• ışık kirliliğinden dolayı gene seyrine varamadığım perseid göktaşı yağmurunun, onun aksine alabildiğine parlayan dolunayın hatırına bir defa da ciddiyetten uzaklaşıp yirmi dört yıllık halalığımdan dem vurayım istediğim "olma hali".

    erkek kardeşlerim sayesinde çokça hala oldum. en büyüğü yirmi dört, en küçüğü dört yaşında. hepsinin büyümesine adım adım şahit oldum. hepsini ayrı sevdim, hepsinden ayrı şeyler öğrendim. yaptıkları resimleri buzdolabına astım. yazdıkları notları sakladım. okul müsamerelerine, etkinliklerine çağrıldıysam mutlaka gittim. gücüm nispetince doğum günlerini, karne günlerini ve bayramları hediyesiz geçmedim. heyecanlarını ilgiyle dinlemeye çalıştım. hepsini birer kez olsun kütüphaneye götürmeye çalıştım. kitapları sevdiklerinde, okuduklarında, başardıklarında mutlu oldum. bunlar benim iyi bir hala ve insan olduğumu göstermiyor. dokunsal biri değilimdir, sevdiğimi göstermek için başka yollar tercih ederim. zaten yeğenlerim de genel olarak dokunulmaktan, öpülmekten hoşlanmayan çocuklardı.

    bugüne baktığımda, (küçükler hariç) hiçbiri için vazgeçilmez olmadığımın farkındayım (küçükler de büyüyünce bu gruba girecekler). bu birazcık içimi acıtmıyor desem yalan olur. çok çok yakın oturmamıza rağmen aylarca görmediğim oluyor. telefonla herhangi bir iletişim olmuyor. özellikle büyüklerin, okul hayatı, okul dışı etkinlikler vs sebebiyle çok yoğun olduklarını biliyorum ama içimden bir ses, örneğin arada sırada kısacık bir "nasılsın hala?" mesajı atmamalarını kabullenemiyor. mecbur hissettikleri için değil, içlerinden geldiği için hatır sormalarından bahsediyorum. mecburiyet özel ilişkiler için düşününce görünmez prangadan başka bir şey değil gözümde.

    aslında aile ve yakın akraba özelinde, "beklentisiz olmayı öğrenmek" yoluna gireli hayatım daha sade ve üzüntüsüz oldu, itiraf ederim, en azından bu açıdan. bütün dünyada tek başımaymışım ve hiç kimse bana zor günlerim dahil yardım etmek "zorunda" değil gibi yaşamayı öğrenmek pek de öyle lafta olduğu kadar kolay olmadı. ama bunu bir dereceye kadar başardığımı düşünüyorum geriye baktığımda. kırk yılda bir gördüğüm insanlar bana, diyelim ameliyat olduklarında aramadığım için, diyelim başlarına gelen bir felaketten haberim olmadığı için sitem ediyor ama ben onlara sitem etmeyi bıraktım. bunların farkında olduklarını sanmıyorum. insanlar genellikle birinden eleştiri almıyorlarsa, eleştirilecek bir yanları olmadığını düşünürler. benim yeğenlerimle dolaylı olarak kopuşum da buraya düğümleniyor sanırım. zira çocuklar, her ne kadar kendi düşüncelerini oluşturacak yaşa gelseler de, anne-babanın düşünce yapısıyla yoğruluyorlar. bana görece yakın yeğenlerimin anne babaları da yakınlar. görece uzak olanların anne babaları da öyleler. hatta uzaklık seviyesini bir anıyla örnekleyeyim de gözünüzde canlansın: bir keresinde, bim sırasında abim önümdeydi. beni fark etti. aldıklarıma yardım etmeyi teklif etti yarım ağız. ben de gerek yok abi teşekkür ederim, dedim. ısrar eder gibi yaptı aldıklarını poşetlerken. cevabımı yineledim. diyalogumuza şahit olan kasiyer sıra bana gelince gözlerime bakıp yavaşça "bir sıkıntı yok di mi" dedi, "varsa söyleyin". o an anlamadım ama "yok" dedim. çıkınca jeton düştü ki, kasiyer, "abi" diye hitap ettiğim bu adamın öz abim olduğunu anlamamış, aramızdaki elektrikten onun beni rahatsız ettiğini sanmış ve yardım önermişti. bu benim için bir kırılma noktasıydı. "yok canım bana öyle gelen şeyler"in aslında dışarıdan bakanlarca da öyle olduğunu anladığım.

    kendi halalarımın ikisi de yeni rahmetli oldu. ikisini de severdim ama biri bambaşkaydı benim için. yaşını almıştı, hastaydı. yıllarca görüşmediğimiz olurdu çok uzak şehirlerde olduğumuz için. artık ölümü yaklaştığında, istememe rağmen yanına gidemedim (pandemi vs). ölmeden önceki geceydi. rüyamda onun evindeydim. beni görünce sevindi, sonunda geldin dedi. kuzenim çok kötü olduğunu söylemişti bak iyiymiş diye geçirdim içimden. böylece vedalaşmışız. ertesi günün akşamı haberi geldi.

    hala olmak işte bunları içeren bir şey. çok yaş alacak kadar yaşarsam, bir şeyler daha öğrenirim elbet.
  • hiç halası olmamış bir insan için değişik bir histir. teyze kelimesi ne kadar yakın gelirse hala kelimesi o kadar uzak gelirken size, dünyaya gelen o küçücük şey, birden herşeyi değiştirir. insanlara "halayım" dedikçe koltuklarınız kabarır; hele o güzelliği uyurken, ağlarken, gülerken, bakarken, altı değiştirilirken, yıkanırken, yemek yerken, kendisi ile ilgili bilimum aktivitelerde izlerken, durduk yere gözlerinizin dolmasını engelleyemediğiniz anlar vardır ya, hala olmanın nasıl bir şey olduğunu en yalın şekilde duyumsadığınız anlardır o anlar işte.

    dedesinin evini ziyarate gelen yeğenin, geç gelen bendenizi, kapıda "havaaa, havaaa" diye karşılamasıdır hala olmak. o kadar sık birbirinizi göremediğiniz, sizi nasıl bu kadar çok sevebileceğini anlamadığınız halde, normalde kimseye sırnaşmayan bir çocuğun, ona doğru eğildiğinizde kollarını açıp kucağa alınmak istemesidir. burnuna damla damlatmaya çalışan anneden kaçıp ağlayarak sizin kollarınıza sığınan ufacık bir insanın yaşlı gözlerine bakıp ta kalbinizin parçalara ayrıldığını hissetmektir.

    şu entry'yi yazarken bile, o ufacık varlığa duyduğunuz sevgi bütün hücrelerinize işlerken, yavaş yavaş ve yine; dolan gözlere engel olamamaktır hala olmak.

    anne olmaktan da içten içe tırsmaktır bir de... hala olmak buysa, anne olmak nasıl bir şeydir tahayyül edemiyorum zira.
  • denedim olmuyor. misal amca veya teyze olabiliyorum ama hala olamıyorum. son üç senedir bu sorun baya bi' meşgul etti beni.
  • telefonda "ala gel" diye ciyakladıkca paramparça olmak, özlemektir.
    böyle hayata kafam girsin.
  • yıllar once gebelik testinde gördügünüz bir rengin* ;sabahin köründe sizi telefonun ucunda 'neden izmire gelmiyorsun halaaa!!' diye azarlayarak uyandirmasidir...

    renksen renkligini bil ,telefonda fırca kaymak da ne demek...
  • hala olmak;

    -tekrar çocuk olmak
    -yerlerde yuvarlanmak
    -saklambaç oynamak
    -yeni yeni oyunlar türetmek
    -kendine birşeyler almak yerine ona bakmak
    -"halacıııııım" dediğinde erimek
    -telefonda "hala gel oyun hamuy" (hala gel hamur oynayalım) dediğinde koşa koşa gitmek

    demekmiş.
  • başkalarına -abi-yenge- bağlı olan durumdur.

    ayrıca iş, güç, borçlar bahane edilerek sürekli ertelenen rütbemdir. inatla beklemekteyim.
  • sanırım, evli olmayanlar için daha bi anlamlı olan durumdur. hayatta gerçek anlamda "bir şey" olabilmektir ilkin*. onun için önceliklerinden vazgeçebilmektir, sırf o istedi diye bir tatil sabahı güne erkenden başlamaktır mesela, çocukken oynanan oyunlarını yeniden hatırlamaktır*, onu "manyak" diyerek kızdırmak ve bununla eğlenmektir, tatlı tatlı didişmek, öğrenmek ve öğretmektir; okuduğu kitapla, dinlediği şarkıyla, sevdiği şeylerle birebir ilgilenmektir, yorgun bir iş çıkışı rotayı ona doğru çevirmektir, karşılıksız ve hesapsız sevmektir; belki de ilk defa birini gerçekten sevmeyi becerebilmektir. ve tüm bunların sonunda hayatta endişelenecek bir şeye sahip olmaktır. güzeldir ama, çok güzeldir. kardeşi sevmek için var olan nedenlerin en güzelidir.*
  • dişi olmanın yanısıra, bir erkek kardeşe sahip olmanın şart olduğu durum.
  • kız bebek olması durumunda daha da güzel!!! kız halaya çeker derler yaaa,şimdi ebeveynleri kara kara düşünüyor ne yapıcaz biz diye!
hesabın var mı? giriş yap