uzaklaşan sözdür..
    güzel, umut dolu bir sözdür de; bizim görme şansımız pek yok gibi geliyor..

    2013 de gelen edit:
    artık umutluyum,
    hatta güzel günler gördüm.
    görüyorum.
    göreceğiz...
  • "ezeli bir şifadır aldanmak..." (tevfik fikret)
  • şarkı versiyonun sözlerini de yazalım da tam olsun

    lay la lay la la la lay....
    guzel gunler gorecegiz çocuklar,
    motorları maviliklere surecegiz (x4)

    cocuklar inanın inanın çocuklar
    guzel gunler gorecegiz
    guneşli gunler
    motorları maviliklere surecegiz
    guzel gunler gorecegiz
    guneşli gunler(x2)

    hani simdi bize cumaları,pazarları çiçekli bahçeler vardır
    yalnız cumaları,yalnız pazarları
    hani simdi biz bir peri masalı dinler gibi seyrederiz ışıklı caddelerde magazaları
    hani bunlar 77 katlı yekpare camdan magazalardır
    hani simdi biz haykırırız
    cevap, açılır kara kaplı bir kitap
    zindan, kayış kapar kolumuzu
    kırılan kemik, kan

    hani simdi bizim soframıza haftada bir et gelir
    ve çocuklarımız işten eve sapsarı iskelet gelir
    hani simdi biz inanın guzel gunler gorecegiz çocuklar
    gunesli gunler gorecegiz
    motorları maviliklere surecegiz cocuklar
    işıklı maviliklere surecegiz

    cocuklar inanın inanın cocuklar
    guzel gunler gorecegiz gunesli gunler
    motorları maviliklere surecegiz
    guzel gunler gorecegiz guneşli gunler(x3)` :copy paste değil alın teri`
  • güzel bir yalan...
  • sekiz yıl önce şunu yazmışım bu başlıkta; "güzel bir yalan..." (bkz: #18717761)
    afili laf olmuş. bazen öylesine yazıyor işte insan. yazıyor, geçiyor. yıllar da öyle...

    yalana bile bile kanmak gibi bir huyumuz var. sadece kanma kısmında kalınca; o güzel ve kanmaya doyamadığımız yalanı gerçek yapma hususunda bir şey yapmaya gelince, kalakalıyoruz. kalakalmak hafif oldu; aslında aklımıza bile gelmiyor çoğumuzun.

    çünkü günler dediğimiz şey kısaldı, bugünler oldu. ve günler, bugünlerde başımıza gelen iyi ve kötü şeylerden ibaret artık. oysa günler eskiden uzun, upuzun bir şeydi; memleketti, gelecekti, insanlıktı. artık daha da karamsar ve endişeliyiz. meyvesini göremeyeceğimiz ağacı dikmek anlamsız geliyor. çocukları, yarınları da mı unuttuk sahi?

    eskiden sözlükte tanım diye bir nane vardı. şimdi yerinde yeller esiyor, whatsapp grup sohbetlerine döndü entariler. biz yine de tanımla bitirelim;

    elimizden gelenleri yapmaya gayret ederek, gerçek olabileceğine inanmamız gereken şarkı, şiir...
  • 73 yaşındaki babamın hemen hemen her telefon konuşmamızda dile getirdiği öngörüsü. bu zamana kadar görememiş olmamızın sebebinin kendi geri dönüşü imkansız hataları olduğunu bilmesinden dolayı yaşadığı vicdan azabı veya buna gerçekten inanıyor olması söyletiyor bunu ona, emin değilim. motive olmam gerekirken ağlıyorum her seferinde.
  • antalya altın portakal film festifalinde en iyi film- en iyi kurgu- en iyi özgün senaryo ve en iyi yardımcı kadın oyuncu ödüllerini alan film.

    --- spoiler ---
    bir yaz günü istanbulda bir gün ve gecede geçen tesadüfi biçimde birbirine bağlı hayatların kesişmesiyle örülen konu - bundan 15 yıl önce önümüze gelseydi- yenilikçi bile diyebileceğimiz bir biçimde yansıtılmış, ancak yerli/yabancı diziler neslinin bu kadar aktif hayatın içinde olduğu bir dönemde hele hele artık ekrana yansımamış sokak-eski konak-ahşap ev sayısının çok azaldığı istanbul'u mekan olarak kullanmak filmin inandırıcılıktaki eksisi olarak görülebilir.ezel'in bir bölümünde birbirini izleyen sekanslarda bi ortaköy'de sonra mersedesinden inerek haydarpaşa garının önüne beşiktaş-kadıköy vapurundan önce yetiştiği sahnede dizi izlemeyi bıraktığımdan hareketle bu filmdede esenler cankurtaran beykoz arası mesafenin hızlı katedilişi ve bu kadar kişinin dirsek teması kadar yakın yaşıyor olması filmin dışarıdan seyirci olarak seyredilmesinde etken oldu.

    farklı açılardan tekrarlanan 3 plan ve açılış ile kapanış sekanslarının aynı olması senaryonun aksayan tarafı.oyunculuk anlamında kimsenin öne çıktığını düşünmüyorum dengeli bir rol dağılımı olmuş, ama söylemeden geçemem behzat ç.ye benzememek için çaba sarfettiğini düşündüğüm diksiyon öğretmeni gibi konuşan uğur polat'tan daha iyi performans beklerdim.
    filmde iç sesin şiir okuması ve sonrasında okunan şiir veya şiirin sahibinin hayatına yapılan atıflar (anna'nın nazım şiiri okuyup bir gemiyle özgürlüğüne kaçması, izzet'in yılmaz güney şiiri okuyup sonunda katil olması, ali'nin kavafis'in şehir şiirinden "dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda" deyip sonunda gitmekten vazgeçmesi , cumali'nin cervantes'ten bir pasaj okuyup sonunda yaşananların üzerine bir don kişot gibi karşı durması ve en son olarak da figen'in orhan veli'den "bir dert ki dayanılır şey değil" diye haykırması) anlat istanbul filmini de çağrıştırsa da hınzırca bir anı olarak filmden aklımda kalan tek şey olacak.
    son olarak şunu eklemek isterim ki; yeni yönetmenlerin özel zaafiyeti olan parayı-kamerayı bulduk şimdi bu memleketin tüm sosyal yaralarına birden parmak basmamız gerek hastalığından sıyrılıp bir bir nitelikli işler çıkarmaları yerel sinemamız ve seyirci salahiyetimiz için daha iyi olacaktır kanaatindeyim.

    --- spoiler ---
  • ayrıca, 1997 yılında seslendirilen orijinalinde, aşağıdaki satırların da yer aldığı tezahürattır...

    çocuklar inanın, inanın çocuklar...
    güzel günler göreceğiz, güneşli günler...
    inönü'yü bayraklarla süsleyeceğiz...
    şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz...

    şarkı kayseri meysu ile oynanacak basketbol maçı için deplasmana giderken otobüste edip akbayram'ın seslendirdiği orijinalinden esinlenerek ve söz konusu günlerde futbol takımının şampiyonluk için her zamankinden daha büyük bir birliğe ihtiyaç duyduğu günlerde tezahürat haline getirilmiştir... beşiktaş taraftarının duruşunu sergilemesi anlamında önemlidir, nitekim beşiktaş taraftarı deplasmana giden otobüste nazım hikmet şiiri üzerine yapılmış bir besteyi dinleyerek genel politik görüşü hakkında da fikir vermektedir...

    edit: beşiktaş taraftarını bu konuda ısrarlı kılan, altı yaşından beri bu tezahüratı kullanıyor oluşu ya da fenerbahçe'nin şu anki durumuna bu tezahüratın oturmasının yarattığı rahatsızlık değildir. konu, fenerbahçe taraftarları'na ait sitenin ısrarla bu tezahüratın manisa maçı sonrası oluşan ortamda spontane bir şekilde oluştuğunu belirten iddiasıdır. oysa 1997 yılı baharında, vahap beyaz - ahmet çakar ve arif erdem üçgeninde şekillenmiş şampiyonluk yarışındaki beşiktaş'ın inanmak zorunda olduğu günlerde söz konusu şarkıya kattığı anlamın yeri ayrıdır... zaten türkiye tribünlerinde kullanılan on tezahürattan beşi ilk seferinde inönü'de yankı bulmuştur, fener bunu kullanmış, kullanmamış kime ne... beşiktaş taraftarı geçmişinden gelen yaralarının izlerine basılmasından rahatsız olmaktadır... kim bilir, belki de bu da özellikle üzerine gidilen bir konudur, nitekim o günleri düşündükçe, fenerbahçe'nin şampiyonluğunu ilan etmesine sebep olacağını bile bile galatasaray'ı yenmek için en geçerli sebep her bir beşiktaşlı bünyenin kafasında şekillenmektedir...
  • bu şarkıyı çok severim, hem türkiye hem azerbaycan'da diller ezberi olmuştur. azerbaycan kepez futbol kulübü bu besteyi trübün şarkısı yapmıştır. bütün dünyayı saran şu acı virus döneminde kardeş ülkemiz türkiye'nin her bir şehri bu şarkıya tutunarak ayakta kalmaya çalışıyor. bu çok özel bir duyqudur şarkının bestekarı için. ama çok üzülerek belirtmek istyorum ki yapılan bazı proje ve coverler de besteci ismi yazılmıyor ve yahut "edip akbayram" diye geçiyor. aslında" güzel günler göreceğiz"şarkısının bestekarı "alp murat alper"dir. neden bu kadar ilgimi çekti derseniz ben de naçizane bir besteciyim bir şarkının hayata gelmesi bu kadar kolay değil, her beste bestekarın evladı gibidir. ona ruhunu, kalbini veriyor yazarken. lütfen herkesten ricam bu konuda duyarlı olalım, şarkıyı kullanırken besteciden izin alınmyor bunu geçeriz de - normalde alınması gerekir- ama besteci isminin yazılması şarttır...

    demek istediğime güzel bir örnek de şu linktir, burada besteci unutulmamıştır:
    https://youtu.be/jkjray2k4ue
hesabın var mı? giriş yap