• louis ferdinand celine hayranı,rodos doğumlu yazar. celine'e duyduğu hayranlık, edebiyat dünyasına adım attığı ilk eseri olan kinyas ve kayra'da açıkça göze çarpmaktadır. yarattığı iki karakterle dünyaya bakışını çok etkili biçimde aktarmıştır. yine aynı eseriyle çağan ırmak'ın tamam mıyız filmine esin kaynağı olmuştur. daha sonraları kaleme aldığı az adlı eseri italyanca'ya çevrilerek basımı yapılmıştır. kitaplarında sıkça oksijen, umut, hayat, dövme, alkol kavramlarını işler. yeraltı edebiyatına dahil olmanın neticesinde belli bir hayran kitlesine sahipken, son yıllarda popülaritesini arttırmakta ve kitapları daha piyasaya çıkmadan ön satışa sunulmaktadır. roman dışında kısa film senaryoları yazmakta ve eserlerini tiyatro sahnesine taşımaktadır.
  • sosyal medyada hiç bir resmi üyeliği bulunmayan, eserleri ile türk edebiyatında bambaşka bir dünyaya kapı açan yazar. hayata karşı düşüncelerinizde sizin yanyana getirip kurmaya korktuğunuz, içinden geçirmeye tedirgin olduğunuz cümleleri aforizmalarla kafanıza dank ettiriyor kendini okuturken. aynı zamanda çok mütevazi bir insan.
  • aydınlık dünyanın karanlık yüzlü yazar kişisidir. her ne kadar karanlık yazıyor olsa da duygusal, romantik, sıcak bir yönü var.
  • tercihlerin kapıları vardır, onda. istediğinizin içinden geçersiz. dibe indirir, bir çöküştür ki göçük altında ararsınız karakterleri. bir toparlar ki bulup, tutup hadi 'kardeş kalk ayağa , yapabilirsin' diyesiniz gelir de kıvranırsınız sayfaları bağrınız sıkışarak geçerken. okutmaz da yaşatır. içine içine çeker satırlar sizi girdap misali. kitabı kapatır öyle bir 5 dkk düşünür sonra toparlarsınız kafayı. sen nasıl bir şeysin hakan günday beyni?! pes yani.
  • yazdıklarını okurken yazdıklarının kendisini de sağlı sollu perişan ettiği yazar.

    büyük bir kavgadan büyük bir savaştan ya da uzun bir koma halinden çıkmış gibi yazdığını düşünüyorum. okurken biz bu kadar hırpalanıyorsak onu tahmin bile edemiyorum.
  • türkiye'nin chuck palahniuk'i.
  • "çünkü teknoloji, insan davranışını, ahlakını, sosyoekonomik ilişkileri, geri dönüşü imkansız kılacak biçimde değiştiriyordu. söz konusu değişim, insanlığın amacından sapmasına ve doğadışı, adsız bir türün yeşermesine neden oluyordu. insanlığın bin bir çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak, elli yolda televizyon tarafından çiğnenmiş ve on yılda da internet tarafından yutulmuştu. dokuz yaşındaki kızların babalarıyla seviştiği uzun metrajlı filmleri, yanlışlıkla bir kez görenler, gözlerini ekrandan bir daha ayıramıyordu. iletişimin internletle yaygınlaşması, bireyin suçla karşılaşmasını tesadüf olmaktan çıkarmıştı. toplum gözünde suç olan, bireyin dünyasında vazgeçilmez hale gelmişti. toplum ile bireyin arasında genişleyen ahlak farkı ikisinin de hastalanmasının temel nedeniydi. toplum ile bireyin arasına teknoloji girmişti."

    cümlelerinin sahibi, türk edebiyatının son yıllarda başına gelmiş en iyi şey.
  • yeraltı edebiyatı diyorlar, olabilir de artık popüler olmuş. herhalde bu gibi şeyleri gerçekten amaçlayanlar için zehirlenmek gibi olsa gerek. gerçekteni özellikle belirttim çünkü oldum olası bu yazarın yazıları bana itici geldi. fazla kasılmış, samimiyetsizce.

    5 paragraf uzunluğunda tek cümleler, ağdalı uzuuun uzun tasvirler, aforizma olmayan tek bir cümle bile geçmeyen kitaplar... edebiyat bu değil ya da bu olmamalı en azından.
  • ...ingilizce'deki “pain” kelimesi ile fransızca'daki “pain” kelimesini düşündü. biri “acı”, diğeri “ekmek” demekti. barbaros bunu sıradan bir tesadüf olarak değerlendirmeyecek kadar sarhoş ve yalnızdı. acı, insanın hayat tarlasında biçtiği buğdaylardan pişirdiği ekmekti. dolayısıyla sabah kahvaltısı kadar kaçınılmazdı... piç'ten.
  • tüm kitaplarını okuduğum ve daha hariç hepsini kendisine imzalattığım türk edebiyatının 2000-2013 arası en özgün ve karanlık yazarlarındandır. 2013 dememin nedeni az ile bozulmaya ve kendini tekrarlamaya başlayan yazım tarzı ve ifade kullanımının daha'da ayyuka çıkması ve kendisine verdiğim şansın bitmesidir.*

    kinyas ve kayra'yı ve azil'i ilk okuduğumda hissettiklerim aklıma geliyor ve üzülüyorum. neden her güzel ve etkileyici şey/insan bozulmak zorunda. bozulma/çürüme kavramı ile bu kadar haşır neşir olmuş birinden bahsederken (bkz: voyage au bout de la nuit) bu sonuca varmış olmam ironik biraz biliyorum ama neyse, sonuçta kendisi dahil hiçbir şey eski kitaplarını bizden alamaz.

    kinyas ve kayra'dan gelsin o zaman:

    --- spoiler ---

    insanin tek gercek ozgurlugu yalnizligidir. ve yalnizligi kucuk dusurense bagimliliklardir. asklar, alkol, nikotin, ahlaki degerler, uyusturucular...

    --- spoiler ---

    edit: yeraltı edebiyatı yazmıştım, sonrasında saygıdeğer ''edebiyat uzmanı'' yazarların tepkileri neticesinde bu kavramı kullanmanın uygun olmadığına karar verdim. kendisini istediğiniz gibi değerlendirebilirsiniz. yukarıda bir yerlere şahsi fikrim bunların hepsi yazdım bu arada, evet tek doğru düşünce benimkidir demiyorum yani*
hesabın var mı? giriş yap