• bugün petersachs ile konuşurken, laf bir şekilde döndü dolaştı güzel kadın meselesine geldi. çirkin insanlara ayrımcılık uygulandığının farkındayız zaten, hele hele çirkin kadına bir de cinsiyetçilik vuruyor iyice belini büküyor. iki feminist olarak bunda hemfikiriz.

    sonra, çok da dillendiremediğimiz bir konudan bahsettik, güzel kadınların uğradığı ayrımcılıktan. bu daha minör bir sorun olarak görülür, çünkü nüfus içerisinde bariz şekilde çirkin insan sayısı, güzel insan sayısından fazladır. haliyle, çirkinliğinden dolayı ayrımcılığa uğrayan insan daha çok görülür. fakat bu demek değildir ki, güzelliğinden ötürü ayrımcılığa uğrayan insan önemsiz, bilakis, o da cinsiyetçiliğin bir başka boyutu çünkü...

    düşündük, mesela hangi yönlerden ayrımcılığa uğrayabilir güzel bir kadın?

    - güzel olmak, özellikle kız çocuklarının kafasına doğduğu andan itibaren "zorunluluk" olarak sokulur. haliyle, güzel bir kadın, ataerkilliği içselleştirmiş hemcinsleri tarafından, hayatının ilk yıllarından itibaren ayrımcılığa maruz kalır. hayır, burada "kadın kadının kurdudur" demeye çalışmıyorum, ataerkillik kurdu kadının da içine girse, erkeğin de içine girse çok lanet bir şey, bundan bahsediyorum.

    - güzel bir kadın, akıllı biri değilmiş gibi davranılmasına alışmak zorunda bırakılır. iyi not alsa "hoca onu kayırdığından"dır, iyi bir işe girse "güzel olduğu için"dir. öss denen canavarda iyi bir puan yapmış, okulunu çok iyi notlarla bitirmiş olabilir, ama hayır, kesin güzel olduğu için alınmıştır işe! ne kadar kitap okuduğu, film izlediği, kendini geliştirdiği önemli değildir, güzeldir ya, bitmiştir olay!

    - halbuki günümüzde ik konumunda çalışanların büyük kısmı kadındır. iyi bir şirkete en az 2, çoğunlukla 3 görüşme sonrası girilir ki bu görüşmelerin ilki ik, sonraki aşamaları yöneticiler tarafından yapılmaktadır. bu durumda güzel bir kadın, avantajlı değil, bilakis dezavantajlıdır, çünkü ataerkilliği içselleştirmemiş, kendisinden daha güzel bir kadına "rakibe" gözüyle bakmayacak kadınlarımız ne yazık ki hala azınlıktadır (amacımız zaten sayılarının artmasıdır). bu durumda, güzel bir kadın, kadın işverenler ve ik'cılar karşısında çoğunlukla dezavantajlı olacaktır.

    - gelelim erkek tarafına... bunun iki yanı var ve iki yanı da pek fena ne yazık ki. güzel bir kadın, sırf güzel olduğu için, diğer kadınlardan daha çok laf yiyecek, daha çok tacize uğrayacaktır (bu toplumda her kadın laf yer, tacize uğrar, önce onu unutmayalım yalnız. güzel kadın sadece daha fazlasına maruz kalır) çünkü bu toplumda erkekler, kadının güzelliği karşısında ona laf atmayı, ona dokunmayı kendilerine bir "hak" olarak görmektedirler. öyle ya "o da bu kadar güzel olmasaydı, allahsızın kızı!" erkek tarafından bakınca nedense tüm kadınların bu laf atmalara bayıldıkları gibi bir izlenim var, halbuki sorun bakalım, hangi güzel kadın sabah evden çıktığında önünden geçen ilk adamın ona "ohh senin amını ne yararım var yaaa" cümlesiyle güne başlamak ister?

    - bunun bir de öbür yanı var. güzel olduğu için onu kayırdığı düşünülmesin diye, bazı hocalar, yöneticiler güzel kadınlara daha ters davranma ihtiyacı hisseder. işe almaya tereddüt edeni olmuştur "en iyi cv bununkisi, ama şimdi işe alırsam herkes benim kadının güzelliğine kanan bir amsalak olduğumu düşünecek" diyerekten... haksız mıdır? güzel bir kadın iyi bir işe girdiğinde bunu onun güzelliğine yoran erkekler ve kadınlar, işe alanın da amsalak olduğunu söylemekte tereddüt etmeyeceklerdir.

    - bu iki uç arasında, normal davranmayı başarabilen insan çok azdır. güzel bir kadın, bir erkekle konuşmayınca, sözlük altında başlıklar diziliyor kendisine "götü kalkık" diye. halbuki güzel bir kadının da sıkkın olduğu, mutsuz olduğu, konuşmak istemeyeceği zamanlar olamaz mıdır? diğer insanlar gibi, en basiti ailesiyle, sevgilisiyle kavga etmiş olamaz mı? ama genelde bunu çok düşünmeyiz, "5 kere konuşmaya çalıştık da, 4'ünde konuşmadı" gibi gözlemlere girmeyiz, genelde ilk konuşmayışında vururuz damgayı "götü kalkık" diye, çünkü güzeldir. götü kalkık diye damgalanmamak için herkesle konuşmak, en dangalak, en yavşak tiplerle bile konuşmak zorundadır. aksi halde sonu bellidir.

    - oysa diğer yanda, güzel bir kadını aşağılayarak "karizma" yaptığını zanneden erkek diye ayrı bir erkek cinsi vardır. frank sinatra başlığına baktığınızda "marilyn monroe'yu odasından kovmuş, vaaayhhhsss çok taşşaklı adam" diye methiyeler düzenleri bulabilirsiniz, ki onlar da bu ırktandır. güzel bir kadını kovmak zordur ya (niye zorsa? baştan kabul ediyor demek ki iradesiz olduğunu), bunu yapan adam hemen çok "taşşaklı"dır. aferin o kovana, çok büyük adam olmuştur, çünkü güzel bir kadına "köpek çekmiş"tir.

    - güzel bir kadın her zaman tetikte olmak zorundadır. (malena filmini hatırlayın) çünkü pek çok ataerkil kadın, onu kocasına risk olarak görür. pek çok ataerkil erkek ise, o güzelliği kendine hak olarak görür. güzel kadın, diğerlerinden daha sade, daha usturuplu giyinmek zorundadır hep, yoksa "güzelliğini milletin gözüne sokmakla" suçlanır, halbuki aynı giyim kuşam, makyaj, saç başkasında olsa bununla suçlanmaz. güzel kadının makyajı, giyimi kuşamı, ne yaptığı ettiği insanlara batar, çünkü daha fazla dikkat çekmektedir. halbuki dikkat, "sarf edilen" bir şeydir. yani, diğer insanlar güzelliğe ekstra dikkat sarf etmeseydi, bu kadın ekstra dikkat çekmiş olmazdı. bu durumu "güzel kadın her şeyi kolay elde eder" mantığında da görebiliriz. halbuki burada her şeyi kolay elde eden güzel kadın değil, sırf güzel diye her şeyi ona kolayca veren başkaları vardır. ama hiç kimse "güzel olduğu için ona ücretsiz kurabiye verdim" demez. (aynı kadının bir gün bakımlı, diğer gün bakımsız şekilde, aynı yerlere giderek yaptığı testi hatırlıyor musunuz?) kadının kafasına çocukluğundan itibaren güzelliğiyle her şeyi elde edebileceğini sokanlar ile bunu kınayanlar aynı kişilerdir. halbuki karşısındaki vermediği sürece, güzel kadın hiçbir şeyi alamaz. ha, istememeyi de öğrenmesi gerekir, o konuda hemfikiriz, ama zaten istediği halde alamadığını görse bir süre sonra istemekten vazgeçecektir. bu durumda, öncelikle çocukken insanların kafasına güzelliğin her şeyi çözdüğü fikrini tıkmaktan vazgeçilmeli, sonra insanlar kendi yaşamlarında da bunu pratiğe dökmelidir.

    insanın güzel şeylere zaafı olduğu söylenir. bunun ne kadarı hakikaten doğuştan gelen zaaf, ne kadarı sonradan öğrenme, bence tartışılır (afrika'daki boynuna, ağzına halka takan kadınları siz güzel bulmuyorsunuz çünkü, güzellik algısı sonradan geldiğine göre, zaaf da tartışmalı) fakat her halükarda, hem güzel kadının her şeyi kendisine mübah görmemesi, hem de güzel ve çirkin kadınlara ayrımcılık uygulanmaması için, ataerkinin, lookism'in kırılması gerektiği bir gerçektir.

    cinsiyetçilik, şekilcilik, lookism, bunlar bıçağın iki ucundakileri de yakan şeyler. ister güzel olun, ister çirkin, bunların sonuçlarından kaçamıyorsunuz gördüğünüz gibi... o yüzden aklı olan hiçbir güzel kadın bunu desteklememelidir. ilk başta avantajlı gibi gözükmekle birlikte, lookism'in her iki tarafın da aleyhine işlediğini görebiliyoruz çünkü...

    benzer bir başka göze az gözüken ayrımcılık noktası için (bkz: zayıf kadın/@polly jean)
  • güzel düşünür, güzel konuşur, güzel eleştirir, güzel güler, güzel fikirler üretir.

    onunla geçen zaman güzeldir. birlikte olduğu kişiye güzel şeyler katar.

    güzel kadın olmak; güzel popolu, güzel memeli, güzel yüzlü kısacası güzel vücutlu olmak demek değildir.

    güzel insan'ın alt kümesidir güzel kadın. insan olamadıktan sonra güzel bir et parçası olursun belki, güzel kadın değil.
  • vakti zamanında ismi önemli değil, bir hatun ile flörtleşme modundayız. tatlı da bir kız. ama herkesin ilgisini çekebilecek bir kız değil. sizin anlayacağınız tabirle, güzel kadın değil yani. ama çok tatlı bir insan. bilgili, kültürlü, ressam filan.

    ben hatta ne hediyesi vericem bilemiyorum, salakça gül çizmiştim kagıda da onu vermiştim. böyle romantik havada giden bir ilişkimiz vardı.

    o zamana kadar, ben hiç dış görünüşe önem vermedim. arkadaşlarımın bana, "olum bu kızla nasıl çıkıyorsun" dedikleri oldu başka diger ilişkilerim içinde. hatta bir tanesiyle 8 yıllık bir ilişki yaşadım. o zaman nasıl 8 yıl harcadım bilmiyorum. şimdi oturup çay içmem orası ayrı.

    ben yakışıklı bir adam mıyım? bi brad pitt değilim. iyi kötü giderim var ama. açta açıkta bırakmayacak kadar. bir mekana girince wuuuu çektirmiyorum malesef. ama yüzüme bakan hoşlanacak bir şey bulabiliyor heralde.

    yine yanlış anlaşılmasın, dış görünüş önemlidir demiyorum. ama benim ufkumun yönünü değiştiren o olayı anlatıcam şimdi.

    ressam hatunla oturuyoruz bir gün. sarılmışım omzumda kafası, tatlı romantik bir an. dedesini anlatmaya başladı.

    dedesi köyün en zengin adamıymış. babannesi de belki de şehrin, hatta abartmıyorsa ülkenin en güzel kadınıymış o dönem. dedesi, karısına, yani kızın babannesine hiç bir iş yaptırtmazmış. evde hizmetçiler varmış. kadın dediğin baş köşede oturmalı. canı ne istiyorsa onu yapmalı. erkek bakmalı, bakmalı, bakmalı, ömrü uzamalı dermiş.

    ben bunu duydum, ertesi günü kızdan ayrıldım.

    çunku kendi nedenimi buldum. ben özgüvensizdim. ve o yüzden , beni terketmeyeceğini düşündüğüm kızları tercih etmeye çalışıyordum. hatta kıza bakıp, hmm iyi bu çirkin, kimse bunda bir güzellik bulup rekabet yaratamaz diye düşünüp, bana sadık olacağına inandım. ters yerden bakıyormuşum halbuki.

    burda doğruyu ya da yanlışı anlatmıyorum. sadece olanları anlatıyorum. insanın kendisini arama yolculuğu garip bir şey. bir musibet bin nasihattan yeğdir derler. insanın bazı şeyleri kendisinin görmesi, tecrübe etmesi gerekiyor.

    o noktadan sonra 3 yıllık bir ilişkim başladı başka bir hatunla. hatun o kadar güzeldi ki, güzel hatunların hayatı ile ilgili bir kitap yazacak kadar değişik tecrübelerim oldu.

    eskiden, kadınım diye sahiplendiğim birisini, başkasının hayal dahi etmesi fikri beni deli ediyordu. ama şimdi o kadar güzel bir kadınla beraberdim ki, bunu hazmetmek ilk baş çok zor oldu. iş yerine sürekli yeni yeni isimler çicek yolluyor, tanışma tekliflerinde bulunuyorlardı.

    facebook'ta her gün 700 mesaj, çok güzelsin, burnun çok tatlı vs vs.

    lan yolda beraber el ele yürüyoruz. o halde bile laf atan, öküz gibi bakan erkekler doluydu etraf. bir gece eğlencesine gittik mi, kapıdan ilk girişte tüm gözler bana çevriliyordu ve o hissi görüyordum. kıskanç bakışlar. vay amk bu herif nasıl kapmış bu hatunu gibi.

    sadece erkekler de değil, sevgilim çok güzel olduğu için, bana da ilgi acaip çoğaldı. normalde ilgisini çekmeyeceğim güzellikte hatunlar bana kur yapmaya başladı.

    tüm bu süreçte, kadınların da onu ne kadar kıskandığını da gördüm. kız resmen, heryerde 2-0, 3-0 geride başlıyordu. iş hayatında tüm kadınlar onu rakip görüp ayağını kaydırmaya çalışıyordu.

    çevresinde hiç samimi olabileceği kız arkadaşı yoktu. olanlarda sevgili yapınca ondan uzak tutmak için, samimiyeti kesiyorlardı. çünkü erkek arkadaşlarının bir şekilde, o hatundan etkilendiğini düşünüyorlardı. erkek cinsinden normal arkadaşı da olamıyordu. çünkü erkeklerde bir punduna getirip sikmeye çabalıyordu. istisnasız hepsi.

    bir kaç samimi olmaya çalıştığı yakın arkadaşıyla tanıştırdı beni. lan diyorum bak bu çocuk sana yazıyor. yok hayatım yazmıyor diyordu. 1 ay sonra, sen haklıymıssın diye söylüyordu. böyle böyle 30 kere filan haklı çıktım. her seferinde ya bak bu sefer ben haklı çıkıcam diyordu. kendi de biliyordu, haklı çıkacağımı. ama haklı çıkmak istiyordu. çünkü arkadaşı olsun istiyordu. yoktu hiç arkadaşı.

    kızın ailesi kızı üniversiteye yollamamış lan. başımıza iş almayalım, bir an evel evlen diye, kızı üniversite sınavına sokmadan, isteyen bir akrabaya vermişler. 18 yaşında kız evlenmiş kendinden 10 yaş büyük biriyle.

    kızda evden kurtulmak için, kabul etmiş. kendi evinde anne baba kavgasıyla yaşayıp duracağına, yuvam olsun da, ben cocuğuma mutlu mesut hayat sunayım istemiş. ama bu sefer kayınvalide baskısı ile karşılaşmış. güzel kız. çok güzel kız. kapatmaya çalışmışlar. yok türban değil. kızı evden dışarı salmıyorlarmış. kocası, markette bile sinir krizleri geçiriyormuş. o adam sana niye baktı? sen mi gülümsedin? vs vs . bir süre sonra kızda conta atmış. kayış kopmuş. boşanmak istemiş. zor olmuş, boşanmış.

    bir süre erkeklerden kaçmış. sonra benle tanıştı. bende baktım bu kız çok güzel. hiç dedim bana bakmaz. hiç o gözle bakmadım. kanka filan oluruz dedim. elimi dahi sürmeyi düşünmedim. sanırım bu da kızın çok garibine gitti. bana o yüzden aşık oldu.

    3 yıl. neler neler yaşadık. neler neler yaptık. 35 yılda yaşanacak şeyleri yaşadık. anlatsam roman olur.

    kızın arkasından dönen dedikodunun haddi hesabı yok. neler neler inanamazsınız. iç dünyasını bilmesem benim dahi inanacağım kadar net dedikodu bazısı. tanımayan hakikaten şüpheye düşer.

    ama özeti, bana çok şey öğretti. güzel bir kadınla beraber olmak başka bir şey aga. öyle herkesin harcı değil. zor iş. ama çokta güzel bir şey.

    ilişkiniz niye bitti derseniz, sağlam temeller üzerine kurmamıştık. birbirimize uygun da değildik. yanlış zamanda tanıştık. bitmesi gerekti. bitti. severek ayrıldık. bana gitme dedi. ama gittim. mecburdum. zaten 30 kere ayrıldık, barıştık. her defasında daha beter ayrıldık. daha sıkı barıştık. bir daha birini öyle sever miyim? bilmiyorum. o bir daha birini öyle sever mi? sanmıyorum. ama yine devam etsek, yine ayrılacaktık. artık başka yönlere gitmemiz gerekiyordu. gittik. onun hayatındaki en iyi arkadaşı bendim. ona herşeyi öğretmeye çalıştım. ama kabugu o kadar sertti ki, bazen iç dünyasına kendisini bile almıyordu. o yüzden de olmadı. haliyle şimdi ben gittiğim için benden nefret ediyor. onu en ihtiyacı olduğu zamanda bıraktığımı düşünüp bana kin kusuyor. ben de ses etmiyorum. çünkü beni başka türlü unutamazdı.

    onu artık özlemiyorum. tamamen sildim kafamdan, kalbimden de sildim. yoksa buraya yazamazdım. önceden aramadan duramıyordum. ama ne olduysa kalbim yoruldu heralde. ama mutlu olsun isterim çok. bu dünyada artık arkadaş kalamayız onunla. onca yaşanmışlık sonrası zor olur.

    bana çok şey öğrettiğin için teşekkür ederim güzel kadın. özgüvenimi sayende kazandım. şu an ne istediğimden eminsem, senin emeğinde vardır. umarım ben de sana birşeyler vermişimdir. ben önüme bakıyorum. sen de bak. ben çok mutluyum şu an. sende mutlu ol. o etrafındaki duvarlarını indir. ben o duvarları sayende indirdim. hoş kal.
  • çocuk dediğin saptama ve genelleme yapmaya bayılıyor. bu şekilde hayatı kolay algılayabiliyorlar sanırım.
    "anne, hani güzel kadınlara bebek diyorlar ya, bebekler de aptal oluyor, o zaman güzel kadınlar da aptal olmuş oluyor." diye bir genelleme yaptı benim 9'luk aristom.
  • rahmetli turgut özakman derslerden geriye kalan zamanlarda bir sohbetimizde güzel kadın için champ-elyseesde yürüyüp görünmeyendir demişti. tabi burada kastettiği görünmeme durumu, silikleşmek, ikincilleşmek anlamında değildi, sadelik anlamındaydı. onu fark etmek için sizin de güzel olmanız, estetik zevkinizi yeşertmeniz ve kendinizin farkında olmanız gerekiyor.
  • "10 dakika konuştuğunuzda, çirkinleşmeyen her kadın güzeldir"

    (bkz: robin van persie)
  • cemal süreya için az biraz da çirkinlik taşıması gereken kadınmış:
    “güzel kadın?
    güzel kadın biraz başka benim için. her şeyi güzel olacak, öyleyken bu güzellik ufak bir noktada aksayacak (burnun çok küçük ya da çok büyük olması gibi) yani bir kıymık çirkinlik taşıyacak.”
  • güzelliğine iltifat ederek tavlanması mümkün olmayan kadındır.
  • çok güzel bir kadın gördüğüm zaman güzelliğinin sorumlusu ben olsaydım keşke derim. o kadını yaratan olmadığım için içimi bir boşluk kaplar. sonra kendimi avuturum "benim algım olmasa güzellik de olmazdı" diye; ama geç bunları tabii.

    bazen eve gidip kağıt kaleme sarılırım "onun gibi bir şey" yaratabilmek için: doyasıya şirk koşabileceğim tek yer burası. yine olmaz, nafile.

    bazen de hiç düşünmem. sevişsek filan derim.
  • "her toplumda, tiyatrolarda ve toplantılarda kamusal anıtlarmış gibi parmakla gösterilen bir kaç resmi güzel vardır...
    olağanüstü güzellik, ince duyarlılıkları olan erkeklerin bir kadını çekici bulmalarına engel olur aslında. bir yüzün aşırı mükemmelikte olması, o yüzün sahibini nesnelleştirmeye ve estetik bir nesne olarak zevkle seyredebilmek için ondan uzakda durmaya iter bizi. resmi güzellere aşık olanlar yalnızca alıklar ve bakkal çıraklarıdır. resmi güzeller kamusal anıttır; insanların kısa bir süre, uzaktan seyredeceği ilginç nesnelerdir. onların yanında insan kendisini aşık gibi değil, turist gibi hisseder"

    (bkz: jose ortega y gasset)
hesabın var mı? giriş yap