• tarihin en çok tartışılan olaylarından olan fransız devrimi ve amerikan devrimiyle eş zamanlı gerçekleşmesine ve büyük etkilerine rağmen gölgede kalmış, görmezden gelinmiş devrim. öyle ki, 1791-1804 yılları arasında napoleon haiti'de, waterloo'da kaybettiğinden fazla asker kaybetmiş, o zamanlar kendi kendilerini yönetme becerisinden yoksun hayvanlar olarak tanımlanan ve kendileri için en ulvi yaşamın beyazların kölesi olarak geçen bir hayat olduğu savunulan afrikalı kölelerin gerçekleştirdiği en başarılı devrim olmuş, ayrıca haiti bu devrimin sonunda afrika kökenliler tarafından kurulan ilk cumhuriyet olarak da tarihe geçmiştir.

    yine haiti devrimi sonrasında, adayı kaybeden napoleon, amerika kıtasındaki son toprağı louisiana'yı da elden çıkarmış, her ne kadar daha uzun zaman uygulanır hale gelemese de ingiltere, köle ticaretini yasaklamıştır.

    bu kadar önemli bir olayın tarihten silinmesi ile ilgili michel-rolph trouillot'nun silencing the past kitabında yer alan an unthinkable history diye bir bölüm var ki, ilgilenenlere can-ı gönülden tavsiye ederim. trouillot'cuğuma göre, kölelerin ayaklanması, kendi fikirlerinin, özgürlük gibi insani ideallerinin olması o kadar imkansız bir şey gibi görülüyordu ki, adada yaşayan beyazlar silah depoları da dahil olmak üzere, hiçbir mallarını mülklerini kilit altında tutmuyorlardı. ayaklanmalar başladığında da olay ciddiye alınmamış, zaten havada karada bastırırız denilerek, önceden önlem alınmamıştı. ayrıca devrim başarılı olduktan sonra bile, o kadar hafsala almaz bir durum gibi görülmüştü ki, kimse bu garip olayı ciddiye alamamıştı. durumu tanımlayacak kelimesi olmayan tarihçiler, uzun zaman, yazdıkları kitaplarda, haiti devriminden yalnızca bir paragraflık bölümlerde bahsedip, konuyu geçiştirmişlerdi. çünkü bunu yapmasalar, bütün kitabı baştan yazmaları gerekecekti.

    düşünün ki, yarın gazetelerde bir haber okuyorsunuz. diyor ki, "manyas kuş cennetindeki papağanlar, silahlanarak özgürlüklerini ilan ettiler, 2000 asker papağan saldırılarıyla hayatını kaybetti. kendi cumhuriyetlerini ilan eden bu konuşkan kuşlara karşı biz insanlar manyas'tan çekiliyoruz ve yenilgiyi kabul ediyoruz." ne düşünürsünüz? işte öyle bir durum haiti devriminin susturulması. paradigm shift ihtiyacını görmezden gelip, eski paradigmadan devam etme kolaycılığı.
  • pek bilinmeyen, pek adı sanı duyulmamış bir devrim. çoğu marksist, devrimde işçi sınıfının bir rolü olmadığı için devrimi pek öne çıkarmıyor veyahut zaten bu yüzden haberdar dahi değil; batı liberalleri de tümüyle aleyhlerine bir tarih yazımına kaynaklık edebileceği için bahsetmeye pek yanaşmıyor. her neyse, yine bir şeyler yazmak lazım.

    devrim, köklü bir siyasal kopuşa tekabül eder. devrim, tarihin gösterdiği üzere açıkça söylenebilir ki, siyaset yapmanın bir yöntemidir. güçler arasında taviz ve sindirme politikalarının işlevselliğini kaybettiği dönemlerde doğrudan sistemin kendisini hedef tahtasına oturtur. bir hükümet tasfiyesi/coup d’etat değildir, sistemin tümünü dönüştürmeyi amaçlar. önceki yönetsel ve idari yöntemlerden, onun teşkilatlanmalarından ve zihniyetinden net bir kopuşu ifade eder.

    haiti devrimi de bu bağlamda, bir devrimdir. ancak belirtmek gerekir ki, haiti devrimi’ni diğer birçok devrimden ayıran önemli nüanslar var. ilkin, haiti devrimi bir köle devrimidir. ikinci olarak, bir siyah devrimidir. üçüncü olarak ise, muadili diğer anti-kolonyalist ve anti-emperyalist kurtuluş hareketleri ve devrimlerden farklı olarak, haiti devrimi –esasında olageldiği dönem itibariyle de- hiçbir marksist tezden veyahut milliyetçi akımdan etkilenmemiştir, ulus bilinci devrimde belirleyici rol oynamamıştır. haliyle devrim, kendi iç dinamiğinde avrupalı değerleri geneli itibariyle taşımamaktadır. tarih dışı kabul edilen, ilkel ve edilgen olarak konumlandırılan siyah kölelerin etken olduğu, tarihi değiştirdiği ve “ileri gruplara” karşı zafer kazandığı bir devrime sahne olmuştur haiti devrimi. fransız devrimi ve amerikan devrimi ile beraber döneminin en büyük üç devriminden biridir. fransız devrimi’ni noksan kaldığı yerden ileri taşımış, radikalleştirmiştir: onun ırkçılığını da yıkmıştır.

    tarihsel sürecine bağlı kalırsak, 1500’ler ila 1850’ler arası dönem, kolonyal döneme denk düşmektedir. ekonomik değerin sınırsızca biriktirilebilmesi ve üretilebilmesi için, ticaret kapitalizmi mevcut üretim kapasitesinin ötesine geçmek durumunda kalmıştır. köle emeği, sanayi devriminin teknik kapasitesine sahip olmayan kapitalist ilişkiler sisteminin açlığını gideren bir unsur olarak belirmiş haldedir. zira köleler, kolonilerde kurulan plantasyon ekonomisinin düzenini sağlayabilmek niyetiyle, arzu edildiği derecede emek girdisi sağlamaktaydı.

    bu dönemde burjuvazinin yükselişinde köle emeği büyük rol oynamıştır. haiti de, kapitalistlerce köle emeğinin dilediğince sömürülebileceği bir koloni olarak belirmiştir. haiti ilk olarak 1492 yılında cristopher colombus tarafından ispanya krallığı adına işgal edildi. o zamanki adı sonto domingo olarak belirlenen adada, ilk yerleşimciler sömürgecilerce amerindiyan olarak anılmaktaydı. sonrasında fransa’nın kolonisi olan sonto domingo, sadece fransızca’ya çevrilerek, saint-domingue adını almıştır. saint-domingue’ye afrika’dan kitleler halinde köleler getirilmiş, çok güçlü bir plantasyon ekonomisi ada üzerinde hakim kılınmıştır. getirilen kölelerin boyutunu anlamak için sayımlara bakmak yeterlidir. 1687 yılında 4411 beyaz, 3358 siyah olan adada, 1700 ortalarında 150 bin köle ve 14 bin beyaz bulunmaktaydı. devrimin hemen öncesinde, adada yaşayanların 90%’ı köleydi. saint-domingue, güçlü plantasyon ekonomisi ve köle emeği girdisi sayesinde devrimin öncesinde dünya şekerinin beşte üçünü, dünya kahvesinin ise yarısı üretmekteydi ve dünyanın en zengin kolonisiydi.

    adaya gelen devasa köle yığınlarının üçte biri koşullardan ötürü yalnızca birkaç yıl içinde ölmekteydi. ancak kolaylıkla “değiştirilebilir” olduklarından, bu önem teşkil etmiyordu. günlük çalışma saatleri 18 ila 20 saati rahatlıkla bulmaktaydı. isyan ve sonucunda devrim, bu koşullar altında patlak verecekti.

    devrimi tetikleyen saikler arasında başlıca din, maroonlar, mararéchaussée teşkilatlanması ve fransız devrimi gösterilebilir.

    din, kamusal alan için büyük önem taşıyordu. köleler arasında yaygın olan din voodoo’ydu ve ritüeller-ayinler sayesinde köle kitleleri bir arada bulunma imkanına sahip olabiliyordu. koloni yöneticilerinin de voodoo’nun tehlikesinin farkında olduğunu, plantasyon sahiplerinden moreau’nun voodoo kültürünün çok tehlikeli olduğu aktarmasından anlayabiliyoruz. moreau haklı çıkacak, devrimi başlatan isyan bir voodoo ayini sırasında patlak verecekti.

    maroonlar ise, kölelerin otonomi alanları olarak tasnif edilebilir. bunlar, dağlık bölgelere kaçıp silahlanan, özgürlüğünü korumaya çalışan gruplardan oluşuyordu. esasen, doğrudan sisteme karşı bir ayaklanmadan uzaklardı. ancak devrim süreci başladığında, sürecin doğrudan içinde yer aldılar ve askeri deneyim kazanmada önemli bir yer tuttular. mararéchaussée teşkilatlanması ise kolonin güvenlik birimleri demekti. ancak, beyazların görev yapmadaki isteksizliğinden, hastalıklardan ve arazinin bilinmemesinden ötürü özgür siyahlar arasından seçiliyorlardı. yine devrim sürecinde, bu teşkilat içindeki özgür siyahlar devrimin yanında saf tutarak askeri deneyimlerini devrime aktaracaklardır.

    fransız devrimi’nin ise, haiti devrimi üzerinde en az bunlar kadar etkisi olduğu kesindir. “fransız devrimi baş göstermeseydi, saint dominik’de sistemin 1789’da kırılması pek olası değildi.”* birkaç kez daha vurgulanacağı üzere, fransız devrimi, haiti üzerinde yıkıcı ve yapıcı çeşitli gelişmelere sebebiyet verdi. öncelikle, fransız devrimi ada içindeki iktidar aygıtında alt-üst oluşa neden oldu, kurulu düzenin çözülmesine yol açan siyasal mücadeleleri tetikledi denebilir. ancak daha da önemlisi, fransız devrimi’nin idealleri, vurguları ve söylemleri –özgürlük ve eşitlik gibi- kölelere de tesir etmiştir. söylemin, insan hakları evrensel bildirgesi ile somutlaşması, siyahların bu bildirgeyi kendilerine referans alıp etken duruma geçmelerinde büyük öneme haizdir. fransa’dan gelen gemiler devrimden bahsederken, kolonilerde bunlar yayılmakta, özgürlük ve eşitlik idealleri köleler için de birer arzu halini almaktaydı.

    devrim arefesinde saint-domingue’de beş temel kesimden bahsetmek mümkündür. bunlar: büyük beyazlar, küçük beyazlar, bürokrasi, özgür siyahlar ve köleler idi. ironik biçimde, devrim sürecinin fitilini ateşleyen köle isyanı değil, beyaz elitlerin kendi aralarındaki iktidar çatışması oldu. önce büyük ve küçük beyazlar arasında başlayan, daha sonrasında özgür siyahların da müdahil olduğu siyasal mücadele alanında, saint-domingue hızla dönüşmekteydi. plantasyon sahipleri ve bürokrasi arasında açık bir savaş belirmiş, 1788 yılı itibariyle plantasyon sahipleri net şekilde ikiye bölünmüş haldeydi. toplumsal ve idari kaos saint-domingue’ye hakimdi. kolonide otoritenin kim olduğu belirsiz haldeydi, zira kendi çıkarlarını gözeten iki grup arasında bir güç savaşı yaşanmaktaydı. kuzeyin bölge meclisi büyük beyazlardan oluşuyor, bu açıdan fransa’dan bağımsızlık amaçlıyor ve bu bağlamda ingiltere desteği arıyordu.

    batının kolonyal meclisi ise küçük beyazların denetimindeydi ve fransa’ya bağlılıktan yanaydı. beyazların, özgür siyahları bastırmalarındaki yöntem ve kolonyal otorite, fransız devrimi’nin ilkelerini duyan kölelerin ayaklanacağı koşulları da beraberinde getirmekteydi. isyan sonrasında ise bu güç karmaşıklığı netlik kazanacak, tabii ki beyazlar, kölelere karşı işbirliği içerisinde olacaktır.

    21 ağustos 1791 tarihinde din adamı duty boukman’ın önderliğinde bir köle ayaklanması başladı ve pek çok plantasyonda baş gösterdi. 23 ağustos itibariyle 2000 kişi olduğu sanılan isyancılar, 27 ağustos’ta 10 bini aşmıştı. isyan kendiliğinden gelişmiş değildi. isyanın arkaplanında aylardan beri plantasyonunu terk edip toplantılar yapan, müzakereler eden siyah kitleler vardı ve 14 ağustos itibariyle başkaldırı için nihai planlar yapılmıştı. voodoo törenleri gerçekten de bir iletişim ağı sağlamıştı. 1791 yılı ve sonrasında kölelerin gerçek anlamda tüm güçleriyle ayaklanmasının sonrasında, kolonideki tüm sistem ve otorite ciddi ölçüde sarsıntıdaydı ve yeniden bir araya gelmesi imkansız parçalar halindeydi. ilerleyen süreçte, durumun hiçbir şekilde üstesinden gelmeyi başaramayan ve siyahların kendilerini “yeniyor olabilmesinin” şaşkınlığını yaşayan plantasyon sahipleri suçu fransız devrimi ideallerini yayan beyazlarda buluyordu. zira bazı isyancıların ceplerinde insan hakları evrensel bildirgesi’nin kopyası dahi bulunabiliyordu.

    1793 yılında xvı. louis’nin idamı sonrası, ingiltere ve ispanya, fransa’ya resmen savaş ilan etti. bu da, saint-domingue denkleminde yeni oyuncuların devreye girmesi anlamına gelmekteydi. kolonyalist savaş genişlemiş, köle isyanı bir iç savaşı zemin hazırlamış ve aynı zamanda fransa, ingiltere ve ispanya arasında uluslararası bir savaşa dönüşüvermişti. ortam buyken, kolonyalist savaşın kazanımı için tarafların belirli bir tercihe yönelmesi gerekiyordu, o da siyahları kazanmaktı. kimin ne vaat ettiği önemliydi. ispanya krallığı siyahları “ispanyol kralı tarafından özgürlüğü tanınmış ve kendilerini özgürleştirmiş insanlar” olarak tanımlıyor, onların en önemli liderlerini birlikleriyle birlikte yanına çekmeyi başarıyordu. ancak 1794 şubat’ı sonunda fransa ulusal meclisi’nin kolonide kölelerin özgürlüğünü cumhuriyet adına ilan etmesi işleri değiştiriyordu. direnişin en önemli liderlerinden olan l’ouverture, fransızlardan aldığı sözler sonrası fransız saflarına geçti, bu da devrimin rengini kralcılıktan cumhuriyetçiliğe doğru evriltiyordu.

    1795’te fransa ve ispanya arasındaki barış antlaşmasıyla, ispanya adadan tümüyle çekildi. 1798’de ise ingiltere muhatap olarak fransız temsilcisi d’hédouville’i değil, devrim liderlerinden olan başkomutan l’ouverture’ü alıyordu. l’ouverture, jamaika’da çıkacak herhangi bir köle ayaklanmasına destek olmayacağını taahhüt ederek ingiltere’nin saint-domingue üzerindeki ablukasını kaldırmasını sağladı. bu taahhütüne bağlılığını da sonrasında gelişen köle isyanına destek olmayarak, hatta isyan liderlerini ingiltere’ye teslim ederek gösterdi. l’ouverture için o dönem koloninin ekonomik gücü, değerlerine olan bağlılığından daha fazla önem teşkil etmekteydi. 1800 yılında diğer tüm otorite odaklarını da yok eden l’ouverture, adada tek hakim güç halinde geldi ve napeleon onun saint-domingue ordusunun başkumandanı olduğunu açıkladı. l’ouverture’ün bu denli otoriteye kavuşması ve yükselmesi, bağımsız bir haiti düşünün başlangıcıydı.

    l’ouverture sert ekonomi tedbirleri uyguluyor, itaati ve disiplini çalışanlar arasında aşılıyordu. çünkü ona göre, saint-domingue’nin özgürlüğü ekonomi politikasıyla doğrudan ilgiliydi ve kitleleri kendinden soğutmak pahasına bu tarz önemler almıştı. bu önlemlerin sonuç verdiği de söylenebilir. dönem itibariyle l’ouverture’ün diktatöryal yetkilere sahip olduğunu belirtmekte de beis yoktur.

    napoleon bonaparte iktidarının ardından burjuvazinin desteğiyle koloniye askeri sefere kalkıştı ve bunu kamuoyuna “batı’nın uygar insanlarının, amerika’da yükselen siyah barbarlığına karşı haçlı seferi” olarak duyurdu. bonaparte, l’ouverture’ün gücünü ortadan kaldırmayı amaçlıyor, kolonide mutlak bir fransız otoritesini yeniden temin etmek istiyor, daha da önemlisi yeni cumhuriyetinin kapitalist ticari üretim açığını yine köle emeği girdisiyle kapatabilmek, devasa çarkı tekrardan döndürebilmek istiyordu. sefer sonucunda l’ouverture kaybetti ve hapsedildi. 1803’te de beyin kanamasından öldü. ancak kehanetinde haklı çıkmıştı: “beni devirerek, saint-domingue’deki özgürlük ağacının yalnızca gövdesini budadınız. o, köklerinden, onlar sayısız olduğu için tekrar büyüyecek.”

    1803’e gelindiğinde saint-domingue’de köleliğin geri geleceği şüpheleri büyük bir ivme kazanmıştı. ayriyeten fransızların silahsızlandırma politikaları da “savunma potansiyelinin yok edilmesi” anlamına geliyordu ve büyük tepkiyle karşılanıyordu. işte bu ortamda isyan yeniden filizlendi. dessalines’in başkumandanlığındaki “yerliler ordusu” archaie’de toplandı ve bugünün bağımsız haiti bayrağı olan kırmızı-mavi amblemi benimsediler. (bu amblem, bazı rivayetlere göre fransa bayrağındaki “beyaz”ın atılmasıyla oluşmuş.)

    isyan hareketini bastırmak amacıyla fransızlar soykırıma varacak boyutlarda katliamlar yapmaktan çekinmedi. yalnız belirtmek gerekir ki, bu kıyımlar tek yanlı değildi. yerliler ordusu da oldukça sert şiddet yöntemleri kullanmaktaydı. gerilla gruplarıyla savaşan yerliler ordusu, esasında bu dönem sonrasında da çokça şahit olacağımız üzere düzenli ordu karşısında önemli bir avantaj elde etmişti. 18 kasım 1803’teki son çarpışma sonrası fransızlar son kez mağlup oldu ve saint-domingue’yi terk etmek için yerliler ordusu’ndan 10 gün süre talep etti.

    tarihdışı görülen köle kitleleri, tarihi yeniden yazmakta, beyazları topraklarından kovmaktaydı.
    “dağlık ülke” anlamına gelen haiti, 1 ocak 1804’te bağımsızlığını ilan etti. yeni devletin adı “haiti cumhuriyeti”ydi.

    devrim, 46.000 fransız askeri, 45.000 britanya askeri ve 10.000 kolonicinin ölümüne sebep oldu. 530.000 siyah nüfusun ise üçte biri ölecekti.

    dessalines, siyah ırkının kültürüne oldukça bağlı bir liderdi ve yürütülen mücadeleyi bir haklar mücadelesinden ziyade ırklar arası bir mücadele olarak yorumlamıştı. dessalines, haiti’nin ilk imparatoru oldu. bu dönemde beyazlara karşı sistematik katletme politikaları uygulandı ve çok azı kaçabildi. 1804’te zaten haiti’de beyaz nüfusu kalmamıştı. adada sadece kölelik değil, beyazların mülk edinmesi de yasaklanmıştı (imperial constitution of haiti, 1805, madde 2 ve 12).

    bağımsızlığın haitilelere huzur, refah, mutluluk veya istikrar getirdiğini söylemek de tarafsız bir gözle bakıldığında zordur. haiti bugün halen yaşam koşullarının en düşük seviyede olduğu ülkelerden biri. haiti, sürekli olarak darbelere, diktatörlüklere, isyanlara, iç savaşlara, serbest piyasa ekonomisinin getirdiği mülksüzleşmelere sahne olmaktadır.

    ayrıca belirtmek gerekir ki, haiti’deki kolonicilik faaliyetlerinin ve plantasyonların çökmesiyle, çevredeki diğer kolonilerde olan baskı ve üretim arttırılmıştır. ancak bir yandan da, köle emeği üzerine olan tartışmalar güçlenmiştir. alternatif emek biçimleri üzerine tartışmalar yapılmıştır. nitekim 1808’de ingiltere ve fransa köle ticaretini yasaklamış, 1934’te ise ingiltere kölelik sistemini tümüyle kaldırmıştır. aynı dönem içerisinde danimarka ve hollanda’nın da kölelik sisteminden caydıklarını belirtmekte fayda var. kapitalist emek algısı gelişen sanayi teknik kapasitesiyle birlikte köle emeğinden daha karlı olabilen işçi emeğine yönelmeye başlayacaktır. zira klasik liberal ekonominin kuramcısı adam smith, 1776 yılında kaleme aldığı ulusların zenginliği’nde kapitalistlere köle emeği üzerine seslenmektedir: “bütün milletlerin ve zamanların tecrübesine dayanarak bana göre özgür insanlar tarafından yapılan iş, sonuçta kölelerce yapılan işten daha ucuza gelmektedir. kölelik sadece tarımsal sistemin müsrifçe toprağı kullanması açısından değil, aynı zamanda kölelerin muhafazasının özgür işçilerden daha pahalıya gelmesi dolayısıyla mantıksızdır ve ekonomik değildir.” **

    devrim sonrasında da, amerikalı ve avrupalı entelektüeller haiti’ye kültür, kendini yönetme veya uygarlık alanında ilerleme konusunda hiç şans tanımadı. ırkçı algılarında bir değişim gerçekleşmedi. haiti’nin “barbar siyah”larının politik ve ekonomik düzeni idame ettirebilmesinin imkan dahilinde olduğunu dahi düşünmediler. devrimi, vahşiliğin uç bir örneği olarak gördüler. bu avrupa merkezci algı, günümüz itibariyle kısıtlı anlamda kırılmaya ırkçılık büyük oranda yenilmeye başlanmış olsa da, tarih yazımında ve akademide halen daha kendini ele veriyor. batı toplumu haiti’yle yüzleşmemekte, bu “tarihin akışına aykırı” devrimi görmezden gelmeye devam ediyor.

    batı’nın aydınlanma sonrası öne çıkardığı hümanizmanın ikiyüzlülüğü, beyaz avrupalı mülk sahibi burjuvaziyle sınırlı oluşu günümüzde daha net şekilde dillendirilebilmektedir. avrupa merkezci lineer tarih yorumu, tüm medeniyetlerin varabileceği tek noktanın zaten kendi bünyelerinde yaratıldığını düşünmekteydi. siyahlara, medeni ilerleme açısından bir şans dahi tanımamaktaydı. ancak bu küçümseyici, avrupalı ve beyaz olmayanların hiçbir şeyi yapmaya muktedir olmadığına dair kör taassupla edilen iman, devrim sürecinde trajikomik olaylara da sebep olmuştur. misalen devrim öncesinde “kölelerin ayaklanması, kendi fikirlerinin, özgürlük gibi insani ideallerinin olması o kadar imkansız bir şey gibi görülüyordu ki, adada yaşayan beyazlar silah depoları da dahil olmak üzere hiçbir mal veya mülklerini kilit altında tutmuyorlardı.” bu avrupa merkezci ve ırkçı algının tamamen olmasa dahi önemli oranda yıkılması uzun mücadeleler sonucu olacaktır. zira karl marx dahi das kapital'de afrikalı köleleri, "ilkel birikimin" bir unsuru olarak ele alır. yani burjuvazinin ilk çıkışını mümkün kılsa da kölelerin devrimci bir mahiyet taşımadığını söyler. haiti'de ayaklanan kölelerden bahsetmez.

    tüm bu batılı egemen kibrine rağmen, haiti devrimi tarihte bir şekilde de olsa kendini var etmeyi başardı. maddi bağlarından da kopmuş şekilde, haiti simgesel bir anlam taşıyor. bir anlamda siyah uygarlığın, siyah kültürünün yeniden doğuşu, bir dönüm noktası. bir umut ve diğer özgürlük mücadeleleri için bir ilham kaynağı. hümanizmin evrensel mahiyete evrilebilmesinde önemli bir patlama yarattığı da inkar edilemez. artık kapitalist sistemin ve batı kibrinin ezdiği ve baskıladığı siyahlar ve ikinci sınıf insanlar, post-kolonyal dönemde de mücadelelerini vermekten geri durmazken, bir yandan batının bu kibrini onların yüzüne çarpacak olan franz fanon’ları, edward said’leri beklemekteydi.

    * (franklin w. knight, the haitian revolution, the american historical review, vol. 105, no. 1 (feb., 2000),oxford university pres, "without the outbreak of the french revolution, it is unlikely that the system in saint domingue would have broken down in 1789.")

    ** franklin w. knight, the haitian revolution, the american historical review, vol. 105, no. 1 (feb., 2000),oxford university press ),s:6, “from the experience of all ages and nations, ı believe, that the work done by free men comes cheaper in the end than that performed by slaves. slavery, was both uneconomical and irrational not only because the plantation system was a wasteful use of land but also because slaves cost more to maintain than free laborers.”
  • başarıya ulaşan ilk ve tek köle isyanı ve yukarıda yazılanlarda da belirtildiği üzere pek kayda değer bir olay olarak görülmemiş olacak ki "pek bilinmez"
    peki bu yaklaşım nereden geliyor, yani şu "öyle mi olmuş yaaa, yok ya öyle olmamıştır, olmaz öyle şeyler bizde" yaklaşımından bahsediyorum.

    aslında bu söylemlerin kökleri daha olaylar yaşanırken mevcut, olan bitene gözlerini kulaklarını kapatmayla başlıyor. bu tip bir "olmaz öyle şey" yaklaşımından sebep, olaylar iyice ayyuka çıkıp burnunun ucuna kadar gelmiş olsa bile, aynı inanamama hali, çok uzun süren bir yok sayma hali de zaten hali hazırda tam orada.
    inkar böyle güçlü bir şey işte. bu inanamama halini somutlaştıralım azıcık:

    * ağustos 1791 'deki dev ölçekli köle ayaklanmalarının haberleri fransa'ya ulaştığında, konuyla alakalı insanların verdiği en yaygın tepki inanmamak olur. öne sürülenlerin gerçekliği kuşkulu bulunur. gelen haberler yanlış olmalıdır.

    * 30 ekim 179 l'de amis des noirs'in (siyahların dostları) kurucu üyelerinden, ılımlı bir sömürgecilik karşıtı olan jean-pierre brissot isimli delege, fransız meclisi'nde yaptığı ateşli konuşmada gelen haberlerin neden doğru olmadığını şu sözlerle açıklar:

    ****
    korkusuzluğa alışmış 1800 fransız karşısında yeterince silahlanamamış, disiplinsiz ve korkuya alışmış 50 bin insan nedir ki? nedir?
    1751 yılında dupleix ve birkaç yüz fransız, pondicheri kuşatmasını bozup iyi silahlanmış 100 bin hintliyi bozguna uğratmadı mı? hal böyleyken m. de blanchelande'ın fransız birlikleri ve topları, çok daha az nitelikli, doğru dürüst silahlanmamış siyah birliklerinden korkacak, öyle mi?
    ****

    * haberler şüpheye yer bırakmayacak durumda doğrulanır ancak meclis içerisinde genel kanaat yine değişmez. olmaz çünkü öyle bir şey, kim ki onlar yaa

    * isyanın boyutları görmezden gelinemeyecek noktaya gelindiğinde : temel iddiaları şudur: siyahlar, kendi başlarına bu kadar büyük bir işe girişemeyeceklerine göre, bu başkaldırı daha ziyade plantasyon sahipleri ve idarecilerinin yaptıkları yanlış hesapların bir sonucu olmalıdır. isyandaki kral taraftarları göz önünde bulundurulduğunda, olan bitenlerin bir devrimle sonuçlanması olası değildir. köle nüfusunun çoğunluğu, isyanı desteklememektedir. dışarıdan gelmiş provokatörler vardır. yani komplo bunlar.

    daha sonra dedikodular başlar: muhafazakar sömürgeciler ve köle karşıtı cumhuriyetçiler, birbirlerini isyanın arkasındaki gizli el olmakla suçlarlar. türlü tartışmalardan sonra vardıkları en insancıl sonuç şu olur : köleliğin şartlarının iyileştirilmesine dair bir kanun çıkarılmalıdır.

    * batı kamuoyu, en azından on üç yıl boyunca saint-domingue'den gelen haberler karşısında sağır sultan rolünü oynamaya devam eder. on üç yıl.

    * eski kölelerin kesin zaferi ve bağımsız bir devletin ilanı, 1803 sonbaharı gibi geç bir tarihte bile avrupa ve kuzey amerika'da hala tasavvur edilemeyen bir olaydır. bu emrivaki durum, 1804'teki bağımsızlık ilanından ancak çok sonra isteksizce kabul edilir.

    * haiti'nin diğer uluslar tarafından tanınması, napolyon'un ordularını cephede yenmekten daha zor olur. bunun için daha fazla zaman ve daha fazla kaynak harcanır.
    diplomatik mücadele yarım yüzyıldan uzun sürer. fransa, resmi olarak haiti devleti'ni tanımanın (yani dolayısıyla kendi yenilgisini kabul etmenin) karşılığında yüklü bir tazminat talep eder. birleşik devletler ve bilhassa da vatikan' ın, haiti' nin bağımsızlığını kabul etmesi, 19. yüzyılın ikinci yarısını bulur.

    devrimin ortaya çıkardığı eylemler, batı ideolojilerinin temel ilkeleri ile uyumsuzdur.
    bu uyumsuzluğun bir sonucu da tarihyazımında detaylar arasında silikleştirilmek, önemsizleştirilmek, susturulmak, sonuna kadar inkar edilmek, gidebildiği yere kadar.

    işaretli kısımlarda yer alan bilgiler için kaynak: michel rolph trouillot, geçmişi susturmak- tarihin üretilmesi ve iktidar alt başlığı ile.
    tavsiye de ederim, son derece açık konuşan bir kişilikmiş kendisi ben ilk kez okudum.
  • yüzölçümü 27.750 km² olan ulkenin devrimidir.
    emperyalizme acimasiz bir ders vermis onemli bir devrimdir.

    https://chechar.files.wordpress.com/…dessalines.jpg
  • 1791’de başlayıp, 1804’de sona eren bir siyah devrim.

    başarıya ulaşan ilk ve tek köle isyanı.

    haiti o dönem, saint domingue olarak anılıyor . o zamanda dünyanın en kazançlı kolonisi, şeker kamışı ve kahve üretimi yapılıyor.

    fransız ihtilali sonrası özgürlük düşüncesi adaya bu kez daha sert uğruyor ve isyan hareketleri başlıyor. o dönemde 40.000 kolonist, 500.000 köle ve 28.000 melez var. ( melezler efendi beyazların köle kadınlarla ilişkisi neticesi oluşan grup) 1791’de isyan başlıyor, kölelerin lideri konumuna ise toussaint l’ouverture geliyor. gelişen olaylar sonucunda, köleler zorla çalıştırdıkları çiftlikleri yakıyor ve yaklaşık 2000 beyazı öldürüyor. 1792’de derinleşen çatışmalar akabinde, fransa kolonilerde yaşayan tüm insanların da renk ve ırk ayrımı yapılmadan eşit ve özgür olduğunu deklare etmek zorunda kalıyor ancak köleliği kaldırmıyor. fransa, iç sorunlarının yanı sıra ingiltere ve ispanya ile savaş halindedir. ingiltere haiti’yi işgal etmesi üzerine devrimciler fransa’nin ile kölelerin özgürleşmesini kabul etmesi halinde fransa ile birlikte savaşacaklarını teklif ederler, teklif kabul edilir ve 1794’teki savaşta, ingiltere ve ispanya yenilgiye uğrar. ingilizler 1798’de adaya bir daha çıkartma yaparlar ancak tekrar yenilgiye uğrarlar. hatta toussant l’ouverture ingiltere kolonisi olan komşu adayı da ele geçirip oradaki köleleri de özgürleştirir.

    1801 yılına geldiğinde louverture, haiti için anayasa yazar, özerklik ilan eder, kendisini de yönetici olarak atar. bunun üzerine napolyon bonapart adada tekrar egemenliği sağlamak ve köleliği geri getirmek amacıyla büyük bir ordu gönderir, adanın gelirlerinden mahrum kalmak istemez . toussaint l’ouverture ‘nin sağ kolu olan jean jacques dessalines anılana ihanet eder ve fransızların yanına geçer. toussaint l’ouverture’ye de özerlikten vazgeçip birlikleri ile fransız ordusuna katılması teklif edilir. o da teklifi kabul eder ancak kandırılır, fransa’ya gönderilip, hapsedilir ve orada ölür.

    bir yıl geçtikten sonra fransa’nın niyetinin sadece özerklik olmadığı, köleliği geri getirme amacıyla adaya geldiği anlaşılır. bunun üzerine jean-jacques dessalines tekrar saf değiştirip, isyancılar yanına geçer ve 1803 yılında onun önderliğinde köleler fransızları yenilgiye uğratıp, 1 ocak 1804’te bağımsızlığını ilan eder ve adanın adını haiti olarak değiştirir. abd ardından bağımsız olma ikinci amerika kıtası ülkesidir.

    haiti bağımsızlığın faturasını ise acı ödemiştir, 1825 yılında fransız köle sahiplerine 150 milyon frank ödemeyi kabul etmişler ve faiziyle birlikte 1947 yılına kadar bu borcu ödemeye çalışmıştır. haiti hep fakir kalmıştır.

    hatırlarsanız adada melezler vardı. bu melezler ile hayatta kalan beyazlar kaçarak abd’de new orleans’a yerleşirler ve new orleans’ta fransızca konuşan ve haiti kültürünü devam ettiren bir topluluk oluştururlar.
  • günümüzde pek bir insanın bilmediği fakat değeri çok önemli olan bir devrimdir siyahilerin başlatıp köleliği yendiği tek devrimdir yazılan entrylerden farklı olarak şunu demek istiyorum haiti fransız köle sahiplerine 150 milyon ödemeyi kabul etmesi ve bunun 123 yıl alması ardından 1915 de amerika birleşik devletleri tarafından işgal edilip 1934 yılları arası gelir idaresi ve bankaların hepsi abd geçti şeker kamışı ticareti abd eline geçti bu haiti ekonomisine vurulan en önemli darbedir .
  • gözleri yaşlıdır...

    insaniyet köleliğe hiç indirgenememiştir. ne kürek mahkumları, ne sibirya esirleri, ne amistadlar ne de londra gettoları...

    şu anda “hala” hayvan olarak görülen ve devrim adasında kabul görmeyen bu haiti halkı yazılı tarihin buruşmuş bir kenarında kendine yer bulabilmektedir.

    ne yazık ki insanlık kendini beslemekten o kadar acizken çoğu zaman kendi destanını yazan halkları yok saymak ve yok etmekten geri durmamıştır.

    şu gün dünyanın en refah ülkesine bu kadar yakın olmasına ve hatta o ülkeden çok daha önce bağımsızlık destanı yazılmasına rağmen, halk, kendi island of paradise’ında açlık ve sefalet ile boğuşmak zorunda kalıyor, amistad muamelesine o “kendi” adasında maruz kalıyor.

    hayat böyle sözlük, üzücü...
  • slavoj zizek'e göre, ihtilalin en mühim figürlerinden biri olan dutty boukman'ın elinde kur'an- kerim vardır:

    https://www.youtube.com/watch?v=fz4ht8aqkq4
  • "siyah adamın beyaz adama tokadı"
    merak edenler için yukarda yazdığım makaleyi okuyabilirsiniz. diğer kölelere umut olan bir devrim.
  • aslında bu devrimden sonra haiti adını alıyor ada, anlamı ise yalçın ya da yüce dağlar gibi birşey.
hesabın var mı? giriş yap