• adaletli davranmak.
  • hakkaniyet ve eşitlik kavramlarını refah devleti üzerinden düşününce aradaki fark oldukça önemli hale geliyor. sosyal hakların, örneğin sağlık hizmetlerinin, verilmesinde temel ilke eşitlik mi olacak yoksa hakkaniyet mi?

    eşitlikçi anlayış (equality) var olanı eşit şekilde paylaştırmak üzerinden tanımlanıyor. yani eşitlikçi bir yeniden dağıtım politikası benimseniyor. burada vatandaşlar sadece o ülkenin vatandaşları oldukları için, evrensel vatandaşlık haklarına sahip oluyorlar. literatürde nordik ülkeleri buna bir örnek.

    hakkaniyet (equity) ilkesine göre şekillenen refah devleti anlayışlarında ise herkes performansına bağlı olarak hizmet alıyor. sadece vatandaş olmaktan doğan haklar yok. sadece vatandaş olmaktan doğan hakların adil olmadığı ileri sürülüyor çünkü örneğin çalıştığım süre boyunca benim ödediğim vergi ile başkasınınki bir değil, dolayısıyla hiç katkı yapmamış biri ile katkı yapanın eşit sosyal haklara (mesela eşit işsizlik gelirine) sahip olması hakkaniyet ilkesine uygun bulunmuyor. tabii ki liberal refah devleti yorumları bu hakkaniyet ilkesini pek seviyorlar. zira onlar için biray esas olduğundan, mesela kişinin çalıştığı sürece ödediği primin karşılığını alması, çalışmayanın da almaması son derece hakkaniyetli görünüyor. benzer bir biçimde örneğin işsizlik parası olacaksa, daha çok çalışanın hakkının yendiğini söylüyor bu bakış. yani neoliberalizm kendi hakkaniyet söylemini kişinin bireysel olarak elinde ne var ona bakarak kuruyor. ha sen diyorsan ki ama iş bulamıyorum, o zaman da diyor ki canım kardeşim demek ki yeteneklerini başka biçimlerde geliştirmen gerek, piyasa için daha uygun olman gerek, bak sana yaşam boyu öğrenme programları açtık.

    burada neoliberal söylemin (literatürün) hakkaniyet ilkesinin içini nasıl kendi işine gelir şekilde doldurduğunu görmek gerek. her şeyden önce bu bakış yolunda gitmeyen herşeyden bireyi sorumlu tutmak üzerine kurulu. işsiz misin? senin suçun. yapısal/tarihsel olan ne varsa at çöpe.

    hakkaniyet ilkesine bir bakış yukarıda bahsettiğim, kişinin piyasa ile ilişkisi ve piyasaya kattıkları üzerinden. yani "parayı veren düdüğü çalar" ya da "ne kadar ekmek o kadar köfte" anlayışı. bir diğer bakış ise tarihsel ve yapısal koşullarından ötürü alt sınıf (en sosyal hak yanlısı literatür bile alt sınıf demiyor bu arada, en fazla dezavantajlı konumdakiler ya da dışlanmışlar falan diyor) olan insanlara birtakım ayrıcalıklar sağlamak, mesela geliri belli bir düzeyin altındakilerden elektrik parasını indirimli almak, okulda "bağış" vermemelerinin garantisini vermek ya da çok ütopik olacak ama bedava konut sağlamak gibi. yani hakkaniyetten ezilene daha çok hak vermeyi anlamak.
    neoliberal söylemin seçimi belli...
  • benim kendime yapılmasını iste(me)diğim şeylerle,
    senin kendine yapılmasını iste(me)diğin şeyler arasındaki farklar
    bizleri bu arayışa iter...
  • hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.*` :madde 4hakkaniyet: equity, eşitlikten: equality` farklıdır.
    örneğin, hakim pastayı 4'e bölüp her çocuğa eşit şekilde paylaştırırsa bu eşitlik, pastanın en büyük dilimini en cılız çocuğa verirse bu hakkaniyettir.
  • bir yerden denk geldim gecenlerde. koc universitesi’nin yillik ucretlerine baktim. tip fakultesi disindaki programlar 76.500 lira, tip ise 105.500 liraymis. soyle bir durup dusundum. bunu karsilayabilen insanlar var. cok para. benim icin cok yuklu bir miktar para en azindan. bu beni bazi konulara iliskin yeniden dusunmeye yoneltti.

    simdiye kadar cokca dile getirdim asil gereksinim duydugumuz seyin toplumsal esitlik, daha da onemlisi firsat esitligi ve hatta hakkaniyet oldugunu. bir daha dile getirmekte sakinca gormuyorum. ulkenin son donemde iyice battigini bir kenara koyarsak (ki boyle buyuk bir seyi kenara nasil koyacagiz bilmem), gorunuste herkesin saglik ve egitim gibi temel hizmetlere erisimi ve bunlardan yararlanma hakki var. siyasete pek bulasmadan ve saglik hizmetlerine hic girmeden egitimle ilgili konusacagim. ortalama bir mahallede bulunan bir devlet okuluyla yalnizca varlikli ailelerin cocuklarinin gidebildigi bir ozel okul sizce ayni mi? okul yerleskesi, binalari, laboratuvarlarinin ekipmanlari, siniflarda kullanilan araclar, siniflardaki ogrenci sayisi, ogretmenlerin niteligi… sizce ayni mi? degil. ayni olmasi mumkun degil. toplumdaki ayricalikli ufacik bir kesim toplumun geri kalaninin kullanmasi gereken kaynaklari kendisi icin kullandigi icin olusuyor bu esitsizlik. gorunuste egitim hizmetlerine erisim ve bundan yararlanma hakki toplumun cogu bireyi icin var ama, alinan hizmetin niteligi bir olmadigi gibi insanlarin yasama basladigi nokta da ayni degil. gorunuste toplumsal esitlik var. adaletin saglanmadiginin farkinda olsak da gorunuste hukuksal esitlik var en azindan; ama asil mesele esitlik de degil. hakkaniyet. hakkaniyete gereksinimimiz var.

    ailemin bana sagladigi maddi olanaklar kisitliydi. otobuse para vermemek icin kilometrelerde yurudugum gunler oldu; ama sansliydim da bir yandan. anne ve babam ogretmenlerdi. sahip olduklari baglantilar, icinde yetistigim cevre ve ikisinin olaganustu cabasi sayesinde iyi bir egitim alabildigime inaniyorum (egitimi bir yatirim olarak goruyorlardi). her turlu davranisi cevresel etkilere baglayacak kadar davranisci/determinist bir tutum icinde degilim ve icsel etmenlerin, bireysel farkliliklarin da etkisinin de goz ardi edilmemesi gerektigini savunuyorum ama, ayni olanaklara sahip olmayan, biri varlikli digeri yoksul bir ailede yetisen iki cocugun ayni noktaya erismesinin de pek olasi olmadigini gorebiliyorum. bundan 500 sene once cok calismak servet edinmeye yardimci olabilirken gunumuz kosullarinda boylesi bir sey mumkun durmuyor. bazi insanlar bilmem kac kusaktir getirdikleri serveti yalnizca tutarak bile servet elde ederlerken bazi insanlar yetiskinligi bile goremeden aclik ve sefalet yuzunden olup gidiyorlar. anne ve babanin saglayabildikleri olanaklar bir yana, sahip olduklari vizyonlar bile oylesine farkli ki bu bile anlamli bir etkiye yaratabiliyor cocuklarin ustunde. tabii toplumun iki ucundan soz ediyorum burada daha cok; ama arada kalanlarin isi de pek kolay sayilmaz. cok daha fazla zaman ve caba harcamaniz gerekiyor belli bir seviyeye erisebilmeniz icin, eger belirli olanaklara sahip degilseniz.

    varlik icinde dogup her turlu olanaga sahip olup farkli yollar izleyen insanlar illaki vardir. var yani. bu insanlar en iyi egitim olanaklarindan yararlanip yurtdisinda okuyup silikon vadisinde yatirimci olabilirler ya da moda okuyup tasarimcilik yapabilirler. bir de o olanaklara hicbir zaman sahip olamayip universite cagina gelmeden calismak zorunda kalanlar vardir. yani her turlu olanaga sahip olup ne tur bir yol izleyecegine kendin karar verebilmek ile kisitli olanaklara sahip olmak, hatta hicbir olanaga sahip olmamak yuzunden yasama toplumun en alt tabakasindan baslamak bir tutulabilir mi?

    birakin bilim, sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlarla ilgilenebilmeyi, duzgun bir temel egitim alabilmek icin belirli olanaklara sahip olmak sart. yasam savasi veren birinin degil bunlarla ilgilenecek asamaya gelmesi, iyi egitim alabilmesi bile zor, cok zor. firsat esitligi ve daha da onemlisi hakkaniyet, iste butun mesele bu.

    toplumun cesitli tabakalarinda, farkli kosullarda, farkli ailelerde yetismis insanlari gozlemlemeye calisiyorum da son zamanlarda. dusunme surecine girdim. aklimdakileri paylasmak istedim.
  • adalet şeklinde tanımlanması dar bir yorumlamadır kanımca.çünkü hukukta yerleşmiş bir ''hakkaniyet gereği'' tabiri vardır.bununla anlatılmak istenen de olağan hayat şartlarının,olayların akışının dikkate alınarak bir yorum yapılması ve bir sonuca ulaşılmasıdır.bu nedenle mutlak bir adaleti kastetmez aslında.olayların subjektif ve objektif olarak incelenmesinin bir etkisi olarak gerçegi bulma,adaleti saglamada yararlanılan bu yorum ve degerlendirmelerin sebep ve sonuçlarıdır bu bakımdan.
  • yasal düzenlemenin dahi öngörmediği adaleti sağlamaya hakkaniyet denir.
  • (bkz: equity law)
  • (bkz: équité)
  • hıfzı veldet velidedeoğlu'nun önermiş olduğu öztürkçe karşılığı tüzegenliktir. (bkz: tüze)
hesabın var mı? giriş yap